bugün

dostluk, aşk, aile geçirmez. hiçbir şey geçirmez. dışarıdan sokmadığı gibi içeriden de çıkartmaz. cerahat yapar. antibiyotiğini de kendinde besler. yeter ki nerede olduğu bulunsun.
ruhun nerede olduğunu düşünürüm bazen. vücudumun neresinde? sonra karar veririm. ruhum, bedenimin bittiği yere kadar.
bedenimi düşünürüm sonra. aynalara koşarım. durgun sulara. saatlerce kendimi izlerim. yoklarım vücudumu. ve, her şeyin yalan olduğunu anlarım.

sol elimle bir tokat attığımda sol yanağıma, aynada sağ elimin ve sağ yanağımın acıdığını hissederim. gerçekin hiçbir zaman varolamayacak bir ütopya olduğunu gördüğümde ağlarım.
suyu sıcağa çevirmeden. ellerimi duvara yaslayıp, ensemden aşağı dökülen soğuk suları hissederek. titreyerek...

gözyaşlarım dindiğinde, kendimi bir kez daha bulurum. küvetin içerisinde, bileklerim kıpkızıl. uyandırılmak istemem. kurşun geçirmez yalnızlığıma inat, korkarım insanlardan. dost olmalarından, arkadaş olmalarından, aşık olmalarından...

çünkü; bilirim hikayenin sonunu. birbirini arkadan vuran dostlukları. boktan nedenlerle biten arkadaşlıkları. ilk yokuşta biribirini terkeden sevgilileri.
onun için uzaktan izlemeyi yeğlerim her şeyi. en büyük ekran benim önümdedir. hayatı canlı izlerim! kaparım televizyonu. kırarım hatta! ateş ederim, içindeki tüm saçmalıklara!

yazarım. aklımdan geçenleri. zihnimdekileri. hissettiklerimi. hissetmek istediklerimi. kurşun geçirmez yalnızlıkları. kalabalık yalnızlıkları...
herkesi ve her şeyi yazarım. bir gün sorulduğunda, "neden yazıyorsun?" diye, cevabı peşin veririm:

"çaresizim!"
Sen miydin o, yalnızlığım mıydı yoksa
Kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
Dilimizde akşamdan kalma bir küfür
Salonlar piyasalar sanat-sevicileri
Derdim günüm insan arasına çıkarmaktı seni
Yakanda bir amonyak çiçeği
Yalnızlığım benim sidikli kontesim
Ne kadar rezil olursak o kadar iyi

Kumkapı meyhanelerine dadandık
Önümüzde Altınbaş, Altın Zincir, fasulye pilakisi
Ardımızda görevliler, ekipler, Hızır Paşalar
Sabahlan açıklarda bulurlardı leşimi
Öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri
Çöpçülerin elleriyle okşardım seni
Yalnızlığım benim süpürge saçlım
Ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi

Baktım gökte bir kırmızı bir uçak
Bol çelik bol yıldız bol insan
Bir gece Sevgi Duvarını aştık
Düştüğüm yer öyle açık öyle seçik ki
Başucumda bi sen varsın bi de evren
Saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
Yalnızlığım benim çoğul türkülerim
Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi
tam anlamıyla gerçek olan sözdür. bir insan demek, yüreğe binlerce kurşun demektir. yalnızlık zor görünse de, insanlarla birarada olmaktan çok daha kolaydır. incinmemek, aldanmamak, ağlamamaktır. en azından yalnız insan kendisine ağlar, kendi isteğiyle ağlar. ağlatılmaz. anlamayan, yanlış anlayan, sahtece seviyorum deyip de tek sözle inciten insanlar varsa eğer, yalnızlık en mutlu yaşam şeklidir.
--spoiler--
''yıllar önce, okuduğum kitaplardaki, seyrettiğim filmlerdeki yalnız insanlara özenirdim hep. yalnızlara. konuşacak kimsesi olmayanlara. sonra hayat beni buralara getirdi. tabii ayaklarımın azımsanamayacak yardımıyla. ve artık o roman karakterlerinden biri oldum. o kitaplardaki yalnızlığı çok gösterişli bulurdum. aynı zamanda da korkutucu. kendime ''bu kadar yalnız kalınabilir mi?'' diye sorardım. ''sosyal hayvan insan, dayanbilir mi kimsesizliğe?'' ama artık biliyorum yalnızlığın korkulacak bir yanı olmadığını... tabii bunu ruh sağlığı yerinde ve içlerinde tek bir kişilik taşıyanlar için söylemiyorum. sözüm benim gibi içinde binlerce ruh taşıyanlara, uzakdoğu efsanelerindeki canavarlar gibi yedi kafalı tek bedenli insanlara. ben hep kalabalık oldum. şehrin uzağındaki bir semte giden, günün tek otobüsü kadar kalabalık. tıkış tıkış! herkesin üst üste olduğu bir otobüs kadar. dolayısıyla iyi geldi bana yalnızlık. kendime yeterince zarar veriyordum. ve bir de dünyanın vereceği zararları ortadan kaldırmanın imkanı olmadığına göre, yoklarmış gibi davranarak yalnızlığı seçmek en doğrusuydu...
yalnızlık kurşun geçirmez. dostluk, aşk, aile geçirmez. hiçbir şey geçirmez. dışarıdan sokmadığı gibi içeriden de çıkartmaz. cerahat yapar. antibiyotiğini de kendinde besler. yeter ki nerede olduğu bulunsun... ruhun nerede olduğunu düşünürüm bazen. vücudumun neresinde? sonra kara veririm. ruhum, bedenimin bittiği yere kadar...''
--spoiler--

pöhh!
soyut olan tum seyler gibi onada kurşun işlemediğini belirten cumle.yok etmenin yolu yok sanırım.
bu yüzden ölmüyoruzdur belki de ikimiz de... bu yüzden yaşamak gibi zor bir şeyi dayatıyorlar bize... ve bazen insan keşke kurşun geçirse diyor tek bir tanesi yetiyor her şeyi, hiçbir şeye dönüştürmek için...
insan bir mevsim üşümüşse, artık her mevsim üşür. metüst
fahişelere şiir işlemez. *
--spoiler--
yalnızlık güzeldir diyordum
al başını, kaç bu şehirden
ufukta bir çizgi gibi gördüğün dağlara
rüzgarın iyot kokularını taşıdığı denizlere git
git gidebildiğin yere git diyordum
oysa ki, senden kaçılmazmış
yokluğuna bir gün bile dayanılmazmış.
bilmiyordum...
--spoiler--

Ümit Yaşar Oğuzcan - (bkz: Dağ Rüzgarı)
yalnızlık kurşunun kendisidir de ondan. bir benzeri için ışık hızının ışık hızında dahi geçilememesi ve ışık hızında giderken başka bir ışığı daha hızlı görmenin imkansızlığı nedeniyle fiziksel olarak zamanın durması.

dikkat çekmek istediğim nokta da her kurşunun bir ateşleyicisi bir de balistik raporu vardır.