bugün

cumhuriyet mitingleri

Laikliğe karşı olan bir ismin Çankaya'ya çıkmasını önlemek üzere harekete geçirilen kitlelerin katılımıyla gerçekleştirilen iki büyük miting ve sonrasındaki gelişmeleri çeşitli boyutlarıyla ele almak birçok bakımdan gerekli ve zorunlu.
Öncelikle, sayıları ciddi boyutlara ulaşan böylesi bir kitleyi sokağa çıkartan faktörlerden belli başlıları şöyle sıralanabilir.
Cumhurbaşkanı Sezer'in, uzunca bir süredir dile getirdiği ve son olarak da genç subaylara yönelik veda konuşmasında dile getirdiği 'Laik Cumhuriyet hiç bu kadar tehlikede olmamıştı' gibi açıklamaları, Genelkurmay Başkanı'nın benzer içerikteki açıklamaları ve son olarak geçtiğimiz cuma günü Genelkurmay'ın internet sitesine koyduğu açıklamadaki vurgular, böylesi bir mitinge katılma potansiyeli olan kitleyi hem motive etti, hem de güvenlik boyutu bakımından rahatlattı.
Azımsanmayacak bir kısmı, oy vererek siyasi tercihini belli eden Cumhuriyet'in modern orta sınıfları verdikleri bu oyun da yetmediğini ve kendi yaşam biçimlerini tehdit ettiğini düşündükleri bir politik ve dini anlayışın giderek güç kazandığını düşünerek, risksiz olan, yukarıdan da verilen güvenle 'meşruiyet zemini' genişleyen mitinglere katılmayı 'medeni yurttaş' tavrı sayarak alanlara çıktılar. AKP';nin son seçimlerde aldığı oyun yüzde 34 olduğunu göz önünde bulundurarak bir değerlendirme yaparsak, onun dışındaki geniş kesim içinde, CHP'li ya da DSP'li de olmayan, ancak 'laiklik' konusunda endişe duyanlar da bu mitinge muhtemelen katıldılar. Belirli siyasi çevrelerin bu mitinglere il dışından otobüslerle insan taşıdıkları düşünüldüğünde, mitinge katılanlar içinde 'bindirilmiş kıtaların' hatırı sayılır bir yekun tuttuğu açık. Ancak özellikle istanbul'daki mitingde darbe karşıtı slogan ve konuşmalardan da görüldüğü gibi 'bindirilmemiş kıtalar' , ya da, demokratik kitle özellikleriyle 'kıta' arasında gidip gelen belirli bir kesimin de sokaklara döküldüğü açık.
Bu mitinglere katılanlar içindeki önemli bir kesimin kendisini 'çağdaşlığın bekçisi' sorumluluğunda görürken, Milli Görüş çizgisinin geleneksel tabanı olmadığı halde başka bir dizi faktörle AKP'ye oy vermiş olan sıradan yoksul emekçiyi 'cahil' gördüğünü, onun iradesine güvenmediğini, onun oy olarak ortaya koyduğu iradeyi Çankaya'ya 'yakıştırmadığını' da söyleyebiliriz. Yani böylesine de sorunlu bir 'çağdaşlık' var karşımızda.
AKP'ye son seçimlerde oy veren o yüzde 34'ün büyük çoğunluğunu 'irticai' bir potansiyel olarak görmek ne kadar abartılı olursa, 'Cumhuriyet mitinglerine' katılan kalabalığı da, 'laiklik' ve 'demokrasinin' tek teminatı gibi algılamak ve tanımlamak da bir o kadar abartılıdır ve yanlıştır. Her iki kitle arasında birbirine geçişler olması ihtimaline de şaşırmamalıyız.
Ancak, tüm bunlar meselenin, siyasal yanından çok sosyolojik boyutlarını oluşturuyor. Siyasal açıdan bakıldığında ise, Türkiye'nin 'laiklik karşıtları' ve 'laikliğin savunucuları' biçiminde bir kutuplaşmaya itildiği, bunun nesnel bir temeli olmakla birlikte, zorlamaya dayalı öznel boyutlarının da güçlü olduğu ortadadır. Ve 'cumhuriyet mitingine' katılan kitle, laiklik konusunda gösterdiği duyarlılığı, son seçimlerde oyunu AKP'ye vermiş olan sıradan yoksul kitlelerin iradesine saygı gösterme boyutuna taşımadığı, onu anlamaya yanaşmadığı, yukarıdan dayatılan komutla, onunla kutuplaşma noktasında ısrar ettiği sürece statükoyu yeniden üreten bir kitle olmaktan da kurtulamaz.
Aynı şekilde yine bu 'modern kitle' , desteği ve katılımını dün yapılan işçi bayramından esirgediği sürece, Cumhuriyet'in, 80 yıldır çözemediği laiklikten daha az önemli olmayan Kürt sorununun çözümüne yakın durmadığı sürece de statükocu bir siyasal kimlikten kurtulamaz.
Bu kitleyi, kendisini iktidara taşıyacak bir tahterevalliye dönüştürmek isteyen CHP ise, 'Cumhuriyet mitinglerine' katılmış olanlar içinde darbe karşı olanları da statükocu bir politikaya kazanma gayreti içindedir. Dahası Baykal, partisinin geleceğini tamamen bu anlayışa bağlamış gözükmektedir.
Cumhuriyet mitinglerine katılanlar ve sıcak bakanlar bu temel noktalarda kendilerini CHP ya da DSP çizgisinden ayrıştırmadıkları oranda o 'modernlik' kaygısı da, 'muhafazakar' bir modernlikten pek de ayrışamayacaktır. AKP de zaten kendisini 'muhafazakar modernlikle' tanımlayan bir parti değil midir? * *