bugün

karanlık bir arka fonda başlayan ve tek bir açık göz ile biten belgesel.

görsel

göz.

horos'un tek gözü.

bilmem yeterince açık mı?

din kolpadır diyor değil mi bu belgesel?

dinlerin var oluşu kimi işine gelmez?

bilmem belki luciferianlar'ın?

ya da "aydınlanmışlar"ın?

kim bilir.
dinsizlik propogandası yapan isa bile yoktur diyen belgeselimsi. sikko nun bir lafına burada çok katıldım. 99doğrunun içinde 1 yalan sıkıştırıyorlar. saatlerce eleştiriyoruz diye gösterdiği şeylerin kişilerin elinden çıkmış belgesele kim inanır ki. kötülerken yüceltiyorlar siyonist oyunlarını insanların beynine beynine sokuyorlar olmadık şeylere sempati uyandırtıyorlar.

bunun yerine the arrivals izleyin adam gibi bilgi edinin.
(bkz: zeitgeist/#10803101)
sert bir devrim yaparak amaçlarına ulaşacaklarını bilseler, o derin hümanistliklerinden bunu yapamayacağına inandığım insanların değer verdiği iyi anladığı belgesel. insanın doğada ki hayvanlar gibi küçük balık büyük balığı yer mantığı ile yaşamasını, düşünebilen bir varlığa hiç yakışmayacağını anlamış, anlattakıları hiç bir ama hiç bir şeyin ütopik olmadığı (zira sadece 100 yıl önceki monarşilere ve halklara bugünün sadece ama sadece insan hakları ve işçilerin çalışma şartları anlatılsa öyle bir şeyin olmasına imkan vermiyecekleri gerçeği vardır ki şu an öyle yaşıyoruz) bu yüzden destekleyeceğimdir.

ayrıca dinin kapitalzmin ve yapıtaşlarından biri olduğunu bize tekrar hatırlatan belgeseldir.haram, helal, hak yeme ve özellikle bu konuda tam tersi olarak savunma kalkanı yapılan şey fakat sorunun aslı olan şey; din insanlara islam vb, malının bilmem kaçta kaçını ver demiş, fakirlere yardım et demiş, işte sorun burda fakirlere yardım et!! fakir olsun ki fakirlere yardım et muhtaçlar ve açlar olsun ki malının bilmem kaçta birini ver sadece sefil dünyasının biraz daha uzamasına neden ol, belli zamanlarda ona yardım et o din fakirlerin olması gerektiğini normal görmüş ki bu nedenle onlara belli zamanlarda yardım edilmesi gerektiğini söylemiştir. söylememiştirki bütün adaletsizliği kaldırın hepinize yetecek kadar her şey den var. bu belgesel bu düşünceyi de stümüle etmektedir.

ayrıca amerikan federal merkez bankasının parayı nasıl yarattığını nasıl çoğaldığını aslında nasıl bir borçlanma sisteminde doğduğumuzu ölene kadar bir araba bir ev almak için nasıl haftanın 6 günü 9 saati köpekler gibi çalışmamız gerektiğini anlatan oysa bir insan saatlerce bir nehirin akışını izleyip varoluşunun tadını çıkartabilir herkezle paylaşabilir şarkılar söyleyebilir. özel mülkiyet kazanma duygusunun bir birleri ile resim yapmada spor yapmada bilim yarışında müzik te yoğurabileceğini bize uzaktan çakmıştır.

