bugün

daha dün yakın komşularımızdan birisi arkamda çay içerken sayfayı yenilediğimde önüme gelen başlığın ''seks pozisyonları'' olması durumuyla kalbimin götüme kaçmasını örnek verebileceğim olaylardır.

gece 12 de başlıkta yenilemem eve misafirde kabul etmem bundan sonra amk * .
Benim acaba büte kalır mıyım ya diye korktuğum ders için arkadaşın hocaya mail atarak tahminen 65 alacağını söylemesi ve hocadan kendini büte bırakmasını rica etmesi. Duyunca bir kaldım böyle. Ne cesaret efendim.
ankara'da bir kamu kurumunun yerleşkesini yapıyoruz. neyse bitime yakın, kurum personelleri üst katlara yerleştiler. bir gün eksikleri ve tamirat gereken yerleri tespit etmek için kurumun kullandığı katlardan birinde gezinmekteyim. arkamdan heyecanlı ve biraz da tedirgin bir ses duydum.

+bakar mısınız?
döndüm baktım. orta yaşlarda iki bayan. birisi hafif kilolu. diğeri saçlarını at kuyruğu toplayıp gelmiş.

+binayla siz mi ilgileniyorsunuz.
-evet.
ağlamaklı bir ses, panikli jest ve mimikler...

+biz çok mağduruz. çok zor durumdayız.
evet oluyordu böyle şeyler. arada camı takılmayan,kapanmayan pencereler, iyi çalışmayan havalandırma ve ısıtma sistemleri, arada çalışmalardan dolayı kesilen elektrik vs. bu cümleyi katlara her çıktığımızda duyuyorduk. ufak tefek böyle aksaklıklar oluyordu. elimizden geldiğince ivedi bir şekilde de bu olayı çözüyorduk. neyse sorun ne diye sordum. bu ses tonu, bu hareketler ve mağduriyet beni de tedirgin etmişti.

+bizim koridora çay ocağı koymayı unutmuşsunuz. çayımızı ya üst kattan alıyoruz ya da karşı koridordan. getirirken çayımız dökülüp elimizi yakıyor. çok mağdur durumdayız çok.

ve o an sessizlik başlamıştı. sadece hanımefendi ile birbirimize bakıyorduk. benim duruma çözüm üretmemi bekler gibiydi bakışları. bense ilk defa bu kadar çaresizdim. aslında unuttuğumuzun çay ocağı değilde derdini s.kiyim butonu olduğunu anladım. o butona basınca döşeme açılacak ve sonsuz boşluğa düşecekti dert sahibi. bunu tasarlamak hatta bunun hakkında yönetmelik çıkarmak gerektiğini düşündüm. çay ocağını unutmamıştık. projesi öyleydi. hatta kurum mevcut olan çay ocaklarına ek olarak 15 tane daha çay ocağı istediği zaman personellerinin böyle dertleri olduğunu bilmiyordum. artık aylardır cevapsız kalan sorumun da cevabını almış oldum. çay taşırken elleri yanıyordu personellerinin. bir süre daha bakıştık. "projesine göre yaptık." demekle yetindim. gözlerinde tatmin olmamış bir bakış vardı ama hayatın gerçeklerini yaşayarak öğrenmek zorundaydı.
seçim sonuçları.
az önce eski sevgilimin açtığı üçüncü sözlük hesabı resmen önüme düştü, "aha" dedim "bu kadar malca yazıları o yazar anca". biraz okudum, yorumlara baktım o olduğuna eminim artık. lan üçtür dank diye düşüyor önüme.

gammazlasam mı asdsdfs.
o küçük kızı görmemle başladı her şey.

az önce oldukça eski bir evin önünden geçiyordum. 3 ya da 3.5 yaşlarında bir çoçuk. ama o kadar tatlı ki sözlük anlatamam. sanki tipinin sevimliliği yetmiyormuş gibi birde canavar desenli o mor geceliği giymiş. annesi çıktı kapıdan, onu elinden tuttu ve hemen evin yanında ki bakkala girdiler. izlemeye devam ettiğimi farkında değilim. 2 dk sürmedi anne ve çoçuk elinde 1 ekmekle çıktılar. baktım içeri giriyorlar. muhtemelen annesi beni manyak falan sanmıştır.

