bugün

herhangi yasal bir yaptırımı olmamasına rağmen toplum içinde uyulması gereken kurallar bütünüdür.
çok yakın zamana kadar ingiliz anayasasını tanımlarken kullanılan söz öbeği.
(bkz: adab ı muaşeret)
gelenek, görenek, görgü kuralları, töre, ahlaki normlar örnek verilebilir. ingiliz anayasasının da yazılı olmadığı söylenegelir.
sevabına biri yazsa da herkes alıp okusa diye düşünmeye sebebiyet veren kurallardır.
Bir toplumun hamuru insan ilişkilerinden oluşuyor. insan evladının gelişme sürecinin gerçekleştiği alan da öyle: anababa-çocuklar, hoca-talebe, usta-çırak, kadın-erkek... arası ilişkiler.
Toplumları birbirinden ayıran, birini alıp çok ilerilere götürürken, öbürünü ilkellik iklimi diyebileceğimiz düzeylerde bırakan da bu iletişim farklılıklarıymış gibi geliyor bana.
Böyle yukarıdan alarak pazar sohbeti mi olur! Ayağımızı yere basarak devam edelim.
Yabancı yazarların kaleminden çıkmış romanlarda hep dikkatimi çeker. Aralarında büyük yaş farkı bulunan insanlar arası ilişkiler, bizim buradakilere benzemez. Oralarda yaş farkının etkisi çok azalıyormuş izlenimini alırım.
Larousse 1852'de kurulmuş bir yayıneviydi. Patronları ve çalışanlarıyla tanıştığımızda, 114 yıllık bir şirketti. Orada da, bize pek benzemeyen işyeri ilişkileri dikkatimi çekmişti.
Şirketin ortağı beş ailenin temsilcileri vardı yönetimde. Telif ve yayın işlerinden de sorumlu olan Etienne Gillon baş patrondu, diyebilirim. Onunla başladık müzakerelere. Eşiyle Türkiye'ye geldi. Günlerce birlikte olduk. Falih Rıfkı'lı, Nadir Nadi'li, Nihat Erim'li, Şükrü ve Cihat Baban'lı sofralarda sohbetler ettik. Paris'e her gittiğimde o da beni bir yerlerde ağırlamaktan geri kalmadı. Binicilik ve sualtı avcılık merakı ortak sohbet konularımızdan biriydi. Hafta sonları uçakla gittiği ingiltere'de katıldığı sürek avlarını anlatırdı uzun uzun...
Birçok ahbabım oldu Larousse müessesesinde. Gelenler gidenler. Benim için fark, bu tarihî işyerinde çalışanlar arasındaki ilişkilerdi.
Bir süre sonra patronlar, beni de aileden biri saydıklarını bana, cömertçe belli ettiler. Eşe dosta, Mösyö La Türki (Monsieur la Turquie) diye tanıtılır olmuştum. Böyle çok mösyö vardı: Kanada, ispanya, Lübnan, Japonya, Hollanda, italya, Yunanistan mösyöleri. (Bu sonuncuyla elbette ayrıca dost olduk.)
Çalışanlarıyla da ilişkileri harikulâdeydi. Hele çalışanların müesseseden memnuniyeti, patronlarla ilişkileri, hemen fark edilen güven duyguları...
*
Ben yayınevlerinden söz ediyorum. Siz devlet memuru, şirket, üniversite, parti mensubu olabilirsiniz. insanlar arası ilişkiler bakımından sizinle benim meselelerimiz arasında büyük bir fark olamaz. Fark toplumlar arasındadır, ben de onu anlatmaya çalışıyorum.
