bugün

yasaktır, allah hepimizi bu cahillerden korusun. bu devirde de tarikatın ne gibi bir görevi olabilir. bilgi her yerde, ona ulaşmak mümkündür.
yol manasına gelen arapca "tarik" kelimesinin çoğuludur. bu manada tarikat yasak diyenlerine nihai manada bir tarikatın mensubu olduğunu ya da tarikat değil cemaatiz diye cırpınanların aslında tamda bir tarikat modeli olduğunu kabul etmesi gerekir.
dine farklı yollardan ulaşmayı amaçlayan, ama çoğunlukla saptırılan ve genellemelere kurban gidip "şu tarikat kötüdür" gibi eleştirilere maruz kalan yol, grup.
dilini kaşımaynın dayanılmaz zevkini keşfedenleri biraraya getirip, yakın zamanda bush'u bile iktidardan edeceğim baskı grubu!
tarikat ve mezhepçilik ilahi dinlerin baş ve tek düşmanıdır.Musevilik daha doğar doğmaz mezhepçilikle kademelere bölünmüş sonrada amacı ve güdüsünden şaşmıştır.Hıristiyanlık ise hz.isa döneminde pek kabul görmemiş sonraki dönemlerde ise bir takım çıkar gruplarının bu dini kendilerine ithaf etmeleriyle bugünkü halini almıştır.büyük ihtimalle ve ne yazıktır ki Müslümanlık da bu kademeden geçecek ve diğer dinlerde de olduğu gibi tarikatlar ve mezhepzçilik nedeniyle bozulup dünyanın sonunu getirecektir.

dinde en önemli referans o dinin peygamberdir ve hiçbir peygamberin bir mezhebi veya tarikatı yoktur ki bunlara da izin vermez çünkü dinde bir bütüncülük vardır.din tüm insanlara eşit ve aynı gelmiştir.yöreden yöreye değişmez,ayrılmaz,bazı gruplara tolerans veya üstünlük sağlamaz,bizler ve ötekinler gibi kendi içinde ayrılmaz ya da bölünmez.
--spoiler--
mevcut tarikatlerin gayesi kendilerine tabi olan kimseleri dünyevi ve
manevi hayatta mesud etmekten başka ne olabilir? bugün ilmin,
fennin bütün şümulüyle medeniyetin göz kamaştırıcı ışığı karşısında
filan ve falan şeyhin irşadıyla maddi ve manevi saadeti arayacak
kadar iptidai insanların türkiye medeni topluluğunda olabileceğini
asla kabul etmiyorum
--spoiler--
Arapçada yol demektir.
tüm tarikatlar kötü değillerdir; bu oluşumlar belli düşünce kalıpları dışında kalan nüansları da dikkate alarak yeni bir yol çizerler. sorulan şey; bir küreye kaç farklı açıdan bakılabileceğidir.

veya da kürenin arkasında ne olduğudur.
tarikat, kelime anlamı itibariyle "yol"; islami terminoloji içindeki anlamıyla "allah'a götüren yol" anlamına gelir.

tarikat, müslümanların bir araya gelip oluşturduğu ve birbirlerini maddi-manevi besledikleri sosyal bir yapıdır.
4 kapıdan* ikincisidir.

10 makamı vardır:

1. Mürşitten el alıp tövbe etmektir.
2. Talîb ve mürîd olmaktır.
3. Saçını, sakalını ve elbiselerini temiz tutmaktır.
4. Mücâhede etmektir (Nefsine söz geçirmektir).
5. Hizmet etmektir.
6. Korkmak, sakınmak, emin olmamaktır.
7. Hak’tan ümidini kesmemektir.
8. Hırkadır, zenbildir, makasdır, seccâdedir, ibrettir, hidâyettir.
9. Sâhib-i makam, sâhib-i cemiyyet, sâhib-i nasîhat, sâhib-i muhabbet olmaktır.
10. Aşk, şevk ve fakirlik (yokluk) üzere olmaktır.

