bugün

1943-1986 yillari arasinda yasamis, intihar girisimleri olmus ,kanserden ölmüs edebiyatin kraliçesi.eserleri;
eski bahçe eski sevgi
yasamin ucuna yolculuk*
cocuklugumun soguk geceleri
kalanlar
türk edebiyatının lirik prensesi diye de bilinir...
yaşamın ucuna yolculuk..ne güzel bi kitaptır,başucu kitabıdır..oğuz atay'ın dişisi de denir onun için..gitmeseydi keşke..
insan ne denli derin düşünebiliyorsa, sevgisi o denli derindir. o denli doyumsuzdur. ve acısıda o denli büyük. yaşam acısı.
özlemlerim kalmadı. ben aslında sürekli özlüyor ve bir özlem durumunda yaşıyorum. bu yüzden özlemlerim yok.
acı içinde sevinç, gerilim ve rahatlık, insanlar arasında yalnızlık, ölüm özlemi içinde yaşam...
ve bana ölümsüzlüklerin sonsuz acıları kaldı. ben, insan olma çabasının sürekli üstüne giden ben? artık beni benden alsınlar.
tezer özlü
yaşamın ucuna yolculuk
çocukluğun soğuk geceleri
kalanlar
eski bahçe eski sevgi
tezer özlü' den leyla erbil' e mektuplar
zaman dışı yaşam

adlı eserleri bulunan efsanevi yazar.

demir özlü' nün de kardeşidir ayrıca.
okurken duvarları üzerinize üzerinize getiren, nefes almayı zorlaştıran, yerin dibine çeken yegane yazarlardan. evet varlık yoklukla karışıyor ve geriye kalan tek gerçek şey ise çekilen acı oluyor.

"her anı ölüdür.
şimdi sen de bir anısın. sen de ölüsün. her zaman benimle birlikte olan, birlikte taşıdığım, yaşadığım sözcüklerime dönmem gerek. sözcüklerim olmadan, o gökyüzüne nasıl dayanabilirdim. o caddeye, o geceye, gecelere, uykuyla uyanıklık arasında öyle yatıp uyuyamadığım için sinirlendiğim ve herşeyi düşünüp, kalkıp düşündüklerimi sözcüklere çeviremediğim gecelere. ya da uykunun ölümsü derinliğinde var oluşumuzun küçüklüğünü algıladığım gecelere. bu yaşam, beni ancak içimde esen rüzgarları, içimde seven sevgileri, içimde ölen ölümü, içimden taşımak isteyen yaşamı, sözcüklere dönüşturebildiğim zaman ve sözcükler, o rüzgara, o ölüme, o sevgiye yaklaşabildiği zaman dolduruyor."
(yaşamın ucuna yolculuk)
Cümlelerden (sayfa 31- 33) :

-Hiç kimseyle kendimle bile yaşlanmak istemiyorum.
-Sağlıklı kalmak için koşamam. Soluk alayım yeter.
-Şunu öğrenmelisin: Sen hiçbir işe yaramaz değilsin. Seni senden çalan toplumdur.
-Ben, belli bir ülkesi olmayan insanlardanım.
-Son bireye kadar savaşmak, kendini feda etmek, yanlış bir kahramanlıktır.
-Aşk acısı çekmedim hiç, çünkü dünyanın verdiği acı her zaman güçlüydü.
-Dünyanın acısı olmasaydı taze yeşil yapraklar üzerindeki güneş ışınlarının anlamı olmazdı.
-Uzandığımda herşey üzerime yığıldı. Tavana kadar uzanan çini soba, duvar kağıtları, kentler. Yorgunum.
-Gece, gündüzün devamı değildir.
-Asalet ve rütbe ile ilgili kavramları hiçbir dilde öğrenmeyi başaramadım.
-Meyhanelerde umutsuz bir bekleyiş vardır –kendi kendini bekleyiş.
-insanın kendi dünyası dışında yaşayacağı bir dünya yoktur.
-Herhangi bir yerde, herhangi bir zamanda yaşamım bitti. Bilmiyorum, nerede, ne zaman. Ve işte o bittiği yerde başladı. Acının sonunda. Acı ile.
-Bittim, yaşamımı kapattım.
Bütün kitaplarını okudum da en güzeli 'yaşamın ucuna yolculuk'tur. Beni derinden etkileyen kitaplardan biridir... Onun kitaplarını trende okumak daha bir güzeldir...
kitapları başucu eserim olan yazardır. "her varolus kendisiyle birlikte ölümü de getirmiyor mu" diyebilmiş bir yazardır.
mitik bir yazar. yarattığı çemberin etrafında dönüp dururken ölmek, intihar, gece ve umutsuzluk kelimelerini sayıklıyor. çoğu zaman iyi yapıyor iyi ki de yapıyor. sürekli zikrettiği müntehirlerse hemingway, pavese..
hiçbir şey aramamak için kendi başıma ormana gittim, niyetim buydu..
Erken ölen her insan gibi o da belleklerde ayrı bir yer edinmiştir. Yazarlık serüveni boyunca svevo, pavese, kafka gibi yazarlardan etkilendiğini eserlerinde daima belli etmişti. "Çocukluğun soğuk geceleri" bir ilk gençlik romanı gibidir. ama yaşamın ucuna yolculukta çok daha açık olmak üzere hep bir intihar izleği olmuştur kitaplarında. intihar onun yaşamında belki de bir görüntüydü sadece. Çünkü onun yaşamı başka bir yönde ilerliyordu. Türk edebiyatının gamlı prensesi oldu. Yazar Demir Özlü'nün kardeşiydi.
göğüs kanserinden dolayı vefat eden yazar. Tezer Özlü'nün beğenmediği insan tiplerinden bazıları:

