bugün

ailesinden bir çok fert kanser yüzünden ölmüştür.
yaptigi sarkilar cok iyi olmasa da, yine de piyasanin üstünde* bir sanatcidir. Evet gercekten sanatcidir. Trabzonludur. Hemserilikten dolayi insani daha da bir gururlandirir, daha da cok sevdirir kendini. Sunay Akin severdir bir de. Daha ne olsun.
sesi farklı bu adamın, tipi farklı bu adamın, karakteri farklı bu adamın, müzik yeteneği farklı bu adamın. bence şu an bulunduğu yerden çok daha ii yerlerde olmalı.
sarı sıcak programında; biz, deniz'e yüzümüzü dönenlerdeniz, sırtımızı dönenlerden değil demiş kişidir. denizin, özel isim mi yoksa cins isim mi olarak kullanıldığı yorumunu size bırakmakla bahtiyarım.
An itibariyle Sarı Sıcak ta görüp mutlu olduğum müzisyen Ah birde Nefesim Nefesine'yi okusa mutluluğumu bir kat daha arttırsa.Şarkılara başlamadan okuduğu Nazım hikmet şiirleri * muhteşemdir.
eledim ve sonrasında herkesin bir derdi var ile hem ağlamış hemde bizi ağlatmıştır. helal baba sana bu yollar.
söylediği şiir ve şarkılarla insana huzur veren sanatçı.
sarı sıcak programının başladığı günden itibaren aldığı en isabetli konuk olduğunu düşünüyorum.zira adam izleyenleri duygu selinde boğmuştur.muhteşem.
...
çıkar sandıktan o yeşil elbiseni
bırak naftalin koksun sevgilim!

dizeleri hem güldürür hem hüzünlendirir...
şarkı söylemeyip adeta ağlayan ve ağlatan sanatçı.
hayranlıkla izlenilen ve katıldığı her programı şenlendirip reytinglerini tavan yaptıran, gerçekten sanatçı diyebileceğimiz nadir insanlardan biri. ayrıca artık kendine ait bir programı da var.
(bkz: kuzeyin oğlu)
Özellikle cerrahpaşa şarkısı tüm hasta ve yakınlarının yüreklerini inleten bir şarkıcımızdır.
trt'nin sansürüne takılmış olan ''cerrahpaşa'' parçasını sansürün kalkmasıyla trt ekranlarında okuduğu gece pek bir duygulu okumuş, tüylerimizi diken diken etmiş, sesi ve ruhu güzel karadenizli sanatçımızdır.
davut güloğlu gibi şaklabanlık yapmayan, adam gibi şarkılar söyleyen karadenizli değerli şahsiyet.
(bkz: davut güloğlu-light erkek)*
yalova konserinde bizzat canlı performansını izlediğim ve hayran kaldığım;bilgili, kültürlü tam bir ''sanatçı'' olan şahsiyettir.
didooo ahh dido.. nerelere götürür beni istanbuldan ah nerelere..
insanı seven, sanatı seven, sesi güzel, kendi güzel insan
kuzeyin oğlu programını izlerken, dişlerini protez yaptırdığını farkettiğim kişidir. sanırsam henüz kendi de alışamamış olacak, emanet gibi duruyor ağzında. birbirinden ayrık, pirinç tanesi gibi küçük dişlerden sonra biraz garipsedim ama zamanla alışırım. ayrıca karadenizlilerin dişlerinin kalitesinin iyi olmadığına dair tamamen kıçımdan uydurduğum teorimin, örnekleminden birisiydi. teorim suya mı düştü şimdi.

programın güzelliğini bırakıp, dişlerini konu etmem ise tamam benim hıyarlığım.
Annesi, bir erkek çocuğun ardından beş kız doğurduktan sonra tekrar hamile kaldığında, tipik Karadenizli bakışıyla "nasılsa bu da kız olacak, aldırayım" der ve doktora gider. Ancak doktor "Üzülme abla, 300 liraya alırım" deyince sinirlenir: "Ya geç ordan, 300 liraya doğurur da büyütürüm oni." Böylece doğabilir Volkan Konak; 1967 yılının 27 Şubat günü.

