bugün

iz bırakan kitap cümleleri

hakan bıçakçı"nın "ben tek siz hepiniz" kitabındaki bir hikayeden, okuyunuz efenim....

"serin bir akşam üzeri, şehrin daracık ara sokaklarından birindeki basık tavanlı ve havasız kafede kız arkadaşımla birbirimize girmiştik. kararlıydı, takıntılıydı, bunalımdaydı, güçlüydü. ben sustukça o sesini yükseltti. tartışma iyice şiddetlenmeye başlayınca tamamen köşeye sıkıştığımı hissettim. yeni bir cümle kurmaktan aciz olduğumdan, derin bir nefes alıp daha önceden hazırladığım cümleyi kalıp halinde telaffuz ettim : "sana yalan söyledim".
sonsuza kadar sürecekmiş gibi olan konuşması bir anda kesildi.Aramıza gözle görünmeyen bir duvar indi. suratı paramparça oldu. söylemeyi planladığı ne varsa boğazında birbirine dolanıp sıkıştı. zihnindeki bir sürü konu birbirinin üzerine devrilerek yıkıldı. cümlemi duymadan hemen önce içine çektiği sigara dumanı dudaklarından ve burnundan çıktı. gözlerindeki ateş söndü. suratının rengi soldu. yüzünün ifadesi, oturuşunun biçimi süratle değişti.
aslında söylediklerim doğruydu. yalan olan, yalan söylemiş olduğumdu. iki yalan bir doğruyu götürmemişti. "yalan" kelimesi zehirli bir yankıyla tepemizde asılı kalmıştı. yalan kelimesinin uğursuz gölgesinde ürpermeye başlamıştık. köşeye sıkışan yalan söyler, ben de öyle yapmıştım. fakat benim yalanım, yalan söylemiş olduğumdu.
"yalan mı?" diye tekrarladı bu korkunç lafın kendi ağzında oluşundan tiksinerek. başımı öne eğip bekledim. tam beklediğim gibi...ayağa fırlayıp koyu yeşil deri ceketini giydi. sert bir hareketle kapıya yöneldi. yalanın dışına açılan kapıya, gerçek dünyaya.
Tıpkı planladığım gibi, ayrılmıştık işte. yalanı bir enstrüman gibi ustaca kullanarak amacıma ulaşmıştım. yalan hayatta en nefret ettiği şeydi. her şeye tahammülü vardı ama yalana yoktu. beni her durumda affedebilirdi fakat eğer yalan söylersem hiç şansım yoktu. bunlar hep onun laflarıydı, onun ezberlenmiş cümleleri. "sabahları kahve içmeden kendime gelemiyorum" lafı kadar samimiyetsiz ve sinir bozucu. kahve içmeden kendine de gelir, yalana tahammül de eder. olduğu kişiyi değil, olmak istediği kişiyi anlatıyor sadece. amerikan filmlerinden ödünç alınmış laflar bunlar.
ama ben onu tanırım. "sana yalan söyledim" cümlesi yerine doğruyu söyleseydim, "ayrılmak istiyorum" deseydim konu gereksiz yere uzayacaktı. kısır sorgulamalar, kırıcı suçlamalar, kulak uyuşturan telefon konuşmaları, boş laflar, anlamsız tespitler, açıklamalar, açıklatmalar...""yalan söyledim" dedim, konu kapandı bitti. bıçakla kesilmiş gibi. o beni küçük elleriyle yavaş yavaş yumruklarken ben karnına kocaman bir bıçak soktum. tertemiz..."