bugün

türkiye'nin ilk ödenekli tiyatrosu. gayriresmi internet sitesi için:

http://www.sehirtiyatrolari.com/
aslında bir ülkenin en önemli yapı taşlarındandır kendi tiyatroları. kültürüdür, öncüsüdür, simgesidir. sık sık gidilmelidir fakat nedense uyduruk populer kültürün altında ezilmiş bir neslin çocukları olarak bu görevi yerine getiremiyoruz , aşılayamıyoruz. traşı keserek ben de bu yönde zirveler düzenlenirse katılacağımı belirtmek isterimdir.
zaman zaman büyük sarsıntılar geçirerek günümüze kadar gelmiştir. sarsıntılar çoğunlukla tiyatro içindeki çekişmelerden, yönetmenler, oyuncular, edebi kurullar arasındaki anlaşmazlıklardan doğuyordu. ayrıca türkiye'deki demokrasi anlayışı yozlaşıp her hükümet yahut belediye başkanı değişikliğinden sonra, sanat kurumlarının başındakilere kadar uzanan, görevden almalar uygulanmaya girişilince, tiyatroları yönetenlerin de ikide bir değiştirmeleri işin bir diğer boyutu oluyordu.

şehir tiyatroları, muhsin ertuğrul sonrasından 12 eylül 1980'e kadar, çeşitli semtlerdeki tiyatroları genç tiyatro adamlarınca yerinden yönetilerek (yani aynı kadrosu, bağımsız sanat anlayışı olan birimler halinde yönetilerek) gelmiştir. 12 eylül'den sonra ise eski anlayışa dönülerek tiyatronun başıan tam yetkiyle vasfi rıza zobu getirilmiştir.
şehir tiyatroları ülke içinde büyük bi öneme sahiptir.ülkenin kalkınması da önemli rolu vardır.fakat gereken önem şehir tiyatrolarına gösterilmez nedense.
"2000-2009 yılları arasında şehir tiyatroları, 7 kez yönetim değişikliği yaşamış ve 6 farklı isim görev yapmıştır. şehir tiyatroları 95 yıllık tarihiyle, ülkenin en eski ve köklü sanat kurumudur. yetkililer bilmelidir ki, dünyanın hiçbir yerinde ve hiçbir kurumsal yapıda, 9 yılda 7 kez yönetim değişikliği yapılamaz. bir sanat kurumunda ise hiç yapılamaz. eğer yapılıyorsa, bu yalnızca, o sanat kurumunun temeline dinamit koymak anlamına gelir. şu andaki uygulamanın tanımı da budur!.. 1- istanbul büyükşehir belediye başkanı sayın kadir topbaş, kısa bir süre önce gerçekleşen yerel seçimlerde, bir 4 yıl için daha istanbul halkından yetki almış ve bu durumu, istikrarın başarısı olarak açıklamıştır. şehir tiyatroları yönetimi konusunda atama ve görevden almaları imzalayan kişi olarak, 9 yılda 7 değişikliğin oluşturduğu istikrarsızlığın hala farkında değil midir? yoksa, istikrardan uzak bir şehir tiyatrosu, dünya kültür başkenti olmaya hazırlanan istanbul'da, bir tercih sebebi midir?.. 2- hatırlatmakta yarar var: orhan alkaya göreve atandığında şehir tiyatrosu genel kurulu'nun seçtiği yönetim kurulu üyesi idi. aynı süreçte oluşan yeni yönetim kurulu'nda, bir diğer seçilmiş üye volkan sağırosmanoğlu ile yeni seçilen iki üye can başak ve hakan arlı da yer aldı. hakan arlı ayrıca sahne direktörlüğü görevini de üstlendi. böylelikle ilk kez, 7 kişilik yönetim kurulu'nun 4 üyesi seçilmiş üyelerden oluştu ve şehir tiyatrolular gerçek anlamda bir temsil gücüyle yönetilir ve üretim yapar hale geldi. 