bugün

orjjinal ismi il deserto dei tartari olan roman. ertelemenin ve beklemenin bir yerden sonra yapışıp kalan bir alışkanlık haline geldiğini ve göz göre göre hayatın gözlerinizin önünde kayıp gitmesine neden olacağını, romanın ana karakterinin yalnızlığı ile birlikte eksiksiz bir şekilde insanın önüne koyuyor tatar çölü. okunmalı, okutturulmalı, okumayanlar yaş ağaçla dövülmelidir.
beklerken kaybettiğimiz zaman heba olmasın diye biraz daha bekleriz ve her geçen saniye bekleyerek geçirdiğimiz zaman artar, arttıkça da vazgeçersek kaybedeceklerimiz artar. işte böyle bir kısır döngünün romanıdır bu kitap.
kafka tadında bir roman. beklemenin laneti ve yalnızlığın kederi üzerine...
insanın kendi bastiani kalesi ni görmesini sağlayan silkeleyici,etkileyici dino buzzati eseri. birşey yapmadan geçirilen yıllar,bürokratik ve hiyerarşik saçmalıklar,konformizmin uyuşturuculuğu ve rutine bağlanmanın insanın ontolojik vaziyetine nasıl tecavüz ettiğini yüzümüze sağlı sollu kroşelerle anlatan kafkaesk eser. kitaptan sonra moğollardan bir şey yapmalı dinlenebilir.*
mehmet eloğlu'nun okuyanlar ve okumayanlar olarak insanları ikiye ayırdığı kitap. o derece yani.
üzerine bir şey konuşulması mümkün olmayan kitap. zira kitap, okuyan bünyede deprem etkisi yapar ve geçici olarak konuşma yetinizi elinizden alır. zaten anlamışsanız sizde ''herkes deli doğar bazıları deli kalır'' sözündeki bazıları kısmındasınızdır.
--spoiler--
demek ki, o kadar sevimli görülen hayaletler ay ışıklarıyla oynamaya gelmemişlerdi, bunlar çiçek kokulu bahçelerden çıkmış gühansız yaratıklar değildi, karanlık uçurumlardan geliyorlardı.

başka çocuk olsayd, ağlar, annesini çağırırdı ama Angustina korkmuyordu ve aydınlatılması gereken bazı konular üzerinde hayaletlerle konuşuyordu. onlar ise köpükten bir süs gibi pencerenin önüne yığılmış, birbirlerinin üzerine tırmanıyor, çocuğa doğru uzanıyor ve: pekala, pekala, dediğin gibi olsun, dercesine başlarını evet, evet anlamında sallıyorlardı. sonunda, ilk olarak pencereye yaklaşan hayalet, ihtimal başkanları, emşr verir gibi küçük bir hareket yaptı. angustina, hep o canı sıkılmış haliyle pencereden atladı( hayaletler gibi hafiflemişti sanki) ve tahtırevana azametle kurulup bacak bacak üstüne attı. hayalet salkımı, tül dalgaların arasında çözüldü, perili araba ağır ağır hareket etti.

sanki bir tören alayıydı, hayaletler evlerin girintilerinde yarım daire şeklinde dizilip göğe, aya doğru yeniden yükseldiler. yarım daireyi çizerken tahtırevan da Drogo nun birkaç metre ötesinden geçmişti, Drogo kollarını sallayarak ''Angustina! Angustina'' diye bağırıp arkadaşını son bir defa selamlamaya çalıştı.
--spoiler--

''noluyor lan'' dersiniz bu kitabı bitirince. '''ben ne yapıyorum ya'' diye de düşünmeye başlarsınız ardından.
kısacası: insanın zamanla her şeye alışabileceğinin, bazen bir hayatın nasıl da boşa harcanabileceğinin kanıtıdır drogo.
dino buzzati'nin ünlü romanıdır. ücra bir sınır kalesine atanan subayın kısa sürede oradan ayrılma niyetiyle göreve başlamasını, ama yıllarca çeşitli psikolojik etmenler sonucu oraya çakılıp kalmasını konu alır. okunası, başarılı bir romandır.
bu kadar az bahsedilmesi üzücü olan başyapıt.
verdiği mesaj hikayesinden çok daha güzel.*
eğer bugünlerde üzerinize sünepelik, bıkkınlık ne bileyim işte her ne çöktüyse anlayın; acil bu romanı okuyun. okurken bir şey yapmıyor. bitirdikten sonra hayatı sorgulamaya başlıyorsunuz. bir tane yaşanacak hayat olduğunu, ıskalamamak gerektiği mesajını çok sert alıyorsunuz.
kitabı okuduktan sonra " hakiki teğmen drogo benim" şeklinde avaz avaz bağırasım gelmiştir ve hala geliyor. kitap biteli yıllar oldu ancak hala yanı başımda bir yerlerde benimle beraber monoton yaşamımın içerisinde yürüyor.

teğmen drogo'nun bastiani kalesi ile bizim kendi hayatımızın içinde oluşturduğumuz kaleler arasında hiç bir fark yok. drogo koskoca ömrünü bir hiç uğruna feda etmişken biz farklı şeyler mi yapacağız yani ? biz de neyin ne olduğunu bile bile bir hayal peşinde sürüklenirken sonumuzun geldiğini, tatar çölünü okuyanlar için, romanı hatırlayarak anlayacağız...

