bugün

robert de niro, ellen barkin ve küçük leonardo di caprio'nun oynadığı bir dram film.
leonardo di caprio' nun sadece o bebeksi parlak yüzü ile bir yerlere gelmediğinin hakkını vererek rolünü yaptığının kanıtı olan filmlerden bence en güzelidir.
dikkat çekmemiş ilginç filmlerden biridir. filmin kapitalist sistemin çarkına su taşıdığı yönünde bir analizi için: http://www.isteksiz.com/sinema/this-boys-life/
michael caton jones'un yönettiği başrollerde robert de niro, leonardo dicaprio ve ellen barkin'in bulunduğu 1993 yapımı başarılı bir drama. zaten film leonardo dicaprio'nun canlandırdığı karakterin özyaşam öyküsü niteliğinde. bir şehire özellikle küçük bir şehire tıkılı kalmanın ve özgürlüğün öneminin üst düzeyde tattırıldığı bir film. iki çift laf etmek lazım de niro abimize; babaa büyüksün !
Robert De Niro, Ellen Barkin ve Leonardo DiCaprio'nun oyunculuklarının birbiriyle yarıştığı izleyeni atmosferine kaptıran kaliteli bir yapım. DiCaprio açısından bakarsak tam bir yükseliş filmi, ancak robert de niro gibi bir usta rolünü her ne kadar hakkıyla verdiyse de övgülerin yarısını bir çocuk oyuncuya kaptırdığı için onun kariyeri açısından nasıl bir film olmuştur tartışılır.*
Sözlükten bir yazarın tavsiyesi üzerine izledim bugün.
Babası tarafından terk edilen bir çocuğun (leonardo dicaprio) ve onun annesinin imkansızlıklar nedeniyle oradan oraya sürüklendiği bir vaziyetteyken annenin dwight (robert de niro) ile tanışmasıyla başlıyor hikaye.

--spoiler--
Bizim leonardio o dönemler tam bir velet. Kendi ismi olan toby yerine sevdiği yazarın (jack london) ismiyle çağrılmayı tercih ediyor. Palavracı, asi, badboy gibi pozlar kesen ergenin teki. Dwight (de niro) abimiz cici baba olarak bunun yanına gelince serseriliğin kaç bucak olduğunu görüyor tabii. Dwight bunu adam eder diyip seviyorsun ilk başta de niroyu. Jack'i izci kampına yollamalar, postacılığa çalışmaya göndermeler, saçını kestirmeler, sivri tavırlarına tepki koymalar vs.
Meğer sonra anlıyorsun ki dwight dar görüşlü, kendi yaşamının çizdiği çerçevenin dışına çıkamayan hafifçe de hödük bir tip. Jack'in dişini tırnağına takıp kazandığı aylığa 'korumak' bahanesiyle el koyup sonra da keyfine göre cukkalamasıyla nefretleri üstüne çekmeye başlıyor.
Bu gidişattan sonra ne oluyor peki? Ağzına sıçılan jack kendini okumaya veriyor, burs kazanıyor. Dwight ise jack'in kasabayı terk edip özel okullarda okuması fikrini, kendinden daha iyi standartlarda yaşaması fikrini, hazmedemiyor.
Final? Jack de, dwight'in zorbalıklarından bıkan anne de evi terk ediyor ve kendi özgürlüklerinin peşinden gidiyorlar.
--spoiler--

Konu dönemin ruhunu yansıtıyor, özgürlük temalı, oyunculuklar başarılı, puanını hak eden bir yapım.

Not: tobey maguire'yi filmde görmek hoş oldu. Örümcek adamın ilk filminden 9 sene önceki halini görüyoruz bu yapımda. Çok genç lan. Serserilik de yakışıyor sana tobey.
0:00 0:04
Hangi karakterine bakarsanız bakın her birinden ayrı bir ders çıkaracağınız, her birini ayrı ayrı sorgulayacağınız bir film. Manyak bir adam; hayatın ve 50'li yılların şartlarından bir an dahi olsa kurtulmak için o manyakla evlenmeyi kabul etmiş bir kadın ve daha ergenliğinde iken erkekliğe adım atacağı sıralarda kendisine rolmodel alacak bir baba arayan, hayatı acılarla geçecek olan bir çocuk (buna bir de üvey kardeşleri dahil edebiliriz).
De Nironun "Bir Zamanlar Amerikada" sonrası canlandırdığı yine kadınları aşağılayan psikopat bir karakterde. özellikle atış yarışması sonrası bunu daha iyi görüyoruz. Yine zoraki evlilik konusunu özellikler kadınlar açısından irdelendiği cinsel ilişki sahneleri can alıcı.
Her yönüyle sinirleri bozabilen ağır bir drama ve bir şaheser. Son diyeceğim şey ise; bir adam nasıl olurda bu kadar kötü karakterler içerisinde bir sürü küfür yemesine rağmen kendisini aynı zamanda bu kadar sevdirebilir. Çok yaşa sen Rober De Niro.