Saynur ve Demirağa lakaplı Cevat Konak ın son çocuğu ve hayatı boyunca, doktor 200 lira dese, bu dünyaya gelmeyeceğinin bilincinde olarak, zaman zaman da "Ee, ben 300 liralık adamım" diyerek.

Trabzon un Maçka ilçesinin, değiştirilen Rumca adıyla Hacevera (Yeşilyurt) köyüdür doğduğu yer. Dolayısıyla hem genlerinden, hem yetiştirilişinden, Kuzeylidir. Sürmene bıçağı gibi keskin, köşeli, hiçbir zaman yuvarlak bir çakıltaşı olmayacağını bilen bir Kuzeyli. ilçeye üç dört kilometre yürümekle ulaşılan yüksekçe bir köyde doğup büyümesine rağmen, Karayollarında işçi olan babası, çocuklarının yarın bir gün okumaya ya da çalışmaya şehre gideceklerini düşünerek verir ilk eğitimini. Dolayısıyla, babasının kavalye niyetine eline tutuşturduğu sandalyeyle, horondan önce "vals" öğrenir. Gaz lambasında Fakir Baykurt lar, Yaşar Kemal ler okunur evde. Tabii bir de Nazım Hikmet ler... Tüm Maçka gibi onun ailesi de yüzde 98 okur yazarlık oranı ve ağır CHP liliğiyle bilinir. Ama sonuç olarak Karadenizlidirler; Temel le Dursun un, bir de Fadime nin memleketi...

Yıllar sonra bir gün kız arkadaşı yükselen burcunu öğrenmek ister. Bunun için doğduğu saati bilmesi gerekir. "Tek sosyal aktivitesi çocuk doğurmak" olan annesine sorduğunda aldığı cevap şu olur: "Uşağum saatini hatırlamayrum ama çok kar yağmişti!"
En küçük ve beş kızdan sonra doğan erkek olduğu için anne-babasının şımarttığı bir çocuktur. Ama yine de ailenin 14 ineği kadar değil. Yazın okul biter bitmez ailecek yaylaya çıkarlar ve o da diğer kardeşleri gibi, beş yaşından liseyi bitirene kadar çayırlarda inek başı bekler. Annesi önce inekleri besler, sonra onları. ineklerini o kadar sever ki, onlarla konuşur. Yaşlandığında sadece bir inek ve bir buzağıyla kalmış, onlar da gidince, duvara fotoğraflarını asmış, ortalarına da Almanya
da olan büyük oğlunun fotoğrafını yerleştirmiştir.

Yaylada tek eğlenceleri, ağaçlara çıkıp şarkı türkü söylemektir. Halaları, teyzesi, ablaları, babası hepsi yeteneklidir. Ancak o zamanlar yöre türkülerine fazla meraklı değildir; radyodan dinlediği zeybekler, Azeri türküler, Türk Sanat Müziği parçaları ilgisini çeker. Yorucudur yayla günleri; ama onun deyimiyle "rüzgarla hür yaşamış, özgürce şarkılarını söylemiş", doğal beslenip büyümüştür. Ailesi de epeyce eğlencelidir.

Bir gece yayladaki ilkel evin arka odasında mısır püskülünden yaptıkları sigaraları tüttürürken, babaanneleri açar kapıyı. Dumandan gözün gözü görmediğini fark edince şöyle bağırır: "Ula uşaklar korkarım rakı içeysinuz!"

Ailesi eğlenceli ve ilginçtir. Dedesi Neşat Karahasanoğlu, "ismet inönü nün kankası", ilk milli eğitim müdürlerinden ve Maçka nın 16 yıl belediye başkanlığını yapmış kişidir. Haftasonları Zigana Dağı nda torunlarına Lorca şiirleri okumuştur, Fransızca. Karısının tabutunu sabit kalemlerle yazdığı şiirlerle doldurmuştur. Ablası Nuran Bahçekapılı, kendi çapında bir ozandır; her şeyin maniyle anlatıldığı o yerde bir sürü destan yazmıştır. Volkan Konak ın en çok ses getiren parçalarından biri olan Cerrahpaşa nın sözleri de ona aittir, şimdi son albümde yeralan, Kazım Koyuncu ya adanmış Gardaş da...

