bugün

eskişehir anadolu üniversitesi nin merkez kampüsünün adı.
anadolu topraklarinin gormus oldugu en buyuk ozanlardan, en buyuk alimlerden birisi. yuz yillar oncesinde bile bugun anlasabilecek kadar sade ama dunyalara sigmayacak eserler uretmis guzellikler insani.
bir çok yerde parklara verilen addır. (bkz: yunus emre parkı)
avare iken taptuk emre dergahına yolu düşmüş ilim yerine para istemiş sonra bundan pişman olup kendini ilmevermiş ozandır. derlerki taptuk emreden daha büyük olmuş mucizeleri daha iyimiş...
bir tek gönül kırdın ise
bu kıldığın namaz değil
yetmişiki millet dahi
elin yüzün yumaz değil diyerekten islamiyetin sadece namaz kılıp sakal bırakmaktan ibaret olmadığını asıl öğretilerinin öok daha derin olduğunu söylemeye çalışmış.

mal sahibi mülk sahibi
hani bunun ilk sahibi
mal da yalan mülk de yalan
var birazda sen oyalan diyerek kardeşim malı mülkü yapıyorsun da kime yapıyorsun.çalışanının hakkını verdinmi, vergini ödedinmi şeklinde sormayı amaçlamış davul zurna ile bile bu dediğinin anlaşılamayacağını tahmin edememiştir. eğer görseydi günümüzün sermaye sakalını alır asasını giderdi bu diyardan...
toplum olarak komple psikopata bağladığımız şu günlerde:

yaradılanı severiz yaradandan ötürü

sözünü sürekli hatırlamamız gereken mutasavvıf
13. yüzyılın ortalarında, Anadolu Sakarya ırmagı cevresinde bir köyde doğduğu ve 14. yüzyılın ilk yarılarında yine o civarda öldügü bilinen, türk milletinin islama ve hayata bakışını şiirlerinde çok güzel anlatmış olan halk ozanı,şair. Yaklaşık 700 yıldır Türk milleti tarafından dilden dile aktarılmış, türkü ve ilahilere söz olmuş, yer yer atasözü misali dilden dile dolaşmış mısralarıyla Yunus Emre, Türk kültür ve medeniyetinin oluşumuna büyük katkılar sağlamış bir gönül adamıdır.Tasavvuf ilminin anadoluya yayılmaya başladığı zamanlarda yaşamış olan yunus emre, dervişliği olgunlukla yoğurmuştur. tasavvufun amacı olan kamil insan olma yolunda Allah sevgisini rehber edinmiştir. kavgaya, hırsa, şekilciliğe, dini istismar edenlere karşı çıkmış ve halkı şiirleri ile uyarmıştır. yunus'un şiirleri öyle sevilmiştir ki günümüzde atasözleri kadar bilinir ve kullanılır olmuştur. hümanistliği ve insan sevgisi şiirlerinde o kadar yoğundur ki, "Yaradılanı hoş gör Yaradan'dan ötürü " mısrası bu özelliğinin Allah sevgisi ile nasıl bağdaştığını çok iyi anlatmaktadır. şiirlerinde büyük ölçüde türkçe ve hece vezni kullanması, şiirlerinin rahatça benimsenmesini ve günümüze kadar bozulmadan gelmesini sağlamıştır.

divanından bir kaç örnek:

Ben yürürm yana yana
Aşk boyadı beni kana
Ne akîlem ne divâne
Gel gör beni aşk neyledi

Yunus sen bu dünyaya niye geldin
Gece gündüz Hakkı zikretsin dilin
Enbiyaya uğramaz ise yolun
Göçtü kervan kaldık dağlar başında

ilim ilim bilmektir
ilim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır.
Türk halk şairi. Hayatı efsanelerle dolu olan şairin, nerede doğduğu, nerede yaşadığı üzerine çeşitli bilgiler ve görüşler vardır. Genellikle, Sakarya dolaylarında doğduğu, bir süre buralarda oturup, Konya, Şam ve Azerbaycan'a gittiği söylenir.

Eserlerinin çoğunda hece ölçüsünü kullanan şair, kimi eserlerinde aruz ölçüsünden örnekler vermiştir. Tasavvuf felsefesinin, Türk dilindeki en iyi anlatımı Yunus Emre'nin şiirlerinde kendini bulmuştur. Varlık-yokluk, insan, tanrı, ölüm kavramlarını şiirlerinde en iyi biçimde yansıtmıştır.