durdurdum onları kendimi tanıttım (ne mânâ) "çocuğu biraz seveyim, izin verirsen de bakkaldan bişiler alayım" dedim. çocuğu başladım sevmeye 15 dakka falan annesinin değişik bakışlarına aldırmadan sevdim. çocuk bir utangaç bir utangaç ki sormayın. kötü bir niyetimin olmadığını göstermek için bakkal konusunda ısrar ettim. en son çocuğa şaplak atacaktım kıyamadım.

kıssadan hisse bakkala girdik. çocuğa her ne isterse almasını söyledim. tek götürdüm bilerek annesinden çekinmesin diye. annesi kapıda duruyor. çocuğun ne aldığına bakmadım. alıp alıp abiye veriyoruz.

ardından işle ilgili bir telefon geldi. her işte olduğu gibi benim işte sitreli. başladık konuşmaya bu arabada alakası yok ama azcık azar yedim. neyse efenim poşetler hazırdı. parayı ödedim ve annesine vermeden önce çoçukla tekrar biraz oynadım. o sıra anne içeri girmiş ablasını yollamış ufaklık için. çocuğu verdim de poşetler ben de kalmış sözlük! telefondan sonra akıl mı kaldı bende!

geri döndüm fellik fellik çocuğu arıyorum. gösterdim gösterdim vermedim resmen. onun yerinde olsam affetmem kendimi. annesi diyodur ben bi manyaklık sezdim diye.

otobüsteyim evi tekrar bulursam editlerim baktınız ses yok üzerime toprak atın. nölüüüür..
25 yıllık hayatımda yaşadığım en şoke edici olaydır. gerçi yaşadığım da 22'ydim. ağustos ayları falandı.

en yakın arkadaşım olan sezgin ile dershaneden mezun olduktan sonra sevdiğimiz bir hocamız ile buluşma ayarlamistik. gittik güzelyalı'da bir kafede eşi çocuğu ile beraber oturuyoruz. pat bir telefon geldi. neyse sezgin konuştu kapattı. istanbul'dan meltem* geliyor 24'de hava alanından alcaz dedi (iki günce izmir otogar'da bir kızı gelecek diye tam 5 saat bekledik. neyse bu ayrı bir hikaye).
ben tabi sezgin'e dönerek bir önceki olaya benzemesin dedim. yok bu sefer kesin dedi eyvallah dedim. saat 23'de kalktık yalidan havaalanina geçtik(altımızda sorunlu bir araba olan chevrolet aveo var. bakımdan yeni çıktı).

kız geldi aldık. bindik arabaya yola koyulduk. istikamet izmir'in öbür ucu bostanlı.
dedim ki sahilden gidelim.
yok dediler, çevreyolu daha hızlı olur falan tamam dedim. gerçekten de hızlı geldik. biraz vakit geçirelim diye sahilde takildiktan sonra kızı evine bıraktık. daha sonra biz de evlerimize geçmek için yola koyulduk. istikamet benim evimin olduğu bayrakli.

biz sahilden sahilden ilerlerken tam turan mevkisinde geldiğimiz de araba tekledi. saat gecenin 2'si bilen bilir in cin top oynar o saatte orada. neyse tekrar bi marş bastık bayraklı sevgiyoluna kadar geldik ve su anki metro istasyonunun hemen altında araba kaldı. mars basıyoruz almıyor falan derken bi baktık yakıt bitmiş(burada suç bizde değil arabanın çok yakma problemi vardı. arızasıni gidermemisler). neyse biz telefonlara sarıldık sağı solu arıyoruz dönen yok. dedim gidelim bari bizim evden şişe falan alalım parada alırız mazot alalim da çalıştıralim.