3- 'rutin' denilerek geçiştirilmeye çalışılan bu görevden alma öncesinde, sabır ve kahırla yaşanan sanatsal üretim sürecinin sonuçları istanbul halkıyla paylaşılmıştır. ulaşılan toplam seyircide, üretilen ve sergilenen oyun sayısında, doluluk oranlarında, turnelerde ve festival katılımlarında, açılan sahnelerde, çocuk ve gençlere yönelik etkinliklerde, uluslararası ortak yapımlarda, anma günlerinde, alınan ödüllerde yaşanan başarı sayılarla ortadadır ve belgelidir. hal böyleyken her şehir tiyatrosu çalışanı, 'rutin' sözcüğünün dışında bir açıklama beklemek hakkına sahiptir. bu açıklama mutlaka yapılmalı ve atama makamı kendini açıkça ifade etmelidir!.. 4- bu görevden alma ve atamaya birbaşka açıdan bakıldığında, şehir tiyatrosu çalışanları bir kez daha yaralanmıştır. önce de söyledik; bu kurumun 95 yıllık bir birikimi vardır ve sayın kadir topbaş, tiyatro camiası içinde yeni bir isim arayışına sanırız yalnız başına çıkmamıştır. bu konuda güvendiği ve yetkilendirdiği kişi kenan ışık'tır!.. ve kenan ışık'ın düşüncesine göre bu kurum, kendini yönetecek bir sanatçıyı yetiştirememiştir!.. yetiştiremez!... oysa ne kadar yanıldığını görmek için geçen sezonun verilerine bir kaç dakika bakması bile yeterlidir. gerçek olan; şehir tiyatrosu'nu da, şehir tiyatroluyu da sevmez kenan ışık!.. bunu defalarca yazılı, sözlü belirtmiştir. bellekler yanılsa, arşivler ortada duruyor!.. daha 5, 6 ay önce tiyatronun repertuarındaki bir oyuna nasıl faşizanca saldırdığı tazeliğini hala koruyor!.. bu durumda elbette bir şehir tiyatrolu, şehir tiyatrosu'nu yönetsin istemez kenan ışık!.. Hele 'seçilmişler'in çoğunlukta olduğu bir yönetim kurulu hiç istemez!.. kurumu ve kurumun sanatçısını hiç tanımıyor da olsa 'dışardan' yönetici her zaman evladır böyle bir kafa yapısı için!.. lakin bu çirkin uygulama ister istemez bir soru daha yaratıyor: kenan ışık, ayşe nil şamlıoğlu'na görev teklif ederken de 'rutin' sözcüğünü acaba kullanmış mıdır? öyle ya, 'rutin' buysa ve başarılı olsa bile insanlar 'rutin' gereği görevden alınıyorsa, ayşe nil şamlıoğlu da 10, 15 ay sonra görevden alınacak demektir!.. ve acaba kenan ışık, kendi görevinin 'rutin' süresi hakkında ne düşünmektedir?.. bu konuda şehir tiyatrosu çalışanlarının yargısı nettir: kenan ışık derhal görevden alınmalıdır!.. 5- katma bütçe'nin kaldırılması ve mevcut yönetmelikle kendini neredeyse tanımlayamaz hale gelen şehir tiyatroları, bugün yetkililerin 'rutin' adını verdiği keyfi yönetim değişiklikleriyle derinden yaralanmaktadır. çözüm, yıllardır bütün şehir tiyatrolu'ların ısrarla söylediği gibi, özerk bir şehir tiyatrosu yaratacak yasal düzenlemededir. ancak, şehir tiyatroları'nda kimlerin yöneticilik yapabileceğini, yönetim 'rutin'lerinin ne olacağını, sanatsal üretim ve idari yapılanmanın nasıl şekilleneceğini tanımlayan bir yasa, bu kurumu birtakım danışmanların keyfi yargı ve uygulamalarından kurtarabilir. Bu konuda, iştisan'ın ve çeşitli süreçlerde kurum yönetiminde görev yapmış değerli şehir tiyatrolu'ların çabaları sürmektedir. 11 haziran toplantısında oluşturulan bir komisyon, daha önceki çalışmaları da derleyerek ve tiyatrosuna duyduğu aidiyetle yasa öneri metnini hazırlamak üzere çalışmalara başlamıştır."

