bugün

21 Haziran 1934te çıkarılan 2525 sayılı Soyadı Kanunu ile her vatandaşın öz adından başka bir de, soyadı taşıması zorunlu kılındı. Soyadları Türkçe olacaktı. Rütbe, memurluk, yabancı ırk ve millet adları ile ahlaka aykırı ve gülünç kelimeler soyadı olarak kullanılmayacaktı. Soyadı kanununun kabulünden sonra 24 Kasım 1934 yılında 2258 Sayılı Kanunla, TBMM Türk milletinin bir şükran ifadesi olarak, Gazi Mustafa Kemal Paşaya Atatürk soyadını verdi. 1934 yılında çıkarılan diğer bir kanunla da; Ağa, Hacı, Hafız, Hoca, Molla, Efendi, Paşa gibi, eski toplum zümrelerini belirten unvanlar kaldırıldı. Aynı kanunla yurt savunmasında, Milli Mücadelede gösterilen başarılar karşılığı verilen madalyalar dışında, eski Osmanlı idarecilerinin verdiği tüm nişan ve rütbeleri taşımak da yasaklandı.
hangi yılda kabul edildiği tüm bulmaca, yarışma gibi atraksyonlarda söz birliği edilmişçesine, mütemadiyen sorulan güzide kanunumuz.
Cumhuriyet öncesi Türk toplumunda ailelerin dinî, sosyal,ailevî ve asalet kaynaklı lakaplar taşımaları,gerek insanlar arasında ayırıma yol açmakta,gerekse toplumsal ilişkilerde (nüfus,askerlik vb.) karışıklıklara neden olmaktaydı.Bu durum,cumhuriyetin millî sınırlar içinde tüm insanları eşit kabul etme mantığıyla bağdaşmıyordu.Dolayısıyla hızla modernleşen Türk toplumunda böyle bir bölünmüşlüğe yer verilmemeliydi.Bu gaye ile 21 Haziran 1934'de Soyadı Kanunu; kabul edilmiştir.Bu kanuna göre; her Türk kendi adından başka ailesinin ortak olarak kullanacağı bir soyadı alacaktır.Alınan bu soyadları Türkçe olacak,yabancı milletlere ait adlar kullanılmayacak,soyadlarının ahlaka aykırı e komik olmamasına özen gösterilecektir.

24 Kasım 1934 tarihinde kabul edilen bir kanunla da, M. Kemal'e T.B.M.M. tarafından Atatürk soyadı verilmiştir.

Yine bu tarihte ağa, hacı , hafız, molla, hoca, efendi, bey, beyefendi, hanım, hanımefendi, paşa, hazret gibi unvan ve lakapların soyadı olarak alınması yasaklanmıştır.Soyadı kanununun kabul edilmesi ile toplum hayatında yeni bir düzen ve disiplin sağlanırken, aile ve fertlerin de tam olarak tanınması mümkün olmuştur.

kaynak:Vikipedi
Kisilere sosyal hayatta kolayliklar taninmasi, karisikliklarin onlenmesi amaciyla herkese turkce ve ahlaka aykiri olmayan soyadi verilmesini ongoren, 21 haziran 1934 tarihinde cikarilmis kanundur.
Ağa, Hacı, Hafız, Hoca, Molla, Efendi, Bey, Beyefendi, Paşa, Hanım, Hanımefendi ve Hazretleri gibi lakap ve unvanlar 1934 yılında 2590 sayılı kanunla kaldırılmıştır. Erkek ve kadın vatandaşlar, kanunun karşısında ve resmi belgelerde yalnız adlariyle anılırlar.
ayrıca yine aynı kanunla;
Sivil ve rütbe ve resmi nişanlar ve madalyalar kaldırılmıştır ve bu nişan ve madalyaların kullanılması yasaktır. Harp madalyaları bunun dışındadır.
Türkler yabancı Devlet nişanları da taşıyamazlar.
frenkperest bir anlayisla kabul edilen kanundur. soyle ki turkler'de soyismi isimden once gelmektedir. turkce'nin yapisindan kaynaklanan bir durumdur bu. ama donemin halk partisi iktidari illa avrupli'ya benzeyecez diye soyisimlerini alip basa koydurmustur. netekim ismin soyisminden once yazilmasi kaidesi avrupalilar'in icadidir. 3000 yillik gelenegi birakip avrupali gibi soyismi sona almak bir assagilik duygusunun disa vurumu degildir de nedir ? en buyuk turkcecilerden biri olan karamanoglu mehmet beg'in ismi sanirim yeterince aciklayici olacaktir bu konuda.
açıkça türkçe diline dair kural hatası içeren bir kanundur.nitekim türkçede sıfat ismi niteler ve isimden önce gelir.ancak adına "soyadı"denilen icada göre soyadı isimden sonra gelmektedir.

