bugün

naylon satan seyyar saticilar

önlerine kattıkları seyyar araç ile içine istifledikleri leğen, mandal, maşrapa, faraş, ibrik, süpürge, çamaşır ipi, terlik, fırça neyimi doldurup, değiş tokuş * sistemi ile ya da aldıkları para karşılığında ev eksiklerinizi pazar görmeden tamamlayacağınız yegâne kapı satıcınızdı kendileri. şimdi kaldı mı bilmiyorum ama sanmıyorum. o da modernize hayat tarzına yenik düşenlerden oldu...

annelerimiz nedendir bilinmez babalarımıza ya da bizlere olmadığını ya da eskidiğini düşündüğü güzelim kıyafetleri verirlerdi. karşılığında da kıçı kırık mandal, ibrik, leğen vs alırlardı. eve geldiğinizde güzelim eşyanızın değerini bulduğu bir mandal ile karşılaşmak nasıl koyar, bilmem bileniniz var mıdır?

bir keresinde hiç unutmam, babama ipek bir kravat hediye gelmişti bir arkadaşından. miniminnacık bir yemek lekesinin yağı vardı ve uzun süre kuru temizlemeye verilmediği için leke yer etmişti. babamda bir süreliğine ihmal etmişti bu durumu. annem artık babam onu takmaz sanmış, milyonlar değerindeki o güzelim kravatı nayloncuya verip, yerine bir bulaşık leğeni almıştı.

hııı? babam bunu öğrendiğinde ne mi yaptı? ayık kafa ile birşey diyemedi ama, içip içip kafayı bulduktan sonra güzel bir bağırdı çağırdı :
- senin ticaret kafana sıçayım ben! git milyon değerindeki kravatı ver, yerine boklu bulaşıklarını yıkacağın üç paralık leğen al... allah seni davul etsin!

fazla söze ne hacet! hepimizin annesi yapmıştır bu işlek ticareti.