-iştisan-
penguen;
şehir tiyatroları'yla ilgili tüm sanatsal kararlar,belediye bürokratlarının çoğunlukta olduğu yeni yönetim kurulu tarafından alınacak.
''hoşgeldin godot ''
aydınlarımız bu ara birbirilerini yemekle meşguller. birbirilerini kalıplara sokmaya çalışıyorlar kalıpyıkıcı olmaları gerekirken...
biri şehir tiyatroları için kendi adına yorum yapıyor; birileri bu durumu yanlış anlayıp sahipleniyor, diğer birileri yanlış anlayıp sahiplenenlere kızıp sokaklara düşüyor. ve bu tüm birilerinin hepsi AYDINım diyor! üzücü.
Tamam AKP beğenmiyor da biz (ben) beğeniyor muyuz sanki bu arkadaşları...

Bu kadar kendi ülkesine yabancılaşmış bir tiyatro olur mu? (Gösteri yapan TiPE bak.... http://galeri.uludagsozlu...-tiyatrolar%C4%B1-254589/)

Batı'nın 1000 yıllık klasiklerini sittin senedir oynuyorsun; ama yerli yazarların bu ülke insanını anlatan oyunlarını portföyüne almıyorsun!

- Pardon, sen benim ülkeme - ülkem insanına (Galiba burası senin de ülken) yabancıysan, ben de senin 'meselene' yabancıyım!

Laik edebiyat ve sanat gelişmiş(miş); ama muhafazakar sanat zavallı haldeymiş! Hangi laik 'sanatmış' bu: Alıntı tiyatro mu?
Bir kalem üstadı olayı çok güzel özetlemiş,

