bugün

(bkz: savaşta kazanıp yatakta kaybetmek)
(bkz: baltaci mehmet pasa sendromu)
savaşta kazandığını masada kaybedecek kadar malsan zaten baştan kaybetmişsin demektir.

üçüncü dünya savaşı toplarla değil frizbilerle yapılacakmış.
türklerin en iyi yaptığı şey. en acı örneğini lozan'da gördük. ama 1975'deki kıbrıs görüşmelerinde fena değildik.
türklerin diplomasi oyununu herkesi kendileri gibi yufka yürekli görerek oynamalarından ileri gelen hadise. savaşta türklerin üstüne yoktur, çünkü yapılabilecek en üstün şey olan canını ortaya koyma olayını iyi becerirler. lakin masa başında avusturyalı diplomata kedi bakışı atıp da ingiliz diplomata haşin bakışlar atmak diplomasinin gereklerine uymamaktadır. lozan görüşmelerinin ankara'da değil de isviçre'de düzenlenmesi buna çok güzel bir örnektir. bu kadar çok yorulup, şehit verip de kendi istediklerimizi alamamanın başka bir adıdır bu. akabinde ve detayında ingiliz gizli servisi'nin ismet paşa'nın ankara'ya yolladığı bütün şifreli mesajları çözüp ingiltere'nin ona göre hamle yapması da bizi zor durumda bırakmıştır. ismet paşa bunu bile bile mağlup devletmişçesine o masada oturdu ya, hah işte tam başlığı karşılar onun bu davranışı. misakı milli kararlarında musul türk toprakları içindedir sayın yazarlar. amma ve lakin, lozan'dan sonra elimizde kalan topraklar bırakınız lozan'ı hatay'ı bile kapsamamaktadır. evet tam da yenik devlet muamelesi görmüşüz değil mi? bunun sebebini bütün tarih kitapları "ingiltere çok güçlüydü o dönemler, bizim ise savaşacak, silah tutacak gücümüz bile kalmamıştı"ya bağlarlar. yav zaten ölmüşün öleceğin kadar. elinde adam kalmamış. kaybedecek neyin kalmış da sen neyden korkuyorsun demezler mi adama? yık gel oraları, ama dediğini yaptır. sen ki o haldeki bir devletle ingiltere, fransa, rusya gibi devleri dize getirmişsin. niye pısırık kediler gibi davranıosun allahın isviçresinde. ha gelelim musul'a. lozan görüşmeleri imzalandığında 24 temmuz 1923'te çözülememiş üç beş sorundan birisi de buydu. bak bak enteresanlığa bak. çözülemiyor bu sorunlar. karşıda büyük devletler olduğu için. ne büyük devleti ya? sen bi kere galip devlet olarak oturuyosun o masada, ne koparacaksan kopar. ha salondan ayrıldıktan sonra büyük devlet odur, ama o anlaşma masasında sensin büyük devlet; ingiltere falan değil. neyse bu üç beş sorundan biri de musul sorunuydu işte. ingiltere ile lozan'dan sonra bu konu hakkında görüşmeler devam ederken hop bir isyan patlıyor ülkede. şeyh sait isyanı. ingiltere çıkartmışmış bu isyanı. musul konusu benden yana çözülsün olsun bitsin diye. biz de kuzu kuzu ingiltere ne istiyorsa yapmışız. musul kerkük petrollerini ingiltere'ye vermişiz, ne karşılığında biliyor musunuz? musul kerkük petrollerinden ingiltere'nin elde ettiği kârın %10'unu 25 sene boyunca bizim almamız karşılığında. bu anlaşma 1926'da yapılmış. 1951'e kadar musul kerkük petrollerinin %10 kârı bizimmiş yani. e sonra? sonrası ingiltere'ye kalmış abisi. o ne bok yerse yesin, biz bakıcaz demişiz adama. şeyh sait denen adamın çıkardığı isyanın sonuçlarına bak.

osmanlı döneminde de bu böyle olmuştur hep. gerileme ve dağılma dönemlerinde nice başarılı savaşlarımız vardır ki ardından gelen anlaşmalarda yenik devlet muamelesi görmeyelim. çok kısa bir örnek verelim, reklamlara giricez çünkü. osmanlı devleti 1787'den başlayarak avusturya ve rusya ile savaşlara girişmiştir. o dönemki pek çok avusturya- rusya ikilisine karşı yapılmış olan savaştan birisi sadece. her ne hikmetse bu avusturya ve rusya düşman olmuştur birinci dünya savaşı'nda. o detayı atlayalım yazarlarım. sonrasında tarihe dikkat ederseniz fransız ihtilali'nin vakti gelmiş. e bizim savaşan üç devlet de imparatorluk sonuçta. içinde farklı milletler var. en çok tırsan avusturya olmuş ziştovi anlaşmasıyla çekilmiş savaştan. adam savaştan çekiliyor değil mi? gebert o adamı masada. bir tekme de sen vur değil mi? yok olmaz, sadece savaşta aldığı yerleri geri vermiş avusturya, ne karşılığında? bizim de savaşta aldığımız yerleri geri vermemiz karşılığında. bu adam savaştan çekildiğine göre hükmen mağlup olacak değil mi? hani nerde 3-0? bildiğin 1-1 bitmiş maç. ha ardından tek kalan rusya da bir anlaşmayla savaştan çekiliyotr. yaş antlaşması ile 1792'de. peki anlaşmanın maddelerini sayayım mı? sadece birisini ben söyleyeyim, bu ahval ve şeraitte imzalanan bu anlaşmanın diğer maddelerini de siz pek meraklı sayın yazarlarımız araştırsınlar ve tarihle yüzleşsinler lütfen. benim söyleyeceğim madde şu: osmanlı devleti, kırım'ın rusya'ya ait olduğunu kabul edecek. bakınız savaşın kırımla ilgisi yok, savaş kırım civarlarına hiç sıçramamış ama adam istediğini koparıp da çekilebiliyor savaştan. ve bu anlaşma osmanlı tarihçilerine göre, osmanlı'nın dağılma dönemi'nin başlangıcı olan anlaşma. diğer maddelerini de araştıran bi yazar arkadaş entry olarak eklerse, ben ve arkadaşlarım minnettar kalırız.

işte böyle sayın yazarlar. ne kadar da güzel bir diplomasimiz var değil mi? genelde uzun entry yazmaktan pek hoşlanmam ama aklıma geliyor işte yazarken, kusura bakmayın. saygılar.

edit: en uzun entrylerimden biri de buymuş. yıllar sonra okudum ve utandım. davranıosun yazmışım bildiğin. ergenlik başa bela. değiştirmeyeyim de ibret olsun. hepsini de okumadım zaten çok sıkıcı yazmışım.
1897 türk-yunan savaşı sonunda da yaşanan nahoş durum.
savaşı kim yapar devletler yapar.
şimdi sen masada kaybettiysen yeterince güçlü değilsin demekki savaştığın insanlara ya borcun var ya ekmeğini suyunu onlar veriyor ya da kazandığın savaş, o savaşın çok küçük bir bölümü.

her anlamda güçlü olacaksın da masada taviz vereceksin. imkansız bi şey.
savaşı er meydanında Azerbaycan masada Ermeniler kazanmıştır.
Şu an tamda azerbaycan'ın başına gelmek üzere olan şeydir.
Ata sporumuz olan masada kaybetmek.