bugün

kuresel isinmayla ilgili bazi yanilgi ve gercekler

devamı:

4.Yanılgı: Ortaçağ bugünkünden sıcaktı. ingiltere de üzüm bağları bile var dı.
Gerçek: ingiltere de şarapçılık yeniden güçleniyor. Öyle ki ülkedeki bağların alanı ortaçağda olduğu iddia edilen bağlardan daha geniş. Eğer bunu iklimlerin ısınmasını gösteren bir gösterge olarak kabul ederseniz, bugünün ortaçağdan daha sıcak olduğunu söyleyebiliriz. Ne var ki iklimlerle ilgili tarihi öyküleri ihtiyatla karşılamak gerekir.
Ortalama küresel sıcaklığın yüzyıllar boyu nasıl bir trend izlediğini ortaya çıkartmak için iklim bilimcileri dünyanın olabildiğince farklı bölgelerinden uzun vadeli kayıtlara ihtiyaç duyar. Bu nedenle daha pratik bir yöntem olan ağaç halkalarını incelemeyi tercih ederler . Bugün kuzey yarıkürenin sıcaklık ölçümleriyle ilgili bir düzineye yakın çalışma 1600 lerden eskilere uzanıyor. Bu kayıtlara göre MS 900-1300 yılları arasında olağanüstü bir sıcaklığın yaşanmış olduğu görülüyor. Güney yarıkürede ise bu dönemlerde hem sıcak hem de soğuk dönemlerin yaşanmış olduğu ileri sürülüyor. Bu da Ortaçağ daki sıcak dönemin bölgesel bir olay olduğunu gösteriyor.
iklim bilimcilerinin hazırladığı raporlar, gezegenin bugün Ortaçağ a göre daha sıcak olduğunu gösteriyor. Burada önemli olan, şu anda havanın ne kadar sıcak olduğu değil, ileride ne kadar sıcak olacağı. Raporlarda, ortalama sıcaklık farklılıklarının 1980 lere kadar dar bir aralık içinde yol aldığı, ancak bu tarihten sonra hızla yükselen bir trend izlediği görülüyor.

5.Yanılgı: Küresel ısınma tehdidinin tek sorumlusu kozmik ışınlardır.
Gerçek: Kimse güneşin Dünya nın iklimi üzerindeki kritik etkisini göz ardı etmiyor. Dünya ya erişen toplam enerji miktarı değişir; fakat son yıllardaki değişiklikler tanık olduğumuz son ısınma olayını açıklamıyor. Diğer güneş faaliyet şekillerinin iklimler üzerinde beklenilenin üzerinde bir etki yaratma riski ne kadardır?
1990 lü yılların sonlarına doğru Danimarkalı bilim adamları, kozmik ışın adı verilen yüksek-enerji parçacıklarının atmosferi iyonize ederek, bulut oluşumunu etkilediği yönündeki fikri inceledi. Eğer bu iddia doğru ise, güneş faaliyetlerindeki küçük bir değişiklik iklimleri büyük ölçüde etkileyebilecekti. Kozmik ışınların çoğu derin uzaydan gelmekle birlikte güneş faaliyetlerindeki değişiklikler Dünya ya erişen ışınların miktarını değiştirebilir. Danimarka Uzay Merkezi nden Henrik Svensmark daha az sayıda kozmik ışının daha az miktarda bulut anlamına geleceğini ve dünyanın giderek ısınacağını ortaya atmıştı. Svensmark a göre bu son ısınma için uygun bir açıklama idi.
Kozmik ışınlarda üç kritik konu söz konusudur. ilk olarak, kozmik ışınlar gerçekten bulut oluşumunu tetikliyor mu? ikincisi, eğer tetikliyorsa bulut yapısındaki değişiklikler sıcaklığı nasıl etkiliyor? Son olarak son yıllardaki ısınmayı kozmik ışınlar açıklayabilir mi?
CERN Parçacık Fiziği Laboratuvarı nda yürütülen çalışmalar bu soruları bir sonuca bağlayacak.
Ancak bu arada önemli bir noktayı gözden kaçırmamak gerekiyor. Kozmik ışın yoğunluğundaki değişiklikler bulut oluşumunu ve sıcaklığı gerçekten etkiliyor olsa bile, son yıllardaki hızlı sıcaklık artışlarını açıklayamaz. 50 yıl geriye giderek yapılan ölçümler, yoğunluk açısından periyodik bir çeşitliliğin varlığını tespit etmiş olsa bile, son yıllardaki sıcaklık artışlarının, düşüş gösteren bir trend ile eşleşmemiş olması kafaları karıştırıyor.

