bugün

sözlük çatısı altında dillendirilmiş küçücük öykülerdir. yazması da okuması da zahmetsiz ola!

Karanlık nağraların kulakta çınlaması tez duyuldu. Yaman, değirmene attı kendini. Çatıdan fırlayan kalaslar yerle yeksan oluyordu. Bunu yapanın ne olduğunu görme merakı ile korkusu sarmıştı hızlı kalp atışlarını. Kişmiri’nin çığlıkları iç yakıcı cinstendi. Dönen tahta merdivenleri üçer dörder atlayarak yukarı çıktı. Sevdiğini, ejderhanın iki pençesinin arasında gördü. Yüzünde alengirin çaresizliği…

vesselam...
Senenin birinde bir yaz ayı üç arkdaş bara girmeye karar vermişler.Tam içeri girmek üzerelerken gençlerden biri selamun aleyküm diye bara girince kahkadan yarılmışlar içeri girdiklerinde ise o acı gerçeği görmüşler bar bar değil düğün yeri ortada halay çekiyolar hemen oradan uzaklaşıp yaşadıklarının şokunu atlatmaya çalışmılar ve hayatları boyunca bara girmeyeceklerine yemin etmişler.
seni lacivert perdelerin kararttığı odamın en ılık köşesinde, yatağımda öptüm. ntvspor'da real madrid maçı açıkken umursamadım, seni öptüm. battaniyenin altında, apartmanın merdivenlerinde, kapının girişinde öptüm. hiç tanımadığın bir semtte, bir okulun üst katlarında öptüm. iddaa kuponu yaparken "tek maçtan yatmamak" için öptüm. karla karışık yağmur yağarken, boş bir bahçeyi denizmiş varsaydım, yine öptüm seni.

-şimdi bir başkası sadece öpebiliyor seni, daha fazlası değil yani. içim rahat.
sene bin dokuzyüz bilmem kaç, karlı bir eylül sabahı saat 06.15, bir ses duydum koğuş kalk. dedim kalkmazsam ne olur lan. dediki dur seni komutana. dedim komutanınında seninde ha yürü lan dedim canımı sıkma benim. 5 dakika geçti geçmedi baktım komutan beni çağırtmış. bak bak dürzüye bak. beni ayağına çağırıyor. neyse vurdum kapıya bir tekme girdim içeri. sonrası malum. önce hastane sonra disiplin koğuşu ardından mahkeme derken 3 senede zor bitti askerlik.
Gece, aciziyetini perdeleyen bir siyah pelerindi onun için. Güneşin vedasıyla kara sandıktan çıkartırdı pelerinini. Şöyle bir savurur, sırtına geçirirdi. Bir düz, bir kelebek düğüm…

vesselam...
kurmakolunun militarist bir erotizmi vardı sevgilim, sen benim seksüel imgelemime hayranken, o namlunun içinde ne fişekler patladı, kolpa değil harbiden.
hava çok soğuktu. ıssız rüzgarlı bir sonbahar akşamı karanlığın son zerresinde ufacık bir ışık yayan minik evine doğru giden adam karşılaşacağı şeyden habersizdi. bi göz oda da iki çocuğu ve hasta eşiyle birlikte yaşıyordu. bugünü de boş geçirmiş iş bulamamıştı. sigarasından son bir nefes alıp evin girişindeki çamur birikintisine attı. kapının gıcırtısı kulakları iyice tırmalamıştı...
Senin beni anlamadigın gün ve benim bunu kabüllendigim gün gitme vakti gelmişti. Aldim ceketimi çiktim kararlı ama şaşkın, vazgeçmiş ama üzgündü bedenimde taşıdığım ağırlık. insanlar gelip geçtiler ve ben aralarından ruh gibi geçtim, görünmek istemiyorum artık, yorgunum...
Neden insanlar kendiyle böbürlenmek için diğerlerinde kusur arardı? Neden kendini yüceltmek adına diğerlerine bir kulp takardı? Her şeyi yapabildiğini anlatmak için birilerine engelli demek, zengin olduğunu haykırmak için birilerine fakir demek müstahak mıydı?

vesselam...
Böylece ninesini, dedesini ve babasını kendisinden alan toprakları görmek için aşmıştı kilometreleri. Ayrıca, babasının oksijeni ilk kez ciğerlerine çekip feryadı bastığı yerdi burası. Can alıp can veren yer…

vesselam...
(bkz: buseyle vuslat günü)
Hastanın birisi vardı yoğun bakımda, 35 yaşında epilepsi hastası. konuşuyor kendi kendine dedim bende sevgili yaptı herhalde gittim yanına