"Önce bu ülkenin yalanlarından birini daha düzeltelim, bazı muhterem Ankaralılar ve bazı çokbilmişler üzülseler bile...
Ankara Devlet Konservatuarı'nın (ve de tiyatrosunun, ve de bağlı olarak operasının, balesinin) kurucusu Carl Ebert, çok kişinin sandığı gibi "Naziler'den kaçıp da Türkiye'ye gelmiş" falan değildir!
Kaçıp gelen ve Türkiye'nin kucak açtığı birçok Alman vardır ama Ebert onlardan değildir. (Bunların içinde Yahudiler de vardı ama hepsi Yahudi değildi... Örneğin dünya savaşından sonra Berlin'e belediye başkanı olacak Ernst Reuter, Yahudi değildir.)
Carl Ebert, Atatürk'ün talebi üzerine, Hitler tarafından resmi kanaldan gönderilmiştir. icazetlidir.
Niçin ingiltere'den, Fransa'dan değil de Almanya'dan bir tiyatro adamı?
Onu da ferasetinize bırakıyorum. Birçok kişinin ferasetinden tam da emin olamadığım için ipucu vereyim: Otuzlu yıllarda, Atatürk Türkiyesi, Mussolini italyası'yla da, Hitler Almanyası'yla da pek sıkı fıkıydı...
Neyse, bu Carl Ebert'in değerini ve de bize verdiği hizmetleri düşürmez. Siyasi fikirlerini de bilmiyoruz, hiç "deklare" edilmemiştir. Ama "Naziler'e karşı direnmiş bir kahraman" olduğu falan, kocaman bir palavradır.
O dönemde iki "kutup" oluştu tiyatromuzda: Bir, Muhsin Ertuğrul yönetiminde istanbul Belediyesi Şehir Tiyatrosu (eski Darülbedayi)... iki, Carl Ebert yönetimde Ankara Devlet Tiyatrosu. Bu daha sonra Cüneyt Gökçer'in yönetimine geçti ve uzun süre de kaldı. (Özel tiyatrolar da vardı ama bunlar "gezgin kumpanya" düzeyindeydi ve ciddiye alınmıyorlardı.) Belediye dedik, o da devletti.
Belediyeler bağımsız değillerdi.
Bunların ikisi de "despotik" tek adam yönetimleriydi. Eh, bu da, otuzlu ve kırklı yıllarda Türkiye'nin havasına pek uygundu doğrusu.
Böylece, Ankaralı ve istanbullu tiyatrocular da birbirlerini hiç sevemediler, birbirlerini küçümsediler.
Karşılıklı bir "husumet" oluştu ve kalıcı da oldu.
Muhsin Ertuğrul'u yürüttüler, özel tiyatro kurdu (Küçük Sahne), sonra Ankara'ya gitti oranın başına geçti, sonra istanbul'a belediye tiyatrosuna döndü, oradan da yürüttüler, sonra geri döndü, falan filan. Ama şunu kanıtlamış oldu: Özel bir tiyatro da pekala sanat yapabiliyor, ödeneğe, devlet desteğine gerek kalmadan kendi yağıyla kavrulabiliyordu!
Fakat günümüzde bir kısım tiyatro esnafı, utanmadan, "biz ödenekli tiyatroda ara sıra, keyfimiz isterse sahneye çıkalım ama maaşımızı da tıkır tıkır alalım, televizyon dizilerinden kazandığımız 'asıl' iyi paraya katık edelim" diyebilmektedir!
Devletin ya da belediyenin "bir tiyatrosu olması" fikri, geçen yüzyılda, Türk tiyatrosunun ergenlik çağında kalmış, bayat ve sakat bir uygulamadır.
Ankara da istanbul da derhal "özelleştirilmeli" ve kendi başına bırakılmalıdır. Devlet hiç mi destek olmasın? Elbette olsun ama "yöneterek" değil, her yıl her tiyatroya belli bir para yardımı yapıp gerisine karışmadan.
işte size reform... Dedim ama, uygulanmayacağını da adım gibi biliyorum. Çünkü ne yönetimi ve denetimi bırakmak devletin işine gelir, ne de garantili maaştan ve rahatlıktan vazgeçmek sanatçının...
iyi olurdu yahu... "Solcu" tiyatro yapmak istiyorlarsa, belediye kanatları altından çıkıp solcu tiyatro yaparlardı... Bakalım "Rosenbergler Ölmemeli" gibi numaralar onları kendi ayakları üzerinde tutar mı tutmaz mı, görürdük..."
birbiriden kaliteli oyunları ve oyuncuları ile heryıl yüzbinlerce kişiyi güldüren, ağlatan, düşündüren ... yaşamdan kareleri güzel yansıtan yazın gelmesini istemediğim ve açılması için sonbaharı dörtgözle beklediğim küçük dünyadır.
Sanat ne zamandan beri ticari amaç gütmeye başladı bilemiyorum. Devlete yük olan belediyeye mi yük olmayacak? kapatılmak için devredildi ki öyle olacak.
gitmek çok istiyorum ama nasıl internet üzerinden bilet temin edebileceğimi de öğrenmek istiyorum.
bilinçli olarak içi boşaltılan ve kalitesi ayaklara düşmüş olan gelenektir.
gittikçe önemini kaybediyor ve ben bir tiyatro sever olarak bu duruma çok üzülüyorum.
son dönemde önemini iyice kaybetmiş hatta kaybettirilmiştir. bir çok büyük sanatçının -ki bir çoğu dizilerde boy göstermiyor- yetiştirildiği ve toplum için bu kadar önemli olan bi yapının bu hale gelmiş olduğunu görmek ağlatır.

edit: şuna neden eksi verilir merak içindeyim. bi açıklasana dostum tiyatro bi tarafına mı battı?
her sene aynı oyunların oynandığı yerler olmuş. neden? ödenek yok da ondan.
bir türlü yönetilemeyen, seyircisini üzen, eskiden harika olan tiyatro.
istanbul'un ve elbette ki Türkiye'nin kültür-sanat hayatında silinmez izler bırakan efsanevi kurum. Ama ne acıdır ki Gencay Gürün'ün ayrılmasıyla oyuncu kadrosunun en önemli yapı taşlarını kaybetti ve o günden bugüne o kan kaybı hiç durmadı. 1990'lı yıllarda, Vanya Dayı oyununda; Nurseli idiz, Cüneyt Türel, ismet Ay, Cihan Ünal, Kamran Usluer, Tilbe Saran'ı aynı sahnede izleme bahtiyarlığını bizlere yaşatan güzide kuruluşumuz , eski günlerinden çok ama çok uzak maalesef. Ciddi bir yeniden yapılanma şart Şehir Tiyatroları'nda...
Neredeyse bütün tiyatrolar bu duruma. Ya maddi zorluk içinde yada oyuncuların ilgisizliği. Dünyada kültür sanat gelişirken bizde yok olmaya doğru gidiyor.