bugün

Her şeyden önce yer yokken, gök yokken, ay ve güneş yokken, yalnız su vardı ve sudan başka Tanrı ile bir kişi vardı. Kara Kaz kılığında uçuyorlardı suyun üstünde. Kişi rüzgâr çıkarıp suyu dalgalandırdı ve su serpti Tanrının yüzüne ve bu kişi büyüklük sevdasına düştü daldı suyun içine, boğulacak gibi olunca "Tanrı yardım et bana" diye yalvarmaya başladı ve Tanrı "Yukarı Çık" dedi. O kişi Tanrının emriyle çıktı suyun içinden ve Tanrı şöyle buyurdu "Sağlam bir taş olsun!" Buyruğuyla suyun dibinden bir taş çıktı ve Tanrı ile kişi bu taşın üstünde oturdular. Tanrı kişiye buyurdu "Suya dal" dedi ona "Suyun içinden toprak çıkar". Kişi daldı suyun içine ve düşündü "kendim içinde toprak alayım biraz" iki eline aldı topraktan ve birini ağzına sakladı. Yer yaratmak istiyordu Tanrıdan gizli. Ve toprak suya serpilince büyümeye başladı, bu kişinin ağzındaki toprakta büyüyordu boğulacak gibi oldu, kaçmaya çalıştı ancak ne tarafa baksa Tanrıyı görüyordu sonunda dayanamadı haykırdı "Tanrı gerçek Tanrı bana yardım et!". Tanrı "Ne yaptın?" dedi "Benden gizlemeyemi çalıştın toprağı? Ne için gizledin benden?" cevap verdi o kişi, "Yer yaratayım diye bu toprağı gizlemiştim ağzımda." Hiddetlendi Tanrı, "At" dedi "o toprağı dışarı at!". Kişi atınca toprağı bu topraktan küçük tepeler meydana geldi.
Tanrı döndü ve buyurdu "Sen günahlı oldun, bana karşı fenalık düşündün, sana itaat eden halkın düşündükleri dahi fena olacaktır." Ve buyurdu Tanrı "Bana itaat eden halkın düşünceleri arı, temiz olacak onlar güneş görecek, aydınlık görecek, Ben gerçek Kurbustan adını almışımdır senin adın ise Erlik olsun. Günahlarını benden gizleyenler senin, günahlarını senden gizleyen senin halkın olsun."
Dalsız budaksız bir ağaç bitmişti toprağın üstünde ve Tanrı bu dalsız budaksız ağaca 9 dal döktü. Onu güzelleştirdi ve tam bu sırada Erlik bir gürültü duydu. Merak etti sordu "Bu gürültü de nedir?" ve cevap verdi Tanrı "Sende hakansın ve bende bir hakanım, bu duyduğun gürültüyü yapan benim ulusumdur." Erlik Han kıskandı "bana ver" dedi "bu kavim benim olsun." Ancak Tanrı müsamaha göstermedi, bunun üzerine Erlik Han bu kavme bakmak istedi ve kalabalığa doğru yürüdü.
Yabani hayvanların, kuşların, insanların ve daha nice canlıların yanyana olduğu bir yere geldi ve "Tanrı nasıl yaratmış bunları" diye düşündü, burada bulunan insanlar bir ağacın meyvesi ile besleniyordu, ağacın bir tarafındaki meyveleri yiyorlar diğer tarafındaki meyvelerden almıyorlardı. Erlik Han sordu "Neden yemezsiniz diğer taraftaki meyveleri?" ve cevap verdi insanlar ona "Tanrı bize bu 4 dalın meyvesini yemeği yasak etti, güneşin doğduğu yanda bulunan 5 dalın meyvesini yememizi buyurdu. Yılan ile Köpeğe bu 4 dalın meyvesinden yemek isteyenleri bırakmayın diye emretti. Bundan sonra Tanrı göğe çıktı ve bundan sonra bu 5 dalın meyvesi bizim aşımız oldu."
Erlik Han bunları duyduktan sonra Törüngey adlı bir insanı buldu ve ona "Yalan söylemiş size Tanrı, kandırmış sizleri, bu 4 dalın meyvesinden yiyiniz!" dedi. Yılan uyuyordu ve Erlik Han yılanın ağzına girdi, "bu ağaca çık" buyurdu yılana, yılan ağaca çıktı ve yasak meyveden yedi. Törüngey ile karısı Eje beraber geziyorlardı. Erlik onlara tekrar "bu meyveden yiyin" buyurdu. Törüngey istemedi ancak karısı Eje bu tatlı meyveden yedi. Sonra kocasına uzattı "ye" dedi ona ve Törüngey yedi, Törüngeyin yemesiyle ikisininde tüyleri dökülüverdi, utandılar, ağaçların altına saklandılar.
Sonra Tanrı geldi. Bütün ulus Tanrıdan gizlenmişti. Tanrı haykırdı "Törüngey! Törüngey! Eje! Eje! neredesiniz?" onlar cevap verdiler Tanrıya "ağaç altındayız ve sana gelemeyiz çünkü biz senin yasakladığından yedik." Yılan, köpek, Törüngey ve Eje hep suçlarına birbirlerine attılar, sonunda Tanrı "şimdi" dedi yılana "sen Körmös (şeytandan olan) oldun, kişiler sana hep vursun." Bundan sonra Eje'ye döndü "Yasak meyveden yedin, bundan sonra sen çocuk doğuracaksın, gebe olucaksın ve hep doğum sancıları çekeceksin." Ve sonra Törüngeye döndü "Körmösün aşından yedin, beni dinlemedin, yalan söze kandın, onun sözünden kananlar onun ülkesinde yaşasınlar benim nurumdan mahrum kalsınlar, karanlık dünyada bulunsunlar. Körmös sana düşmandır, sende ona düşman ol. Şimdi senin 9 oğul 9 kızın olsun bundan sonra ben kişi yaratmayacağım, kişiler sizden olsun." Tanrı Erlik Hana döndü, "Ne için aldın ulusumdan olanları" dedi. Erlik Han, "Ben istedim sen vermedin bende hırsızca almaya karar verdim. Ben alacağım, Atla kaçarsa düşürerek alacağım, Kımız içip sarhoş olursa döğüştüreceğim, Ağaca çıksa gene alacağım." Ve Tanrı hiddetlendi, "3 Kat yerin altında, ay ve güneş olmayan bir karanlık vardır. Ben Seni oraya atıyorum." Ve sonra insanlara döndü, "Bundan sonra size yemek vermeyeceğim" dedi "Kendinizi kendi gücünüzle besleyin. Sizinle konuşmayacağım ama sizlere Maytere'yi göndereceğim.
