bugün

Müşrükleri şoke eden durum. Yaa atayiz kardeş, çok rahat konuşuyordun.
hala Allah yok diyorlar. bre bedbaht. açıkla hadi.
Sırf kaynağı bulunamıyor denilsin diye, kasten kaynağının araştırılmadığı bilmeyen yazar iddiası.
görsel
Buna inanan müslümanların asla bulamayacağı kaynaktır o. Even bulamazlar.
taif civarındaki dağlardan süzülüp kaynağını oluşturur. valla çok komiksiniz mümin misyoner kardeşlerim. kaynak yoksa allah var, kaynak varsa allah yoktur demektir bu. sapıklığa gerek yok.
ateistlerin göt gibi baka kalmasıdır.
Kaynağının aslında tükendiğine dair bir söylenti vardı. Ne kadar doğrudur bilemiyorum. Hiç araştırmadım.
Kaynağı tükendiği içindir.

Arkadaşlar zemzem suyu kutsal bir su değildir. Öyle zaten bu durum da belirtilmemiş.

Her şeyi abartmayın.
yüce allah ın bir mucizesidir.
suyun özelliği maneviyatında diye düşünüyorum. yoksa o da susuzluğunu giderir. ama neye susadığınız sizinle alakalı.
alıntıdır.

Son zamanlarda internette sıklıkla, inanç tüccarlarının pohpohlamaktan pek hoşlandıkları sahte bir haber dolaşıyor: "Alman ve Japon bilim insanları, zemzem suyunun mucizevi olduğunu ispatlamış" güya. Elbette ki bu iddia, komik bir saçmalıktan ve boş bir hayalden fazlası değil. Zira haberdeki dayanakların ve şahısların hiçbiri bilimsel temellere dayanmamakta. izah edelim:

Öncelikle, "zemzem suyu"ndan başlayalım. Ekim 2005 yılında ingiliz Besin Standartları Ajansı'nın yaptığı araştırmaya göre Suudi Arabistan'dan kaçak olarak çıkarıldığı anlaşılan zemzem suyunda son derece zehirli olan arsenik elementinin tehlike limiti olarak kabul edilen 0.01mg/L (10 mikrogram/litre) değerinden 3 kat fazla arsenik bulunuyordu. Benzer şekilde, Dünya Sağlık Örgütü'nün belirlediği 50 miligram/litrelik maksimum nitrat oranına kıyasla tam 3 kat nitrat tespit edilmiştir. Öncelikle, "kaçakçı sahtekarlar arsenik ve nitrat katmışlar" şeklinde bir savunmayla geçiştirilen bulguların, Mayıs 2011 yılında BBC'nin yaptığı bir araştırma sonucunda, gerçek zemzem kuyularından çıkan suların da aynı derecede zehirli olduğunun keşfedilmesiyle suyun kendisiyle ilgili olduğu gerçeği ispatlandı. Dahası, sonradan "kaçakçılık ürünü" olduğu iddia edilen suların da, gerçekten zemzem kuyularına ait sular olduğu anlaşıldı ve otoriteler, "Suların zemzem kuyusundan çıkarılmış olması, o kuyuların güvenli zemzem kuyuları olduğu anlamına gelmez." şeklinde bir açıklamayla bu gerçeği savuşturmaya çalıştılar.

Üstelik Dünya Sağlık Örgütü'nün 2001 yılında yayınladığı arseniğin öldürücü dozu olarak belirlenmiş 50 mikrogram/litre sınırı, yapılan daha kapsamlı araştırmaların sonuçlarından ötürü 2011 yılında 10 mikrogram/litreye çekilmiş olmasına rağmen halen Suudi Arabistan başta olmak üzere, zemzem suyunun tüketilebildiği çevre ülkelerde güncellenmemiş ve kabul edilmemektedir, çünkü aksi takdirde suyun değerleri sınırın aşırı üzerinde kalacak ve insanların tepkisini çekecektir. Bu şekilde, yasal olarak ve "insanların suyu kutsal olarak görmesi" bahanesi arkasına sığınarak, zemzem suyundaki zehir halka pazarlanabilmektedir.

