bugün

edinburgh

gezerken sizi "lan noldu, nereye geldim, dönem filmi mi çekiliyor" diye düşündüren şahane- efsane iskoç başkenti.
insanları ingilizlere gıcık olmanın da verdiği bir güdüyle yabancılara karşı güleryüzlü ve yardımseverdir. merkezindeki müze o kadar büyüktür ki ancak bir haritayla gezerbilirsiniz. william wallace ile ilgili her bir bok da görülebilir bu müzede.
gelelim kaleye, efendim kalenin girişinde biraz tuzluca bir miktar ödedikten sonra kalenin içinde kayda değer pek bir şey olmadığını görüp az bir hayalkırıklığına uğrasanız da şehrin şahane manzarasını görmek sizi biraz rahatlatır.

eski ve yeni edinburgh olarak ikiye ayrılan şehrimizin eski kısmı doğal olarak daha bir tarih kokar. mimarisine ağzınızın açık bakacağınız yapıları, şahane pub ve restoranları ile çok güzel bir başkenttir.

sanırım high street te sandy belly's adlı küçük bir pub vardır ve orada canlı müzikle çok hoş irlanda- iskoç celtic müziği dinlenebilir.
şehrin biraz yukarılarında da türkçe bilen david adında amerikalı bir halıcı vardır. buraya da mutlaka uğrayın keza adam zamanında türkiyede yaşamıştır ve sizde ülke özleminin tavan yaptığı bir anda yanıbaşınızda bir türk kahvesi hazırlayacaktır.
ağustostaki festivali ise dünyaca meşhurdur.

son söz, ingiltere ye gidilmişse kesinlikle atlayın trene, basın gidin bu şehre ve gayda manyağı yapın kendinizi.