Lodosta başı ağrımayanlar

Uçakta iştahla yemek yiyenler

Karı veya kocasına hayranlık duyanlar

Sabahları genel konular üzerine konuşabilenler

Âşık olunca, ömür boyu sürecek eşlerini bulduklarını sananlar

Kendilerine hâkim olmaları gerektiğini sananlar

Görgüden söz edenler

insan dramının bilincinde olmayanlar
*
teknik açıdan "mekan"ı özellikle "yaşamın kıyısına yolculuk" * da çok iyi kullanmayı başarmış ki mekan psikoloji arasında eşdüzlem bir hareket ve duygu yoğunluğu ile mekanın işleniş volümü arasında ciddi bir denklik dikkatimi çekmekte.

büyük hayranı olduğu cesare pavese ile farklı yıllarda da olsa aynı gün doğmuştur,sonları da birbirine benzer zaten.
KISA BiR HAYAT

10 Eylül 1943 yılında Simavda doğdu. Ailesinin çalışma koşulları nedeniyle değişik yerlerde geçer çocukluğu. Avusturya Kız Lisesinde başladığı öğrenim hayatını daha sonra dışardan girdiği sınavlarla tamamlar. Ankaradaki sanat tiyatrosu çevresinde bir süre yer alır. 1961 yılında çıktığı yurtdışında ilk evliliğini yapan Özlü bir süre yurtdışında yaşar. Ancak yaşamın yerleşikliği onun yolculuk ve arayış özelliğine karşı pek de direnmez. 1968 de yurda geri döner ve ikinci evliliğini yapar. Bu evlilikten bir kızı olan Özlü için durmak ve olduğu yerden başlamak pek de katlanabilir bir durum değildir. Ardında bıraktığı kentlerden öyküler çıkarır. Gittiği kentlerde bu öykülere izler açar. Hem kendi kaybedişinin izini sürer hem de onu anlatanların mirasına bağlılıkla yol alır. Aldığı her yol, onun ve yaşamını yarıda acı ile bırakmak isteyenlerin kararlı takipçiliğini sürdürür. 1981 de gittiği Zürih te üçüncü evliliğini yapacağı kişiyle tanışır. Bu tanışıklık ve içindeki beş yıllık süre Özlü için yaşamın yazdıklarına emanet edilmesi ve yazımının özgün bir dizin oluşturacak kadar içerden sarsıntılar, tepkiler ve yaratımlarla dolu olmasıdır. Bu yaratım Özlü yü yaşam karşısında sadece 41 yıl tutabilmiştir.
her ne kadar burjuva solcusu da olsa, benim 'lirik prenses'imdir. çok özelimdir.
kendisi de benim gibi camel tiryakisidir. sevgi(m)dir. saygı(m)dır.
"arkadaş dediğin istediği takdirde arkadaşıyla yatar. yoksa arkadaş değildir." gibisinden sözlere sahip, kocaman bir kitap koleksiyonu olmamasına rağmen (bkz: yaşamın ucuna yolculuk)kitabıyla küt olmayı başarmış ve birazda memleketimize has (bkz: ölüsevici kültür) sayesinde anılmaya devam eden pavese tutkunu "lirik prenses".