Maçkalı, "Bu dünyadan hayır yok/ Öteki de şüpheli" diyen insandır. Dedesi bir gün, ilçeye imam dayanmadığını fark edince Ankara ya giderek bakanlıktan imam kadrosu çıkarır. Ahaliyi toplayıp bildirirken, geçici olarak imamlık yapan Ali Osman Çavuş itiraz eder; "Reis bey, iyi ettin de eksik ettin." Niye, diye sorar dedesi. "E bir de cemaat kadrosu getirecektin" cevabı alır.

Volkan ilkokulu bitirdiğinde, köyden Maçka nın içine taşınırlar. Liseyi orada bitirir. Onun kaderini belirleyen, lisedeki müzik öğretmeni Nurdan Tipi olur. Babasını ikna eder, onu alıp ilk kez adım attığı istanbul a getirir ve aylarca çalıştırarak iTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuvarı Halk Müziği bölümüne çok iyi bir dereceyle girmesini sağlar. 1987 yılında, iTÜ Sosyal Bilimler de mastıra başladığında, Maçka da yaptığı derleme çalışmalarından oluşan "Suların Horon Yeri" adlı ilk albümü de piyasaya çıkar.

Aslında amatör bir çalışmadır bu ama çizgisi için önemlidir; çünkü kendi yöresinin müziğine yaptığı ilk yolculuktur. Konservatuvarda bozlakların, zeybeklerin alıp yürüdüğünü, ama Karadeniz in olmadığını görmüştür. Bu biraz da Karadenizlilerin tutuculuğundan kaynaklanır ona göre; sanata fazla önem vermemişlerdir o zamana kadar. Bu yüzden Türk filmlerini yanlış aksanlı bir dolu Karadenizli doldurmuştur.

Zaten onun da Neşet Ertaş gibi "gönül" diyebilmesi mümkün değildir. Yöre sazlarını, horonu ondan sonra öğrenir. Ama bununla yetinmez; yeni bir şey katmalıdır bu müziğe. Onun deyimiyle "gökkuşağına yeni bir renk." (dili, biraz "sevgi ve ışık insanları"nın dilidir). Köy müziğimiz var, bir de kent müziğimiz olmalı, der. Etnik motiflerle dünya enstrümanlarını bir arada kullanarak ve Nazım Hikmet, Sunay Akın, Yaşar Miraç, Ömer Kayaoğlu gibi şairlerin şiirlerini besteleyerek yeni bir tarz yaratmaya çalışır. Ama Karadeniz e gider, oranın sanatçı ve aydınlarını toplayarak "icazet" alır önce. Orhan Gencebay ın katkılarıyla oluşan Efulim albümü böyle çıkar ve çok beğenilir. Ardından "Gelir misin Benimle", "Volkanik Parçalar", "Pedaliza", "Şimal Rüzgarı" ve "Maranda" albümleri gelir.
Yaptığı, Karadeniz tadında, kesinlikle Maçka şivesiyle ama Karadeniz olmayan bir müziktir; Volkan Konak müziği... Volkan Konak müziği varsa, bir de Volkan Konak tarzı vardır. istanbul Dragos taki Trabzonspor Tesisleri nin içinde, kendi işletmesi olan Şimal Bar da tam 12 yıldır, aralıksız program yapan Konak, bunca yıldır biriktirdiği müdavimleriyle farklı bir ilişki kurar. Müdavimlerine sunduğu program, bar eğlencesinden çok bir kültür sanat etkinliği gibidir. Dia gösterileri, şiir okumaları ve şarkı aralarında sahneden sık sık sorular sorular. "Bugün Latince çalışacağız" deyip Latince bir kelimenin ne olduğunu soran, sonra da "haftaya çalışarak gelin" diyen bir müzisyen.