şeker hastasına glikoz yüklemesi yapmak olarak adlandırabileceğimiz devrimlerden sadece biridir,lakin türkiye'de bunu tartışmaya açmak bile adamın hayatını kaydırmaya yeter.
aziz nesin bu kanunla ilgili şöyle der:

--spoiler--
1934 yılında soyadı kanunu çıktı , her türk kendine bir soyadı alacaktı , herkes kendisine soyadını kendisi seçtiği için insanların bütün gizli aşağılık
duyguları ortaya çıktı . dünyanın en cimrileri "eli açık" , dünyanın en korkakları "yürekli" , dünyanın en tembelleri "çalışkan" gibi soyadları aldılar
bir mektup yazabilecek zamanda ancak imzasını atabilen bir öğretmenimiz kendisine "çevikel" soyadını almıştı . ırkçılığın yayıldığı günler olduğundan
, özellikle türklüğü karışık olanlar ırkçılığı anlatan soyadlarını kapışıyorlardı . her türlü yağmada hep sona kaldığım için güzel soyadı yağmasında da
sona kaldım . bana , ortada böbürlenebileceğim bir soyadı kalmadığından , kendime "nesin" soyadını aldım . herkes "nesin" diye çağırdıkça ne olduğumu düşünüp
kendime geleyim istedim .

--spoiler--
kemalistlerin "devrim" komedyasının en acayip adımlarından bir tanesidir.

batı'nın geçtiği hiç bir aşamadan geçmeyip şeklen batılı olmaya azmetmiş askeri sivil bürokrasi elinde bulundurduğu devlet aygıtı ve otomatik kanun makinası meclis eliyle 1934 yılında böyle komik bir kanun çıkartmıştır.

bu kanuna göre köylere giden nüfus memurları, okumasu yazması olmayan dünyayı köyünden ibaret sayan insanlara "yüce devlet" adına soy isimler yazmıştır.

bugün ülkede pek çok gülünç ve saçma sapan soyadının bulunması bu kemalist devrim heveslilerinin çabaları sonucu gerçekleşmiştir. insanlarla soyadı veriyorum diye adeta alay edilmiş, bilinçsiz kitleler devlet eliyle bir güzel aşağılanmıştır. kimine bir özründen dolayı, kimine bir davranışından dolayı ipe sapa gelmez isimler soyadı yazılmıştır.

soyadı kanunu kemalist aşağılamanın bir örneğidir ve bugün derhal tekrardan ele alınması gereken bir kanundur.
herkesi türk yapma amacı taşıyordu. (anayasaya göre türkiye cumhuriyetine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes türktür.)
nihayetinde herkes türk olmadığı gibi sap ile saman da birbirine karıştı zamanla.
önceden kimin ağa kimin paşa kimin asker kaçağı kimin molla olduğu belliydi. kimin türk, kürt, arap, çerkez, yahudi, ermeni, rum olduğu açıktı. kanundan sonra herşey dümdüz oldu.
bugün bakınca yanlış bir hareket olduğu aşikar.