şu sıralar yaşamın ucuna yolculuk kitabını yana döne aramaktayım. *
tezer özlü yara deşmeye başlamasıyla beraber nefes aldığı her an kanamaya başlamış ve bunu bize damlatmayı başarmıştır. yaşamın ucuna yolculuk kitabında kendimizi çıkmaz sokaklarla dolu bir mahallede bulmamız aslında bundandır. o sokaklarda cinayetler işlendi, o sokaklarda kadınlara tecavüz edildi, o sokaklarda duvarlara isyan sloganları yazıldı, o sokaklarda sevgililer birbirlerine sarılıp kalma yeminleri ettiler. yine o sokaklarda kuşları boyunlarından, delileri kanatlarından vurmasını öğrendik biz. birgün üzerimize geleceklerini bildiğimiz halde, herşeyimiz yaptık biz o duvarları.

tezer'e göre bir yara varsa eğer iyileşmesi mümkün değildi. kabuk sadece zaman kazanmak, hisleri nasırlaştırmaktı. direksiyonun başındaki tezer, o çıkmaz sokaklarda kendi üzerine sürdü cümlelerini. deşmeye devam etti. o her deşişinde, biz o'na işaret parmağı görevi yükledik bize gösterdikleri adına. bize göre hayat, her problemde bir parça yanlış telaffuz edilmiş, muhakkak bir parça eksiklikten ibaretti.. çok sonra arkamıza dönüp baktığımızda, bu yaşanılanların getirisi olarak yüreğimizde hep, kan dolu bir avucun dört parmak izini bulacaktık. çünkü bir müddet sonra tezer kan kaybından ölecek, kopmuş işaret parmağı bir daha yerine dikilemeyecekti.
en yakın arkadaşlarından biri(birincisi), kendisi gibi yazar olan leyla erbil'miş.. 1956 yılında başlayan arkadaşlıkları, 1973 yılında - her durum ve her şartta birliktelik ihtiva eden- derin bir dostluğa dönüşmüş. ta ki 1986'ya kadar..

tezer özlü falanca(dönem ve dönemin getirdiği genel sıkıntılar sebebiyle.. 1980-81-82) sebeplerden dolayı yurt dışında ikâmet etmeye başlıyor (ya da gerçekten! nefes almak için diyelim biz buna) iş bu durumda, şartlar gerektirdiği üzre mektuplaşarak haberleşmeye başlıyor pek kıymetli dostuyla. zaman içinde söz veriyorlar birbirlerine günün birinde mektuplarını yayınlamak için.. ki o mektuplarda buluyoruz samimiyeti ve çıkarsız kendinliği.

maalesef tezer özlü'nün ömrü yetmiyor verdiği sözü tutmaya. leyla erbil yayınlıyor gün gelip de bu mektupları bir kitapla "tezer özlü'den leyla erbil'e mektuplar" adı altında. ne hoştur ki, mektuplarda en gerçek haliyle rastlıyoruz tezer özlü'ye. ve bunu izah edercesine; "duyguların, duyumların, düşüncelerin, dolaysız, sade, birebir aktarımıdır mektuplar" der mektupları içeren kitabın arka kapağı; samimiyete sahip çıkmaya soyunmuş gibi. mektup yazası geliyor insanın, yazdıklarını yırtıp atmayası geliyor.

dostluklarına ve farkındalıklarına hayran olmamak elde değil bu mektupları hatmedince. ve elde değil umutlanmamak.

ilk.. berlin/27 mart 1982

"sevgili leyla'cığım..

en sevgili arkadaşıma üç aydır mektup yazamadım. bunun baş nedeni, bir "iç monolog" olarak sürekli seninle konuşmam. bu denli çok konuşunca da oturup bir türlü yazamıyorum. çünkü birçok olayda benimle birliktesin. her şeyi sana duyururcasına yazıyor, yaşıyor, görüyorum. hemen her anımı seninle bölüşüyor, içimden sana anlatıyorum.

