bugün

fettah köleli'den

şairin suresi-i

i. devletin, dinin ve hatta dünya-ı evrenin
sınırları hükümsüzdür, ey şair!

imgelem atlarını kanatlandıran
lezzeti her daim tende kalan bulaşıcı gölgesi ile

sarhoş iken sen, çağrışımların!

ii. kim, hangi şair ki
yerine getirmez düşlerinin hükmünü

bile ki ona zindan edeceğiz
kendi gövdesinin dahi

en masumane cürmünü!

iii. ey kanatlı ruhun efendisi!
eğer ki korkusuzca içine çekemezsen acısını

ruhu gövermiş bakırla besleyen acısını, aşkların
asla sahip olamazsın son şafağın ışığıyla köpürtüp

lezzetlendirdiğimiz çırılçıplak gövdesine, aşk-ı şeyda'nın!

iv. dil olmayan dilin, göz olmayan iç gözün
renk olmayan rengin; haz ve kederin bitek toprağında
boy veren, ey sevdalı ruhu evrenin!

lav çiçekleriyle kırbaçlayıp gövdeni,
derinin içine ikinci bir deri bilip giydiğin gün
tıpkı sana benzeyen ol divane-i şeyda'yı

rütbelerimizi söküp, gökyüzünün vitrinlerinden
indireceğiz kendimizi!

cümle nebatın ve necatın huzurunda
biad edeceğiz ikinize! amen.
şairin suresi-ii

i. kendi enkazı üstünde dans edip
çılgınca çığlıklar atan, ey ihtilal yarımı deli ozan!
eğer ıssız bir vadide
yoldaşsız bir nehir gibi akmak düşmüşse payına
harlı sudan geçen
mızraklı kızıl bulutlar gibi rahvan

geç git yeryüzü ırmağından!
şiirinin ayak izlerinden fışkıran yangın yeşili lav çiçekleri
tanıtıdır buralarda bir yangın olarak yaşadığının

ii. küfür, alay ve aşağılama
unutma ki yahşi silahlardır eğleşenler için araf'ta
bir yol uğra yaşlı mohikan'a
çubuğundan bir nefes çek
ateşsuyundan akıta akıta iç çenene
ki aykırı yollar bulasın
ol nimetlerimizi tezelden ulaştırmak için

varoşlarda açlığın nalsız atlarını koşturan
ayaktakımı'nın çıplak savaşçılarına!

iii. düş kanını kargışlayan gecenin
köklerini sök toprağın yüreğinden
omuzuna at yıldızların heybesini ve
aksamadan yürü bu gece!

bir de sigara yak
bütün 'fırsatlar'ı tepmiş bir adam olmanın keyfiyle
tükür yüzlerine
rütbelerini sök, vitrinlerden indir kendini
sana göre değil bu senaryo, bu iğrenç rol
kırık düşlerin ikircimli aydınlığı.

bil ki, boşuna nokta-ı nazar eylemedik uslanmaz bir terörist
bir ihtilal cini de-yu hakkında!

varsınlar anlamasınlar onlar
varsınlar inanmasınlar surelerinin tek satırına

çapraz fişeklikli kanlı bir yağmur altında topla ve
de ki onlara: sade bir törenle
armağan eylesinler düşmanlarının göğsüne
çam sakızı çoban armağanı niyetine
küfür, alay ve aşağılama ile yağlanmış kinlerini

dahi son nefeslerinde!
şairin suresi-iii

i. şairsin, ki farz kılındın
küfre meyil yaşamaya

anonim beğeniye, kutsal etiğe!

verecek meteliğin yok aşk denilen
o çekirdek aile-i mimariye!

orada duruyorsun, mansur'un derisine
isyan'ı solfej'i kazıdığı yerde: "sürgün

marjinal ve yabancı! "
(ülkendir denilen yerde)

sorarlarsa de ki: mesleğim
düş ile kundaklamaktır gerçeği!

ii. dalgalı ve sürekli mavi cinnet atları akıyor
hayal imbiğinden

imamların, polis şeflerinin ve üniversitelerin kutsayıp
kolladığı, genel ahlaka, aykırı!

belli ki, anısısın, bu çılgın evrenin; sözcük çökeltisi, mil
ve bilinç sazlıklarında eyleşir, türkü söylersin geceleri.

bir tek sen kaldın o büyük özgürlük anlatısından geriye
çiğnendikçe anımsanan toz gibi.

taşların sımsıkı kilitli ağızlarında sırlı gülüş gibi dingin
şeker kağıtlarına sarıp gömdüğümü onurlu ölüler gibi dipdiri,

dalgalı ve sürekli mavi!
şairin suresi-iv

i. ya şeyda! biliyor musun
bir daha asla giyinemeyeceğini

çılgın bir şair
çırılçıplak bir can bahşetmişken sana şiirinde?

ha türban, ha yaprak; ha kürk, ha manto ya şeyda!
yaşatamıyorsa o çılgına

ipek bir tül ardından bakmanın
sıkıntısını bile

neye yarar!
o yerleştirmiş gözlerini taa gövdenin içine.

ii. gövdesi, çıtır bir çiçeğin gövdesine ilham veren
ey sevgili kızı lazika kralı'nın!

gövdenin gümüş yapraklarını köpürtüp savuran gün
terli denizini aydınlık öpücüklerin külü ile ovup parlattığı zaman

and olsun ki yırtacağız günah deferi'nin ilgili sayfalarını
ve iki damla kan düşeceğiz yalnızca dipnotuna külden kaderinin

"çılgın bir şair buldu şifreyi! çıtır çiçekli kızını
yıldızlardan sağıp içti! " diye "lazika kralı'nın! "

iii. ey kanatlı ruhun kanadı! kadim mülkü ol mülksüzün.
düş toprağı şeyda! zümrüt yeşili ormanların var kıyılarında.
karanlık tılsımlı suyu denize çevirdin bir tebessümünle;
ne mutlu!

gel gör ki, ne senin ne de bizim gücümüz yeter
çomak sokmağa ayaktakımının aşk-ı tutkusuna!

ayakların yere bassın ya şeyda! toprağına düşlerin.
gel oynama tacımızın tahtının kaderiyle!