bugün

ikinci cumhuriyetcilik

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=229714
(bkz: neşe düzel)
(bkz: mehmet altan)

# Utanmadan uzlaşmadan bahsediyorlar şimdi. Peki Abdullah Gül aday olmasın. Ama Allah rızası için bir tek parlamenter de çıksın, demokrasilerde 27 Nisan muhtırasının olamayacağını söylesin
# Kemalist cumhuriyet sürekli çocuk kalmak istiyor. Çünkü Kemalistler hukuka bağlı olmak istemiyorlar. Kuralsızlıklarını sürdürmek istiyorlar. Bu cumhuriyet askeri rant üzerine şekillendi
# Muhafazakârlaşmak ve demokratikleşmek iki ayrı şeydir. Demokratikleşiyoruz adı altında tabanının kurallarını topluma zorlarsan bu bir demokratikleşme olmaz, muhafazakârlaşma olur

13/08/2007

NEDEN? Mehmet Altan
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, partisinin seçimlerde uğradığı yenilginin nedenlerinden biri olarak ikinci Cumhuriyetçiler'i, onların toplumdaki ve medyadaki etkisini gösterdi. Baykal'ın bu seçim analizini kimse ciddiye almasa da, ikinci Cumhuriyetçiler'in Türkiye'nin siyasi denkleminde böyle bir yere oturtulması herkesin ilgisini çekti. Türkiye gibi tabusu çok olan bir ülkede, sadece adıyla bile karşı çıkılan ikinci Cumhuriyet fikri nasıl oluyor da yıllardır varlığını sürdürebiliyor, seçim analizlerinde ağırlıklı faktör olarak gösteriliyor, taraftarlarını artırıyor ve siyasi bir alternatif gibi değerlendirilebiliyordu. Büyük eleştiriler de alan ikinci Cumhuriyet neydi, topluma neyi öneriyordu? Hangi önerilerinden dolayı CHP'nin yenilgisinin sebeplerinden biri sayılıyordu? Bu fikri hareketin toplumsal eleştirilerini, kavramın fikir babası olan istanbul Üniversitesi iktisat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Mehmet Altan'la konuştuk.