ağustos gecesinin sıcağında yaklaşık 10 dakka yürüdük evden alcaklarimizi aldık ve smyrna meydanı'nda su an adı pars olan eskiden petrol ofisi olan benzilige gidelim dedik. gittik ve birde ne görelim benzinlik el değiştirmiş. bu nedenle tadilat var ve kapalı (tabi bu yeni yapılan yol ve bornova tarafındaki opet o zaman yok). dedim manavkuyu tarafında bp var oraya gidelim bari. neyse baya bi yürüdükten sonra kan ter içinde geldik. 2.5 litre aldık. bu esnada da gece saat 4 ve açık bir market gördüm dedim bari son paramızla sigara ve su alalım. sezgin al gel ben oturuyorum burda diyerek mazot'u önüne alarak çöktü. bende gidip aldım geldim. ve geri dönerken gayet normal eli yüzü düzgün bir adam yanımdan ve ben oturduktan sonra arkamızdan geçti. sigaraları yaktık ve bu adam bize doğru yaklaştı. ağzından çıkan ilk cümle şu oldu:

"pardon, size bişey sorabilir miyim? "

biz gecenin 4'ünde muhtemelen ya sigara ya para isteyecek diye bekliyoruz ama bizi dumura uğratan durum ise bambaşka. o gayet delikanli görünen arkadaş aynen şunu sordu:

"size sakso cekebilir miyim? "

o an resmen şoka uğradık. sezgin'le göz göze geldik. tam ayağa kalkacaktım ki sezgin araya girdi ve su an cinlerim tepemde siktir git yoksa anam avradım olsun şu benzin ile seni yakarım bu laf üzerine oturdum ve o delikanli gözüken arkadaş eyvallah diyerek uzaklaştı....

tabi bunla da bitmedi devamı da biraz trajik komik sayılır. biz hadi gidelim dedik ve yola koyulduk. bu arkadaş ise otobüs durağında oturuyor. dedik şimdi bu saatte bu soruyu soran boş değildir. salça olur falan emanet vardır karşıdan gidelim. geçtik karşıya. devam ettik. bu arkadaşla yaklaşık 100 metre mesafede oldu aramızda ve dönüp baktığımda geldiğini gördüm. şu an folkart towers'in olduğu yerde ki bornova yönüne gidilen yola bir polis arabası döndü.
hah dedim şimdi seni verdim polise.
yolun ortasına geçtim kollarımı açtım polisin durması için yaklaşık 10 km hızla giden polis arabasının içinden şoför olan polis soluma geçip iyi geceler gençler diyerek gitti.

laaaan! olum ya başımıza bisey gelmis olsa? hadi onu geçtim belki manyağım önüne atlamışım. sen niye duramazsın? polise sağlam bir giydirdikten sonra yola devam edip kavşağı döndük ve hemen birer sopa bulduk. artık gelirse dönüp dovecegiz. şansımız varmış ki kavşağı döndükten sonra peşimizden gelmedi. ama tabi bununla da bitmedi. yolda ters istikametten yürüyoruz. adliye tarafından gelen yoldan bir polis ekibi tam smyrna meydanına yaklaşmışken bize bakarak geçti ve bizde hah bize geliyorlar dedik ve bekledik. şakacı bir polis araç durur durmaz hayirdir molotofcular nereyi yakmaya gidiyorsunuz dedi tabi biz şok! neyse aracın yolda kaldığını falan anlattık gelin götürelim dediler. hele şükür bi insan evladı çıktı dedik. aldılar bizi metronun oraya bıraktılar.

biz hemen tabi araca koşup yakıtı koyduk fakat o da ne araba yine çalışmadı. artık burada sabahı bekleyeceğiz derken saat 6 da aradığımız bir arkadaş geri dönüş yaptı. anlattık olayi geldi. oğlum dedi bende az ilerde köprüde kaza yaptım sabaha kadar oradaydım. köprü suanki adnan kahveci köprüsü. yav şansımızı sikeyim dedim ordan yürüsek gorecekmisiz. her neyse gittik bu sefer daha fazla yakıt alıp arabayı çalıştırıp evlere dağıldık.

