bugün

daha önceden bir veya daha fazla aşk acısı çekmiş yazarların bu işe daha yeni adım atmış kişilere verebilecekleri tavsiyeler bütünüdür...

- elleriniz ve ayaklarınızın uyuştuğunu hissedersiniz... aynı zamanda nefes almanız zorlaşır çünkü kalbiniz gögüs kafesinize oldukça ağır baskı yapmaya başlar... paniğe kapılmayın bu süreç birkaç gün devam edecektir... kendinizi alkole vermeniz muhtemel işte bu zamanlarda telefonunuzu kendinizden uzak tutun çünkü sarhoş kafa mesaj atmaya kalkarsınız ve bu çok kötü bir durumdur... gözyaşlarınızla yasyık ve yorganınızı ıslatırsınız sabahları güneşe doğru asın onları gece olunca ıslak bir yatakda yatmak istemezsiniz... hem böylece hasta da olmamış olursunuz...

ve son olarak ne bok yerseniz yiyin hiçbir çaresi yok sike sike etinizden parçalar kopmasını seyredeceksiniz ve yere akan kanlarınızı titrek ellerinize yine siz temzileyeceksiniz...
uyuyabilmek için götünü yırtsan bile tek yapabileceğin yatakta dört dönmektir. yattığın yerin (aslında) kaç metrekare olduğunu öğrenebilmen için en iyi fırsattır.
sürekli olarak yaşadıgınız güzel günleri anımsarsın ve "neden böyle oldu?" diye sorgularsın. kendine hataları yüklersin. aramak istersin ama duymak zorunda kalacagın kötü sözleri düşünür ve vazgeçersin. kafanı yastıga gömersin. haykırmak istersin. yüregindir giden nasıl acımasın? sonra zaman geçer. yüreğinin acısı geçmemiştir. hala orda duruyordur. sadece onunla yaşamayı öğrenmişsindir.
uzun süreceğini kabul etmek ilk ve en önemli adımdır. gerisi gelir. **
tekrar aşk olup, tekrar acı çekeceksiniz. her gün gündüz, her gün gece olmaz. kutupta aşık olduysanız, benim yapabileceğim bir şey yok.
tek ilacının zaman* olduğunu bilmeniz gerekir.
bokun içi bi durumdur.hayır şu boğazımdaki düğüm geçse gerisini siktir ettim zaten denilir.
kalbinizin yanmasıdır..
öyle büyük bir acıdır ki. hep onu düşünürsünüz, sesini, yüzünü, içinizi ısıtan gülüşünü ve iç çekersiniz, çok özlersiniz. aklınız fikriniz o olur zamanla ve siz bile inanamazsınız kendinize. beni nasıl böyle esir almış diye düşünürsünüz.
ona telefon açıp, seni seviyorum demek istersiniz ama yapamazsınız, nedeni yoktur yapamazsınız işte.
acaba şimdi ne yapıyor, beni düşünüyor mu gibi sorular beyninizi istila eder. hele ki sizden uzaktaysa daha da çekilmez olur bu durum.
telefonu hiç bırakmazsınız elinizden ya ararsa diye ama o hiç aramaz.. siz kendinizi avuttuğunuzla kalırsınız.
kısacası bu dünyadayken ölümü yaşamak gibidir.
çektikçe güzelleşen, güzelleştikçe daha yüksek dozda çekilen, zaten doğası gereği acıya meyilli olan insanoğlu'nun en sevdiklerinden biri olan, çekemeyince özlenen, bittiğinde hep yüzde küçük ve anlamsız bir gülümsemeyle hatırlanan, "ne salakmışım o zamanlar" ile "ne güzel, ne temiz duygularmış, şimdi olsa yine sever, yine çekerim" replikleri arasında bolca gidip gelinen acı çeşididir.
önce iliklerin çekilir kemiklerinden... sorgulayamazsın, bir soru dahi kaldıramaz durumdasındır. gergindir ipler, ama senin elinde değildir hiçbir zaman. boynuna geçer olsa olsa. ve diğer ucu da ya tavana, ya da acıtana bağlıdır. zaman gece yarısında takılı kalmıştır, soğur hava, ısınmaz. üşürsün. aşkı bile acıyarak yaşarken, yokluğunda ölürsün.
nefret ile aşk karışımı duygular hissedersin. yüzünü bile görmek istemiyorum derken seni bir kere bile arasa dünyanın en mutlu insanı olursun.
başınızdan aşağı kaynar sular dökülürcesine bir acıdır.
kalbiniz acır, avuç içleriniz yanar. kendinizi sıksanız da gözlerinizden akar yaşlar, tutamazsınız.
ve ne içerek ne de başkalarını bularak geçecektir acısı.
siz kendinizi ayakta tutmadıkça, güçlü olmadıkça, olmaya çalışmadıkça geçmeyecektir acısı.
kendimize acımamayı öğrenirsek geçer belki de...
mazoşizm yapmazsak..
hem doğarken tek doğduk, ölürken bir toprak parçasıdır sahip olacağımız.
ve alabildiğine yalnızdır insan. aşk acısı da geçicidir. kendini sevmeyi öğrenebilene...
nefes almanin bile guc geldigi,yurekle beynin arasinda binlerce mantik mesafesi oldugu,kah gulduren kah en olmadik yerde hickiriklarla aglamaya bogan acidir.* *
deser de gecer