bana yazdığın mektup bir şahserdi. onu belki "izninle" bir kitapta (tabi kitap yazabilirsem) kullanırım. belki sende bir kopyası yoktur, ama ben böyle mektupları sürekli saklarım, değerlerini bilirim. zaten yazan insanın benim için en ilginç verileri mektupları. insan mektuplarını kendi iç dünyasına en yakın olarak yazabiliyor"
Tezer Özlü, 10 Eylül 1943'te Simav'da doğdu. Anne ve babasının görevleri nedeniyle çocukluğu Simav, Ödemiş ve Gerede'de geçti. "Dört bin nüfuslu bir Anadolu kasabasında dünyaya bakmayı öğrendim. Altı yaşındaydım. Dünyanın sonsuz büyüklüğünü hissettim ve gitmem, çok uzaklara gitmem gerektiğine inandım" diye anlatır o günlerini.
10 yaşındayken istanbul'a geldi. Avusturya Kız Lisesi'nde okudu. 1961 yazında ilk kez yurtdışına çıktı. 1962 ve 1963'te Avrupa'yı otostop yaparak gezdi. 1964'te Paris'te tanıştığı tiyatro sanatçısı, yazar Güner Sümer ile evlendi. Ankara'da Almanca çevirmeni olarak çalışmaya başladı. Yarım bıraktığı lise öğrenimini, istanbul Erkek Lisesi'nin sınavlarına dışarıdan girerek, tamamladı. Ankara Sanat Tiyatrosu çevresinde yer aldı. Brendan Behan'ın Gizli Ordu adlı oyununda rol aldı. Eşinden ayrıldı, 1968'de istanbul'a yerleşti. 1968'de sinemacı Erden Kıral ile evlendi. 1973'te kızı Deniz doğdu. 1981'de bir bursla bir yıllığına Berlin'e gitti. Erden Kıral'dan ayrıldı. Üçüncü eşi, Kanada'da yaşayan isviçre asıllı Hans Peter Marti ile tanıştı. 1984'te Hans Peter ile evlendi, Zürih'e yerleşti. Yakalandığı hastalıktan kurtarılamayarak,18 Şubat 1986'da bu kentte öldü; 25 Şubatta Aşiyan'da son yolculuğuna uğurlandı.

Tezer Özlü yazın yaşamına öyküler yazarak başladı. ilk öykü kitabı Eski Bahçe 1978'de yayımlandı. Gene aynı yıl yazmaya başladığı ilk romanı Çocukluğun Soğuk Geceleri 1980'de yayımladı. 1981'de Berlin'de bulunduğu süre içinde, Bir intiharın izinde isimli kitabını Almanca olarak yazdı. Bu kitap daha sonra Türkçe'ye Yaşamın Ucuna Yolculuk olarak çevrildi. Bu kitapla Almanya'da Marburg Yazın Ödülünü kazandı.

ilk romanı Çocukluğun Soğuk Geceleri onun yaşamından izler taşır: "Bu kitapta bir şoku anlatmak istedim. On bir yaşındaki, bir Türk küçük burjuva ailesinin çocuğunun, yirmi yaşına dek okumak için gönderildiği istanbul kentindeki çeşitli yabancı okullardan biri olan Avusturya okulunda karşılaştığı Batı kültür ve eğitiminin yarattığı şoku.

Küçük burjuva ana babalar, Türkiye ulusal bağımsızlık savaşından sonraki heyecanlı kuşağın vatansever kişileridir. Taşradan istanbul kentine yeni gelip, burada küçük yaşta Avusturya ve özellikle Alman kültürü ile Katolik kilise okulunda karşılaşan bir Türk kızı ne olur? Evinden kaçmak ister, çünkü bu evlerde süren durgun yaşamın, sevgisiz yaşamın, iç içe yaşamın düşündüğüne uymadığının şokunu yaşar. Okuldan kaçmak ister, çünkü okul karanlık bir kilisedir. Okulda öğretilen birçok yalan, gerçek yaşamda hiçbir zaman gerekmeyecektir."

Tezer Özlü, düşündü, yazdı ve konuştu. Onun hayatın çeşitli alanlarına dair sözlerine kulak verelim şimdi de;
Şunu öğrenmelisin : Sen hiç bir işe yaramaz değilsin. Seni senden çalan toplumdur.
Kültür bir şeye cesaret edebilme sorunudur. Okumaya cesaret edebilme, bir görüşe inanmaya cesaret edebilme, görüşlerini açıklayabilme cesaretidir.
Kültür, insanlık uğraşısının üst yapısı değil, temelidir.
Güç ve korku her zaman yan yanadır.
Aşk acısı çekmedim hiç, çünkü dünyanın verdiği acı her zaman güçlüydü.
Dünyanın acısı olmasaydı taze yeşil yapraklar üzerindeki güneş ışınlarının anlamı olmazdı.
insanın kendi dünyası dışında yaşayacağı bir dünya yoktur.