Farklı kurumların yaptığı incelemelerde, zemzem suyunda bulunan ortalama 30 mikrogram/litre düzeydeki arseniğin arsenikoz isimli deri hastalığını ve nihayetinde deri kanserini getirdiği ortaya çıkarılmıştır. Ancak arsenikozun belirtileri, 5 ila 20 yıl gibi bir sürede çıkıp, sonradan ölümcül hale geldiği için, zemzem suyu tüketicileri yavaş yavaş öldüklerinin farkında değildirler. Gerçekten de, özellikle Suudi Arabistan'da yapılan araştırmalarda, insanların vücutlarındaki arsenik oranları normalin üzerinde seyretmektedir. Örneğin, kadınların tırnak ve saçlarında yaşayan bakterilerde yapılan araştırmalarda, bünyelerinde yüksek arsenik oranı bulundurdukları belirlenmiştir. 2011 yılında Lynn tarafından yapılan araştırma sonuçları, durumun vehametini göstermektedir. Her yıl, 28.5 milyonluk Suudi Arabistan nüfusunun yoğun göçün görüldüğü hac zamanları haricinde arsenikoz riski altında olanların sayısı 1.7 milyon civarındayken, hac zamanlarında bu sayı yaklaşık 2 kat artarak 3 milyona kadar ulaşmaktadır.

Suudi Arabistan'da arsenikozun doğrudan pek bilinmemesinin sebebi ise, arsenikozun (tıpkı AIDS gibi), ölümün ana sebebi olmaması ve hastalık takibinin Arap Yarımadası'nda pek de fazla yapılmaması ve daha fenası, resmi olarak raporlanmamasıdır. Arsenikoz, hücre içi sinyal ve iletişim yolaklarını harap eder ve birçok hastalığın önünü açar. Bunların başında da, elbette, kanser gelmektedir. Ancak sadece kanser değil, arsenikoza bağlı olarak çevresel damar hastalıkları, hipertansiyon, iskemik kalp hastalıkları, vb. hastalıklar oluşmaktadır. Arsenikozun deri üzerindeki etkileriyse, tahmin edilebileceği gibi, deri kanserini beraberinde getirmektedir. Bunun haricinde özellikle akciğer kanseri, idrar kesesi kanseri, vb. diğer iç kanserler de arseniğe bağlı olarak oluşmaktadır. Yapılan araştırmalar, Suudi Arabistan'daki kanser oranlarının (hem de deri kanserinin göz ardı edilmesine rağmen) her geçen sene katlanarak arttığını ve 2020-2030 yılları arasında, 2004 verilerinin 6 ila 10 katı arasına çıkacağı tahmin edilmektedir. Sadece 2003-2004 yılları arasında hem erkekler, hem kadınlar arasındaki kanser yüzdeleri, 2 ila 5 puan arasında artmıştır. Çevresel sağlık uzmanı Yunes Ramadan Teinaz'ın tespiti ise tehlikenin boyutlarını arttırmaktadır:

"insanlar bu suyu kutsal olarak görmektedir. Suyun zehirli (kontamine) olduğunu kabullenmeyi çok zor buluyorlar. Ancak Suudi Arabistan'ın ve ingiliz otoritelerinin derhal önlem alması gerekiyor."

Tüm bunlar, zemzem suyuyla ilgili ufak bilgilerdi. Üstelik burada, zemzem suyunda olması gerekenden fazla bulunan florid ve demirden bahsetmedik bile... Örneğin Dünya Sağlık Örgütü'nün yayınladığı bildirgede, Suudi Arabistan'daki floride bağlı deri ve iskelet florizi hastalığı, çevredeki zemzem suyu tüketen diğer ülkelerle birlikte, oldukça yüksektir. Ancak önemli olan bunlar değil, zaten zemzem suyunun "şifalı" olduğunu iddia etmek bile bir bilim ayıbı, insan canına kasıttır.