en sonunda o geliyor.icine oyle bir nefes veriyor ki,tum hucrelerine yayiliyor.gulumserken aglamaya basliyorsun..
her şeyin anlamını yitirdiğini sanırsın, tüm renkleri birden griye dönüvermiştir işte, kafanı nereye çevirsen ondan bir iz, gözlerini yumsan o güzel gülüşü, uyku uyuyamaz, yemek yiyemezsin, ilk başlarda. ama sonra sonra`; hayat devam etmektedir, sen olduğun yerde kalmak istesende, zaman sana inat akıp gitmektedir işte, odanın perdelerini açarsın önce, bir nefes alırsın, kacırdığın hayatı selamlarsın, artık daha güçlüsündür, sadece yağmurlu günlerde biraz sızlar yaraların ve hersey gibi unutulup gidivermiştir aşk acısı.
(bkz: kayıtlarımız başlamıştır)
geçmesi için, çuval dolu altınınız olsa vereceğiniz acıdır. bir anda şekil değiştirirsiniz. yıkanmış ama taranmamış diken gibi saçlar, gözyaşınızı silmekten yara olmuş göz çevresi. sesiniz bile değişir. bir kuyunun dibinden konuşuyor gibi zayıftır.

yüzünüzü yıkamaya gittiğinizde, aynada, yaşlarla dolu gözlerinizi görünce daha çok ağlarsınız. o yaşlar hiç kurumaz zaten. ağlamaya ara verseniz de, gözleriniz hep yaş doludur. tesellisi yoktur. yüreğe çöreklenen o acının tek çaresi o'dur.
daha yasanacak cok aci vardir.
bu islerin kimyasiyla ugrasmayi birakin, sadece yasayin.
ilk cümlen şimdi ben ne yapıcam olur. hayat bir anda anlamsızlaşır. amaçsızca dolaşırsın ortalıkta. geceleri yatakta döner durursun ağlayarak. uyku nedir unutursun. yemek yemek aklına gelmez. seni hayata bağlayacak bir neden ararsın ama bulamazsın. etrafta 'değer mi bunca acıya kendine gel' naraları duyarsın ama vızıltı gibi gelir. yarın olmasın dersin o olmayacaksa ama zaman su gibi akıp gider. odandan çıkmazsın kimseyle konuşmak istemediğinden. çünkü ondan başka söyleyecek birşey yoktur aklında. zaman geçer ağlamalar biter belki alışırsın ama asla unutamazsın. o yara hep kalır. nereye gidersen git, yanında kim olursa olsun o hep seninledir. geçmez...
allah yardımcınız olsundur ama unutmayın ki çok daha mühim meselelerle uğraşmaktadır sizin yanınızdaki diğer insanlar. çocuklarını kaybedenler, ailelerini kaybedenler, hastalıklarla uğraşanlar, karnını doyuramayanlar vs vs vs. sakın yanlış anlamayın dramatize etmek değil amacım ama siz kendi derdinizi dünyanın en acı şeyi zannederken insanlar canlarıyla uğraşmaktadırlar. azcık yalnız kalın, kafanızı dinleyin, sakın geri döner mi diye düşünmeyin ya da sakın geri dönmesi için aramayın! dibine kadar düşün, geberin acınızdan ama dışarda da kaya gibi kalın! soğukkanlılık iyidir. mücadele etmeyi öğrenin ve savaşın. düştüğünüz yerden de öyle bi kalkın ki hayran olsunlar azim ve iradenize! elbette yapabilirisiniz. herşey sizin içinizde çünkü!
bu hastalığa yakalananlara şu kitabı tavsiye ederim, bir nebze olsun tedavisine katkısı olabilir:
(bkz: aynalar koridorunda aşk)
level 1: takmıyorum ya bana kız/erkek mi yok havaları, hem kendi kaybeder banane tarzı söylemler sıkça görülür.