milliyetçilik duygusunun da ne kadar gereksiz, iğrenç ve bütün pisliklerin anasından biri olduğunu gösterir, zira şeytan gerçekten varsa bu fikri o ilk düşünürün kafasına o aşılamıştır derim.
tanım: belgeseller silsilesi.
zeitgeist the movie, zeitgeist addendum ve sonuncusu zeitgeist moving forward.
üçünü de zaman ayırarak ve aralara kafayı toparlamak için küçük çay molaları koyarak dikkatle seyrettim.
o kadar uzun entryler yazılmış, çizilmiş ki şaşırmadım dersem yeridir.
neyse gelelim zurnanın "zırt" dediği yere:
1- evet söylenilen bazı şeyler doğru, hem de çok fazlasıyla.
2- anlatanların kendileri bir kez bu ütopya'ya inanmamışlar. - bana göre tabi.
3- söylenilenlerin bazıları da fazlaca bizim gibi normal insanların algılamasını zorlayacak cinsten. yani belli bir temele oturtma gibi bir sorununuz oluşur, oluşuyor.
4- kafalarındaki proje asla ve asla gerçek olamaz, olmaz. çünkü insanoğlu asla o içindeki ihtirası ve iktidarın getirdiği büyülü gücü kaybetmek istemez. kim olursa olsun, sen, ben, o ya da bir başkası. elimizde benzer güçler ve para olsa da hep daha fazlasını isteriz.

bence olay bu kadar basit. üzerinde fazlaca durup kafa yormayı gerektirmeyen bir dizi belgesel. haa seyredersin kendince bir yorum yapar ve oturursun aşağıya.
bu kadar.

not: ismi niçin almanca zamanın ruhu-zeitgeist [der] olarak koyulmuş onu da ben bilmiyorum ama almanca isimle ingilizce olması da epey enteresan geldi bana. bilen varsa bir ara bilgi versin sevinirim.
sanırım bu projede zeitgeistin yaymaya çalıştığı yaşam felsefesi dinler, diğer yaşam felsefesi ve anlayışlarla çatışmaktan dolayı asıl amacı olan ikdisadi ve teknolojik ilerlemeyi başaramayacak oysa dini ve yaşam felsefelerini kişilerin kendi bilincine bırakıp bir an önce asıl hareketi başlatsaydı anlatılması ve yayılması çok daha kolay olurdu eğer dinle ilgili insanların kandırıldığını da düşünüyorlarsa bunla ilgili daha sonra anlatım yapabilirler fikirlerini savunabilirlerdi hem böyle bir tutumla yani gerekli gereksiz her konuyla ilgili görüş ve inanış ileri sürmeleri ise ayrıca başka bir sömürü düzeninin temellerini mi atıyoruz sorusunu akla getiriyor.
kendi fikrini benimsetiyor diyenlere senin daha iyi bir projen varsa onu uygulayalım diye cevap verilecek belgeseldir, zira tüm problemlerimizin kaynağı olan parayı ve ondan kurtuluş yolunu sunmaktadır.
güzel başlamış, mantığı oturmuş, ama en çok hristiyanlık üzerinde baskı kurmaya çalışmış, yoldan geçenin inancını sorgularken aslında mantıklı bulduğum ama diğer dinlerdeki yorumları hristiyanlığa göre oldukça hafif kalmış yapımdır. dini inancı kitle üzerinde nasıl modifiye ederek kullanacağını iyi bilenlerin iktidar uğrunda yqapabileceklerini veyahut daha ince noktaya filmin çokca değindiği noktaya geleyim, insanların neden inandığını bilmedikleri gerçeğini anlatmaya çalışan bir film kendileri. filmin büyük bir kısmını desteklesem de iddaasının tüm dinler üzerinde olması ve islam dünyasındaki bölümü terörist mantığıyla geçiştirmesi iddasına ters. ya hristiyanlığı aşağılayacağım de, ya da arada diğerlerini kaynatma, veya kaynat biz de izleeyelim, buna kesinlikle açığım.
bu ayarda bir başka belgesel için:

