bugün

gezi parkı direnişi

bir haftadan uzun bir süre önce, taksim gezi parkı'nın ranta dönüştürülmesine karşı sivil vatandaşın yasalarla sabit demokratik hakkı olan protesto eylemleri sonucu polisin orantısız güç kullanarak karşılık vermesiyle patlayan tepkiler iktidar despotizmine karşı adeta bir ayaklanmaya dönüştü. küçük bir grubun direnişi yıllardır toplum üzerindeki baskının patlamasına bir kıvılcım oldu. internetin gücüyle de geniş kitlelere yayıldı.

internetin ön planda olmasında en büyük pay ana akım medyanın* olaylar karşısında üç maymunu oynaması, birkaç çapsız haberle geçiştirmesi olmuştur. buna internetin hızı ve ulaşım kolaylığı da eklenince internet üzerinden haberleşilip büyüyen, neredeyse her kesimden insanın tepki gösterdiği, sadece sanal mecralarla kalmayıp sokaklara döküldüğü direniş ve başkaldırma eylemlerine dönüştü.

istanbul merkezde olmak üzere yurdun birçok şehrinde yapılan bu yürüyüşlere iktidarın ve polisin tepkisiyse çok sert oldu. bulundurulması dahi suç olması gerektiği tıbben kanıtlanmış olan biber gazı öyle bir kullanıldı ki polisin biber gazı stoğu tükenme noktasına geldi. kullanma talimatnamesinde bile yazdığı halde hedef alarak, vatandaşı yaralayıcı bir biçimde tabanca, tüfek gibi kullanıldı. biber gazının dışında tomaların da müdahaleleri genellikle kabul edilebilir çizginin çok dışında. polis şiddetinde daha vahim olan nokta ise yakaladığı vatandaşları sorgusuz, sualsiz öldüresiye dövmeleri, yargının görevine soyunmuşcasına ve büyük bir nefretle aslında düşmanı değil kendi ülkesinin vatandaşı olan sivil halka karşı olan insanlık dışı fiillerde bulunmaları. okuduğumuz ve gördüklerimiz tüyler ürpertici cinsten şeylerdi. empati kurup anlamaya çalışıyorum fakat hiçbir mazeret yaralanan, aşağılanan, ölüm tehlikesi atlatıp sakat kalan sayısız insana yapılanları mazur gösteremez. vatandaşa zulmedip sevinen, gösterilere muharebe gözüyle bakıp, protestocuları düşman belleyen, içindeki kötülüğü eyleme yansıtanlar açık bir şekilde ortada. namusuyla, aklıselimle işini yapan ve bu tablo karşısında istifa eden onurlu polis memurlarımızı tenzih ederim.

polisin bu vahşetine karşı vatandaş da zaman içerisinde kendisini korumayı, karşı gelmeyi de öğrendi. daha organize ve bilinçli bir şekilde direnmeye devam etti, provokatörlere fırsat vermemeye çalıştı. bugün gelinen noktada şiddetin tamamen dinmemiş olduğunu görmekle birlikte azalarak, eylemlerin daha yaratıcı yöntemlerle de devam ettiğini* görüyoruz. televizyon kanalları ise ilk günkü suskunluklarını atlatıp haber yapmaya başladılar. vatandaşın medya protestosu da bunda etken oldu. fakat malesef olayların vahameti tam anlamıyla yansıtılamamakta halen. iktidar yanlısı medya gerçekleri boyayıp sunmaya devam etmekte. yorumcuların uzlaşmacı, toplumu germeyecek açıklamalar yapmaları normal belki ama artık kral çıplak diyebilmelisin kardeşim. iyi ki 'halktv', 'ulusal kanal' gibi iki güzide kanal var. internet ve uydudan da olsa takip edip bilgileniyoruz. facebook ve twitter üzerinden de provokasyon içerikli yalan haberler yayıldı malesef ama onlar da zaman içerisinde eleği geçemedi ve gerçekler her zamanki gibi görmesini bilene açık bir biçimde sergilenmekte. internet olmasa halimiz duman. gerçi şimdi de duman.

gelelim iktidarın tutumuna. söylediklerini duymuşsunuzdur.olayların başından beri ortamı yumuşatıcı, uzlaşmacı açıklamalarda bulunmayıp aksine nefret ve öfkeyi körükleyen gerilimi arttırıcı açıklamalarda bulunuldu. özellikle t. erdoğan eylemcileri; azınlık, marjinal, çapulcu gibi sıfatlarla niteleyip üstelik kendi partisine oy verdiğini iddia ettiği %50lik halk kitlesiyle tehdit etti. demokrasi tarihinde eşine rastlanmayacak bir tutum doğrusu. demokrasiyle hiçbir biçimde bağdaşmayan bu yaklaşım açık bir provokasyondur. ayrıca iktidarın ve yandaşlarının eylemcilere karşı din elden gidiyor silahını kullanmaya çalıştığını da gördük malesef. bir başka nokta ise hak arama noktası olarak sadece seçim sandığının işaret edilmesi; demokrasi sadece seçimde oy kullanmaktan ibaretmiş gibi, protesto yasal bir hak değilmiş gibi. yıllardır ülkenin her bir yanındaki sorunlar katlanırken, iktidar tüm yetkileri halkına karşı dikte rejimine dönüştürmek üzere kullanıyorken bu eylemler için geç bile kalındı. tabiki seçimlerde vatandaş tepkisini koyacaktır, o ayrı. sadece seçimlerde vatandaşlık görevleri hatırlanmamalı, mevcut haliyle seçim sistemine fazla güvenilmemeli ve vatandaşın isyanı bu şekilde gözardı edilmemeli.

başbakanın halkı umursamaz, uzlaşmadan uzak, diktatörce tutumu toplumda kamplaşmaya, çatışmaların dahada büyüyüp iç savaşa evrilmesine neden olabilir. bu noktada herkes söylediğine, paylaştığına çok dikkat etmeli. ne olursa olsun iktidarı savunmakta ısrar edenler, kendini muhafazakar olarak niteleyenler de meydanlara çıkanlara kulak vermeli, olanları anlamaya çalışmalı ve dinci provokasyonlara prim vermemeli. her şey toplumsal uzlaşma, dayanışma çerçevesinde ilerlemeli, bundan sonra neler yapılabileceği tartışılmalı, şiddet son bulmalıdır. tüm faaliyetler partiler üstü bir platformda ve milli/halkçı menfaatler doğrultusunda sürdürülmeli. provokasyon yapanlar, görevinin dışında taşan ve gereğini yerine getirmeyen polis ve vekiller tespit edilerek cezalandırılmalı gerekirse görevden alınmalıdır.
güncel Önemli Başlıklar