level 2: can sıkıntısının ağır basması, yapacak bir şey bulamama ve kendini boşlukta hissetme evresidir, her gün yapıpta zevk aldığınız ya da sizi normalde sıkmayan şeylerden sıkılır ve tat alamaz hale gelirsiniz.

level 3: 'ya abi ben unutamıyorm ya it gibi seviyorum abi, abi ben ne yapacam abi ühüüü' gibi sözler sarfetmeniz muhtemeldir, artık aşk acısını tüm hücrelerinizle hissetmeye hazır olmanız gereklidir. (kırılma noktasıdır, gerçeklerle yüzleşmenin zamanıdır.)

level 4: ızdırap ve acı çekme dönemidir. içki, sigara ve bilumum şeyler tüketilmekte aşırıya gidilebilir. kontrolsuz davranışlar, gereksiz duygusallaşmalar ve gereksiz tepki vermeler gerginlikler dönemidir. uykusuz geçen günler, bırakın her gün onu düşünmeyi onsuz geçen saatiniz yoktur, her dakika aklınızdadır, unutulmayanınızdır. kendinizi hayattan soyutlamanız olasıdır. sizi görenlerin 'abi hayırdır çok durgun gözüküyorsun' 'abi bi durum mu var çok berbat gözüküyorsun' gibisinden sorular sorması muhtemeldir. duygularınızı derin yaşamaya başlarsınız, gereksiz yere alıngınlıklar gösterebilir ve kendinizi yalnız hissedebilirsiniz. sevdiğinizin resmine saatlerce bakma, telefon rehberinde durup durup adına bakma ve ağzınızda sürekli damar bir parça olması sıklıkla görülür.

level 5: alışma ve sindirme dönemidir. burda 2 durum söz konusudur; ilk yol ya acı çekmekten tat alırsınız her gün damar modda gezersiniz hayattan kısmende olsa soyutlanırsınız, level 4'ü devam ettirirsiniz ve aşkınızı yaşarsınız unutamazsınız ya da gerçeklerle yüzleşir, hayata yeniden bağlanır ve kendinizi toparlayarak yeni bir güne başlar ve durgunlaşırsınız. burda dikkat etmeniz gereken nokta kendinizi toparlamaya çalışmanız ve sevdiğiniz arkadaşlarla olabildiğince vakit geçirmenizdir. eğer böyle yapmazsanız ve gerçek anlamda seviyorsanız; aşk acısını iliklerinize kadar hisseder ve içinden çıkılamaz bir duruma düşebilirsiniz. acı'dan zevk alırsınız, damar yapmak, sürekli efkar yapmak alışkanlık haline gelir. bir şekilde bu durumu sindirmeniz ve olaylara biraz yukarıdan bakıp değerlendirdikten sonra mantığınıza ses vermek ve bazı duygularınızın üstüne çok gitmemeniz gerekir.
bu acinin gecmesi icin zamanin tek ilac oldugunu soyleyenlere inanmayin, aldanmayin. koca bir yalandir.

(bkz: zamanin ilac oldugu yalani)
aptal yerine koyulmanın verdiği üzüntüdür.
zor zamanların habercisidir. bu gibi durumlarda hemen bir koşu gidilip en iç acıtanından şarkıların listesi yapılır. ardından yemeden içmeden kesilinir. devamında onu hatırlatan bilumum eşyalar iç geçirilerek anımsanır. ve işin en tuhafı zamanın eline düşülür. onun iyileştirici etkisi beklenir çaresizce. lakin payınıza düşen çoğu zaman onun yıkıcı etkisidir. bir dönem sıkıntılı geçer, mühim olan az hasarla atlatabilmektir. yapılması gereken mümkün olduğunca evden dışarı çıkın. insanlar arasına karışın. deneyin, siz de farkı göreceksiniz.
imza: profesyonel aşk acısı insanı.
yabancı versiyonu için
(bkz: love pain for dummies)
güncel Önemli Başlıklar