tatar çölü, okunması gereken değil, daha fazlasını gerektiren bir roman. okuyun, özümseyin ve dönüp hayatınıza bambaşka bir gözle yeniden bakın...
dino buzzati'nin kaleme aldığı bekleme ve hüsran üzerine örülü başyapıtı. Kitapta son derece işlevsiz bir yerde kurulan kaleden bahseder. Çölün olduğu yerde varolduklarına inanılan bir halk vardır. son derece tehlikeli olduklarına inanılır. Ve romandaki gerçeklik ekseninde biz de ona inandırılırız. Roman aslında mevcut roman klişelerine bir itirazdır.
Yazar dağların adamı barnabo adlı kitabıyla tatar çölü' nün pratiğini yapmış. Ön hazırlığı tatar çölü' nün.
Kitabı bitirdiğimde Anayurt oteli geldi aklıma. zebercet geldi.
Romanda genç subayımız drago hayatı, kale bekleyişi ve çöl ise umudu simgeliyor. Kale ve çölün drago'yu tüketişine tanık oluruz romanda.
Bir umudun peşine takılıp sıradanlaşan ve otel odasında sonlanan bir hayat.
idealist subayımız drago,düşman paranoyası içinde kalede geçen bir ömür.
Kitabın sonunda drago'nun uğruna gençliğini, ailesi, sevgilisini kaybettiği düşman görünüyor ufukta. Ancak artık sağlığı elverişli değildir drago' nun. Drago artık yüktür kaleye. Onu gönderip tek kaldığı odayı birkaç askere vermek daha hayırlı olacaktır. Ve istemediği halde kaleden gönderilir drago.
Kitabı bitirdiğimde kendi tatar çölümü düşündüm. Fakültedeki ilk yıllarımı düşündüm. O dönemlerde hayalimdeki işi düşündüm. Öyle kaptırmışız ki kantinden çay alırken "sarih olsun" derdik. Zaman geçti fakülte bitti. Hayal ettiğim mesleği de yapmaya başladım. Drago' nun at üstünde geçtiği yolu dört yılda giderek bastiani kalesine girmiş oldum. Kısır döngü başladı. Geriye dönüp baktığımda ideallerle, beklentilerle tatar çölümü yaratmışım aslında. Beklediğim aslında olan mevzusu yani.
drogo'ya yakin bi karakterle aylar boyu yakin iliskide olduktan ve kopmaya basladiktan sonra okuyunca beni fena halde bogdu. drogo gibi insanlar ucra bi kalede kalsinlar hep, biz proaktif insanlarin enerjilerini korumalari icin tek yol bu.
dino buzzati'nin kafkaesk temalarla işlediği şaheseri. son derece gereksiz bir yere yapılan kalede geçer olaylar. beklemek ruhudur kitabın.
kitabi yeni elime aldim. genellikle yorumlar ne kadar dogru kitap aldigimi gosteriyor, hadi bakalim.
Acaba benim tatar çölüm neresi? Sorusunu bana sordurtan, cevap olarak da memuriyetimi düşündüren kitap. Eriyerek, erteleyerek, hep bi şeylerin değişeceğini umut ederek....
Okuduktan sonra insanda soğuk duş etkisi bırakan güzel kitap.

Hani bir ömür bir şeyi bekler insan filmlerde ve o şey ömrünün son dakikasında bile olsa gelir ya filmlerde. Burda da öyle. O şey geliyor. Ama geldiği zaman siz orada olamıyorsunuz.

Ömür boyu beklenilen şeyin o ömrün sonunda gelmesi, ama geldiği zaman sizin orada bulunamamanız. Ne büyük bir acı gerçekten de tadıyor bunu insan.

Tek bir umudun bazen bir insanın ömrüne bedel olduğunu daha iyi anlatamazdı hiçbir kitap.

O yüzden pek kimse bilmese de bu kitap külttür, klasiktir benim için.
dino buzzati'nin romanı.
Romanda yirmili yaşlardaki teğmen Drogo’nun tayininin olduğu kaleye gidişi ve orada geçirdiği zaman anlatılır. Bu kale bembeyaz bir çölün, Tatar çölünün kenarında yer alır. Drogo bu kaleye sadece dört aylığına geldiğini düşünür ve tam doktordan raporunu alacakken çölün gizemli duyguları onu ikna eder ve kalede kalır. Böylelikle drogo hayatı boyunca o büyük anı bekler. Kahramanca kendisini göstereceği ve ben oldum diyeceği anı bekler fakat günler ayları kovalar aylar yılları... yaklaşık otuz yılını bu kalede geçiren drogo artık orada sadece alışkanlıktan kalıyordur. Dışarıdaki hayattansa bildiği bu monotonlukta hayatının sona ermesini istiyordur. Hastalanır. Yıllar ona ve genç bedenine iyi davranmamıştır. Ve tam hastalandığı sırada otuz yıldır beklediği o an gelir fakat drogo buna hazır değildir. Hasta olduğu için apar topar kaleden sevk edilir. Mola için konakladıkları handa artık hayatının bir anlamının kalmadığını hayallerindeki o anı yaşayamayacağını ve kahraman olamayacağını anlar ve ölmeye karar verir.
bazı kitapları okuduğunuz yaş dilimi o kitapla kuracağınız özdeşimi, yapacağınız çıkarımları ve aldığınız hazzı daha fazla etkiler. bu da o tarz bir kitap. 30lu yaşlara girdiğim şu dönemde boğazıma bir yumru gibi oturdu, bazı bölümleri okurken zorlandım yoğun empatiden darlandım. hepsinin toplamı zamanın tüketilmesi gereken değil de değerlendirilmesi gereken bir mefhum olduğu düşüncesini uyandırdı bende.