doğduğum şehirde "ah ne güne kaldım" soyadına sahip yaşlı bir kadın vardı. bunun anası nüfus memurları geldiğinde ne istediklerini anlamayıp: ah ne güne kaldım deyip duruyormuş.
bizim memurlar da bu nidayı kadına soyadı yapmışlar. işte böyle bir kanun.
Nereden geliyor hepimizin ikinci isimleri... Dönüp başa baktığımızda, her zamanki adaletsizliğin soyadlarımızda da olduğunu görüyoruz. Önce elitlere ve asil ailelere, yağlı ballı soyadları dağıtıldı. Sonra kalan siyah Türklere ise verilen listeden ne denk gelirse o soyadı olarak takıldı. Çok tuhaf olanlar da buradan yadigar kaldı: Yalak Memeci, Hıyarcı, Dönek, Sıçan, Korkak Kıro, Kalça, Damızlık, Angut, Eşekcanbazı, Öküz, Tavuk, Gıcık, Öldürür, Şebek..

Türkiye'nin en çok hata yapan kurumu herhalde Nüfus müdürlükleridir. Hem isimlerimiz hem soyadlarımızda o kadar çok ve vahim hatalar yapılır ki!
Mazeretini de hemen üretiveririz. 'Bizim soyadımız aslında şu olacaktı ama nüfus memuru yanlış yazmış böyle olmuş' diye...
Oysa gerçekte öyle midir? nüfus memurları bu kadar sık ve büyük hatalar yapar mı?

Hayır! işin aslı pek öyle değil. Yani o kadar basit değil!..
O halde soyadı meselesine şöyle bir uzanalım mı? Ne dersiniz?
Soyadı Kanunu 21 Haziran 1934'te çıkarken gerekçesi basitti. Giderek artan bu nüfusta, vatandaşların birbirinden ayırt edilmesi ve özellikle miras ve tapu işlemlerinde kolaylıklar sağlanması için soyadı alma zorunluluğu getirildi.
Ayrıca yine aynı kanunla hafız, efendi, ağa, hacı, molla, hoca, bey, hanım, hanımefendi, paşa, hazret sıfatlarının soyad olarak alınması yasaklandı.
Peki soyadlar nasıl tescil edilecekti?

Önce devlet zevatına soyisim bulundu. Birbirinden heybetli ve gösterişli soyadları onlara verildi. Tengirşenk, Conker, Çakmak, Peker, Özalp...
Şimdi burada biraz duralım. Çalışma arkadaşlarının büyük bir çoğunluğuna soyadlarını Atatürk verdi. Ama bir şartla! Onun verdiği soyadını çekirdek ailenin dışında kimse alamayacaktı. Örneğin babası bir Saraç olan Başbakanımız Şükrü Bey'e Saracoğlu ismini Atatürk bir kağıt paranın üzerine yazarak ve imzalayarak verdi. Ama dikkat edin...

Başbakan Şükrü Bey'in soyadı c harfiyle yazılır. Ç ile değil. Yani Saracoğlu ismini sadece o ve ailesi kullanabildi. Aynı şekilde Atatürk'ün kız kardeşi Makbule Hanım da Atatürk soyadını alamadı. Atadan soyadı verildi.

Bir başka örnekle devam edelim. ismet Paşa'ya da savaş kazandığı bölgenin adı verildi. Ama inönü soyadını kardeşi bile kullanamadı. Onlar da Temelli soyadını aldılar.

Bir de Tarım Bakanı Reşat Muhlis Erkmen gibi az kalsın kazaya uğrayacak olanlar var. Atatürk bir sebepten dolayı Tarım Bakanı'na çok kızdı. Tam o sırada Tarım Bakanı, Atatürk'ten kendisine soyadı vermesini istedi. Paşa da 'Senin soyadın 'Eşek' olsun,' deyiverdi. Bakan, 'Aman Paşam nasıl olur,' deyince, Atatürk 'Ee, sen Tarım Bakanı değil misin? Toprağı eş, ek,' dedi. Ama bu şaka uzun sürmedi ve Tarım Bakanı Erkmen soyadını almayı başardı.