Tüm eserlerinde coşkun bir lirizm görülür. Halk diliyle, halk için yazmıştır. Divanındaki ilahi ve nefesleri 360 kadardır. Ahmet Adnan Saygun, şiirlerinden bir bölümünü Yunus Emre Oratoryosu adı ile bestelemiş, eser Amerika ve Avrupa'da başarı ile çalınmıştır.

ESERLERi :

Yunus Emre Divanı, Risalet'ün Nushiyye.
Hayatı

Sakarya kıyılarında, Sivrihisar\'ın Sarıköyünde yaşayan yoksul bir çiftçidir. Kurak giden bir önceki yılın ardından tohumsuz kalır. Tohumsuz kalan Yunus, eşeğine dağdan topladığı alıçları yükler ve doğruca tohumluk bulmaya yola koyulur. Yolu Hacı bektaş tekkesine düşer. Onüçüncü ve ondördüncü yüzyılda anadoluda bektaşiliğin yaygın olduğu, bu mezhebin fakir fukaraya arka çıktığı bir dönemdir. Yunus eşeğine yüklediği alıçlara karşılık buğday ister. Hacı Bektaş kendisine sordurur; Buğday yerine alıçlarına karşılık nefes versem olurmu? Yunus buğday isterim diye tutturur. Hacı Bektaş her alıç için bir nefes vereyim der, Yunus olmaz der. Hacı Bektaş alıç\'ın her çekirdeğine on nefes vereyim der. Yunus buğday diye diretince, Hacı Bektaş da eşeğinin taşıyabileceği kadar buğday verir kendisine. Yunus mutlu bir şekilde Sarıköy\'e dönerken, yolda bir düşüncedir başlar kafasında, kendi kendine söylenir. \"- Bu insan büyük bir insan olmasa buğday vermezdi bana.\" çiğlik ettiğini anlar, döner geriye. \"- Alın bu buğdayı ben nefes istiyorum.\" der. Hacı Bektaş da onu Tapduk Emre\'nin tekkesine yollar, senin kilidi ona verdik diyerek.

Yunus bunun üzerine gidip tapduk\'a başvuruyor. Tapduk\'un dergahında herkes bir iş görür, kimi toprakta, kimi işlikte çalışır, kimi duvar örer: Yunus\'a da odun taşıma işini verirler. Kırk yıl sırtında odun taşır Yunus. Hemde öyle bir taşırki özene bezene. Her getirdiği odun dümdüzdür. Neden diye soran birine; Bu tekkeye odunun bile eğrisi giremez demiş Yunus.

Uzun süre tekkeye hizmet ettikten sonra tekkeden ayrılmış Yunus. Yolda erenlerden yedi kişiye rastlamış, yoldaş olmuş onlarla. Her akşam erenlerden biri içinden geçirdiği bir insan adına Allah\'a dua ediyor hemen bir sofra geliyormuş ortaya. Sıra Yunus\'a geldiği akşam o da dua etmiş; Yarabbi, demiş, bunlar hangi kulun adına dua ettilerse ben de onun adına yalvarıyorum sana, utandırma beni. O akşam iki sofra birden gelmiş. Erenler şaşırıp kimin adına dua ettiğini sorduklarında Yunus\'a. O da siz söyleyin önce diyor. Erenler Tapduk\'un dervişlerinden Yunus diye biri var, onun adına, diyorlar. Yunus bunu duyar duymaz hiç bir şey söylemeden tekkeye dönüyor.

Anabacıya, yani şeyhin karısına sığınıyor. Anabacı diyor ki Yunus\'a: Yarın sabah tekkenin eşiğine yat. Tapduk apdest almak için dışarı çıkarken ayağı sana takılır. Gözleri iyi görmediği için bana sorar: Kim bu diye? Yunus derim ben de. Hangi Yunus derse çekil git, başka bir tekke ara kendine. Ama bizim Yunus mu? derse anla ki gönlünden çıkarmamış seni hala seviyor. O zaman kapan ayaklarına bağışlamasını dile. Yunus yatıyor eşiğe ve sabah Tapduk\'un ayakları takılıyor eşikte yatana. Kim bu diye soruyor. Anabacı da Yunus diyor. Tapduk Emre de bizim Yunus mu? diye sorunca Yunus sevincinden ağlayarak ayaklarına kapanıyor Tabduk\'un ve tekrar tekkeye giriyor.

