bugün

bu filmi izlerken hayata lanet ediyorsunuz,her an sevdiklerinizi kaybedecek gibi oluyorsunuz.
bir piyano öğretmenin ekseninde dönen 2000 yapımı michael haneke filmi. *
Yahudi soykırımını işleyen filmleri şöyle bir gözümün önüne getirdiğimde,Schindler'in Listesi filminden sonra ilk hatırladığım film oluyor 'piyanist'.Büyük insanlık suçlarının işlendiği,ölümün gaz odalarından soğuk bir ürpertiyle aktığı bir dönemde,kendisi de yahudi olan bir piyanistin parcalanan dünyası ve bütün bu parcalanmışlık içinde yükselen bir yasam mücadelesi...
Kendisi de köken itibariyle yahudi olan ve ailesini de ırkçı dalganın yükseldiği bu dönemde yitiren Roman Polanskinin, yasanan acıları beyazperdeye aktarması en doğal hakkı şüphesiz.Üstelik böyle bir filmi yahudi kökenli olmayan baska bir yönetmen de cekebilirdi.
Sanatsal düzeyde değerlendirildiğinde belirli bir estetik çıtayı yakalamış filmin, Varsova gettolarındaki'' pejmurde'' yasamlara odaklanmasını ''yahudi propogandası'' olarak değerlendirmek nedense bana pek insani gelmiyor.Mizansenin kafalara çekiç gibi inen bir ritüele dönüştürülmesine ben de karsıyım kesinlikle;ama son tahlilde film yasanmış olaylardan yola cıkıyor ve araya yerlestirilen ''duygu sömürücü '' olarak nitelenen sahneler de yasanmış somut gercekler.Sanat ''gercekler''üzerine kurulu bir mizansense ve filmde yahudi soykırımını işliyorsa bunda anormal olan nedir?;açıkçası anlamakta güçlük çekiyorum.Üstelik film son noktada bu temanın(yahudi soykırımı) sınırlarını da aşan bir örgüye sahip.Nazi askeriyle Szpilman arasında kurulan insani bağın ne denli önemli mesajlar içerdiğine değinmemize gerek yoktur sanırım.Sonra sanatın yüceliği adına da cok şey sunuyor bu film. Szpilmanın genel anlamda çizdiği korkak görüntüsünün piyano basına gectiğinde bir baskaldırısa dönüşmesi bilmem dikkatinizi çekti mi?Kendisini piyanonun tuşlarına teslim eden Alman askerinin,duygularına da tercüman olabilen bu tınlamalar sanatın evrenselliğini bir kez daha ortaya koymuyor mu?Film sadece Chopinin, Beethovenin o eşsiz eserlerini dinleme adına bile izlenebilir bence
Filmin oscara boğulmasını hollywoodta etkin olan lobilerle acıklamak,kendi içinde sağlam verilerle desteklenebilecek bir düşünce olmakla birlikte,filmin basarısını sadece buna bağlamanın haksızlık olacağını düşünüyorum.Ayrıca Filistin-israil çatışmasının yasandığı su dönemde ırkçı cağrısımlar uyandırabilecek söylemlerden uzak durulması gerektiğine inanıyorum.Üstelik bu durum, israilin Filistinlilere uyguladığı devlet terörünü görmeyeceğimiz anlamına da gelmez
roman polanskinin 2002 yapımı bir film.2. dünya savaşında almanların yahudilere yaptığı zulmü,katliamı konu almıştır.adrien brody nin başrolde oynadığı süper bir dram.
the pianist filmi için adrien brody 14 kilo vermiş ve aylarca piyano çalabilmek için egitim görmüştür. ve tabii bu başarısının ardından en iyi aktor oscarını almıştır. oscar'ı veren halle berry'i öptüğünüde bilmem bilmeyen varmıdır. *
(bkz: piyanist)
ırkçıları bile dize getirebilecek bir film.yahudi propagandası mıdır bilmem ama o zaman yapılanların yanlışlığını göz önüne koyan, fena olmayan ve gerçeğe dayanan bir senaryoya sahiptir.
(bkz: schindler s list)
deli haneke nin başka bir filmi.*
(bkz: piano teacher)
hitlere lanet yahudilere minnet okutturan faşizmi lanetleyen bir roman polanskifilmi.bir diger polanski filmi için:
(bkz: oliver twist)
odtü de yayınlandığında oturacak yer bulunamadığı tek film. her gencin izlemesi gereken muhteşem yapıtlardan sadece biri.