Atatürk'ün soyadına geleceğim. Ama önce asıl meseleye gelelim. Hep tartışılan konuya...

Dünyada özellikle diasporadaki Yahudilerin kendilerine aldıkları soyadlarında bir benzerlik vardır. Soyadları genelde berg, man ve men ekleriyle biter. Örneğin ünlü Amerikalı Yahudi yönetmen Steven Spielberg gibi...
Peki bizde neden bazı aileler, kendilerine man men ve berk takısı olan soyadlarını aldılar.

Sabetayizmle bir alakası olabilir mi?

Cevabını siz araştırın. Ama şu kadar ipucu vereyim.
Ailesinin sabetayist olduğunu açıklayan sanayi devi Halil Bezmen'in yaptığı iş bez üzerineydi. Ona 'men' eki verilmesi tesadüf olabilir mi? Veya Dönmez soyadını taşıyan bir çok ailenin sabetaycı olduğunu eklememde de sanırım bir sakınca yok...

Sabetayizm demişken gazeteci ağabeyimiz Sabetay Varol'u da atlamayalım... Babası Varol soyadını aldıktan sonra oğluna nasıl bir heyecanla Sabetay ismini vermiş siz düşünün artık... ikisi birleşince adeta bir slogan çıkıyor ortaya; Sabetay Varol!

Cumhuriyet elitlerine markalaşmaya müsait isimler seçildi. Daha doğrusu tahsis edildi. Eczacıbaşı ismini bir düşünün... Sizi çalıştığınız sektörde baştan lider ilan ediyor.

Veya sportif iddiasını soyadıyla avaz avaz bağıran Ali Sami Yen'i düşünün... Nasıl iddialı ve avantajlı başlıyorsunuz hayata!..
Bazı siyasilerimiz ise aileleri tarafından alınan soyadını beğenmediler. Değiştirdiler.

Süleyman Sami Dolaksızoğlu Süleyman Demirel'e, Adnan Ertekin ise Adnan Menderes'e döndü. ilk kadın başbakanımız Tansu Çiller ise soyadını kocasına verdi. Özer Uçuran Bey, Özer Çiller oldu. (Ünlü ittihatçı Kara Vasıf'ın ailesi ise babalarının kurduğu ilk mücadele örgütü olan Karakol soyadını aldılar.)

Elitler böyleyken halk ne yaptı dersiniz? Türk Dili Araştırma Kurumu listeler hazırladı. Soyadı bulmakta güçlük çekenlere kolaylık olsun diye hazırlanan listeler çok tuhaflıkları da barındırıyordu.

Örneğin, kurumun 22 Kasım 1934 tarihli listesinde bakın ne ilginç isimler var? Kabak, Kağır, Kadıncık, Karaöküz...

Bununla da bitmedi. Okuma yazma bilmeyen vatandaş, jandarma zoruyla nüfus müdürlüğünün yolunu tuttuğunda, nüfus memuru elindeki Türk Dili Araştırma Kurumu'nun alfabetik listesine bakarak sırada ne varsa onu gelen vatandaşa verdi. Artık şansınıza!..

1934'ün bürokratları arasında en keyifli mücadele, düzgün soyadı kapma yarışıydı. Çünkü tüm memurlara yıl sonuna kadar bir soyadı tescil ettirmeleri zorunlu kılınmıştı. Bakın 24 Kasım 1934 tarihli Cumhuriyet gazetesinden bir haber... Vali Bey'in Kültür soyismini almasından sonra Belediye Reis Muavini Hamit Bey de Oskal soyadını uygun görmüşlerdir. Diğer muavin Nuri Bey ise soyadı aramakla meşguldür. Bir gün sonraki gazetede ise Sanayi Birliği Genel Sekreteri Nazmi Bey'in kendisine soyadı olarak 'Çetin'in önerildiğini ancak çok sert geldiğini daha yumuşak bir isim aradığı haberini okuyoruz.

