bugün

çocuksuz bir kadının ancak meyvesiz bir ağaca benzetilebileceği, hatta bir kadının ancak anne olduğunda bir kadına dönüşebileceğini atlatmaya yarayan bir gerçektir.

bunun da hakkı üçtür. bir kadının ortalama doğurganlık kapasitesi 20-25 yıl olduğunu varsayarsak bir veya iki çocuk istemek bu kapasiteyi inkar etmek gibi bir şey olur. tabi gerçekten kendinizi geçim şartları yönünden en alt kesimlerinden bir ferdi olarak görüyorsanız belki bir derece mazeret olabilir. ama yine yanlış mantıktır. bu bakış açısına göre hintlilerin yüzde 90 ının çocuk yapmaması gerekir ki bunun da bireysel, toplumsal vizyonla, mantıkla açıklanabilecek bir yanı yoktur.

evet, beyler hanımlar. öyle bir çoçuk yaptıktan sonra ömür boyu hep karavana sallamak olmaz. bir ülkeyi taşıyacak olan genç nesillerdir. iş işten geçmeden bu gerçeği anlayın artık. o doğmasına mani olduğunuz çocuklar sonra rüyalarınıza girer, üzülürsünüz.
bu düşünce şöyle özetlenebilir:
(bkz: en az beş meyve)
Gönül çalamazsan aşkın sazını
Ne perdeye dokun ne teli incit
Eğer çekemezsen gülün nazını
Ne dikene dokun ne gülü incit

Bülbülü dinle ki gelesin coşa
Karganın namesi gider mi hoşa
Meyvesiz ağacı sallama boşa
Ne yaprağını dök ne dalı incit..
çocuğu olmayan kadınları üzebileceği gerçeği atlanarak söylenmiş bomboş bir söz.
Birşeye yaramaz yani demek isteyen atasözümüz.
Saçma atasözlerimizden birisi.