sezgin ve benim hayatımızda hiç unutmayacağımiz anılarımiza bir yenisi eklendi. tabi bu olaydan sonra 1 ay boyunca ne o ne de ben bulusalim demedik.*

not: homofobik değilim. lgbt bireylerine saygım sonsuz ama bu nasil bir cesaret? ha bir erkek hiç tanımadığı bir kadına gel sikiselim mi demiş ha bu pezevenk size sakso cekebilir miyim demiş aynı şey bence.
yazarları şoke eden olaylardır.

ya bazılarınız var ki milletin troll olmasından pis başlıklar açmasından şikayet eder adam gibi yazı yok dersiniz insan emek verip yazınca da yok üşendim özet geç niye uzatıyorsunuz gibi şeyler. azıcık saygı yahu. ben hepsini okudum.

(bkz: artını verdim güzel kardeşim)
Liseyi Eskişehir'de okumak istiyordum. Ona göre soru yapıp diğerlerini salladım. Salladıklarım tuttu Aydın'da okumak zorunda kaldım puanım yüksek olduğu için. Aydın istesem anam avradım olsun tutmazdı.
sabah metrodayım. yanımda da bir abla telefonundan whatsapp mesajlarını okuyor. öylece gözüm daldı. mesaj ekranında;

ahmet
sinan
cem
berkay
selim
.....

devam eden bir liste var. burada garip bir şey yok elbette. abla teker teker mesajların içine geliyor ve sondan başlayarak belli bir noktaya kadar tüm mesajları siliyor. ahmet'ten çıkıyor sinan'a, sinan'dan çıkıyor, cem'e... ben inerken bu eylemi halen devam ettiriyordu. şok oldum ister istemez. "sanane" diyenler elbet olacak sözlük, haklılar da banane.

ama şimdi düşününce bu kadın ilerde birilerinin en kıymetlisi olacak. bir adam kalkıp "bakın çocuklar bu anneniz ve ben bu kadını çok seviyorum." diyecek.

siz böyle bir kadına "sana sonuna kadar güveniyorum." diyeceksiniz.

işte güvenmek zor sözlük. ne bileyim cidden banane.
Şimdi biz üniversitenin yurdunda 2 kişi bir dairede kalıyoruz. Burada evcil hayvan beslemek yasak. Bir arkadaşım taşınacağı için köpeğini bana birkaç gün için emanet etmek istedi. Ben nasıl hayır diyeyim birde köpek yeni ameliyat olmuş özel ilgi lazım. Neyse aldım tabi, adına da popo koyduk. yurda gizlice soku verdim popo’yu. Ev arkadaşım ile beraber bakıcaz tek isteği bir yeri pisletirse benim temizlemem. Popo’yu da tuvaleti geldiğinde dışarı çıkartmamız gerekiyor bu da mümkün olmadığı için haliyle etrafı pislemesi normal. Gel gelelim benim oda ya bırakmış bu popo. Ben farketmedim o gün arkadaşa verdik sonra okula gittim. Yurtta da temizlik günü. Eve gelen ablalara benim ev arkadaşı gel sen söyle morria’nın tuvelet alışkanlığı yok arada böyle bırakıyor de! Ablalarla karşılaşıyoruz zamanla yüzüme cıklıyorlar bazen...
Eski flörtün yıllar sonra karşına 2010 yılından kalma domuz gribi ol inşallah şarkısıyla dans ederken çekilmiş bir video ile çıkması.
Arkadaşlarımın hepsinin evlenmesi. Üniversiteden yeni mezun olmuşsunuz, gezin dolaşın, hayatınızı yaşayın, bok mu var da evleniyorsunuz? Ha bir de hiç tahmin edemeyeceğim insanlarla evlenmelerine çok şaşırdım.
Anne babanın birbirine karşı en ağır ithamlarda bulunup boşanacaklarını söyledikten ve siz yıprandıktan bir süre sonra birbirlerine canımlı bitanemli konuşması.
Evlilik böyle bişey sanırım. Kafayı yedim.