Örneklerde göreceğiniz gibi, "Alman bilim insanı" olarak ileri sürülen isim Dr. Knut Pfeiffer isimli biri. ScienceDirect, SpringerLink, ISI Web of Science gibi hiçbir bilimsel makale arama motorunda adı geçmiyor. Daha fenası, Google Scholar bile şahsa dair herhangi bir içerik tespit edemiyor. Belli ki işin "bilim" tarafında olan biri değil. Google aramamız sonucunda ise, kendisi hakkında hiçbir bilginin yer almadığı sitesine ulaşıyoruz:

http://www.pst-knutpfeiffer.de/eng/wilk.html

Biraz daha araştırmayla, kendisinin bir "dahiliyeci" ve "fizyoterapist" tıp doktoru olduğunu görüyoruz. Evet, bir mesleği var yani ve o kadar da alakasız gözükmüyor. Ancak uzmanlık alanının "atımlı sinyal terapisi" isimli bir terapi olduğunu görüyoruz. Bir biyokimyager olmadığı gibi, herhangi bir kimyasalla ilgili analiz yapabilecek teknik arkaplana da sahip değil. Zaten açıklamalarından da bunu anlıyoruz. Doktorumuz, zemzem suyu içtikten "35 dakika sonra rahatladığını" iddia ediyor ve buradan, suyun "mucizevi olduğunu düşündüğünü" ileri sürüyor. iyi de ne alaka? 35 dakika gibi büyük bir sürenin, suyun etkisinden ötürü gevşeme yarattığını nereden anladınız? Dahası, suyun gevşemenizle ilişkisini deneysel olarak ortaya koydunuz mu? Elbette hayır. Sahte bilimin güzel örneklerinden birini yapıyor ve edinilmiş unvanının arkasına sığınarak hiçbir bilimsel arka plana ne haberde, ne de sitelerde yer veriyor.

Sonrası ise daha da komik: "1 damla zemzem suyu, 100 ve 1000 damla normal suyu kendisine (zemzem suyuna) çevirmiş." Doktorumuz, bir anda simyager kimliği kazanıyor. "Suyu dönüştürmek" ne demek? Örneğin kırmızı bir boyadan 1 damla damlatırsanız, koca bir tank suyu kırmızıya boyayabilirsiniz. Bu durumda kırmızı işaretleyici boyalar da "mucizevi" midir? Bu, ilkokuldan beri öğretilen basit bir difüzyon konusudur. Üstelik, "suyun dönüşümü" açıklanmamıştır. Kimyasal derişimi mi değişmektedir? Zemzem suyuna dönüşmek ne demektir? Herhalde kastettiği, 1 damla zemzemin, 1 kova suyu arseniğe bulaması, dolayısıyla zehirlemesidir. Bu açıdan bakınca, gerçekten de zemzem suyunun, normal ve içilebilir suları "değiştirdiği" söylenebilir. Zehirli olacakları şekilde... Veya açık bir şekilde, analizi ortaya konulmalıdır.

Her neyse, zaten Dr. Pfeiffer'dan herhangi bir bilgi alınamayacağı, konuya yaklaşımdan ve haberin sunuşundan belli. Ancak zaten haberin sahtekarlığı, bir sonraki paragrafta daha da net ortaya çıkıyor. Her ne kadar adını yazamayacak kadar araştırmadan, sağdan soldan duyma, kulaktan dolma şekilde aktarıldığı gün kadar açık olsa da, "Masura Emot" dedikleri şahsın adı aslında "Masaru Emoto". Haberciler, o kadar umursamaz bir şekilde yalan uydurmaktalar ki, isimlere bile dikkat etmiyorlar, "Ne de olsa hepsi yutacak." diye düşündükleri için.