Tek kelime ile muhteşem bir film.
(bkz: ağlatan filmler)
adrien brody' nin başrolünde ağlattığı film. nazi zulmünün aştığı insanlık sınırını başarıyla betimleyen bir otobiyografidir.
oscar ı hakeden bir filmdir. çünkü oscar ı amerikanlar kendilerine kötüleyen filmlere vermezler. kendi aile düzenlerini eleştirenlerden hoşlanmazlar. crash gibi vasat ötesi bir filmin ve mystic river ın oscar almasının nedeni de budur. aslına bakarsanız tam tersi olsa 97 yılında da oscar ın ice storm a gitmesi veya clocwork orange ın alması gerekirdi. the pianist ise amerikanmış yermiş eleştirmiş kısmı bir kenara bırakılırsa adrian brody nin kesinlikle kendini aştığı filmdir. mimikleriyle bir insan olayların durumunu daha iyi anlatamazdı.
kendisi the thin red line daki fife rolunden beri çok çok çok geliştirmiş. helal olsun diyor ve önünü açıyoruz.
"Yasamak bir ağaç gibi, tek ve hür, ve bir orman gibi kardeşçesine" dizelerini anımsatan film.
roman polanski'ye 2002 yılında canneste ödül kazandıran, almanların polonyayı işgalini anlatan filmdir.
2002 yapım (bkz: roman polanski)tarafından yönetilen,
ikinci dünya savaşında almanlar ve yahudileri konu alan;
etkileyici bir film.
bazı oyuncular: (bkz: Adrien Brody) (bkz: Thomas Kretschmann)
bugune kadar cekilmis onlarca soykırım flimlerinden biri, etkileyicilik açısından bir numara olanı. filmin ilk yarısında daha önce schitler'in listesini izlemis olanlar ben bu filmi izledim galiba şeklinde tepki verebilir. schitler'in listesinde belgesel anlatım tarzı ve goruntuler toplumsal olarak soykırımı gözler önüne sererken, the pianist te bireyin varolma mücadelesi daha fazla yer almaktadır.

yine ilk kez yahudi soykırımını anlatan filmlerde olmayan bir başkaldırışta bu filmde yer almaktadır. ölüme kuzu kuzu giden yüzbinlerce insanın her hangi bir başkaldırış yapmamış olmasını yadırgayan insanlar bu filmde biraz, bu konuda atraksiyon görebileceklerdir.
1930 lu yıllarda avrupanın en iyi piyano çalan adamı olarak bilinen Polonyalı Wladyslaw Szpilman'ın yaşamından kareler sunulmuş olan bir film the pianist.
--spoiler--
filmin son 25 dakikalık kısmını 7-8 kere üst üste izledim. Adrien Brody nin açlık ve soğukla olan mucadelesi, ellerinin istemsiz kasılması ve onlara hukmedememesi, çenesini kontrol edemeyip sürekli oynaması, burnunun dolu olması ve güçlükle konuşması, ayaklarını sürüyerek yürümesi, o acıklı hali çok müthiş yansıtması, nazi subayını gördüğü anda gözlerindeki ifade ve hele de filmin sonunda stüdyoya giren kel kafalıya bakışı ve bu bakıştan sonra piyanoyu çalarken izleyende soğan doğrama sırasındaki sisli yağışa neden olan, gözlerindeki ifade ve yüz şekli gerçekten unutulmaz. bunu pek az aktor becerebilir. bu açıdan oscarı haketmiş galiba!
--spoiler--
(bkz: frederic chopin) 'in unutulmayan klasiklerinin çalındığı, unutulmaması gereken film.
filmde ilk radyoda çaldığı parça: frederic chopin nucturne in c-sharp minor.
alman subayına çaldığı parça: frederic chopin-ballede no.1 in g minor.
iyi bir politika aracı olarak kullanılmış film.
brody'nin muhteşem bir performans sergilediği polanski filmi. en etkileyici sahnesi * polonya askerinin piyaniste neden bir nazi subayının paltosunu giydiğini sorduğunda aldığı cevaptır. dünyada bundan daha gerçek çok az şey vardır.
mukemmel, enfes, harikulade, etkileyici, surukleyici, sasirtici, dusundurucu, huzunlendirici, gulumsetici...