bugün

ilkokul okumak kadar da olsun medeniyetle ilişik kurmuş her kişi bilir sanırım renk çemberini.dilimlenmiş pasta gibi bir şekle sahip olan bu çemberde sarı, kırmız ve mavi olmak üzere üç adet ana renk ve bu üç rengin çeşitli oranlarda karışımından elde edilen milyonlarca ara renk vardır.

meyveleri de kategorize ederken buna benzer bir çember tahayyül ederim ki ben, elma kesinlikle bu çemberde ana renklerden biri hatta en önemlisidir.
başka hiç bir meyveye benzemeyecek kadar özgün, ilk insanın cennetten kovulmasına neden olacak denli* kadim.

elma kendi içinde grany smith, fuji, rome, gala, golden, starking gibi onlarca çeşide ayrılsa da halk arasında yeşil elma ve kırmızı elma olmak üzere iki grupta sınıflandırılır.

yeşil elma ekşimtrak, ferah, sulu, huzur verici, sağlıklı ve enfes bir tada sahipken, kırmızı elma boğazı düğümleyen ve kumlu olarak tabir edilen pötür pötür yapısıyla, anlamsız tatlılığıyla elma nesline ihanet gibi bir duruş sergiler.

lakin tam bu noktada dikkatimi çeken bir hususa, ki oldukça şaşırtıcıdır, değinmek istiyorum.
hemen her hafta annemle gittiğim salı pazarında ; kadıköy'ümüzün gururu, çağdaş giyinimli aydın kadınlar yeşil elma ve türevlerini satın alırken, modern yaşamın gereksinimlerine uymayan, çağdışı kıyafetli, türbanlı kadınlar genelde kırmızı elma almakta olduklarına şahit oldum.

evet dostlarım, nasıl bir arka planı, tat hissi, damak zevki, backgroundı var tam olarak bilmemekle birlikte, türbanlı kadınların yeşil elma dururken kırmızı elma aldıklarını tespit etmiş bulunmaktayım.
(bkz: allah ım sana geliyorum)