http://www.toplumdusmani....-ozlu/kimdir-biyografisi/

Türk Edebiyatının gamlı prensesi şeklinde tanımlanan, yazgısıyla başka bir açıdan Oğuz Atay'a benzetilen Türk edebiyatının en iyi kadın yazarlarından birisi.
hakkında sadece bir entry girilmiş türk edebiyatının önemli kadın şairlerinden.duygu insanı.camel müptelası.o değil de hakkında tek entry girilmesi beni çok üzdü hemen ekşiye baktım 136 entry var.o zaman durumuna üzüldüğüm uludağ sözlük oldu tabi. (bkz: yazık)
hakkında yazılanlar taii ki az değildir ama zall saolsun işte;
(bkz: tezer ozlu)
her yazdığında insanı içine çeken büyülü bir uçurum var.
10 eylül 1943 kütahya doğumlu yazardır. 18 şubat 1986' da vefat etmiştir.

eserleri ;
eski bahçe (1978)
çocukluğun soğuk geceleri (1980)
auf den spuren eines selbstmords (bir intiharın izinde 1983)
yaşamın ucuna yolculuk (1984)
eski bahçe - eski sevgi (1987)
kalanlar (1995)
zaman dışı yaşam (2000)

ülkemizin yetiştirdiği en önemli yazarlardandır. yeri büyüktür. ayrıca oğuz atay' ın dişi versiyonu kabul edilir, değildir. canımdır, herşeyimdir.

henüz yüksek karlar arasından geçmemiş kimse.
onlar önden gidiyorlar.
ben arkadan.
kar onların dizlerine geliyor.
benim omzuma.

o kadın nereye götürüyor bizi ?

eve döndüğümüzde annem gene üzgün.
ve ben gene bir şey anlamıyorum.
annem benim camdan düştüğümü bağırıyor
ve ben,
onun sesini duyarak düşünüyorum.

uyandığımda kendimi annemin koynunda mı bulacağım ?
yoksa bambaşka bir boşlukta mı ?

yazının tamamı için ; http://www.ayrinti.net/nietzsche/yazi/tezer-ozlu.htm
Sordukları zaman, bana ne iş yaptığımı, evli olup olmadığımı, kocamın ne iş yaptığını, ana- babamın ne olduklarını sordukları zaman, ne gibi koşullarda yaşadığımı, yanıtlarımı nasıl memnunlukla onayladıklarını yüzlerinde okuyorum. Ve hepsine haykırmak istiyorum. Onayladığınız yanıtlar yalnız bir yüzey, benim gerçeğimle bağdaşmayan bir yüzey.

Ne düzenli bir iş, ne iyi bir konut, ne sizin medeni durum dediğiniz durumsuzluk, ne de başarılı birey olmak ya da sayılmak benim gerçeğim değil. Bu kolay olgulara, siz bu düzeni böylesine saptadığınız için ben de eriştim. Hem de hiçbir çaba harcamadan. Belki de hiç istediğim gibi çalışmadan. istediğiniz düzene erişmek o denli kolay ki... Ama insanın gerçek yeteneğini, tüm yaşamını, kanını, aklını, varoluşunu verdiği iç dünyasının olgularının sizler için hiçbir değeri yok ki.. Bırakıyorsun insan onları kendisiyle birlikte gömsün. Ama hayır, hiç değilse susarak hepsini yüzünüze haykırmak istiyorum.

Sizin düzeninizle, akıl anlayışınızla, namus anlayışınızla, başarı anlayışınızla hiç bağdaşan yönüm yok. Aranızda dolaşmak için giyiniyorum. Hem de iyi giyiniyorum. iyi giyinene iyi yer verdiğiniz için. Aranızda dolaşmak için çalışıyorum. istediğimi çalışmama izin vermediğiniz için. içgüdülerimi hiçbir işte uygulamama izin vermediğiniz için. Hiçbir çaba harcamadan bunları yapabiliyorum, bir şey yapıldı sanıyorsunuz.

Yaşamım boyunca içimi kemirttiniz. Evlerinizle. Okullarınızla. iş yerlerinizle. Özel ya da resmi kurumlarınızla içimi kemirttiniz. Ölmek istedim, diriltiniz. Yazı yazmak istedim, aç kalırsın, dediniz. Aç kalmayı denedim, serum verdiniz. Delirdim, kafama elektrik verdiniz. Hiç aile olmayacak insanla bir araya geldim, gene aile olduk. Ben bütün bunların dışındayım. Şimdi tek konuğu olduğum bu otelden ayrılırken, hangi otobüs ya da tren istasyonuna, hangi havaalanına ya da hangi limana doğru gideceğimi bilmediğim bu sabahta, iyi, başarılı, düzenli bir insandan başka her şey olduğumu duyuyorum

tezer özlü
insanı karamsarlığa sürükleyen olağanüstü yazarımızdır. yan etkileri; insanlardan nefret etme, hayattan soğuma. yüksek dozda intihara kadar gidebilir.
güncel Önemli Başlıklar