- napıyosun kimle konuşuyosun sen
+ alişle
- aliş kim
+ oğlum benim
- kaç yaşında
+ 15 , aliş tanışsana onlarla
- merhaba aliş çok tatlısın ( eğlenelim dedik ammaa. bir yandan arkadaşta aliş bu kızı alcak mısn evlendirelim sizi diyor.. uyarı geldi bize tabi, aliş kim biliyor musunuz dendi. bilmiyorduk, gerisi malum işte. aliş aklınıza gelen ilk kişi )
gayet rutin bir öğle vaktiydi; ayna, saç maşası, iş görüşmesi, umutsuzluk ve haziran sıcağı... sonra birşey oldu ve hayat durdu sanki...
ve hayat durduğunda nefes alamaz evrendeki hiçbir varlık.
Hemen yatak odasına çıktım. Son kez bağırdım Rıfat efendiye. "git be adam, git de bir şeyleri değiştir. Karını bul! Ona yalvar, ayaklarına kapan! Ama ne yaparsan yap; onu ikna et ve eve getir! Aynada kendinle konuşmayı da kes artık!"

vesselam...
Evet, evet oradaydı! Arafın girişinde, annesi gülümseyerek karşıladı onu. “Bak anne, sana verdiğim sözü tuttum; vazgeçmedim anneciğim, yanına geldim.” dedi Mirza. “Öldüğüne, en çok o gaddar babandan kurtulduğun için sevindim bi’tanem; hoş geldin.”

vesselam...
Evet bir odun parçası" dedi ve ortadan ikiye ayırdı. Oysa bir bahar sonra o odun parçası hem meyve hem çiçek hem yaprak verecekti ama o şekilciydi ve maverayı goremiyordu.
Adem ve Havva üzerine eski bir çizgi öyküm...
http://www.facebook.com/p...21&type=3&theater
içinde hiç pişmanlık yoktu. Vicdanına yenik düşmüştü. Bir insan öldürmek kolay iş değildi. Bir ara kendine kızar gibi olup, kalbindeki huzuru dinledi. Vicdan, özgürlüğü yendi…

vesselam...
sözlük yazarlarından küçük öykülerdir.
yerde duran taşa boş ve anlamsız bir tekme attı. adımlarını hızlandırdı. nereye gideceğine henüz karar vermemişti. aceleyle topladığı valizi her adımda biraz daha ağırlaşıyordu. durdu saatine baktı. az sonra hava kararır diye düşündü. hızlandırdığı adımları yavaşlamaya, kararlılığı pişmanlığa dönüşmeye başladı. istemsizce geri döndü. ''henüz gidemem diye mırıldandı'' az sonra tamamen terk edeceği bir dünya olduğunu bilmeden.
sırtında hissettiği büyük bir acı ile yere yığıldı, yağmurun oluşturduğu küçük su birikintileri kanının kızılıyla bulanıklaşırken.
Boşluğa baktı ve düşündü: Hayatın boyunca bir dönüm noktası beklersin, bir şey olacak ve her şey çok güzel olacaktır; ama bu hayatın dönüm noktası ölümdür. Çok şey değişir.

vesselam...
kılıcı tek bir hamleyle indirdi. Gövdesini, piknik masasının üstünde bırakırken, kellesini de yamaç aşağı yolculuğa çıkardı. Özgür kelle, toprak ve kandan çamur yaptı kendine; çamurla oynaya oynaya gezdi, eğimli ormanda. Bazen birkaç çam iğnesi de eşlik etti ona. Biraz takılıp, ayrıldılar; fazla kalmadı çam iğneleri. Özgür kelle, dereye kadar yuvarlandı. Çamurdan sıkılmıştı herhalde(!).

vesselam...
genç kız, yağmurlu havada ağlaya ağlaya yürüyordu... aklında o vardı, elin de kitaplarıyla. adeta umutsuzluğun pençesine kapılmıştı. hayat onun için bitmişti, hiç birşey düşünemez oldu. derken karşısına geçen adama çarptı. tam sinirli bir şekilde özür dileyecekken gözgöze gelir... gözlerinde ki o ışıltıyı görür ve heycanla adama sarılır...
Bombayı fark ettiklerinde artık çok geç. Bomba saniyeler içinde infilak ediyor. Gökyüzüne et parçaları, et parçalarına kemik parçaları, kemik parçalarına da kan eşlik ediyor. Şarapnel parçaları sırıtıyor şimdi. Bir zafer sırıtışı gibi, kahraman bir metal sürüsü gibi...

vesselam...
Her kandamlasının hayatını alıp götürdüğünün farkındaydı. Çatık kaşlarıyla yere düşen al boncukları seyrediyordu. Yerde ise aldan ziyade kara bir göl oluşmuştu. Ölümün rengi, ölümün habercisi...

vesselam...
bir kaybeden vardı, bekliyordu birisini bilmediği birisini dayanamadı güçsüz düştü vazgeçti. dönülmeyecek bir yola gitti. beklediği geldi ama artık çok geçti.
güncel Önemli Başlıklar