(bkz: owned and operated)
gelmiş ve gelebilecek en muhteşem belgesel şeklinde film seridir. insanın içindeki gücün farkına varması, insan olduğunun farkına varması, hakları olduğunun farkına varması, kimler tarafından nasıl yönetildiğinin farkına varması içindir.
din kavramının nerelerden, nasıl günümüze ulaştığını olabilecek en güzel şekilde anlatır.
dinin, medyanın, savaşların dünyada sadece bir grup gözü dönmüş insan tarafından halkı uyutmak için, bizleri, insanları uyutmak için, düşünmemizi engellemek için nasıl kullanıldığını gözler önüne serer.izlerken hazemedemezsiniz, anlatılanların gerçek olabileceğine inanamazsınız, tüyleriniz diken diken olur. en kötüsü, hepsi gerçektir.
düşünmemizin, bilinçli insanlar olmamızın bir takım insanlar için ne büyük korku kaynağı olduğunu anlamamız lazım. bundan çok az yıllar sonra hepimiz kendi isteğimizle, vücuduna çipler takılmış, hakları olmayan, insan olmayan insanlara dönüşeceğiz, dönüştürüleceğiz.
ama hala çok geç değil, bir şeyleri görebilmemiz için. haklarımızı görebilmemiz için. insan olduğumuzun farkına varabilmemiz için. ne zaman içimizdeki gücün farkına vardık, o zaman otoriteyi yıkabiliriz. ırkçılığın, aşırı milliyetçiliğin, savaşların, ölümlerin ve paranın olmadığı bir dünyamız olabilir. ve şuan bunu ütopik olarak görmemizi sağlayan yalnızca sistemdir. dünyaya hala barış gelebilir.

'' When the power of love overcomes the love of power, the world will know place. ''