6. Yanılgı: insan faaliyetlerinin yol açtığı CO2 emisyonları, doğal kaynakların çıkarttığı emisyonlarla karşılaştırıldığında devede kulaktır.
Gerçek: Evet, insan faaliyetlerine bağlı olarak ortaya çıkan CO2 emisyonları, pek çok doğal kaynaklardan salınan CO2 ile mukayese edildiğinde çok azdır. Yine de buzul çekirdekleri, son yarım milyon yıl atmosferdeki CO2 düzeyinin 180 ile 300 ppm arasında oldukça sabit bir yol izlediğini gösteriyor. Sanayi çağında ise bu düzey 380 ppm ye yükseldi.
Bu nasıl olmuş olabilir? Bunun yanıtı doğal kaynakların doğal çukurlarla dengelenmesidir. Örneğin organik maddelerin parçalanması havaya yüksek miktarlarda CO2 salar, ancak bitkilerin büyümesi aynı miktarda CO2 yi emer. CO2 düzeyinin yükselmesinin nedeni atmosfere her yıl giren gazın miktarının, doğal yollarla emilimden fazla olmasıdır.
Bu ilave CO2 nin sorumlusunun insan olduğundan nasıl emin olabiliriz? Bunu gösteren bazı kanıtlar söz konusu. Örneğin fosil yakıtları görünürde karbon-14 içermez, çünkü kozmik ışınların atmosfere çarpması sonucu oluşan bu dengesiz izotopun yarı-ömrü, yaklaşık 6000 yıldır. Fosil yakıtlardaki hemen hemen tüm karbon-14 ler, yakıt yaktığımız çağa gelinceye kadar çoktan çürüyüp gitmiştir. Dolayısıyla sonuçta ortaya çıkan CO2 nun karbon-14 içermesi mümkün değildir. Ağaç halkalarının incelenmesi sonucu havadaki karbon-14 oranının 1850 ile 1954 arasında %2 azaldığı görülüyor. (954 yılından sonra nükleer testler yüksek miktarda karbon-14 ün salınımına yol açmıştır.)
Sonuç olarak yanardağların insan faaliyetlerinden daha fazla miktarda CO2 salmış olması doğru değildir. CO2 düzeyinin büyük patlamalardan sonra yükselmediği görülüyor. Karalardaki yanardağların çıkarttığı CO2 emisyonu her yıl tahmini olarak ortalama 0.3 gigaton dur. Bu da insan faaliyetlerinin ürettiği CO2 nin yüzde biridir. Ayrıca yanardağ kaynaklı CO2, okyanus tabanındaki dalma-batma tektonik levhalarının altındaki karbon tarafından dengelenir.