Yunus Tabduk\'un tekkesinde varabileceği en yüksek mertebeye varıyor. Ama tabduk, erenlerin bile Anadolu da belli bir yerde kalmaları gerektiğine inanıyormuş. Yunus\'sunda tekkede oturup kalacağını görünce. Sen artık erenlerden oldun diyerek elindeki değneyi havaya savurup: Git bu değneğin düştüğü yeri bul ve orada yaşayıp orada öl, demiş. Yunus yıllar yılı o değneği aramış ve bulduğu yere yerleşip orada ölmüş.

Kaynak:Yunus Emre /Sabahattin Eyuboğlu cem yayınevi 1991 -Yunus Emre/Rıdvanoğlu Elif Yayınları 1999
(bkz: yunus emre anadolu lisesi)
pınar altuğ, paris hilton gibi zırvalara ilgi duyan 80 sonrası apolitik gençliğin farkına varması ve kavraması zor olan anadolu ereni, biçare derviş.

yunus emrem bu dünyada
iki kişi kalır derler
meğer hızır ilyas ola
abu hayat içmiş gibi
Kullandığı saf türkçe'ye hayran bırakan önde gelen mutasavvıflarımızdandır. Mevlana ile karşılaştıklarına dair rivayetler vardır. Halen ünlü dörtlüğü çoğunlukla basit yorumlara kurban gitmektedir.

ilim ilim bilmektir
ilim kendin bilmektir
sen kendini bilmezsen
bu nice okumaktır
türkistan' dan yayılan ahmed yesevi ışığının, anadolu' da o saf ve temiz şiirlerle parlamasıdır.
aynı zamanda erol büyükburç'un '90 tarihli, yunus emre/ ilahiler 1 isimli albümüne isim teşkil eden değerli şair, düşünür, mutasavvuf.

erol büyükburç bu albümünde;

01 Sol cennetin ırmakları
02 Tövbeye gel tövbeye
03 Var dert ile yan yürü
04 Geldi bahar yaz ile
05 Cümle yalandır yalan
06 Çağırayım Mevlam seni
07 Biz Kimseye kin tutmayız
08 Kim gelir(Şeyhimin Özünü)
09 Hakkı seven kişinin
10 Dertli dolap
11 Baharın gülü açıldı
12 Uyan hey gözlerim

şarkılarını seslendirmiştir.
anadolu'da tasavvuf edebiyatının ilk büyük şairi ve türkçe şiirin öncüsüdür. yunus 'varlığın birliği' öğretisine ulaşan bir tasavvuf yorumunu benimsemiştir. ona göre allah'tan başka varlık yoktur. var olan her şey onun çeşitli biçimlerde görünmesidir.
Tarihî hayat ve şahsiyeti hakkında pek az şey bildiğimiz Yûnus Emre, Anadolu Selçuklu Devleti'nin dağılmaya ve Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde küçük-büyük Türk Beylikleri'nin kurulmaya başladığı XIII. yy ortalarından Osmanlı Beyliği'nin filizlenmeye başladığı XIV. yy'ın ilk çeyreğinde Orta Anadolu havzasında doğup yaşamış bir Türkmen kocası, şair bir erendir. Yûnus'un yaşadığı yıllar, Anadolu Türklüğünün Moğol akın ve yağmalarıyla, iç kavga ve çekişmelerle, siyasî otorite zayıflığıyla, dahası kıtlık ve kuraklıklarla perişan olduğu yıllardır. XIII. yy'ın ikinci yarısı, sadece siyasî çekişmelerin değil, çeşitli gayrısünni mezhep ve inançların, batınî ve mutezilî görüşlerin de yoğun bir şekilde yayılmaya başladığı bir zamandır. işte böyle bir ortamda, Mevlânâ Celaleddin-i Rûmî, Hacı Bektaş-ı Velî, Ahî Evrân-ı Velî, Ahmed Fakih gibi ilim ve irfan kutuplarıyla birlikte Yûnus Emre, Allah sevgisini, aşk ve güzel ahlakla ilgili düşüncelerini, her türlü batıl inanca karşı gerçek islam tasavvufunu işleyerek Türk-islam birliğinin oluşmasında önemli vazifeler ifa etmiştir.