Türkiye'nin bazı büyük patronlarını tanıdım. Vehbi Koç, Kâzım Taşkent, Nejat Eczacıbaşı gibi, fazla uzatmayayım. Mesleğimde Ekrem Reşit Rey, Cihat Baban, Bahadır Dülger, Safa Kılıçlıoğlu, Aydın Doğan patronlarım oldu.
Doğrusu hepsinden iltifat ve itibar gördüm. Ama ne yazık ki bu, insanlar arası ilişkiler bizim işyerlerimizde de durmuş oturmuş ve belli bir kıvama ermiş demek değildi; sıcakkanlılık ve misafirperverlik gibi millî hasletlerimize, usta-çırak, hoca-talebe ve lonca geleneklerimize rağmen, bu konuda hâlâ gerikalmışlık aşamasındayız.
Biz hukuk öğrencilerine ingiliz demokrasisinin, yazılı olmayan hukuk anlayışını ve geleneğini anlata anlata bitiremezler. Bildiğiniz gibi biz hâlâ, yazılı hukuk kurallarını günlük hayatta geçerli ve etkili kılamamaktan şikâyetçiyiz.
Oysa tıpkı yazılı olmayan kanunlar gibi, yazılı olmayan kurallar da insan ilişkilerinin vazgeçilmezlerindendir.
Evde insana, çocuğu daha doğrusu, akşam işinden dönen babanın nasıl karşılanacağını öğretirler. tek kelime söylemeden. Eve yabancı ve önemli misafirler geldiğinde onların nasıl ağırlanacağını da, öğle fark etmeden öğretirler ki size, aldanıp bütün bunları fitreten bildiğinizi sanabilirsiniz.
Halam bana «Bir baba, çocuklarım yesin diye getirdiği şeyi onların koşup elinden almasından hoşlanır» derdi. «Elimde taşınacak bir şey yoktu. Kapıyı açmamla oğlanı karşımda bulmam bir oldu, hoşuma gitti» diyordu baban, diye anlatırdı.
Muallim odasında bir gün, Kabataş'ta, edebiyat hocamız Hıfzı Tevfik Gönensay (ki Allah için bir görgü âbidesiydi) cebinden sigara paketini çıkardı. Bana baktı ve sordu:
- Kibritin yok mu?
- Yok maalesef hocam, dedim. Malum, okulda sigara içmek yasak. Ben de içmiyorum zaten.
- Olabilir, dedi Hocam; bu, cebinde bir kutu kibrit bulundurmana engel değil ki! Soran olursa, bir hanım veya bir büyüğüm sigara çıkarırsa cebinden, koşup yakmak için yanımda taşıyorum, dersin. Seni anlarlar.
Meslekte, Cihat Baban'ın zarif uyarısını, tipik bir örnek diye hep anlatırım. istanbul'un otomobilini kendi kullanan hanımlarıyla bir dizi mülakat yapacaktım. Foto muhabiri arkadaşımla yola çıkarken, arkamızdan seslendi:
- Hakkı, ara sıra sen de görün fotoğraflarda, hep uzak durma!
*
Ben ana-babalardan, hocalardan, ustalardan ümidimi kestim. Radyoculuğum sırasında, işte bu iletişim aracı dilimiz konusunda bir akademi kadar etkili olabilir, hayalini kurmuştum. Olamadı.
Televizyonun görsellik imkânı daha da kapsamlı bir fırsattı. Dil dışında, oturup kalkmaktan giyim kuşama ve insan ilişkilerinin her çeşidine kadar bütün konularda bir görgü akademisinin yerini tutabilir, diye pek heveslenmiştim.
Hevesim kursağımda... kalmak üzere diyeceğim de, beni fazla karamsar bulmanızdan çekiniyorum.