Maytere geldi. insanlara araba yapmasını, aş yapmasını, ot köklerini öğretti.
Erlik Han Maytere'ye yalvardı. "Ey Maytere!" dedi "Sen benim için Tanrıya başvur, izin versin ben Tanrının yanına çıkayım." Bunun üzerine Maytere Erlik'in kabulu için Tanrıya 60 yıl yalvardı.
Sonunda Tanrı Erlik Hanı kabul etti ve Erlik Han Tanrıya yalvardı "Beni yanına al" dedi ve bunun üstüne Tanrı "Eğer bana karşı kötülük yapmazsan, kavmime haset ekmezsen var git istediğin yere." Bunun üzerine Erlik Han Göklere kendi yerini kurdu. Ve orda kavmini büyüttü.
Tanrının has kişisi Mangdaşire düşündü "Erlik Hanın kavmi hep göklerdedir ve çoktur, hâlbuki bizim kavmimiz yerdedir. Bu Kötü bir şey." Ve sonra Tanrıya darılıp Erlik Han'a savaş açtı. Ancak Erlik Han'ın gücü çoktu ve Mangdaşire'yi yendi. Bunun üzerine Mangdaşire Tanrıya gitti. "Tanrım" dedi "Erlik Hanın avanesi çoktur ve göklerdedir, bu fena bir şey ben onları yere indirmek için savaştım ancak Erlik Hanın gücü çoktur ben onu yenemedim." Tanrı "benden başka kimsenin gücü ona yetmez" buyurdu. "Fakat bir zaman gelecek senin gücün ondan çok olacak ben o zaman sana var git diyeceğim yeneceksin Erlik Hanı"
Bir gün Tanrı Mangdaşireyi yanına çağırdı ve "Var git Erlik Hanı Yen" dedi. Mangdeşire bunun üzerine "Ama benim yayım yok, okum yok, benim kargım yok kılıcım yok. Ancak Kolum gücüm var ben nasıl Erlik Han'a varayım?" dedi. Tanrı ona kargı verdi ve "benim takdisim sana yetsin" buyurdu. Bunun üzerine Mangdaşire Kargısını alıp Erlik Han'a vardı ve savaştı, o zamana kadar dağlar yok idi, dağlar oldu, güzel Tanrının yarattığı yerler alçaklı yüksekli oldu ve Mangdaşire güçlü çıktı, Erlik Han ve Avanesini yere döktü.
Erlik Han tekrar Tanrıya döndü "sen beni yerimden ettin, benim barınacak yerim yok" dedi. Tanrıda ona "Senin yerin yerin altındaki karanlıktır, orada güneş yoktur ay yoktur ancak bitmeyen alevler vardır" dedi. Erlik Han "ben ölmüşlerin canını alacağım buyurdu." Tanrı müsaade etmedi, "var git kendin yarat" dedi. Bunun üzerine Erlik Han bir eline çekiç, körük, örs aldı. Çekici örse bir vurdu, kurbağa çıktı, bir vurdu yılan çıktı, bir vurdu domuz çıktı bir vurdu albıs çıktı bir daha vurdu deve çıktı.
En sonunda Tanrı geldi ve Erlik Hanın çekicini örsünü ve körüğünü aleve attı. Bundanda bir kadın ile bir erkek çıktı. Tanrı Erkeğin suratına tükürdü ve o yalban oldu, Kadının suratına tükürdü ve oda eti yenmez, tüyü yelek olmaz Kurday kuşu oldu.
Bütün Bunlardan sonra Tanrı halka baktı ve "Ben size mal verdim, aş verdim, yerin üzerinde iyi ve güzel sular verdim. Size yardım ettim, Sizde iyilik yapın, ben göklere döneceğim ve çok zaman gelmeyeceğim." dedi. Sonra "Şal-Yime sen kımız içip aklını kaybedenleri, körpe çocukları, kısrak yavrularını ve buzağılarını koru. iyi sakla, iyilik yapan ölülerin canlarını yanına al, kendi kendini öldürenleri alma, zenginin malına göz dikeni, hırsızları, kıskananları alma, benim için ve hakanı için dövüşenleri yanına al, Kahramanları yanına al, korkakları alma, sözüne sadıkları yanına al yalancıları alma, insanlar körmöslerden korunun, onların aşından yemeyin, onlarla savaşın onlarla mücadele edin, beni unutmayın ben simdi gideceğim ama sonra geleceğim, geldiğim zaman sizin iyilik ve kötülüklerinizin hesabını göreceğim şimdilik benim yerimde Yapkara, Mangdaşire ve Şal-yime kalıyorlar" buyurdu.
Bunları söyledikten sonra Tanrı uzaklaştı. Mangdaşire insanlara icatlar öğretti, avlanmayı ve eşya yapmayı belletti. Silah yapmasını ve kendini korumasını öğretti. Sonra onu rüzgar aldı ve gitti.
Yapkara bunun üzerine "ben Tanrının elçisiyim" dedi, Mangdaşire gitti. O Tanrının yanında. Ben Tanrının istediği yerde duracağım, siz öğrendiklerinizi unutmayınız, Tanrının yargısı budur. Sonra insanları kendi hallerine bırakıp oda gitti.

