bugün

dans yarismasinin turizme yan etkisi

Bu ahalinin kısmeti bir şekilde kapanmış.. Hangi meseleye el atsa elinde kalıyor.. Dansın da hakkını vermeye çalıştık.. Televizyondan yıldız çıkarmaya çalıştık.. Olan turiste oldu..

Vaktiyle, padişahımız safımız Üçüncü Osman'ın divan vezirleri, Avusturya Elçiliği'nin resepsiyonunda dans eden kadınlı erkekli kalabalığa nasıl hayretler içinde baktıysa; Antalya'ya, Didim'e düşen yılın ilk turistleri de hanutçuların dansına öyle bakıyor..
"Hanutçu dansı nerden çıktı şimdi?"
Elcevap: Televizyon kültürümüzden..
"Hanutçu dansı nasıl yapılıyor?"
Elcevap: Kural yok.. Dansı yapan doğaçlama beden hareketleri ile "turist karı tahrik olur" düşüncesinden gidip vücudunun edep yerlerine göndermeler yapıyor..

***

Bizim ahalinin dans olayına içinin ısınmaması bilmezlikten değil, genlerinde uygun şifrelerin olmayışındandır..
Bizimkilerin dansı resmi olarak keşfetmesi yukarıda anlattığım olay üzerinedir..
Üçüncü Osman'ın elçilik resepsiyonuna katılan divan vezirleri saraya dönerler.. Merak içindeki padişaha anlatırlar:
"Müzik çalındığında cümle erkekler ayağa kalkıp, avratlarıyla birlikte köçek gibi oynadılar.."

Karpuz dansı..
Koskoca Osmanlı vezirlerinin haremlerini orta yere toplayıp kavuklarını sallaya sallaya dans edecek halleri yoktu..
Yusufi'den Kallavi'ye, Horasani'den Müvecceze'ye kadar türlü kavuk taşıyan Osmanlı bürokrasisinin müzik eşliğinde kafa sallayıp "head bang" yapacak hali hiç yoktu..
Koskoca cihan imparatorluğunda "metalci takılan" bir vezir dahi çıkmamışsa sebebi kavuklardır..
Hevesimiz cumhuriyete kaldı..
Amerika'daki "Çarliston salgını" ile bizim Kurtuluş Savaşı aynı zaman dilimine denk gelir..
Savaştı, neyimdi derken ondan da hevesimizi tam alamadık..
Gerçi cumhuriyetin yeni yetme bebeleri "Çarliston dansı türküsünü" hemen Türkçeye adapte ettiler..
Toprak zeminli yazlık çay bahçelerinde "Ulan Ziyaaa.. Kes karpuzuuu.. Kan gibi dee çıkmaz ise paraaaa yoook.." diye bağıra bağıra tepindiler..
Kendilerini telef ettiler..
Lakin cumhuriyetimiz henüz yeteri kadar "Saçları kulak memesi hizasından kesili çarliston kızları.." yetiştirmediğinden kendi başlarına tepindikleriyle kaldılar..
Buna da dans denmezdi.. Bu olsa olsa Kızılderili savaş dansının başka bir çeşidiydi..

***

Bereket cumhuriyetin "adab-ı muaşeret yazıcıları" imdadımıza yetişti..
Zekeriya Sertel'in Resimli Ay'ı başta olmak üzere cümle dergiler "erkek ırkını dans konusunda ıslah etmek üzere" yarıştılar..
1940 baskılı "Modern Adab-ı Muaşeret" kitabının (Görgü Kitabı) dans bölümünde iyi yetişmiş bir erkeğin nasıl dans edeceği tarif edilir..

Temel kurallar
Gebe kadını dansa kaldırmayın.. Kadının kocası oradayken manidar sözler etmeyin.. Dans ederken laubali hareketler yapmayın..
Özellikle de (Burasını televizyonda yarışanlar için kayda geçiyorum..) dans bitiminde kadının elini öpmeyin..
Bir not da benden.. Haydi öptünüz, bari elini başınıza koymayın..
Kitabın faydası oldu mu bilmem.. Bildiğim Yeşilçam filmlerinin dans kültürünün yayılmasında daha etkili olduğudur..
O filmlerde bir grup kendini bilmez figüran yaka paça dans eder.. Ama esas kız ile esas oğlanın dansı belirleyicidir..
Onlar asla cıvıtmaz..
Daha doğrusu esas kız, oğlana âşık olduktan sonra asla cıvıtmaz..
Sosyetenin canlandırıldığı sahnelerde ise seçkinlerimiz "Dağda da davar güderim.." türküsünü, en popüler tangolara tercih ederler..
Bu da dansta öze dönüştür.. "Köye özlem duyan" en çok da köyde bıraktığı eşeği özleyen sosyetiklerin "yabancılaşmaya karşı" direnmesidir..

***

Kabul ediyorum.. Cumhuriyet kuşağının ilk heveslileri "greko-romen stili güreş tutar gibi" dans ettiler..
O zaman televizyon gibi dansı öğretecek bir araç yoktu.. Sinemada dans parmakla sayılıyordu..
Ahalinin dans sayesinde ıslah olacağını düşünen Atatürkümüz bile Yakup Kadri Bey'in hanımı Bayan Leman ile dans ederken ayağını kaydırmış, damıyla birlikte yere düşmüştü..

Sosyal garabet..
Bereket bu dans sürçmesinden bir rejim krizi çıkmadı.. Burada Atatürk'ü düştüğü zor durumdan kurtarmak için kendisini damıyla birlikte yere fırlatan Falih Rıfkı Bey ve diğer zevata da çok şey borçluyuz..
Borçlandıklarımız arasında televizyondaki dans yarışmalarını düzenleyenlerin de payı var..
Ne var ki bütün bu iyi niyetli çalışmalar taşradaki yiğitlerin yanlış etkilenmesini önleyememiştir..
Sonunda "Hanutçu dansı" denilen bir sosyal garabet ortaya çıkmıştıır..
Görgü tanıklarından rivayettir..
Turist kadınlar gittikleri otellerin plajlarına inerler.. Bir şezlong bulur, kendilerini güneşe bırakırlar..
Turist kadınlarda ar damarı çatlak olduğundan, güneşlenirken bikinilerinin üstlerini çıkarır memişlerini olduğu gibi teşhir ederler..
Kimininki topatan kavunu kadar iri, kiminde sahanda yumurta kadar küçük olan memişler (ki aralarında limoni, yarım incir, süzme yoğurt kesesi gibi modeller de var) çevredeki er kişilerin plajda toplanmasına yol açar..

***

Bunlar genelikle güneşe çok meraklıymış gibi yapıp, kadınların çevresine uzanarak bir halka teşkil ederler..
Yattıkları yerden sessizce karşı cinsin anatomik durumunu incelerler..
O sırada ortaya çıkan hanut dansçısı ise yaptığı tuhaf hareketlerle hem turist karıların hem de zararsız seyircilerin keyfini kaçırır..
Kadınlar canlarını sıkan bu acayip dans gösterisinden kurtulmak için otele kaçarlar..
Onların kaçışı plajda dizi dizi yatmış olan erkekleri mağdur eder..
Hükümet adamı Sayın Atilla Koç'tan bu duruma müdahale etmesini, mağdur erkeklerimize yardımcı olmasını bekliyoruz..

Selahattin Duman