hakkı devrim
(bkz: teamül hukuku)
mevzuu hukuk dışında kalır. örf-adet ,töre kuralları örnek gösterilebilir. bu kuralların yaptırım zorunluluğu yoktur fakat kültürel anlamda yaşayışı düzenlerler.
Sadece mulakata tabi tutulan kurallar.
geleneklerden oluşan, toplumun koyduğu kurallardandır. Dini görüşe ve ırka göre değişiklik gösterip cezai yaptırımı toplumdan uzaklaştırma ve kınama türü şeylerdir.
ayrıca değiştirilmesi en zor kurallardandır.
(bkz: rüşvet)
ingiltere anayasası buna ornektir, asırlardan gelen kultur zaten kendi icinde bir kurallar butunlugu olusturmustur.
Kural 1: Asla kendinden şüphe etme... Sen ne hissediyorsan o her zaman doğrudur. Dünyadaki bütün insanlar toplansa ve sana aksini söylese bile senin hissettiklerin senin için doğrudur. Onlar farklı hissedebilir, farklı düşünebilir ama bu senin hissettiklerinin yanlış olduğunu göstermez, sadece onlardan farklı olduğunu gösterir.

Kural 2: Asla farklı olduğun için utanma. Eğer çevrende senin gibi düşünen, seni anlayan insanlar yoksa, o zaman çirkin ördek yavrusu hikayesini hatırla... Muhtemelen sen yanlış yerde, yanlış insanlarla birlikte olduğun için seni anlamıyorlardır. O halde hedefin ait olduğun yeri bulmak olmalıdır. Asla muhteşem bir kuğu olduğun gerçeğini unutma ve ördek olmak için uğraşma.

Kural 3: Geçmişte yaptıkların için pişmanlık duyma ve özür dileme.... Yaşadıklarının senin için önemli bir ders olduğunu kendine hatırlat. Bu tecrübe ile aldığın bilgiyi özenle incele, olayda yaptığın hataları ve yeniden aynı durumda olsan nasıl davranacağını iyice düşün ve gelecek olaylar için kendini hazırla. Kırılan vazo tamir edilemez ama gelecekte başka vazoların kırılması önlenebilir

Kural 4: Mümkün olduğunca kimsenin senin adına karar vermesine izin verme ama başkalarının haklı olabileceğini de unutma. Bu hayat senin ve istediğin gibi yaşamaya hakkın var, fakat başkalarını dinle ve onların bakış açısını anlamaya çalış.

Kural 5: Ailen dışındaki insanlarla ilişkilerinde asla kendi ihtiyaçlarını ikinci plana atma ve kendini hayallerle kandırma. Her zaman ama her zaman önce sen gelmelisin. Asla başka insanlar üzülmesin diye kendini üzmeyi tercih etme. Sen kaldırabiliyorsan, onlarda kaldırabilir. Karşındaki insan senin mutluluğunu düşünmüyorsa ve senin üzülmene yol açıyorsa, o zaman o insan sana değer vermiyor demektir. Bu kişileri değiştireceğini yada sana zamanla önem vereceğini düşünme. Sana karşılıksız sevgi veren ve senin için her şeyi göze alabilecek tek insanlar ailendir.

Kural 6: Asla kaybetmekten korkarak, sırf inanmak istediğin için karşındaki insanın sevgi sözcüklerine inanma. Sevgi insanın kalbindedir, gözlerindedir, davranışlarındadır, ses tonundadır, sana verdiği önemde ve değerdedir, senin için yaptığı fedakarlıklardadır. insanlar çok kısa zamanda sevgi sözcüklerini umarsızca dağıtmaya başlarlar. Bunları dinle ama gerçek sevgiyi karşındakinin davranışlarına bakarak bul. inanmak istediğin için değil gerçek olduğu için karşındaki insanın sözlerine inan...

Kural 7: Her zaman ama her zaman, mutlaka kalbini dinle. Hayatta senin için neyin doğru olduğunu bir tek içindeki ses söyleyebilir. Dolayısıyla içindeki sesle konuşmayı öğren. Her gün kendinle kalmak için zaman ayır ve kalbini dinle. Başka şekilde hissetmek için ikna etmeye değil, gerçekten ne hissettiğini bulabilmek için dinlemeye çalış. Bazen içindeki ses sana çok zor geleni yapmanı söyleyebilir yada duymak istemediklerini söyleyebilir…Korkma... ve içindeki sesi dinlemeye devam et...