Gelelim Atatürk soyadına... Daha önce yazmıştım. Şimdi biraz daha açayım. Mustafa Kemal'e Atatürk soyadını veren kanun 24 Kasım 1934'te yürürlüğe girdi. Kanun metni aynen şöyleydi. 'Mustafa Kemal öz adlı reis-i cumhurumuza Atatürk soyadı verilmiştir.' Yıllar sonra bazı cingöz yazar tayfası hemen buradaki Mustafa Kemal öz'e balıklama atladı. Ve yazmaya başladılar. Mustafa Kemal'in Atatürk'ten önceki soyadı Öz'müş diye. Dahası bu yanlış ve saçma bilgi o kadar yayıldı ki neredeyse ilkokul müfredatlarına girecek hale geldi. Mynet ödüllü bulmaca yaptı, bir anaokulu öğrencilerine ders diye okuttu. Doğrusunu tahmin etmişsinizdir. Metinde 'öz adı Mustafa Kemal olan' demek istiyordu.

Evet özetleyecek olursak... Her zamanki adaletsizlik soyadında da oldu. Önce elitlere ve asil ailelere yağlı ballı soyadları dağıtıldı. Sonra kalan siyah Türklere ise listeden ne denk gelirse o soyadı olarak takıldı. Çok tuhaf soyadları da buradan yadigar kaldı. Yalak, Memeci, Hıyarcı, Dönek, Sıçan, Delik, Korkak Kıro, Damarlı, Kalça, Damızlık, Eşekcanbazı, Öküz, Tavuk, Gıcık, Öldürür, Şebek, Eşekçalan, Deveseven, Patlıcan...

Ha bir de, aile lakabımız diyerek onun şemsiyesi altına sığınanlar var. Onlar da son anda kazadan kurtulan gri Türkler olsun... Ama iş dünyasında soyadınızın Berkman olmasıyla Eşekcanbazı olması arasındaki farkı isterseniz anlatmayayım.

Kaynak: gürkan hacır
Arap ve Yahudilerde soyadı yoktur. ibn, bint, bar, ben diye biter.
Soyadı kanunu, kişinin soyadını belirtir. Soyadı, aile adıdır.
Soyadı kanunu ilgili linkler:
1) https://ataturkansikloped...v.tr/bilgi/soyadi-kanunu/
2) https://www.milliyet.com....unu-neden-cikarildi-78427
Nihal Atsız'ın bu konuyla ilgili güzel ve haklı tespitlerde bulunduğu bir makalesi:
1) https://huseyinnihalatsiz...e/atsiz-soyadinin-oykusu/
2) https://huseyinnihalatsiz...ndikoglu-ziyaeddin-fahri/
Normalde soyadına karşı değilim ama Türkiye'deki soyadı kanununun pratikte uygulanması yanlıştır çünkü Türkçe'de, sıfat(ön ad), ismi(ad) niteler ve adın önüne gelir; dolayısıyla bu mantıkla soyadı da addan önce gelir. (bkz: soyadın addan önce yazılması)
Ural-Altay dillerindan birisi olan Türkçe; sondan eklemeli/bitişken, yazıldığı gibi okunan bir dildir ve Türk dilinde cümle sonuna gelen ekler ayrılır. Sondan eklemeli bir dil olduğu için de soyad, addan önce gelir. Bu durum, Göktürklerden beri böyledir. Bükümlü dil yapısına sahip olan Hint-Avrupa dillerinde ise soyad, addan sonra gelir. Yine aynı şekilde Aryan dillerde ise cümle sonuna gelen ekler ayrılmaz..
Kanun, 21 Haziran 1934 tarihinde kabul edilmiş, 2 Temmuz 1934 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlanmış ve 2 Ocak 1935′te yürürlüğe girmiştir.

vikipedi.

görsel