http://www.ziyababa.org.t...cibektasveli/eserleri.asp
manâsı yol demektir.. arapça çok zengin bir dil olduğundan bünyesinde çok fazla yol manâsına gelen kelime barındırır.. bu yüzden bu kelimeler zamanla bir sıralamaya konulmuştur.. işte tarikatte;bu sıralamada daha çok mezhebin -ki mezhepte yol demektir- bir altındaki basamak olarak kullanılır..
bir din büyüğünün yolundan gidenlerin oluşturduğu cemiyet ve ekol olarak kullanılır!.. katiyen mezhep değildir.. mezhep daha genel bir terimdir.. meselâ; hem mevlevîler hem nurcular hemde nakşibendîler nerdeyse hepsi hanefîdirler ama tarikat olarak birbirlerinden farklıdır!..
netice itibariyle bence böyle şeyler galiba boş yere bizleri bölüp parçalıyor ama bu işi bölünmeden yapanlar da takdire şayandırlar!..
"tarikat olayı türkiye'de en geç ne bileyim ben 1900'lere, 1920'lere kadar götürülüyor, hayır öyle değil. tarikat aslında 17'nci yüzyıldan itibaren ve 18'nci yüzyıla kadar giden bir evrenin içinde anlaşılması gereken bir konudur. bu konu türkiye'de katiyen üzerinde durulmuş olan bir konu değil. yani hiçbir yerde alman dergilerinin dışında hiçbir yerde bu işin daha 17'nci yüzyıla gitmek suretiyle incelenmesi gerektiği konusunda bir iz bile görmedim. mesele şöyle galiba; 17'nci yüzyıldan itibaren ve 18'nci yüzyılda bilhassa 18'nci yüzyılın sonuna doğru bütün tarikat aleminde bir şahlanma var. bu şahlanma nij17'nci yüzyıla gitmek suretiyle incelenmesi gerektiği konusunda bir iz bile görmedim.

mesele şöyle galiba; 17'nci yüzyıldan itibaren ve 18'nci yüzyılda bilhassa 18'nci yüzyılın sonuna doğru bütün tarikat aleminde bir şahlanma var. bu şahlanma nijerya'dan kuzey afrika'ya osmanlı imparatorluğu'na ve daha sonra da kafkaslara kadar giden bir şahlanma.

ama bu şahlanmayla birlikte bir strateji değişikliği meydana geliyor. yani tarikatın ne yapması gerektiği konusunda yeni bir görüş var. bu görüşü işte bizde bu şahlanmanın en önemli temsilcisi olduğunu bildiğimiz mevlana halit bağdadi veya şehrizori'ye dönmemiz gerekli. bu kişi çok ilginç bir şekilde nakşibendi tarikatının kendi adını taşıyan halidi kolunda çok önemli değişiklikler meydana getirmiştir. bunlar taktik ve strateji değişiklikleridir ve bunu ifade eden bir kelimesi var, belki yapılmak istenenlerin tümü o kelimeden ortaya çıkabilir. siyaset-ül irşat yani önderlik siyaseti, size önderlik öğreteceğim, önder olmayı öğreteceğim ve önder olacaksınız. şimdi bunu bilmeyen kimseler ki bence bu cumhuriyet devrinin düşünce tarzının bir ögesidir, bir şeklidir. bunu bilmeyenler, etüt etmeyenler aynı zamanda nakşibendi tarikatının bu yeni stratejiyle 19'uncu yüzyılda bütün anadolu'yu nasıl fethettiğini hiçbir zaman anlamazlar ve bundan dolayı da böyle bir tabanın mevcut olduğunu, daha bu işe başlamadan önce yani bu tarikatları gözden geçiren o 1920'lerde meseleyi gözden geçirenlerden çok daha önce anadolu'da bir nakşibendi tabanının teşekkül ettiğini anlamaları gerekir.

tarikatları gözden geçirdiğimiz zaman onların bir teşkilatlanma şekli olduğunu da hatırlayıp da teşkilatlanma şekillerinin nasıl zamanla değiştiği konusu üzerinde durmamız gerekir. mesela şöyle diyeyim; şimdi endüstri topluluğu 19'uncu yüzyılın getirmiş olduğu teknolojiyi vs. bütün bunlar birlikte bir geleneksel toplum patlaması veya bir değişmesine müncer olmuştur. bu birçok yerlerde yazılmış olan bir konudur. yani geleneksel yapıların 19'ncu yüzyılda değişmiş olması. fakat onunla birlikte buna karşı gelebilmek için bu yeni yapılanmalarda insanlarla nasıl üst idareciler nasıl ilişkiler kuracağı konusunda yine bizde çok az bilgi var. mesele şöyle sanıyorum; genel basitleştirerek söylemeye çalışıyorum. bütün bu kabuk değişiklikleri, 19'uncu yüzyılda geleneksel toplumun değişmesi daha önce çok az görülen bir hadiseyi karşımıza çıkarıyor. o da büyük kitleler meselesi ve büyük kitlelerin idare edilmesi meselesi. büyük kitlelerin idare edilmesi aslında kendi başına bir problem ve bu problemin bir cevabı var, bir 19'uncu yüzyıl cevabı var. Yani bizde emperyalizm üzerinde vs. üzerinde çok durmuş olan kimseler var, fakat 19'uncu militarizminin zorunlu olan bir militarizmin üzerinde duran çok az kimse var. yani şunu demek istiyorum ki; 19'uncu yüzyıldan itibaren bu büyük kitleleri idare etme kendi başına yeni yaklaşımlar, yeni teşkilatlanma yaklaşımlarını ortaya çıkarmıştır. bunların işte bir tanesi militarizasyon veya insanları birlikte bir yere sevk etme, mobilize etme."

