bugün

ben bu yazıyı sana yazdım

tozlu ellerini tutmayı, ılık ayaklarına dokunmayı ve göğsünde ruhumu dikmeyi özlüyorum. bir akşam gel, rakı içelim. sevişelim. sen yine git; bin sabah aniden, bin daha öldür beni.

saçların sıratım, suretin cennet;
baktıkça güzelleşiyorsun...

***

dışarıda müthiş bir yağmur var. pencereyi açıyorum, yağmurun sesini, şehrin sükunetini dinliyorum.
içime dolan toprak kokusu, şehrin binalarına inat her yere yayılıyor.

bir sigara yakıyorum, seyredalıyorum yağmuru. damlaların birbiri ile yarışını izliyorum.
çocukluğum geliyor birden aklıma. soğuk kış günlerinde, ışıklar kapandıktan sonra tavanı aydınlatan soba.
ışığı tavana vuran sobayı izlerken annemin kucağında uyuyakaldığım günleri özlüyorum. kıyafetlerin naftalin koktuğu zamanları özlüyorum. pazar sabahı evdeki neşeyi özlüyorum. babaannemden dönerken, babamın beni sırtında eve götürmesini özlüyorum.

sigaramdan bir duman daha alıyorum. içime hapsediyorum.
sigaranın yarısını geçmişime, yarısını sana ayırıyorum.

gözümden bir damla yaş dökülüyor yanağıma.
yağmurdur diyorum.

ve soruyorum kendime;

"Yüzünde Korkularla, içinde çığlıklarla, Kalbinde simsiyahlar...
Nereye gidiyorsun?"

bir mühlet düşünüyorum. sonra emin oluyorum:

Çocuk,
Her vedanın ardında, bir bekleyeni vardır kimsenin bilmediği
Ve her gözyaşının altında bir dua kimsenin duymadığı
Çevir gökyüzüne başını.
Bakma arkana!
Daha sert basa basa, daha güçlü.
Anlat bu kara şehrin yollarına ak adımlarınla:

"Gitmek yenilmek değildir, kazanmak da;
Gitmek gitmektir işte..."