Siz ikinci Cumhuriyet kavramının yaratıcısısınız. Bu kavramı ortaya attığınızdan beri bu yaklaşım hem tepki hem taraftar topladı ama gündemden hiç düşmedi. Son olarak da Deniz Baykal, ikinci Cumhuriyetçiler'i CHP'nin yenilgi sebepleri arasında gösterdi. Bu kavramın böylesine sürekli bir ilgiyi üstünde toplamasını neye bağlıyorsunuz?
ikinci Cumhuriyet, Kemalist bir cumhuriyetten demokratik bir cumhuriyete geçme önerisidir. Bu, Türkiye'nin fay hattıdır. Ülkenin temel tartışmasıdır. Bakın... Cumhuriyet de her toplumsal değişim gibi sancılarla doğdu, çocukluğunu yaşadı, sonra da büyüyüp olgunlaşması gerekiyordu. Ama Kemalist cumhuriyet büyümek, boy atmak, olgunlaşmak istemiyor. Sürekli geçmişte, çocukluk döneminde kalmak istiyor. Çünkü Kemalistler bugünkü sistemdeki egemen pozisyonlarını ve kuralsızlıklarını sürdürmek istiyorlar. Hukuka bağlı olarak yaşamak istemiyorlar.
Bu büyüyememe hali raşitik bir toplum ve devlet yaratıyor tabii.
ikinci Cumhuriyet'in Birinci Cumhuriyet'ten farkı ne?
Birinci Cumhuriyet, asker ve sivil bürokrasinin çıkarları ve rantı üzerine şekillenmiş bir devlet ve toplum demektir. ikinci Cumhuriyet ise toplumun hizmetinde olan bir devletin kurulmasıdır. Birinci Cumhuriyet'in egemeni asker ve sivil bürokrasidir. ikinci Cumhuriyet'in egemeni ise toplumdur, millettir. Kemalizm bir ideoloji olarak, asker-sivil bürokrasiye sosyal, siyasi ve ekonomik hayattaki egemenliğini sürdürebilmesi için müthiş bir imkân ve rahatlık sunuyor. ikinci Cumhuriyet ise Kemalizm'in yerine demokrasiyi, hukuku getiriyor. Çünkü bir ülkedeki çok çeşitli, çok renkli, çok farklı yaşam tarzlarını ancak demokrasi ve hukuk bir arada taşıyabilir. Kemalizm pratikte altı oktur ve altı okun içinde demokrasi yoktur. Demokrasinin olmadığı yerde ise toplum yoktur. Toplumun iktidarı yoktur.
Birinci Cumhuriyet, Kurtuluş Savaşı'ndan sonra Mustafa Kemal tarafından kuruldu. Yani bir general tarafından kuruldu. Tek adam ve tek parti tarafından yönetildi. ikinci cumhurbaşkanı gene aynı savaşın kahramanlarından bir generaldi. O da tek adam yönetimini uzun yıllar sürdürdü. Temelleri, savaş kazanmış bir ordu ve generaller tarafından atılan bir yapı, sizin söylediğiniz anlamda bir demokrasiye kolayca geçebilir mi?
Zor. Onun için ikinci Cumhuriyet diyorum zaten. Bu arada soruyu biraz derinleştirip açmak da lazım. 'Osmanlı imparatorluğunun savaş kazanmış generalleri' diyoruz. Biz bu savaşa 1914'te girdik. 1914'te Osmanlı toprakları 5 milyon kilometrekareydi. Lozan'ı imzaladığımızda 775 bin kilometrekareye düştü. Ayrıca bugün Ortadoğu'da olup bitenleri Amerika'nın varlığını göz önünde bulundurmadan değerlendirmek ne kadar doğru olursa, Cumhuriyet'in kuruluşunda ingiltere'nin rolünü, politikalarını, çıkarlarını hiç göz önünde bulundurmamak da o kadar doğru olur.
ingiltere'nin rolü nedir?
Dünyada o zamanki egemen güç olan ingiltere'nin politikalarını dikkate alarak da tartışmak lazım meseleleri. Osmanlı'nın yıkılmasının nedenlerinden biri, dönemin küresel gücü olan ingiltere'nin çıkarlarıdır. ingiltere ipek Yolu'nu garantiye aldıktan sonra Osmanlı'dan vazgeçti. Cumhuriyet'in kurulmasında ingiltere'nin muhalefeti yoktur, onayı vardır. Ayrıca 1914'te Birinci Dünya Savaşı'na girerken işgale uğramamız halinde yapılacak olan şeyler, Osmanlı Genelkurmayı tarafından planlandı ve şekillendi. Bunları hiç konuşmuyoruz. Osmanlı imparatorluğu'nun Birinci Dünya Savaşı'na girmesine göre büyük oranda yitirilmiş... Sevr'e göre de kazanılmış bir toprak üzerinde kurulmuş bir cumhuriyet söz konusu. Bütün bunların sonucunda 'gidemeyenlerin' oluşturduğu bir devlet ortaya çıkıyor. Osmanlı'dan ayrılabilenler daha evvel ayrılıyor ve gidiyor.
Türkiye Cumhuriyeti devleti nasıl kuruluyor?
Falih Rıfkı, Çankaya kitabında detaylı anlatır. Atatürk, 'Gidemeyenleri Türklük etrafında toplamamız lazım' diyor. Ve gidemeyenlerden bir devlet oluşturuluyor. Bakın... Burası, bir ulus-devlet kurmuyor. Paşaların egemenliğinde önce bir devlet kuruluyor, sonra bir ulus inşa ediliyor. Yani bir ulus kendi devletini kurmuyor. Bir devlet, kendi ulusunu inşa etmeye çalışıyor. Atatürk, Türklük adı etrafında bir 'devlet-ulus' inşa etti. Yeryüzündeki klasik gelişme ise...