Emoto'nun sahtebilim serüveni daha da eğlenceli. Kendisi, kitaplarında ve internet sitesinde yazanın aksine, esasında bir "doktor" ünvanına sahip dahi değil. Lisans eğitimini Uluslararası ilişkiler Bölümü'nde almış, ikinci bir lisans olaraksa bir "Alternatif Tıp Lisansı"na sahip. Yani doktor olmadığı gibi, biyokimya, tıp, biyoloji, kimya, fizik ve herhangi bir ilgili bilim hakkında hiçbir eğitime sahip değil. Kısaca, "doktor" ünvanını kendi kafasından üretmiş bir şarlatan. Onlarca defa bilim camiasına rezil olmuş, suyla yaptığı deneylerle "bilim" ürettiğini, argümanlarını ispatladığını sanarak her seferinde popülerlik kazanmaya çalışmış, her seferinde diğer bilim insanlarınca tekrar edilen deneyleri başarısızlıkla sonuçlanmış, en son olaraksa "deneyle test ettiği mucizevi sular"ı şişesi 150 dolara ulaşan fiyatlardan satarak, bilimsel "amacını" belli etmiştir.

Zira su ve molekülleri tamamen bilinçsizdir. insan için "güzel" olan sözler, diğer varlıklar için aynı ahlaki değeri taşımaz. Bonobolar için eşcinsel ilişki sıradan bir sosyal aktivite iken, çoğu insan toplumunda halen "ahlaksızlık" olarak algılanır. Bu ahlak kime göre, hangi türe göre, neye göre belirlenir ve nasıl evrensel kabul edilebilir? Hiçbir zaman bu sorulara net cevaplar verilemez ve verilemeyecektir de. Bu durumda, hiçbir insani değer yargısının evrensel olamayacağı anlaşılmalıdır. Hele ki canlılar ile cansızlar arasındaki algı boyutuna girersek, bu sözde "bilim insanlarının" ve dolayısıyla habercilerin iyice zırvaladıkları anlaşılır. Suya istediğiniz kadar iyi ya da kötü söz söyleyin, sizi asla anlamayacak ve tepki vermeyecektir.

işin garip tarafıysa, internette Emoto'nun din kitapları veya dini sözler ile ilgili birçok alıntısı yer almaktayken, bu kaynakların hiçbirinde orjinal kaynaklara yer verilmemiştir. Dolayısıyla Emoto'nun gerçekten böyle bir araştırma yapıp yapmadığı bile bilinmemektedir. Öte yandan, yapmış olsa bile bunu 5. sınıf haber siteleri ve forumlarında değil, bilimsel dergilerde yayınlaması gerekmektedir ki, diğer bilim insanları da sonuçları tekrar edip, kontrol edebilsinler. Ancak yukarıdaki bağlantıdan da görebileceğiniz gibi, Emoto gibi bir sahtekarın amacı bilim üretmek değil, şarlatanlıkla popülerite ve para kazanmaktır.

Unutmayın: Doğadaki her suyun kimyasal yapısı aynıdır. Hepsi iki hidrojen ve bir oksijen atomundan oluşur. Suları farklı kılansa, içlerine sonradan, bulundukları çevreden katılan elementler ve minerallerdir. Dolayısıyla bir suyun "mucizevi" olmasının bilimüstü bir anlamı olamaz. Tek olacak olan, kimyasal derişiminin farklı olmasıdır (ki zemzem suyu için, olumsuz farklılıklardan fazlasını göremiyoruz). Bazı sular, diğerlerine göre kimyasal derişim açısından daha sağlıklı olabilir ve bu, suyun kaynağına göre değişebilir. Bunun da ne kadar "mucizevi" olduğunu düşünmeyi size bırakıyoruz. Ayrıca sular, insanların değer yargılarına tepki veremezler, bu bilince sahip değildirler. Yukarıdaki diğer yazılarımızdan göreceğiniz gibi, suların kristal yapısına rastlantısallık faktörleri ve uygulanan sesin frekansı etki etmektedir. Zaten hiçbir araştırmada, söylenen sözler ile su kristalleri arasında bilimsel ve mantıklı bir ilişki bulunamamıştır. Bunlar, basit ve çocuksu, bilimden anlamayanların kanacağı hayallerdir. Daha fenası, ülkelerin ekonomilerine ve şirketlerine katkı sağlayan, para tuzağı yalanlardır.

http://bilimtrue.blogspot...10/zemzem-suyu-yalan.html