bugün

küllük akademyası

necip fazıl kısakürek'in derlenmiş istanbul yazılarından oluşan istanbula hasret adlı kitaptaki en şahane makale. şu makalede tasvir edilen insan prototipleri o kadar günümüzden ki, bu yazıyı okurken çok fena halde, şimdi sağolsaydı da üstadın eline sarılıp öpseydim diye içimden geçirdim.

--spoiler--
Beyazıt camiine bitişik ağaçlıklı kahve... Arkasını verdiği caminin vakarlı duvarı ve yüzünü çevirdiği lokantanın döner kebabı arasında, bir yer... Her cinsten, sınıftan, mezhebden, zevkten, kılıktan, edadan bir mahşer... Arada bir, musalla taşına varabilmek için bu kalabalıktan yol rica eden cenazeler... islam cenazesi geçerken, frenk muaşeret kitaplarındaki bir kaide titizliğiyle ayağa kalkan zarif adamlar kütlesi...

Şu yanda kızlı erkekli, öbek öbek üniversite gençleri... Beride, kısa pantolonların açık bıraktığı nahiyelerden sarışın kılları fışkıran, ham ayvalar kadar sevimsiz Alman seyyahları... Bu tarafta, intişar meydanına çıktığı gün dünya nizamını altüst edecek olao mecmualarının tashihleriyle meşgul heveskârlar...

işte işte, markalı mendil gibi ithaflı şiir dokumacısı şair lokantaya giriyor. Yaşının sayısı kadar manzumesi olmasa da, manzumelerinden çok davetlisi var...

işte etrafını süzen, beyaz keten elbiseli doçent; ağır ağır yürüyen, soluk melon şapkalı deli; yarım saattir tavlada düşeş bekliyen asabi münekkid; burnunu çekerek gaipden haber vereceğini bildiren çingene karısı, eli şakağında, muhatabını düşünmeğe davet eden müteffekkir; tekrarlıya tekrarlıya ezberlediğini unutan ihtiyar dilenci; sıkıldığını belli eden, plastik fedaisi ressam, topaç gibi dönen, kaytan bıyıklı garson; gevrek gevrek gülen genç kız; Lazistan kıyılarını yaşatan, çivit gözlü kemençesi; kimseyi beğenmiyen kumral perçemli bedbin delikanlı; potinlerini sildirmiyenlere öldürecek gibi bakan, çatık kaşlı boyacı külhanbeyi; ve bütün bu unsurlar mecmuasında, şark mahremiyetini enselemiş olmaktan mesut, kırıtan Avrupalı kokona ve saire ve saire...

Ah, unuttum. Bakın, parmağımın gösterdiği noktada, soldan üçüncü masada, şıklığından ziyade şıklığa gayreti görünen kavruk saçlı, buruşuk alınlı, zoraki gülüşlü, kamburca bir zat var... Bu zat masasındaki iki kişinin on misli kadar bir zümrece tanınmış ve (*) tanyeri ağarırken pınar başında doğmuş bir şairciktir. Şu anda ihtiyaç içindedir, çünkü şöhretiyle kendisine cin gibi musallat bir şairin, ağız dolusu aleyhinde bulunmaktadır. Lütfen ona, Mısır çarşısına uğrayıp kıskançlık derdine iyi gelecek bir ot aramasını tavsiye ediniz! Yoksa günde 9 saat aleyhinde bulunduğu şair tarafından hasret çektiği şöhrete nihayet kavuşturulacaktır.

(Nizam-ı alem) cemiyeti azasının bağdaş kurduğu Küllük Akademyası, burası işte!
--spoiler--
güncel Önemli Başlıklar