bugün

yalçın küçük

bir kere daha derin cehaletimizi, takip etmekte olduğumuz medyanın boktanlığını, kesinlikle ve kesinlikle fikirlerle değil o fikri söyleyen insanlarla derdimiz olduğunu gözler önüne sermiştir.

şimdi efendim konuyu açmadan önce belirtmek isterim ki yalçın küçük'ü zerre kadar sevmem. izlemekten zevk alırım ama sevmem. ancak bunun nedeni öcalan'la zamanında samimi olmuş olması falan değildir. bunun nedeni "türkiye üzerine tezler" kitabını yazan bir insanın, geldiği noktanın insanların isimleri ile uğraşıp, "buldum bu adam yahudiymiş" uğraşına girmesidir. bunun nedeni küçük'ün açıktan darbeci olmasıdır. bunun nedeni, bu adamın büyük dağları kendisinin yarattığını sanması, boyundan büyük laflar etmesi, tüm dünya siyasetinin kendisinin etrafında döndüğüne inanıyor olmasıdır..

geçiyorum. tekrar konuya dönmek gerekirse:

-cehaletimizi göstermiştir zira yalçın küçük'ün beka vadisinde öcalan'la kaldığını, daha öncesinden, zaten, çeşitli sol-devrimci yapılanmalar içerisinde yer aldığını, şimdiki savunduğu kemalist söylem, ancak son 5-6 yılda edindiğini bilmeyenlerimiz var. hani bilmemek de suç değil.. ancak şimdi öcalan'la resimlerini görüp "vay anasını... neler de varmış... şimdi basına sızdı..." gibisinden hayretlere düşmek cehalet göstergesidir.

-medyanın bokluğunu göstermiştir çünkü kendileri de yıllardır bal gibi küçük'ün vakti zamanında öcalan'la olan hukuğunu, beka'da kaldığını, dönüp cezaevinde yattığını bilmektedir. hatta güçlü bir rivayete göre yalçın küçük'ün öcalan'a yakınlaşmasının devlet eliyle sağlanmıştır ve medya bunu da bilmektedir.

peki bunca süredir bildiği bu şeyi şimdi neden yeni bir icatmış gibi, üstelik eksik bir şekilde topluma sunmaktadır? böyle mi mücadele edilecek darbecilere karşı?

- ve en nihayetinde müzmin bir hastalığımızı gözler önüne sermiştir yalçın küçük. şöyle ki, biz okuduğumuz hiçbir yazarın ne dediğine bakmayız, yazarın kim olduğuna bakarız. eğer ki o yazar "2+2=4" demişse ve fakat bizim açımızdan "kötü" bir yazarsa, neredeyse "2+2=4" ün doğru olmadığını iddia ederiz.

yine aynı şekilde bizde insanlar 50 yıl önce yaptıkları şeylerden ölene kadar sorumldur. bizim düşüncemize göre bir insan asla değişemez. değişmiş gibi görünse de 50 yıl önce neyse, şimdi de odur. hani nasrettin hoca'nın 40 yaş fıkrası gibi; hoca ne zaman "kaç yaşındasın" sorusunu duysa "40" deyip açıklama olarak "erkek adam lafından dönmez" diyormuş ya, aynı hesap.

yalçın küçük bir trajedi, ona yöneltilen, 10 yıl öncesinin muhasebesini yapan eleştiriler ayrı bir trajedidir.