- Sevginin gücü 'güce olan sevgiyi' yendiğinde, dünya barışı sağlanacak.
ilk izlenildiğinde insanda olumlu izler bırakan ve anarşist bir ruh haline sebep olan belgeseldir. hem humanist geçinip hem bir şeyleri değiştirmek isteyen bünyeye bunun mümkün olduğunu söyleyerek gazı verir. ilk başlarda ama çözüm sunmuyorlar diye eleştirilirken son iki filmiyle venüs projecti çözüm önerisi olarak sunmuşlardır. fakat derinlemesine üzerine düşünüldüğünde 'the network' filminden alıntı yapılan o sahne hatırlanır. 'bizler gerçek değiliz televizyonlarınızı kapatın bu sahte bir dünya öfkenizi gerçekten dile getirin vs' diyen haber sunucusunun da kar elde etme amaçlı seyircileri coşturan bir programın sunucusu olduğunu hatırlarsınız. yani bu medya sektörü içerisinde medya sizin beyninizi ele geçiriyor sizi sömürüyorlar diyen insanların; facebook duvarına 'facebook çok amele bir ortam oldu' yazan insanlardan bir farkları yok, kendileriyle çelişip dururlar. ve tam da bu sırada biz gerçek değiliz diye haykıran sunucu amcamın da dediği gibi medyanın bir parçası olan bu tarz propaganda belgesellerinin de gerçek olmadığını fark edersiniz. kafanızda şu soru şekillenir 'dünyayı sanal reel herhangi bir ağda otoritesini sarsmayacak şekilde her anlamda ele geçirmiş ve yöneten bir kuruluş örgütlenme benzeri herhangi bir yapı varsa(adının şu veya bu olduğu önemli değil) bu kuruluş veya insan üç beş gözü pek belgeselcinin mi hakkından gelemeyecek?' ne diktatörler devirmiş ne oyunlarda gizli özne olmuş bu adamları düşününce sorunun cevabının hayır olduğu ortada. öyleyse üç seçenek kalıyor; böyle bir kuruluş , dünyayı yöneten aileler vs ya gerçekte yok, ya da bilerek birden kitaplarla filmlerle medyayla kendilerini ifşa etmek ve bakın biz buradayız sizi yönetiyoruz demek onların gelecekteki projelerinin bir parçası yani kendilerini entelektüel olarak niteleyen güdülmesi biraz daha zor olan kesimden insanları da güdebilmek için onlara bir şeyler bildiklerini herkesin farkında olmadığı kürese olayların farkında olduklarını hissettirerek gururlarını okşayarak inceden inceden bu grubu da başka planlarına dahil ediyorlar biz her yerdeyiz biz her şeyin arkasındayız şeklinde bir korkutma politikası güderek kendi varlıklarını bu gruptan insanlar arasında popülerleştiriyorlar, geriye klan 3.seçenek ise bu ailelerin veya yer altı zengin/masonist örgütlenmelerinin birbirleriyle kapıştığı ve bu tarz belgeselleri yayınlatarak birbirlerini ifşa ettikleri yönünde. bana en mantıklı görünen 2. tezdir. etrafınıza bir baktığınızda bir anda popüler olan dan brown kitapları, zeitgeist, kymatica gibi belgeseller; illuminati illuminati diye bağırıp duran insanlar konuyla ilgili açılan binlerce blog sosyal medyada ve görsel medyada her gün bunlar hep amerikanın israilin oyunu muhabbetinin biraz daha entel versiyonunu gerçekleştiren bir sürü insan. hatırlar mısınız zeitgeist'ta terörün nasıl insanların aklına sokulduğunu anlatırken tv de terör terör diye tekrarlayıp insanlara korku salan binlerce spiker gösterdiler ard arda herkesin nasıl terör denen olgudan bahsettiğini ve bunun yaygınlaştırıldığını gördük. şimdi biraz mantık yürüterek aynısının birdenbire illuminati, lusiferyanizm , siyonist örgütler gibi terimler için de yapıldığını görebilirsiniz. birdenbire etraftaki her şey bangır bangır illuminati diye bağırınca kıllanmadınız mı? şimdi şunu soracak olan arkadaşlar da vardır içinizde 'peki diyelim ki bu örgütler bilerek kendilerini ifşa edip biz buradayız diye bağırıyor tüm gizlerini açıklıyor michael moore gibi yapımcıların cesaretine göz yumarak kendi varlıklarıyla bir korku politikası uyguluyor, peki bundan bu adamların çıkarı ne olacak? onların varlığını ve yaptıklarını bilmemiz kendilerine ne kazanç sağlayacak?' işte bu soruyu sorma aşamasına gelmiş zeki kardeşimize vereceğim yanıt; 'bilmiyorum' olacak. çünkü amaçlanan da tam olarak bu yapmaya çalıştıkları şey her zamanki gibi 50-100 yıllık bir geleceği kapsayan geniş bir projeyle bağlantılı bir şeydir bu yüzden attıkları tek bir adımla 4-5 hamle ilerisini göremezsiniz kim bilir hangi amaçlarla kendilerini açık ediyorlar sikkofield gibi adamların bloklarında zeitgeist gibi belgesellerde boy gösteriyorlar(sikkofield onlara çalışıyor demiyorum sadece onların istediği doğrultuda davranmış oluyor, çünkü geçmişte hep kendilerini duvarlar ardına gizleyerek işleri yürüten bu insanlar günümüzde bariz bir dışavurum politikası izliyor ve onlar hakkında bilgi sahibi olup başkalarına bunu yayarak düşünceli ve bilinçli davrandığını zanneden her insan aslında onların amacına destek sağlamış oluyor.) sonuç olarak belgeseli ilk kez izleyen insanın sahip olduğu zeitgeist ruhunu bir zamanlar yaşamış ve sonra yine fena yutturmuşlar bize diye uyanmış bir insan olarak, bu belgeselin sahteliği kendindendir diyorum paradoks gibi kendi kendisini yalanlar, izlemesini bilen insan kandırıldığını anlatan bu belgeseli izlerken bile kandırıldığını anlar, rüyadan uyandığını sanıp hala rüya görüyor olmak gibi bir şeydir bu tarz yapımlar daha kapsamlı ve grçeğe yakın bir rüyada yeniden uyanır ve sürekli rüyada olduğunuzu fark edersiniz, inception filmi gibi neyin gerçek neyin rüya olduğunu ayırt edemeden öylece kalakalırsınız.
işine gelmeyince hayalidir aslında hiç yaşamamıştır türü yorum yapan yeni bir insan türü ortaya çıkarmıştır.
Uzunca bir süre kimse yazmamış. Meselesiz bir alternatif:
http://www.youtube.com/watch?v=ABiG6EqGd8o

