bugün

(bkz: nağme).
--spoiler--
sevgilim, yeşil eriğim benim,
içine hapsolmuş çekirdeğinim senin.
--spoiler--
ancaka muzu rüyasında görmüş maymun gibi hayallerin sozcükleri."aşka düşüp yanmayan, yandım deyipte aşkı bulamayan" zaten kumdan kale yapsın. anı hoş kılan hormanel dengeye etki eden doğru kelimeler.
sonunda biten namelerdir... (bkz: üşenmeden okusa bari)
yüz on sekiz 18.

dizelerin adamıydım ben, uçsuz, bucaksız cümelelere gelemem, ama bak sana yazıyorum işte, sana taviz vermem konusunda kararsızdım aslında, ama herkese vermişiz ulan, bokun içine iyice batmışken tadını çıkarmalı diye düşündüm ve yazdım sana. her ne kadar simanı başrole koyup, motor diye bağırdığım hayallerim kadar iyi olamaz ama idare et işte üşeniyorum, belki de belalım olan boşverme ve üşengeçlik konularına daha çok çalışmalıyım.

sevmek konusunda yavşak biriyim kabul, bir gülüşüne yavşıyorum işte ne yapayım ben buyum. kullan işte beni, eline verdiğim iple çek beni işte. farkındayım... sado&mazo pornolarına ara vermeliyim.

slow&arabeskim bu aralar sarmıyo yaz şarkıları, arabesk&içki ilişkisinde başarılıyım aslında sende olamadığım kadar, her türlü tribe sokmaktan çekinmiyorum kendimi. neden dersen, yoksun aq işte.

küçük bir kız çocuğu artık farklı masal okusun diye bile olsa gel benim masalımın prensesi ol dedim sana, sense o kıza kibritçi kızı tekrar tekrar dinletme eziyetini çektirmeyi reva gördün. bir kerem ile aslı'da biz olabilirdik, tam gole sevinirken bir ofsayt kararı verdin ya.

-bu da mı gol değil be.
(bkz: inleyen nameler)
(bkz: ruhumu sardı)
daha dün gibi yaşımdı 19.

uğruna yazacağım uzun uzun satırları, hece ölçüsüne uyarak, dizelere sağdıran adamdım ben, şimdi limit yok vurduruyoruz kalbin kadar beyaz olan sayfalara. niye yazdığımı sorarsan bende kendime soruyorum be gülüm. yazıyorum ama sen bunları anlar mısın okuyabilirmisin ? muamma açıkcası, dilimiz ayrı, dinimiz ayrı, ülkelerimiz ayrı, ülkemde şöyle bir söz vardır latin güzeli, gözden ırak olan gönülden de ırak olurmuş, diline çevirmek istedim ancak google çeviriden okkalı bir küfür yedim, hemde kendi dilimde, benimkisi haybeye bir sevgi aslında, uzun zamandır beni anlayan bir kız yoktu be latin kızı ama sen dilinin farklı olmasına rağmen beni anladın ya, ülkemin kızlarına küfür edesim geldi. neyse yazının entelliğinden ayrılmayayım.
anlık mutluluklara talim ederken, mali krize girmiş bir aile edasında bocalıyorum işte anın tadını çıkarmak amacım. mutlu oluyorum be latin kızı ne yapayım bende psikolojik bunalımların kazanında kaynıyorum işte cemiyetlere hazırlanan nohutlu pilav gibi hep tatlı olurdu çocukluğumda o pilav, bendeki tatlılığı da yüzümdeki gülümseme işte.
aramıza giren o lanet olası mil, kilometre yada her ne zikimse onun ben neyse.
bak gülüm benim öyle fazla uçuk okumaya niyetim yok, iş desen orta düzey ben sittin sene gelemem, o yüzden bu zampara türk gencine umut bağlama derim.

seninde dediğin gibi bir imagino* uğruna ne zamanlar yitiyor.