----sürpriz bozanlı kısım----
beklemenin yanında yalnızlığın kitabı aynı zamanda. ne istediğini bilemeyip hayatın ona çizdiği erdemli bir yazgı olduğunu düşünerek içten içe o yazgıyı bekleyen; kuvvetli ailevi ilişkileri ve sosyal çevresi olmayan, toplum içinde, gündelik hayatta kendine yer bulamayan, nereye gitse yalnızlığın başkenti orası olacak bir karakter. aslında herkes gibi sıradan bir insan ve bunun farkına vardığında geç oluyor. yalnızlığının, kaçışının bahanelerini üretiyor, aslında olmak istemediği bir yerde kendi içinde hapsoluyor, kalesinin duvarlarını yükseltip kapsına yeni kilitler ekliyor. hep bir umut yeşertiyor kendine ama olmuyor bir şekilde hepsi soluyor. keşkelerin ve bırakılamayan alışkanlıkların bunaltıcı havasında geziniyor.
hayat bir kitap ve sen o kitapta en güzel cümleyi okumayı bekliyorsun. ve kuvvetle muhtemel öyle bir cümleyi okuyamadan kitabı bitiriyorsun.
----sürpriz bozanlı kısım----

buraya yazmak üzere not aldığım pasajlar oldu, kitap bitince baktım çok olmuş. en iyisi yazmayım, okumayanlar okusun.
"Gitmenin bir mevsimi var, gelecek olanı beklemenin bir mevsimi. Bir mevsimi var bomboş bir gökyüzü gibi beklemenin."
Uzun yıllar bu üç cümlenin "büyüleyici" etkisinde kalmışım. Halbuki Tatar Çölü'nde Dino Buzzati bu görüşü inceden inceye eleştiriyor. Kendi Bastiani kalemizde, içimizdeki Giovanni Drogo kişiliğimizle sürekli bekliyoruz. Alışkanlıklarımızdan, rutin hayatlarımızdan, sıradanlıklarımızdan vazgeçemiyoruz. Böylece hepimiz kendi Bastiani kalemizin yüksek burçlarından Tatar Çölü'müze bakarak gelecekle ilgili hayalarimize yelken açıyoruz. Halbuki gelecek içinde bulunduğumuz şuanda.
Ama ne yaparsak yapalım "hiç birimiz özel" değiliz hakikatini yüzümüze şamar gibi vuruyor Dino Buzzati.
Alışkanlıklarımızın bize sağladığı konfordan kolayca vazgeçemeyeceğimizi ve bu yüzden hep bir gelecek beklentisiyle yaşadığımızı, böylece yavaş yavaş çürüdüğümüzü anlatan, oldukça gerçekçi ve bir o kadar da rahatsız edici bir şah eser.
Eser komedi eseri değil zaten. Baştan sona melankolik.
italyan edebiyatının köşe taşlarından Dino Buzzati’nin ilk romanı olan Tatar Çölü, modernist edebiyata yapılmış en önemli katkılardan biri. Genç teğmen Giovanni Drogo, ilk görev yeri olarak Tatar Çölü’ndeki Bastiani Kalesi’ne tayin edilir. Uzun boylu kalmak istemediği bu sınır bölgesinde geçirdiği seneler ona, vaktiyle gözünde büyüttüğü zafer tutkusunun kofluğunu ve askerlik hayatının monotonluğunu öğretir. “Yaşamı boyunca beklediği an” bir türlü gelmez. Zamanla “sesi, ihtiyar sesine dönüşür”, “bakışları çok yaşlı bir adamın bakışları gibi sarımtırak ve camdan bir görünüş alır”. Varoluşun anlamsızlığı, boylu boyunca serilir önüne. Gündelik hayatın durağan ritmi, alışkanlıkların uyuşturucu etkisi ruhunun derinliklerine işlerken Tatar Çölü’nün sadece kendisinin değil aynı zamanda insanlığın sınır bölgesi olduğunu anlar. Edebiyatta Beckett, Camus ve Kafka’nın başlattığı varoluşsal sorgulamaya karmaşık bir boyut katan, zengin bir anlatı Tatar Çölü.

“Tatar Çölü, sadece aklıyla hareket ettiğini düşünen insanlara meydan okumak gibi büyük bir riski göze alan, sıra dışı bir roman.”
Tım Parks.
güncel Önemli Başlıklar