Düzelti: alternatif meseleli çıkınca, yeniden gözden geçirildi.
sargon denize bırakılmış ve yıllar sonra kral olmuştur.
misis'in yol açan kahraman olarak anlatıldığı hikayesi vardır.
hammurabi kanunları da on emir'i andırmaktadır.

hz. musa ise hem halkını kurtarmış, hem denizi yarmış hem de on emiri indirmiştir.
demekki musa diye biri hiç yaşamamış, sargon, hammurabi ve misis'in karışımı bir mitolojidir.

şu yukarıda bahsettiğim mantığı hz.isa'ya da uyarlayan, uyarlamaya çalışan fakat bu konuda başarısız olan belgeseldir. çünkü isa-horus benzerliklerinin çoğunda çarpıtma rakamlar ve hikayeler eklenmiştir. hani şu abraham lincoln - kennedy benzerliğinde, oswald'ın yaşı ile john wilkes booth'un yaşı birbirine uysun diye doğum yılını bir yıl geç söylerler ya, işte onun daha çok türlüsüne yer verilmiştir bu belgeselde.

---- alıntı ----

1. horus’un babası osiris tanrı idi, isa’nın babası da tanrı idi?

horus’un hayatında sadece babası(osiris) değil, annesi, eltisi, kayınçosu, yengesi, halası, amcası vs. hepsi tanrı idi. pagan inançlarında bir değil, iki değil, yüzlerce hatta binlerce tanrı vardır. mesih isa’nın fiziksel olarak asla bir babası yoktu. isa’ya tanrı oğlu denilmesi tamamen manevi ve mecazi bir anlam taşımaktadır. azize meryem’in eşi yusuf ise bir insandır. horus’un babasının tanrı olmasının, mesih isa ile benzerlik gösterdiğini söylemek mantığa aykırıdır. çünkü zaten horus’un sülalesi tanrı idi, babası olan osiris’inde tanrı olması gayet normal değil mi?

2. horus’un annesinin adı meri, babasının adı joseph’ti. isa’nın da öyleydi?

horus’un annesinin adı isis, babasının adı ise osiris’tir.

3. horus bir mağarada doğdu, isa’da bir mağarada doğru?

horus bir bataklık kenarında doğmuştur.

4.horus da, isa da vaftiz edildi?

horus vaftiz edilmedi. bu konuda hçbir kayıt yoktur..

5. horusun da, isa’nın da 12 takipçisi vardı?

kayıtlara göre horus’un 4 tane yarı tanrı takipçisi vardı, 16 tane de insan takipçisi vardı. toplam olarak 20 tane takipçisi bulunmaktaydı.

6. horus da, isa da ölüleri diriltebiliyordu?

horusun ölüleri dirilttiğine dair hiçbir kayıt bulunmamaktadır. horus’un annesi isis diriltme tanrısı idi, horus değil. zaten isis, osiris’i dirilterek bir oğul(horus) edinmiştir.

7. horus da, isa da çarmıha gerildi?

eğer çarmıh’a gerilse idi mutlak kayıtlara geçerdi. ama çarmıh’a gerildiğine dair ne bir kayıt ne de bir işaret vardır. ayrıca horus’un ölüm nedeni belidir. horus, uhat isimli bir akrebin kendisini sokması sonucu öldü. thoth adlı tanrı tarafından da büyüyle tekrar canlandırıldı. bu durum britannica’da da belirtiliyor. ayrıca çarmıh’a gerilme hristiyanlığa özel bir şey değildi, bu bir idam şekliydi.