Kural 8: Her zaman ama her zaman, mutlaka kendine iyi davran. Kendini sev, şefkatle yaklaş. Yanlış yaptığında acımasızca kendini eleştirip üzme... Aksine başını okşa, kendini kucakla ve her şeyin geçeceğini söyle. Üzgün olduğunda, kırıldığında, acı çektiğinde, mutsuz hissettiğinde kendine özen göster, tıpkı hasta bakar gibi kendine bakım uygula. Yapmaktan hoşlandığın aktivitelerle meşgul ol ve bu durumdan çıkarak kimsenin seni incitmesine, üzmesine izin vermeyeceğini göster.

Kural 9: Hayatta her şeyin bir bedeli olduğunu asla unutma ve bedel ödemekten istemediğin için kendini boşlukta bırakma. Örneğin bir insanı incitmişsen, ödeyeceğin bedel o insanın güvenini yitirmektir. Eğer seni sevmeyen biriyle birlikteysen, yalnız kalmaktan korkup ilişkide kalma, çünkü kalmanın bedeli sevgisiz bir hapiste yaşamaktır. Eğer farklı olmaktan korkuyorsan ve başka insanları taklit edip onlar gibi olmaya çalışıyorsan, ödeyeceğin bedel kendine olan saygını yitirmek olacaktır. Diğer taraftan bazen kendin gibi olmanın bedelinin de yalnız kalmak olduğunu unutma. O halde yaşamda her zaman bir bedel ödeyeceğini hatırla. Bir adım atmadan önce mutlaka ödeyeceğin bedeli bil ve kazanacaklarına değip değmedine bakarak kararlarını ver.

Kural 10: insanlara karşı nazik ve sevecen ol, ne olursa olsun asla bir başka insanı kırmak için konuşma, bilinçli olarak üzmeye çalışma ve kendi acını hafifletmek için bir başkasını yaralama.

Kural 11: Hayatta en büyük dostun sen olabileceğin gibi hayattaki en büyük düşmanın gene sen olabilirsin. Seçimini yap ve kendin için dostu mu yoksa düşmanı mı olacağına karar ver. Yaşamdaki tüm acıları atlatabilirsin, her şeye rağmen mutlu olmayı başarabilirsin, istersen kötü alışkanlıklarını bırakabilir ve her zaman yeniden başlayabilirsin. istersen kendine yeni bir hayat kurabilirsin. Eğer kendinin dostu olabilirsen….

Kural 12: Asla tecrübe kazanmaktan kaçma… Ne kadar zor olursa olsun, yeniden ayağa kalk ve yola devam et. Hayatı öğrenmek için o tecrübelere ihtiyacın var. Kalbin aşk acısı ile yaralanmış ise, sonsuza kadar kendini aşka kapatma. Ruhun insanların acımasızlığı ile incinmiş ise, hayata küsüp kendini karanlık bir dünyada yaşamaya zorlama. Bedenin çok büyük acılar çekmişse, kendini uyuşturup bırakma.

Unutma bilge insan hayatı yaşayandır.

Cesur insan korkusuzca devam edebilendir.
*
3 korner 1 penaltı. *
(bkz: görgü kuralları)
birileri birilerine kesinlikle daima verir..
adına da aşk koyar..
hayatında amına koyar..
hatunlar efendi erkek yerine piç erkek tercih eder.

dolmuş gelmez diye sigara yakarsın , dolmuş geliverir.

deveye diken insana s.ken yaranır.

anneye göre tüm hastalıkalrın sebebi içine atlet giymemektir.

aklıma gelenler bunlar lan bi anda.

edit : iki gün kahveci metn abiyle takıldık. hatun lafı dile dolandı babuş.
(bkz: acıma yetime döner koyar götüne)
minibüsün önünde ayakta duruyorsanız bütün paraları siz iletmek zorundasınız.
ttnet pişmanlıktır.
halk arasında murphy kanunları olarak bilinir.
ne kadar ortam insanı, şımarık, kültürsüz ve burnu havada olursan etrafında o kadar popüler olursun, devir boş insan devri.
iş dünyasında ekleri ortalama 5 mb üzerinde e posta gönderilmez bunlardan biridir.
(bkz: yazısız kurallar)
Söz uçar yazı kalır dolayısıyla yazılı olmayan kurallar geçersizdir.