bugün

bir toplum için en onemli şeylerden biridir dil, ve kültürünü en iyi şekilde aktarabileceği araçtır, yabancılaşan bir dil, yabancılaşan bir nesile, ve o nesil ise kültürünü unutmaya mahkum olan bir topluma dönüşür.

globalleşen bir dünya'da elbetteki yeni kelimelere açık olmak zorundayız. ama saçmalamak zorunda değiliz.

(bkz: check etmek)
mikser, resepsiyon, kürdan, şezlong, televizyon, radyo, krem, şofben, otobüs, otomobil, motosiklet vb.
daha sürer gider bu.
türkçe de birçoğunun karşılığı oldugu halde ve dahası kelimenin anlamını daha da iyi ifade ettiği halde heryerde ve heryerlerde kullanmaya pek bir meraklı oldugumuz bizi bizden alan kelimelerdir

konsept ( özellikle ağzını yayarak söyleyen bi kesim var )
trend daha da havalısı için trendy ( " yönelim" demenin zor geldiği anlarda sanırım )
outlet,
link, ( bağlantı mı )
web, ( ağ la alakası olabilir mi)
repertuar, kuartet, platonik, biyografi, limit, katalog, dogmatik, teori, band, balans, ve manevrası da var ... gibi gibi
(bkz: jonksiyon)
ünlüler arsında çok kullanılan o müthiş kelime; background.
cümle içinde kullanımı; seren'in bekraundu var. ;)
gerçekten türkçe'ye ''giren'' yabancı kelimelerdir.acıtırlar.
antre..
(bkz: türkçeden çıkıp hiç bir yere girmeyen kelimeler)
editör
moderasyon
trafik
spor
operasyon
kontrol *
halk diline giren arapça ve acemce kelimeler bunlara dahildir. örnek:
halk dilinde eşanlamlı sözcükler yoktur. arapça acemce'den bir sözcük aldıklarında onun eşanlamlısı olan türkçe sözcüğü atmışlardır, dilde eşanlamlı sözcük kalmaz:
"hasta" alınınca "sayru"
"ayna" alınınca "gözgü"
"merdiven" alınınca "baskıç" atılmıştır.

bazen eşanlamlılar korunmuştur. siyah ve beyaz sözcükleri alındıktan sonra kara ve ak atılmamış ama kullanım yerleri belirlenmiştir. kara ile ak manevi şeylerde kullanmışlardır. siyah yüzlü adamın alnı ak olabilir, beyaz yüzlü adamın yüzü kara çıkabilir.

alınan yeni kelimelerin türkçe karşılığı yoksa olduğu gibi kullanılmıştır: "abdest, namaz cami, ezan, kur'an" gibi...
osmanlıca 3 dil etkisinde olduğu için bazen çok eşsesli bir arada bulunmuştur:
"su, ab, ma"
"gece, eb, leyl"
"ekmek, nan, ubuz"
"et, güşt, lahm" gibi...

bazen arapçadaki eşanlamlar alınır bu yüzden 3'ten fazla olabilir:
"aslan, şir, esed, gazanfer, haydar, zür'am" gibi

bazen yabancı dilden alınan sözcükler anlam ve söyleyiş olarak halk tarafından bozulur:
"haste, hasta" "hafte, hafta" "nerdüban,merdiven" "çarçube, çerçeve" "gavga, kavga" "bekre, makara" "zukak,sokak" "pare, para"...
bunlar söyleyiş değişiklikleriydi şimdi anlam değişmelerine örnek verelim:
"haste" sözcüğü farsça'da "biri taafından yaralanmış" anlamındayken türkçe'de "sağlığı bozulmuş" olarak kullanılır.
"şafak" arapça'da "batı ufkunun akşam kızıllığı" anlamında türkçe'de ise; "doğu ufkunun sabah kızıllığı" anlamında kullanılır.
"iltifat" arapça'da "göz ucuyla bakmak" iken, türkçe'de "ilgi gösterme" anlamındadır.
halkın bilgisizlikle yaptığı bu bozmalara "galatat" denilmektedir.
konjonktür : isim,Fransızca,conjoncture
1)Geçerli durum.
2)Her türlü durumun ve şartın ortaya çıkardığı sonuç.
kaynak:Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlük
http://www.tdk.gov.tr/
turgut özal' la ivme almış bir oluşumdur. Rahmetli başkan yerine presidan, bilgisayar yerine kompüter derdi. sonrasında kominikasyon geldi haberleşme yerine. kontrol zaten yabancıydı ama o da gitti check etmek geldi. toplu mekanlar demiyor artık tikiler public diyorlar. artık yabancılaşmakta son nokta -bilir eki yerine -able eki kullanmak. hoş mu bu durum? tabii ki hayır.
Hayır birde bu yabancı kelimeleri Türkçeleştirme muabbeti yokmu.
Örn:sport-spor
stop-istop
şef.. fransızcadan girmiştir.
bir insanın vücuduna giren yabancı maddelerden farkı olmayan kelimelerdir.

tam anlamıyla mikroptur.

fransızca'dan dilimize giren bir kelimedir mikrop. eğer akşemseddin'e sahip çıksaydık, pasteur falan hikaye olacaktı. dilimize de mikrop girmeyecekti.

bu yabancı kelimeler, bazen "serum" vazifesi görse de, iyileştikten sonra bedenin yabancı maddeleri dışarıya atması gibi, kendiliğinden dışarı atılacaktı. bunu en çok isteyenler, başta ömer seyfettin, ziya gökalp gibi milli edebiyat akımı şairleri ve yazarları ve tdk'yı kuran büyük önder mustafa kemal atatürk'tü. fakat onlardan sonra geride kala kala elimize bir tek bilgisayarımız kaldı.

bizi çok oturgaçlı götürgeçlere bindirip, ulusal düttürüyü söyletenler yüzünden dilimizden de soğuduk, yani kendi dilimizden. ağzımıza sürekli yabancı şeyler almaya başladık. oysa annemiz sürekli derdi :"bilmediğin şeyleri ağzına alma!", "tanımadığın adamların verdiği şeyleri kabul etme!"

dinlemedik.

neler yapmadık ki, hasta olmak için! kimimiz "chatle$tiq", kimimiz "fevkaladenin fevkinde" olduk.
(bkz: mehmet aurelio) *
bakkal; sanılanın ya da aslında kabullenişin ardından gelen benimsemenin aksine türkçe bir kelime değildir. hep 'market değil bakkal kullanın, türkçe o' sözlerini işitirdim. artık türkçe'den de vazgeçildi o ayrı hadise ama zaten bakkal hiç türkçe olmamıştı.
kısaca bakkal arapça'dan türkçeye girmiştir, ve ne bakkal ne de market yerine kullanılacak bir kelimemiz türkçede mevcut değildir.
pardon, gardolap.
opsiyon: seçenek
konsensus: görüş birliği
(bkz: quiz)
turban = başörtüsü
-yon la biten kelimelerdir.
kanalizasyon,konfeksiyon, entegrasyon, moderasyon, atraksiyon, sübvansiyon, süspansiyon, pansiyon, sivilizasyon, tansiyon atmasyon, sallamasyon...
-hocam neden yabancı kelimeler türkçeye giriyor?
biz de onlarınkine soksak olur mu?
+hay o kelimeler size girsin e mi?*
ankara, seyir kafede bir yemek ismi;

(bkz: tavukfingers)

yuh diyorum.
cumhuriyet. *