8. horus typhon tarafından ele verildi, isa’da yahuda tarafından ele verildi?

typhon diyerek çok büyük bir hataya düşüyorsunuz. çünkü mitologlar mısır mitolojisinde böyle bir tanrının(veya her neyse) yer aldığını söylemezler, çünkü typhon mısır değil, yunan mitolojisinde vardır. ve ilahi bir canavardır. typhon, gaia’nın, tartasus’tan olan son oğludur. typhon, her bir ağzında siyah renkte dilleri olan yüzlerce yılana benzer başı ve kanatlı ejderha gövdesiyle dev bir canavardır. ayrıca typhon’un, zeus’a olan ihaneti ile yahuda’nın mesih isa’ya olan ihaneti arasında hiçbir benzerlik yoktur.

9. horus da, isa da dünyanın ışığı idiler?

horus, ra ilede ilişkilendiriliyor. horus işık tanrısıydı. gündüzün ışığı güneş’i, gecenin ışığı ay’ı temsil ettiğinden dolayı işık tanrısıdır. horus’un en büyük düşmanı ise seth’dir. seth karanlık tanrısıdır. iyi ile kötü kavramını her mitolojide görürüz. işık olarak görülmesi normal değil mi? eğer mitolojileri incelerseniz tüm güneş tanrılarının, dünyanın ışığı olarak görüldüğünü, görürsünüz. çünkü güneş, aydınlatır. dünyaya ışık saçar. ay’da dünyayı aydınlatır. ve de isa’nın böyle bir özelliği yok. mesih isa’nın dünyanın ışığı olarak görülmesi tamamen kurtarışla ilişkilidir.

10. isis’te, meryemde bakire idiler?

horus efsanesi ana hatlarıyla şöyledir:

geb ve nut’tan 4 çocuk dünyaya gelmiştir: osiris, isis, seth ve nepthys. osiris içlerinden en büyük olanıydı. bu nedenle, mısır kralı oldu, kız kardeşi isis ile evlendi. kardeşi seth, osiris’i kıskanıyordu ve bir gün onu öldürdü ve parçalara ayırdı. bu sayede, onun yerine mısır kralı oldu. kız kardeşi nepthys ile evendi. isis ise ülkeyi gezip, kocasının vücudunun parçalarını buldu ve onları tekrar bir araya getirip, ondan bir çocuk sahibi oldu. işte bu çocuk, horus’tur! açıkça görüldüğü gibi, horus’un annesi “bakire” filan değildir; efsanede anlatılanlarla mesih isa’nın doğumu arasında herhangi bir ilişki yoktur!

11. horus 25 aralıkta doğdu, isa da 25 aralıkta doğdu?

horus’un doğum tarihi khoiak festivaline denk geliyor, bu da ekim-kasım aylarına denk gelir. ayrıca incil’de isa’nın doğum tarihi 25 aralık olduğuna dair bir ayet mevcut değildir. bu tarih’i bilmediğimiz için mezhepler farklı tarihlerde kutlar. mesala ortodokslar 6 ocak’ta, katolikler 24 aralıkta.

12. horus’a güzel çoban, tanrı kuzusu denilirdi, isa’ya da deniliyor?

horusun bu gibi lakaplar ile anıldığına dair hiçbir kayıt yoktur.

13. horus öğretmen’di, isa’da öğretmendi?

horus’un öğremen olduğuna dair herhangi bir kayıt, bilgi yoktur. hem zaten tanrıların hepsi bir öğretmen idiler, sonuçta normal bir insan olarak görülmüyorlardı. hayat’ı, evreni ve diğer birçok şeyi onlardan öğreniyorlardı ki o tarıları uyduranlar bu bilgileride ona yüklüyorlardı. tanrı uydurmak büyük bir iştir. mesala bir kral öldükten sonra, yerine başka bir kral geçtiğinde, bu kral kendisinden önceki kralın uydurduğu tanrı’yı beğenmiyor ve yeni bir tanrı uyduruyor. uydurduğu bu tanrıya bir hikayede uyduruyor. hepimiz biliyoruz ki binlerce tanrıları olan toplumlar vardır. bunların hepsi bir kişi tarafından ortaya çıkmamıştır. bu tanrıları krallar, din adamları, bilimciler vs. ortaya çıkartmıştır.