(bkz: şerif mardin)
"esasında tarikatların biraz siyasal tarafa gitmesinin sebebi osmanlı'nın inkiraz devresi veya islam toplumlarının müstemleke ve sömürge olarak başka devletlerin eline geçmesi bundan dolayı biraz daha tabii ki bir istiklal mücadelesi gibi hadiseler cereyan ediyor. ayrıca da tabi bizde de ayrı bir özelliği var. cumhuriyet'ten sonra tabii ki tarikatlar yasaklanmış. yasaklanınca bu aşağı yukarı 27 sene kadar biraz o baskılı devresi devam etmiş. o zaman daha fazla cemaat meselesi yok ama dünyada hürriyet hareketleri var, cumhuriyet hareketleri var, demokratikleşme hareketleri var. artık bunlar sivil topluma dayanan hadiseler. hürriyetleri artık insanlar değil mi şiddetli bir şekilde arzu ediyor ve istiyor. hatta bunun bedelini ödeyerek onu elde etmeye çalışıyor. bir yerde bir baskı varsa yerin altına iner. halbuki benim bildiğim ve inancım, tarikatlar siyasi tarafı olmadan nefsi terbiyeyi esas alan, kişiyi manevi noktada geliştiren bir özelliğe sahip.

türkiye cumhuriyeti kurulmuş mu? tek partili de olsa kurulmuş. çok partiliye geçilmiş mi? geçilmiş. peki sivil toplumlar noktasında dernekler, cemiyetler, sendikalar, cemaatler kurulmuş mu? kurulmuş. bunları kurulmuşsa bunların ihtiyaçları veya bir kısmının da baskıya maruz kaldıkları görülüyorsa siyaset bunlara da el atacaktır, bu da siyasete biraz el atacaktır. niçin? sendika hakkını almak için. ayakkabıcılar derneği tek başına bir şey yapamıyorsa federasyon kuruyor, haklarını öyle alıyor. dini noktada birtakım bazı mahrumiyetler veya bazı baskılar varsa bunlar da hükümetlerden oyunu da atmaya kalksa o da zaten siyasetçi onun ayağına gidiyor, o onun ayağına gitmiyor ki. siyasetçiye oy lazım. gidilen insanın da bazı istekleri var. bu istekler karşısında diyor ki; evet ama bizim şu sıkıntılarımız var, yani bu meselede bize yardımcı olur musunuz?

gerçek manasıyla islam'ın anladığı bir tarikat ayrı, bazılarının her grubun kendisine göre hiçbir toplum masum değildir. içinde bozuğu vardır, çürüğü vardır ama bu çürüklerden dolayı da o toplumun genelleyerek kötülenmesi de yanlıştır. dolayısıyla tarikatların gerçek manasına, asliyetini koruyanlar da var, bu meselelerde biraz çizginin dışına çıkarak yapılan alternatifler de var.

dolayısıyla yani bunu siz yani ortadan kaldıramazsınız. çünkü o baskı daha fazla itiyor. neden bir de insan ihtiyaç duyuyor? o baskı varsa bir kuvvete ihtiyacı var, organizeye ihtiyacı var veya manevi boşluk hissediyorsa onu dolduracak bir yer arıyordur.

ben ismail ağa meselesini de, ben bu türkiye cumhuriyeti'nde yaşıyorum. ben 1937 doğumluyum ve 40 senedir medyanın içindeyim. bazı oluşumlar başladığı zaman türkiye'de her müdahalenin evvelinde biz bu tip filmleri görerek geldik.

durup dururken bunlar olmuyor. şimdi orada bana sorarsanız yani tarik-i nakşi'nin farz et böyle bir meselesi, mazide bu tip hadiseleri yok ama ismail ağa'da bunun olması, bir cümleyle ifade etmek istiyorum, bu meselelerde efkar-ı ammede böyle hadiseler olduğu zaman böyle de olur mu diyebilecek nesi var? kıyafeti var, sakalı var, şalvarı var, cübbesi var, onun yanında efendim hanımlarının çarşafı var. böyle meselelerde daha kolay toplumda bir şey meydana getiriliyorsa..."