Dersler bazen Türkiye nin bir bölgesiyle, bazen kompozisyonla ilgilidir. Bu bara kadınsız girmek, dans etmek, istek yapmak yasaktır. Ortama uymayan olursa, Konak şarkıyı keser, "Çıkın dışarı kardeşim, şurda bilmemne pavyon var, oraya gidin" der. Başka konularda değil ama müzik, edebiyat ve sanat konusunda dinleyicisinden 50 santim yukarıdadır (sahnenin yüksekliği bu kadar). Yok megaloman değildir, ama kendini önemser. O "dünyaya kuşbakışı bakıp, kuş gibi görmeyenlerden"dir. Zaten müdavimleri de kendini önemseyen, seçici, kolay alkışlamayan insanlardır. O da onların karşısında mahcup olmamak için dersini çalışır, kendini yeniler, geliştirir. Bütün bunları yaparken derdi, insanların yaşamaya dört elle sarılmasını sağlamaktır; "En son bir ağaca ne zaman sarıldınız, bir solucanla ne zaman sohbet ettiniz?" gibi sorular sorar, baharda patlayan fasulyelerden dem vurur. Bu, Názım Hikmet felsefesidir ona göre.

Fatih Erkoç la yaptıkları ingilizce düeti kendi barında zaman zaman söyler. Bir gün Erkoç der ki, "Ben hasbelkader ingilizce bilirim ama seninkini pek anlayamıyorum." Cevabı şu olur: "E benimki Maçka ingilizcesi abi." Tabii bir de Maçka ispanyolcasıyla söylediği şarkılar vardır ama... Neyse.

Bir de kavga adamıdır. Asil olmak koşuluyla kavganın gerekliliğine inanan. Son kavgası, Çernobil kazasının yaydığı radyasyon nedeniyle Karadeniz de artan kanser vakaları üzerinedir. Sadece ailesinden babasıyla birlikte yedi kişiyi kanserden kaybetmiş, en son meslektaşı Kazım Koyuncu dan genç yaşta ayrılınca isyan bayrağını çekmiştir. Bir yandan Çernobil’in kanser vakalarına etkisi ve devletin bu konuyla ne kadar ilgilendiğine dair raporlar toplarken, bir yandan söylenir: "Ben babam Çernobil den öldü demiyorum, ama yüzde 1 etkisi de mi yok? Niye inkar ediyorsun? Bir araştır, bir tanı-tedavi merkezi aç orada, bir özür dile bari."

Şimdi kafası, içinde yavaş yavaş şekillenen yeni bir düşünceyle dolu: Karadeniz Sineması. Konunun ilgililerini bir araya getirip bunu organize etmek en büyük dileğidir. Çünkü bir isyanı da şunadır: "Bizde sadece Temel ve Dursun mu var kardeşim; hiç mi aşk öyküleri yok, devrimci bir hareket yok, hiç mi etnik bir göç, Kuvayı Milliye olayı yok?" Haklıdır belki ama Karadeniz de Temel ve Dursun suz olmaz ki...

Ağabeyi bulmaca çözmüştür. Soru: Dört harfli Latince güvercin pisliği. Cevap: "Boku". Üç harfli kutsal ışık: Far. iki harfli bir bağlaç: ip. iki harfli, başlıca içeceğimiz: Çay (a ile y yi aynı kareye sokarak) Şimdi der ki, "Abim için ayrı bulmaca yapmaları lazım, bizim başlıca içeceğimiz su değil ki, çay. Nara yerine heyt yazmış, Allah tan bulmaca sekiz harfli dememiş, heeeeyyt yazacaktı demek ki."
kaynak : hürriyet gazetesi
ilginç bir konuşma tarzının olduğunu ilk olarak kanal 1 de kuzeyin oğlu adlı programda-kendi programı zaten-öğrendiğim güzel müzik yapan sanatçı.
kuzeyin oğlu programına erkan oğur ve ismail hakkı demircioğlu gibi iki muhteşem insanı konuk alan, sohbetlerinin fevkaladeliğini bu programında farkettiğim, mükemmel karadenizin mükemmel insanı.
http://www.youtube.com/watch?v=Ug2eYjE_3BY
meşhur olduğu "cerrahpaşa" şarkısından önce bir çok esere imza atmasına rağmen onu türkiye(karadeniz hariç) şarkısı yasaklanınca tanıdı,iyi reklam oldu onun için,ayşemve ayşem destanıparçaları dinlenip dinlenip içilesidir.sunay akın'ın kankasıdır, nihat genç de bu gruba katılır,bu üçlü trabzon'un yetiştirdiği ünlü kankalardır.