kozan,süheyla, "bilge karasun'nun altı ay bir güz adlı eserinin biçim va anlatı yapısı", yeni türk dili ana bilim dalı lisans tezi, 2007.
Altaylardan Verbitskiy'in derlediği yaradılış destanı özetle şöyledir: Yer gök hiç bir şey yokken dünya uçsuz bucaksız sulardan ibaretti. Tanrı Ülgen bu uçsuz bucaksız dünyada durmadan uçuyordu. Göklerden gelen bir ses Tanrı Ülgen'e denizden çıkan taşı tutmasını söyledi. Göğün emri ile oturacak yer bulan Tanrı Ülgen artık yaratma zamanı geldi diye düşünerek şöyle dedi :

Bir dünya istiyorum, bir soyla yaratayım
Bu dünya nasıl olsun, ne boyla yaratayım
Bunun çaresi nedir, ne yolla yaratayımş
Su içinde yaşayan Ak Ana,su yüzünde göründü ve Tanrı Ülgen'e şöyle dedi :
Yaratmak istiyorsan Ülgen, Yaratıcı olarak şu kutsal sözü öğren :
De ki hep," yaptım oldu " başka bir şey söyleme.
Hele yaratır iken,"yaptım olmadı" deme.
Ak Ana bunları söyledi ve kayboldu. Tanrı Ülgen'in kulağından bu buyruk hiç gitmedi . insana da bu öğüdü iletmekten bıkmadı : " Dinleyin ey insanlar, varı yok demeyin. Varlığa yok deyip de, yok olup da gitmeyiniz." Tanrı Ülgen yere bakarak : " Yaratılsın yer!" Göğe bakarak "Yaratılsın Gök!" Bu buyruklar verilince yer ve gök yaratılmış. Tanrı Ülgen çok büyük üç balık yaratmış ve dünya bu balıkların üzerine konmuş. Böylece dünya gezer olmamış bir yerde sabit olmuş. Tanrı Ülgen balıkların kımıldadıklarında dünyaya su kaplamasın diye Mandı şire'ye balıkları denetleme görevi vermiş. Tanrı Ülgen, dünyayı yarattıktan sonra tepesi aya güneşe değen etekleri dünyaya değmeğen büyük Altın Dağın başına geçip oturmuş. Dünya altı günde yaratılmışdı, yedinci günde ise Tanrı Ülgen uyumuş kalmışdı. Uyandığında neler yarattım diye baktı: Ayla güneşden başka fazladan dokuz dünya birer cehennem ile bir de yer yaratmıştı. Günlerden bir gün Tanrı Ülgen denizde yüzen bir toprak parçacığı üzerinde bir parça kil gördü" insanoğlu bu olsun, insana olsun baba." dedi ve toprak üstündeki kil birden insan oldu. Tanrı Ülgen bu ilk insana "Erlik" adını verdi ve onu kardeşi kabul etti. Ancak Erlik'in yüreği kıskançlık ve hırsla doluydu. Tanrı Ülgen gibi güçlü ve yaratıcı olmadığı için öfkelendi.