14. horusun doğumu doğuda ki bir yıldızla meydana gelmiştir, 3 kral yıldızı izlemiş, horus’u bulmuş ve yeni doğan tanrıyı süslemişlerdi, isa da da böyle bir benzerlik var?

horusun hikayesinde böyle bir şeye rastlamıyoruz, kayıtlarda da böyle bir şey yoktur. birçok tnrının doğumu doğal afet ile bildirilmiştir. yunan mitolojisinde görrüğümüz hades’in bir oğlu vardır ve bu oğlun doğumunda çok şiddetli bir deprem meydana gelmiştir. bu doğal afet hades’in oğlunun doğduğunu göstermiş ve titanlara dehşet saçmıştır. birçok mitolojide önemli kişilerin doğumu veya ölümü doğa ile belirtilmektedir. mesala amerika keşfedilmeden önce amerikada bir güneş inancı vardı, bu inanca göre tanrı çok nadir ölüyordu, ölümü ise güneş tutulması idi. en az 2 dakika ölü duruyor ve diriliş tanrısı tarafından tekrar diriltiliyordu. bu her güneş tutulmasında böyledir. vs. ayrıca isa’ya gelen yıldızbilimcilerin 3 kişi olduğuna dair incilde herhangi bir ayet yoktur.

yararlanılan kaynaklar:

(1) teksas üniversitesi orta doğu araştırmaları merkezi,

(2) mısır mitolojisi, arkeolog zahi hawass, arkeolog şeyh ali

(3) ege meta yayınları dictionnaire des symboles,

(4) jean chevalier ve alain gheerbrant

(5) psi dergisi, cilt–1, sayı–3

(6) budge, e. a. wallis. egyptian religion. kessinger, 1900.

(7) collier, mark and manley, bill, how to read egyptian hieroglyphs: revised edition. berkeley: university of california pres, 1998.

(8) salaman, clement, van oyen, dorine, wharton, william d, and mahe, jean-pierre. the way of hermes: new translations of the corpus hermeticum and the definitions of hermes trismegistus to asclepius. rochester: inner traditions, 1999.

(9) bleeker, claas jouco. 1973. hathor and thoth: two key figures of the ancient egyptian religion. studies in the history f religions 26. leiden: e. j. brill.

(10) boylan, patrick. 1922. thoth, the hermes of egypt: a study of some aspects of theological thought i ancient egypt. lodon: oxford university press. (reprinted chicago: ares publishers inc., 1979).

(11) budge, e. a. wallis. egyptian religion. kessinger publishing, 1900.

(12)jaroslav cerny. 1948. “thoth as creator of languages.” journal of egyptian acheology 34.121–122.

(13) budge, e.a. wallis. the gods of the egyptians volume 1 of 2. new york: dover publications, 1969 (orijinal in 1904).

(14) natıonal geographıc, mısır, ölümsüzlüğe giden yol

---alıntı---

hz.muhammed ve islama el atmamaların sebebi olarak muhammed'in yaşadığının somut delillerle ispatlanmış olmasıdır. ola ki 570 değilde daha evvel doğsaydı islamı da mitolojiye bağlayabilirlerdi bunlar.
isa'nın yaşadığı dönemde birçok tarihçi yaşamasına rağmen kendisi ile ilgili pek kayıt olmaması, sadece vatikan kaynaklı yazılarda ve incil'de bahsedilmesi belgeselin gerçekleri söylediğini düşündürüyor.
izledikten sonra neden insanlar şu soruyu kendine sormuyor diye düşündüğüm belgeseldir.

dinlere göre peygamberler, mitolojiden ve mısır tanrıçalarından önce de varlardı. ibrahim'in hanif dinine inanan insanlar peygamberlik, şeytan, günah, ibadet gibi kavramları zaten yüzyıllardır biliyorlar, duyuyorlar ve onlara göre yaşıyorlardı. kurban kesiyorlar, destanlarında peygamberlerin kutsal kitaplarındaki hikayelerine benzer konular işliyorlardı. yani peygamberler vardı, sonra mitoloji ve destanlar ortaya çıkınca, onların anlattığı kavramlar bunlara karıştı. daha sonra kitap indirilen peygamberler, tüm inançları doğru bir boyutta derleyip bir kez daha insanlığı sundu.