(bkz: mehmet kutlular)
"türkiye cumhuriyeti'nin parlamentosu bir nevi tarikatlar konfederasyonu. şimdi siz işte ismail ağa falan filan tartışıyorsunuz. işi buralardan ele almak lazım.

tasavvuf, klasik islam tasavvufu yani islam'ın ruh, ahlak, sevgi, paylaşım, derinlik kurumu olan tasavvuf siyasi liderliğe yani imaret dediğimiz mevkii sahibi olmaya temelinde karşıdır. düşünün klasik tasavvufun tasavvufa karşılığıyla bilinen ibni teyniye gibi birisi tarafından bile tebcil edilen ve yolun önderi diye vasıflandırılan cüneydi bağdadi, arkadaşı ve yakın dostu amr bin osman el mekki ki o da bir fikir ve tasavvuf devidir. bağdat kadılığını kabul etti diye onla bütün münasebetlerini kesmiş ve gördüğü yerde de 'bu adama bakın, bu adam dünyaya tapma tutkusunu 40 yıl içinde taşıdı, sonra ortaya çıkardı' demişti.

tarikatlar 5'inci yüzyılın ortalarına doğru bu şekilde ortaya çıktı. halbuki islam'ın tasavvuf denen mistik felsefesi. anlatmak için mistik felsefe diyorum, onunla da farklı tarafları var. islam'ın sahabe neslinden itibaren vardır. tarikatlar islam'ın bu mistik felsefesinde yani tasavvufta bir yozlaşmanın ürünüdürler, bir defa bunu koyacaksınız. burada tereddüt ettiniz mi, yozlaşmanın ürünüdür de tarikatlarda tasavvufa uygun, elle tutulur, ciddiye alınır, insanlık için değer ifade eden şey yok mu?

şimdi tarikatlar devlet, vakıflar ve çıkar odaklarıyla beraberliğe çekilen bir tasavvuf hayatını anlatır, işte yozlaşma orada başlar. mesela tarikatlarda tasavvufun tam aksine. bilimde derinlik bir değer olmaktan çıkmıştır. yani islam'ın kur'an ve sünnet kaynaklı verileriyle taban tabana zıt, bir yığın kabulü içinde taşıyor. yani düşünün ciddi tarikat kitaplarında adem'in cennette dolaşırken başına koyduğu taç hangi tarikatın tacıdır diye ciddi kavgalar yapılmıştır. bunları islam'ın kabul etmesi mümkün mü? başka bir şey daha var, bu çok önemli. müslümanların tökezlemesine esas yol açan budur. tarikatlar şunu kabul edelim -dediniz ben de bir şeyh torunuyum- tarikatlar eğer biz islamı ilahi kaynağı kuran'dan öğrenmek gibi bir niyet taşırsak, o zaman şunu diyeceğiz; tarikatların kendi şeflerine veya şeyhlerine -bazısı şeyhtir, bazısı şeftir- verdikleri sıfatları kuran mabedi olduğu peygamberi hazret-i muhammed'e vermez. mümkün ve muhtemel değildir. dolayısıyla burada daha baştan çok ciddi bir omurga kayması var.

filan tarikata gidip orada kendine bir çıkış veya ferahlık veya mutluluk veya bir şeyi arayan adamın suçu ne? ona öğreteceksin. ben niçin siyasete girmeden önce 20 yıl 60 küsur kitapla yabancı dilleri bir kenara koyalım, türkçeleriyle bu millete bunları anlattım. yani şimdi bütün bu söylediğimiz tarihi sakatlıklardan filan mahalledeki vatandaş sorumlu değil. onun oraya kadar gelmesine seyirci kalanlar ve türkiye düzleminde konuşursak bir numaralı günahkarlar siyasetçilerdir. ben de siyasetçiyim ama benim 20 yıllık bir geçmişim var, oraya atıf yaptığım zaman rahatlıyorum. siyasetçilerdir, ondan sonra da sahte laikçilerdir. çünkü onlar dinin gerçeğinden rahatsız oldukları için işin esasını bilemeyecek insanları dinin hurafesine ve sahtesine teslim ettiler. yani bunları görmeniz lazım.