Tanrı Ülgen, kemikleri kamıştan, etleri topraktan yedi insan yarattı. Erlik'in yarattığı dünyaya zarar vereceğini düşünerek insanı korumak üzere Mandışire adlı bir kahraman yarattıktan sonra yedi insanın kulaklarından üfleyerek can, burunlarından üfleyerek başlarına akıl verdi. Tanrı Ülgen insanları idare etmek üzere May-Tere'yi yarattı ve onu insanoğlunun başına han yaptı. Yakut'lardan (Saka) derlenen yaradılış efsaneleri de Altay yardılış destanının yakın varyantı niteliğindedir . XIX. yüzyıl'da derlenen bu efsanelerin çeşitli din ve kültürlerin etkilerini taşıdıkları düşünülmektedir.
türk destanları arasında en eski destan olma sıfatını taşıyan destandır.

bu destanın en önemli özelliği ise islamiyetten yüzyıllarca evvel ortaya çıkmasına rağmen islamdaki ve kuran'daki yaratılış hikayelerinin benzer niteliğinde olmasıdır.

islam inanışına göre allah cc hz adem'i ilk insan olarak topraktan yarattı, insanlık adem baba'dan türedi tezi sunulmakta.
yaratılış destanında ise gök tanrı(allah) dünyayı yaratmak için bayülgen adlı taşeron tanrı'yı görevlendirir, bayülgen'de tanrı'nın emri ile ilk insanı balçıktan yarattı...

gök tanrı=allah, bayülgen=adem...
işte size yaratılış destanı.

(bkz: dünya türk olsun)

-----alıntı-----
yerin yer oldugunda, sular yeri sarardi,
ne gök, ne ay, ne güneş, ne de bir dünya vardı.
tanrı uçar dururdu, insan oğluysa tekti,
o'da uçar, uçardı, sanki tanrıyla eşti.
uçar, hep uçarlardı, yer yoktu konmazlardı,
tanrı idiler çünkü, ondan yorulmazlardi.
yoktu tanrının hiçbir, başında düşüncesi,
insan oğlunun ise, durmadı hiç hilesi.
-----alıntı-----

-----alıntı-----
yine günlerden bir gün, tanrı ülgen denize,
bakarak duruyordu, şaşırdı aniden
bir toprak parçacığı, sularda yüzüyordu,
toprağın üzerinde, bir kil görünüyordu
toprak üzerinde, bir kil görünüyordu.
insanoğlu bu olsun, insana olsun baba.
görünmeye başladı, insan gibi bir şekil,
birden insan olmuştu, toprak üstündeki kil.
insanoğlu bu olsun, insana olsun baba.
bu iki insanın ise, adı olmuştu erlik.
-----alıntı-----
dünyanın nasıl yaratıldığını türklerin düşüncesine göre izah eden islamiyet öncesi türk destanı.yaratılış destanı dünyanın nasıl yaratıldığını,insan ırklarının nasıl meydana geldiğini ve şeytanın nasıl bir kötülük unsuru olduğunu islamiyet öncesi türk düşüncesi ile anlatmakta ve izah etmektedir.buna göre daha hiçbirşey yokken "kara han" ve "su" vardı.kara handan başka gören sudan başka görünen yoktu.kara han yalnızlıktan sıkılırken su dalgalandı "ak ana" göründü ve "yarat" dedi.bunun üzerine kara han "kişi" yi yarattı.
islamiyetin anlattığı yaratılış, adem-havva, şeytan, yasak meyve vs. olaylarla arasında bulunan ciddi benzerlikleriyle dikkat çeken türk destanıdır.
samilerindir.
Şimdiki bulgulara göre Türklerin en eski destanıdır. Altayların destanı olarak da geçer.
içerdiği unsurlardan dolayı islamiyet'teki yaratılışa çok benzemektedir.
Kötü ve iyi taraflar vardır. Ülgen iyiliği temsil ederken, Erlik kötülüğü yani şeytanı temsil etmektedir.
Başta bahsedilen su unsuru da dikkati celbetmektedir.
kısa ve öz hikayedir. ayrıntıya girmez

ol dedim oldu aq