7.Yanılgı: Karbon dioksit düzeyleri sıcak dönemlerin başlangıcından sonra yükselir. Dolayısıyla CO2 küresel ısınmaya neden olmaz.
Gerçek: Antarktika ve Grönland ı örten buz tabakalarından kesilerek çıkartılan yüzlerce bin yıllık buz örnekleri, en son buz çağının sonunda atmosferdeki CO2 düzeyinin sıcaklıkların yükselmeye başlamasından bir müddet sonra yükseldiğini gösteriyor. Zamanlama konusunda belirsizlikler söz konusu. Bunun nedeni kısmen buz çekirdeklerinin içinde hapis olan havanın buzdan daha genç olması. Kaldı ki bu gecikmenin 800 yıldan daha uzun bir süreyi kapsadığı görülüyor.
Yükselen CO2 düzeyinin buzul çağlarının sonundaki ilk ısınma sürecini tetiklemediğini gösteren bu gecikmeler, atmosferdeki daha fazla miktardaki CO2 nin gezegeni ısıttığı fikrini de çürütmüyor.
CO2 in sera gazı olduğunu biliyoruz, çünkü kızılötesi ışınlarını hem emiyor, hem de yansıtıyor. Temel fizik kurallarına göre bu tür gazlar Dünya dan yansıyan ısıyı hapseder. Bu olmadığı sürece gezegenin daha soğuk olacağı iddia ediliyor.
Bütün bunlar geçmişteki sıcaklıklar ile geçmişteki CO2 düzeyi arasında bir korelasyon olacağı anlamına da gelmiyor. iklimi daha başka etmenler de etkiliyor. Bu etmenlerde büyük değişiklikler olduğu zaman CO2 ve sıcaklık arasındaki ilişki etkisini yitirebiliyor.
O zaman, geçmişte milyon yıl önce Dünya niçin tekrar tekrar buz çağları ve daha sıcak dönemler arasında gidip gelmiş olabilir? Uzun süredir doğru olduğuna inanılan bir kurama göre bu Dünya nın görüngesindeki değişiklikten kaynaklanıyor. Bu değişikliklere Milankovitch Döngüsü adı veriliyor. Ancak Dünya nın yörüngesindeki değişikliklerin yol açtığı ısıtma veya soğutma etkisi küçüktür ve sıcaklıklardaki değişiklikleri açıklamaya yetmez.
Bütün bu bilgilerin ışığı altında sıcaklıklardaki ilk değişiklikleri bir çeşit geri beslemenin tetiklediği ortaya çıkıyor. Bu noktada buz kritik bir rol oynuyor. Geniş buz kütleleri eriyip küçüldükçe güneş enerjisinin daha küçük bir kısmı uzaya geri yansıyor ve bunun sonucunda ısınma hızlanıyor.
CO2 nin bu süreçte önemli bir rol oynadığı bir yüzyıldan beri bilinen bir gerçek. Buz çekirdekleri, son yarım milyon yıl boyunca CO2 düzeyleri ile sıcaklık arasında kayda değer bir ilişki olduğunu gösteriyor. Bir buzul çağının sona ermesi için yaklaşık 5000 yıl geçmesi gerekiyor ve sıcaklık ve atmosferdeki CO2 yoğunluğu birlikte 4000 yıl boyunca artıyor.
Buzul çağının sonunda ne olduğuna baktığımız zaman yörüngesel değişimlere bağlı olarak ortaya çıkan ilk ısınma daha fazla CO2 nin atmosfere salınmasına yol açmış olabilir. Bunun sonucunda ısınma artarken salınan CO2 miktarını da artır ve bu böyle sürüp gider. Buzul alanı daralmaya başlayınca sıcaklıklar daha da artar.
Bu ilave CO2 nereden geliyor olabilir? Bilimsel kanıtlara göre kaynak okyanuslardır. Sıcak sularda gaz daha az erir. Dolayısıyla daha sıcak denizler CO2 yi havaya geri verir. Ancak bu da CO2 artışını açıklamaz. Diğer bir faktörün biyolojik olma olasılığı yüksek. Denizlerdeki fitoplanktonlar geliştikçe havadaki CO2 yi emer. Fakat dünya ısındıkça rüzgarlardaki, akıntılardaki ve tuzluluk oranındaki değişiklikler fitoplankton gelişimini önler.
Buzul çağları bize şunları söylüyor: Sıcaklıklar CO2 düzeyini etkiler veya bunun tam tersi olabilir. Şu anda okyanuslar, insanların havaya saldığı ilave CO2 nin %40 ını emiyor. Denizler bunun yerine CO2 çıkartmaya başlarlarsa insan eliyle üretilen CO2 miktarındaki azalmanın etkisi çok az olur.

Kaynak: New Scientist, 19 mayıs 2007

*IPCC: Intergovernmental Panel on Climate Change-iklim Değişikliği üzerine Hükümetlerarası Panel
güncel Önemli Başlıklar