bu durumda kutsal kitaplarda anlatılan günah, cin, melek, ibadet gibi kavramların mitolojidekiler ile benzer yönlerinin olması neden sizi şaşırtıyor? yahut neden bunlar dinleri, mitten alıntı yapsın? mitler dinden alıntı olamaz mı?

ateist bir forum sitesindeki alıntıları derleyen bir yazı olsa da hz.isa'nın yaşadığına dair ispat anlamında şunu paylaşmak istedim. http://alternatif.blogcu....rcekten-yasadimi/12911033

roma'da sezar'ın öldürülüşünün üzerine (m.ö 44) ve kudüs'te o dönem hz.isa'ya mal edilen "sezarın hakkı sezara" sözünün yayılışı, hristiyanlık dalgasının sadece 200-300 yılda roma imparatorluğunu sarışı düşünülürse, hz.isa'nın yaşamamış olması da pek mantıksız bir hikaye halini alıyor.

yaşamamış, varolmamış bir insana inanan yüzbinlerce romalı, birileri 3000 yıl önceki horus'u derleyip jesus diye anlatıyor ve ne hikmetse sadece nasıra, beytüllahim ve kudüs çevresinde yayılan bir din tüm avrupayı sarıyor. üstelik bu inanç sadece 200 yılda yayılıyor, kusura bakmayın mantıklı değil.
(bkz: işte bunlar hep amerikanın oyunları)
aslında insana daha fazla kölelik ve karamsarlık aşılayan, umutsuzluğa düşüren, dünyanın efendileri ve bizim onlar karşısında zavallılığımızı empoze eden bi nevi sistemin nasıl kusursuz işlediğini gözümüze sokan ve ya bizimlesiniz yada bize karşı fikrini aşılayan, sistemin öyle veya böyle çökeceğini söyleyip iyice korkuya düşüren, tum dunyanın sahibinin amerika olduğunu birkez daha beynimize kazıyan ve amerika karşısında diğer tum devletlerin birer böcek olduğunu savunan, ve aslında en başta tehlike olarak nitelediği 'dunya devleti' fikrine alternatif olarak en son 'the venus project' sistemini önere, tum bu devletlerin ekonomileriyle oynama, suikast, içsavas, terör eylemleri gibi seyleri bakın yaptık ve bunu gizlemiyoruz bile çünkü siz birer böceksiniz dercesine 'ifşa' eden ama aslında işin ne kadarını bize anlattığı hakkında hiçbir fikrimiz olmayan, tanrı kavramını kendi yozlaşmış sistemlerine kurban ederek ve tum bunların sorumlusu gibi göstererek inanç sistemlerini en başından ret eden ve tüm bu ve buna benzer düşünceleri yine zamanında kendi kurumlarında ajanlık yapmış kişilerin demeçleriyle destekleyen ve buna rağmen izleyiciye 'uyanın' mesajını veren belgesel.

bunun yanında çevr kirliği, enerji, insan psikolojisi, para sistemleri, eleştirel bakış açısı gibi gibi bazı olumlu taraflarıda yok değil. yinede eleştirdiği sistemin finanse ettiği studyolarda çekilmiş bi belgesel için hiçte inandırıcı değil. zaten serinin son bölümü 'moving forward' ta tek çıkış kapısı olarak kendi projelerini sunmalarını ve diğer bütün yöntemleri en baştan bozuk diyerek redetmeleri durumu açıkça özetliyor.yinede ve yinede izlenmesi gereken bir seri zeitgeist.
tv 8'in dandik programlarından birisiydi.
Düşünmeyi öğreten belgesel dini görüş hakkındaki gerçekleri de gün yüzüne net bir şekilde yansıtmaktadır.
harika bir araştırma. christmas geçince aklıma geldi şimdi.