Yûnus Emre, Risaletü'n-Nushiyye adlı mesnevîsinin sonunda verdiği;

Söze târîh yidi yüz yidiyidi
Yûnus cânı bu yolda fidîyidi

beytinden anlaşıldığı kadarıyla H. 707 (M. 1307-8) tarihlerinde hayattadır. Yine, Adnan Erzi tarafından Bayezıd Devlet Kütüphanesi'nde bulunan 7912 numaralı yazmada şu ifadelere rastlanmaktadır:

Vefât-ı Yûnus Emre
Müddet-i 'Ömr 82
Sene 720

Bu belgeden anlaşılacağı üzere, Yûnus Emre, H. 648 (M. 1240-1) yılında doğmuş, 82 yıllık bir dünya hayatından sonra H. 720 (M. 1320-1) yılında Hakk'a yürümüştür.

Doğduğu yer konusundaki tartışmalar Eskişehir'in Mihalıççık ilçesine bağlı Sarıköy ile Karaman üzerinde
http://tr.wikipedia.org/wiki/Yunus_Emre#Hayat.C4.B1
söz ola kese savaşı
söz ola kestire başı
ağu ile pişmiş aşı
yağ ile bal ede bir söz
bir rivayete göre kıtlık zamanında yunus ahlat (sert bir tür odun) alıp hacı bektaşi veli'ye gider. ahlatları verip karşılığında buğday ister. Hacı bektaşi veli de "himmet mi istersin buğday mı?" der. bunu üç kez de sorar. yunus da üç kez buğday cevabını verir. sonunda da buğrayı alıp yola koyulur ancak yolda da hata ettiğini anlar. hacı bektaşi veli'nin dergahına geri döner ve ondan himmet ister.(bir rivayete göre de eve gidince eşi himmet alması gerektiğini buğdayın biteceğini ama himmetin bitmeyeceğini söyler ve yunus bu sebepten geri döner.) Hacı bektaşi veli de himmetinin taptuk emre'de olduğunu, onu bulması gerektiğini söyler. Yunus, taptuk emre'yi bulur. dergahta ona odunculuk görevi verilir. 40 yıl taptuk emre'ye hizmet eder ama tek bir eğri odunu da dergah kapısında geçirmez. yunus'a, yunus emre denmesinin sebebi taptuk emre'nin dergahında yetişmesidir. (bir rivayete göre de taptuk emre'nin kızıyla evlenir.)
"bana ben deme
ben ben değilem
bir ben vardır bende
benden içerü"
Yunus Emre.
karadeniz'in incisi ünye'de türbesi bulunan önemli şahsiyetlerden biridir.
genelde hece ölçüsüyle yazsa da aruz ölçüsünü de kullanan usta şair. eğitimi hakkında rivayetler vardır. kimileri çok az eğitim aldığını, doğal bir yetenek olduğunu söyler. kimileri de iyi bir eğitimden geçtiğini, aksi halde böyle güzel yazamayacağını savunur. ayrıca yunus emre diye erkek ismi de olur.
güzel, akıcı bir türkçeye sahip, oğuz türkçesiyle ilahiler yazan büyük türk mutasavvıfı. "Yaradılanı sev yaradandan ötürü" sözü onu dünya görüşünü özetler.
"emre" adını hocası tabduk emre'den almıştır.
anlatilanlara göre dervis yunus 3000 civari siir yazmistir. o öldükten sonra siirleri bir yobazin eline geçmis. yobaz yazilanlari okuyunca begenmemis. 1000 tanesini yakmis, 1000 tanesini suya atmis...

bu molla kasim denen yobaz yine de okuyarak yakiyormus siirleri. o kadar düsünce varmis, neyse...

okuyup, okuyup suya yada atese atarken siirleri, bir misra gözüne çarpmis;

derviş yunus bu sözü eğri büğrü söyleme
seni sigaya çeken bir molla kasım gelir...

molla kasim sasirmis, yaptiklarina da pisman olmus...

bu siir ve bundan sonra gelen siirler insanogluna kalmis anlatilanlara göre...
1000 tanesi havada kül olup kuslarin,
1000 tane siiri de su'daki baliklarin olmus...

böyle diyor iste bir efsane.
(bkz: anadolu üniversitesi yunus emre kampüsü)
"cennet cennet dedikleri
bir kaç köşkle bir kaç huri
isteyene ver onları
bana seni gerek seni"
güncel Önemli Başlıklar