Ulus-devletin kuruluşu nasıldır?
Bir etnisite, bir ırk önce kendisinin ulus olduğunun farkına varır, siyasallaşır ve sonra devlet kurar. Bizde tersi yaşanıyor. Bu yüzden de burada hâlâ bir sürü kavram yerli yerine oturmuyor. Burası bir 'devlet-ulus'tur. Burası bir ulus-devlet değildir. Kürt sorununu da zaten bu yüzden çözmekte zorlanıyoruz. Osmanlı'dan gidemeyen, Anadolu'da kalan otuza yakın ırkın birlikteliğine Türk denmiştir. Devlet zoruyla bir Türkleştirme söz konusudur.
Peki bugünkü devlet kadrolarıyla demokrasiye geçmek için ne tür reformlar gerekiyor sizce?
Türkiye'de iki tane devlet var. Asker dahil bugün her kurumun içinde yeryüzünü bilen, işlerin artık böyle gidemeyeceğini, Türkiye manzarası böyle devam ederse başımıza büyük bela geleceğini gören ciddi kadrolar var. Yani bir yanda bu donanımlı, özgüvenli kadrolar var, diğer yanda da yerel kuralsızlıklarını, devleti kutsayarak sürdürmek isteyen ittihat Terakki zihniyetine sahip olan kesimler var. Devletteki bu iki kesim arasında büyük bir kavga yaşanıyor bugün. Eğer devletin içindeki bu değişimci kadroların gücüyle halkın büyüme ve özgürleşme talebi yan yana getirilip, AB süreciyle bir sinerji yaratılabilirse, demokrasiye geçiş hızlanabilir. Zaten Türkiye siyasal bir kriz yaşamıyor bugün. Türkiye tarihsel bir kriz yaşıyor.
Tarihsel kriz nedir?
Cumhuriyetin asker-sivil bürokrasisinin yapısıyla, gene bu cumhuriyetin AB'ye üye olmak isteyen gelişmiş yapısı uyuşmuyor. Tarihsel kriz bu noktada çıkıyor. Dünyayla ekonomik bütünleşmeye giden, AB'yle üyelik müzakeresine oturan bir yapıyla, askerlerin muhtıra verdiği, cumhurbaşkanını seçemeyen bir yapı bir arada yaşayamaz. Dilerim bu kırılma, demokratik bir usulluk içinde hallolur. Yoksa bedeli çok ağır olacak. Çünkü bu kırılma bir şekilde yaşanacak. Türkiye dünyanın tersine gidemez. Bunu denemek isteyenlerin bu ülkede yaşatacakları şeyler çok hazin olabilir. Bu tarihsel kriz, 24 Ocak kararlarıyla dünyanın ne olduğunu anlamaya başladığımızdan itibaren ivme kazandı ve Gümrük Birliği ve AB süreciyle hızlandı.
Bu sistemi, askeri anayasayı siyasiler niye değiştirmiyor peki?
Bu siyasetçilerin hepsi askeri bir sistemin ürünü... 12 Eylül darbecilerini yargılayamamış, böyle bir talebi bile dillendirmemiş, askeri mevzuatı değiştiremeyen, çift başlı yargıyı konuşamayan, hatta bugün 27 Nisan muhtırasıyla da hesaplaşmayı göze alamayan siyaset kurumunun, bir siyaset kurumu olarak kabul edilmesini haksızlık olarak telakki ediyorum. Eğer gerçek bir demokrasi istiyorsa, siyasetçinin yapacağı ilk iş siyasal sistemi dönüştürmektir, sivil bir anayasa yaparak askeri zihniyetin hukuki mevzuattaki dayanaklarını ayıklamaktır ve böylece ülkenin önünü açmaktır. Ama onların derdi askerlerin izin verdiği ölçüde koltuğa yanaşmadan ibaret kalıyor. Değişimin içeride kavgayı artıracağından ürküyorlar. Halbuki AB sürecinde zaten özü değişmeye başladı buranın.
Değişen nedir?
Türkiye'nin iki temel sosyal yapısı olan 'köylülük ve esnaflık' çözülüyor. Bir yanda tarımdaki gizli işsizler tarımı terk ediyor, diğer yanda da bir yerden alıp bir yere satmakla yetinen, katma değer üretemeyen esnaf çözülüyor. Türkiye, yavaş yavaş devletten geçinme ve siyaseten paylaşma sürecinden koparak, rekabet edemeyenin, katma değer üretemeyenin ayakta kalamayacağı bir noktaya doğru modernleşiyor. Mesela esnaf bakıyor ki, babadan kalma usullerle işler gitmiyor. O zaman modernleşip yeni duruma uyum sağlıyor. Bugün Türkiye'nin temel sorunu, bu modernleşme sürecinde tutunamayanların acılarının nasıl hafifletilebileceğinin, onlara istihdamda nasıl yardımcı olunacağının makro planlamasını yapmaktır. Çünkü AB sürecindeki Türkiye, Bizans'tan beri ilk kez üretim biçimi dönüşen bir ülke haline geliyor. Sanayi yapı değiştiriyor. işte bütün bu üretimin kurallı, güvenli ve öngörülebilir bir şekilde, istikrarlı, sürekli ve özgürce yapılabilmesinin altyapısı demokrasidir. Buraya demokrasi ve hukuk gerekiyor.