(bkz: hakan taşıyan)
(bkz: beyaz gül)*
yazmaya götün 20.

bak yedi ki işte yazıyorum, bir çeçen direnişçisi gibi koca rusya'ya karşı tek başıma ve upuzun sakalımla karşı koymaya çalışıyorum, ama o direnişçi kadar rahat olamıyorum, o allah yolunda şehit olmayı beklerken, ben senin yolunda niyazi olmayı yeğliyorum. seviyorum işte bütün imkansızlığa rağmen, elimde tahtadan umudumla feleği gülmekten öldürüyorum, ama yoluma devam edemiyorum, kandırılıyorum bir çocuk gibi, fomara meydanında hep bana denk gelen trafiği düzenleme görevlisinin araçlara hızlan işareti yapması gibi hızlanıyorum ama sonra tüm bursa karşıma çıkıp olacak mı sandıydın diyor sanki.

imkansızlığı seviyorum işte, ne olur ne olmaz tedbirimi de alıyorum, 12 adet vesikalık çektirip anneme veriyorum. dursun yanında diyorum askere gidince dağıtırsın konu komşuya, belki biri çıkar izne gelir söz yaparız diyorum. 80 yılların fetişistliği yine kafamı kurcalıyor, 15 ay yapmalıyım diyorum askerliği anneme mektup yazmalıyım, babamın annesine yazdığı şiiri bende noktasına dokunmadan anneme göndermek istiyorum. bir sevdiğim olsun ranzama uzanıp resmine bakayım istiyorum, kurtuluş savaşına katılıp 3 yıl sürgünlerde dolaşmak sonra eve gelip kapıyı tıklatmak istiyorum. doğrudur fazla ahmet günbay yıldız okuyorum. 2011 yılındayım, 80'li yıllarda yaşıyorum, nostalji seviyorum ama muazzez ersoy'un nostalji albümlerinden feci halde sıkılıyorum. kimse bilmese de ispanyol paça giymek istiyorum, dar gömleği içine sokup, yakamı bağrımı açıp orada gömmeli batak oynayan kıllarımı ifşa etmek istiyorum.

hayallerimin içine seni katmıyorum bilerek, senden çok geleceğime dair hayallerin peşinde koşuyorum, bazen karizmatik bir iş adamı oluyorum, bazen de hem karizmatik hem dinine bağlı, tahrik edilmeye çalışılan adamı oynuyorum, bazende tıbbi malzeme satıyorum, üşenmiyorum primlerimi de hesaplıyorum.

her ne kadar kimseye çaresiz olduğumu belli etmesem de düştüğüm yerden kalkamadım işte sebepsizce gülümsemeyi seviyorum bu aralar herkese sırıtıyorum, kendi mutluluğumu önemsemiyor, millet mutlu olsun biz zaten bokun içindeyiz diyorum, bu aralar içkiye de geri döndüm, alıyorum yaşadığın şehri ayağımın altına dikiyorum almanlara özenerek biraları, bir bira içip 8 defa işiyorum senin olduğun yere doğru. yarın güçlü soydemir geliyor dibime, ona gidip sarhoş olmayı planlıyorum, heveslenme hemen, tribe girdim mi amı götü dağıtıyorum, kendimi kontrol edemiyorum bütün cinler tepemde... o yüzden ağzımla içmeyi planlıyorum. uzun zamandır ağlamıyorum, delirmeye başladığımdan şüpheleniyorum ve sonra ne mi yapıyorum, tımarhaneye düştüğümü hayal edip kendimi michael scofield'in yerine koyuyorum, kaçıyorum.

işin özü gözümdeki perde indikten sonra bir boka benzemeyen kız, gördüğün gibi ağzıma sıçmış bulunuyorsun, 2 günlük dünya diyorum sana sen mutlu ol ama fazlada abartma hani, benide düşünme artık, 3 akıllı kuyuya bir taş atmış onu çıkartmaya gidiyorum şimdi.
gel kuçu kuçu gel ay sen ne çirkin şeysin. *
Biliyorum sen mutlu olmayı bilirsin, ben acıdan koşmayı...
sevigiliye diyebileceğim tek name bu olsa gerek. evet. bu kadar.