yani şimdi türkiye sürekli din yobazından şikayet ediyor, bu tarikatçı olur fıkıhçı olur. peki laiklik yobazının yaptığı? bakın şimdi türkiy'nin bugünkü haline: türkiye'nin en omurgasız tipleri bu laik yobazların içindedir, bunları görmemiz lazım. neden? bir zamanlar ben bunları fikir mücadelemde yaşadım, türkiye'yi karış karış gece gündüz 20 yıl dolaşan bir adamım. bunlar bir zamanlar allah dediği için yamyam gözüyle baktıkları adamlarla bugün menfaatleri olduğu için sarmaş dolaştırlar. bakın böyle bir düşük haysiyet paydasıyla siz bu ülkede hiçbir şeyi yerine oturtup tutamazsınız ve halkı da suçlayamazsınız. şimdi evvela türkiye'de balığın başı siyasetçiler ve aydınları hesaba çekmek lazım. türkiye'de aydın aydınlığını yapsa o demin dediğin halkta bu kokuşmalar, bu bozulmalar olmaz. siyasetçi, siyasetçi hiç zaten yapmıyor. şimdi buraları irdelemek lazım. eğer bunu konuşuyorsak ama teknik gidiyorsak tarikatlar dediğim gibi tasavvuf tarihinde bir yozlaşmadır, bunu hiçbir tasavvuf tarihçisi inkar etmez.

tarikatların tarikat şeflerine ve şeyhlerine verdiği nitelikleri kuran peygambere vermez. o nitelikleri tarikat şeyhlerine verdiler, bu defa peygambere hangi niteliği verecekler? onu da ilahlaştırdılar. işte ehl-i kitabın kuran tarafından itiraf edilen sürçme ve yozlaşması da esas budur."

(bkz: yaşar nuri öztürk)
arapçada yol anlamına gelen tarik kelimesinin çoğuludur, yani yollar mânâsını taşır.
cumhuriyeti kemiren asalaklardır.
T.C git gide kötü bir yöne doğru götürenlerin birlik olduğu bir islam türü.
yol demektir; çağdaş ve modern atatürk türkiye'sini hazmedemeyenlerin yolu.

"Türkiye, Şeyhler, Dervişler, Müridler Ülkesi Olmayacaktır." Mustafa Kemal Atatürk
paylaşılmış psikoz.
(bkz: tuzak)
tarikat arapça da yol anlamına gelir, ayrıca tarikat aynı bir ağaca benzer nasılki ağaçta kuruyan dallar veya yapraklar var ise tarikatlarda da kurumuş yani sapıtmış olanlar vardır, hepsine kötüdür demek yanlıştır.
tarik arapça'da yol demektir.tarikat yollar anlamına gelmektedir.
Allah'a ulaşma yoludur.
Tarikat-tasavvuf:[şeriatın yaşanması,insanı kamil( mürşid )'e bağlanma,nefis terbiyesi].

Marifetullah:[şeriatın yaşanması,tarikatın yaşanması,akıl berraklığının sağlanması sonucu HAYY CC'nun işlerinin,sıfatlarının ve hikmetlerinin salikin(müridin) kabiliyeti, kapasitesi nispetinde bilinmesi].

Hakikat: Hakikat-ı Muhammediye[şeriatın yaşanması,tarikatın yaşanması,marifetullahın yaşanması, salikin(müridin)kalbindeki sırra vâkıf olması sonucu kalp gözü ile HAYY cc'ne bakması].

Şeriat: Nefsi emmarededir.Kişinin kalp gelişimi ile emmareden nefsi levvameye doğru ilerler.

Tarikat-tasavvuf: Nefsi levvamededir.Salikin(mürid,kişi) kalp gelişimi ile nefsi mülhimeye doğru ilerler. Yalnız kalp bu safhadayken hem emmare nefse hem de mülhime nefse dönüktür.Terbiyesi ile doğru olarak ilgilenilmezse nefsi emmareye döner.

Marifetullah: Nefsi mulhimededir.

Kaynak: http://www.kadiriyolu.com ( Kadiri Tarikatı )
"arkadaşlar! efendiler! ey millet! iyi biliniz ki türkiye cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz... en doğru, en hakiki tarikat medeniyet tarikatıdır." mustafa kemal atatürk.
düşünemeyen insanların başkaları tarafından kullanıldığı, günümüzde neye hizmet ettiği açıkça ortaya çıkan, siyasi yapıları olan, toplumun bölünmesine neden olan örgütlenme biçimi.