bugün

Nietzsche güç istenci der. Politika sadece siyasi bir terim değildir. Karısından üstünlüğü kanıtlamaya çalışan koca da politikacıdır.
aristoya göre insanı hayvandan ayırandır.

(bkz: insan politik bir hayvandır)
"Politika, kan dökülmeden yapılan savaştır. Savaş ise kanlı bir politikadır."

mao zedung.
aristo bu eserinde, spartalıların kadınlara geniş haklar tanıyıp, değer vererek, kendi istikballerini tehlikeye attığını ve bu tutumların doğru olmadığını söyler. hocası platondaki kadın-erkek eşitlikçiliğinin aksini savunan aristo, sparta'nın çöküşünü buna bağlar.
aristo'nun devlet yönetimiyle ilgili yazdığı kitap.
kelime anlamı çok yalandır. fazlasını söylemeye de gerek yok zaten.
“Politika, insanları kendilerini ilgilendiren şeylerden alıkoyma sanatıdır.” -Paul Valéry
bir kişinin iyi bir şey yaptığı zaman, başka partilerin yaptığı o iyi şeyi gözden ırak tutarak o kişinin değerini düşürmeye çalışma döngüsüdür.
Politika, yunanca kökenli bir kelimedir.
Poli, çok; tika, yol demektir.
Siyaset ile aynı anlama gelmektedir.
herkesin yapamayacağı ama herkesin en azından bireysel olarak gerektiğinde yaptığı...

--spoiler--
+ müdürümden nefret ediyorum...

- aa naber işler nasıl raporlar bitiyor mu? cuma gününe yetişmesi gerekiyor.

+ hazır bile müdür bey. sizi asla yarı yolda bırakmayacağımı bilmeniz gerekiyor. :-) ehe...
--spoiler--

buna ikiyüzlülük diyebilirsin zaten karşılığı politikadır. çıkarın için her şeyi yaparsın ideolojin yoktur görüşün yoktur çıkarların vardır. Gerektiğinde düşmanımın düşmanı dostumdur diyebilirsin. Politika bundan ibarettir.

işte o yüzden Türkçülük siyaset üstüdür işte o yüzden Türkçü bir siyasi parti yoktur! işte o yüzden türkçüler eğilip bükülmez ve kalıplara sığmaz... istiklal marşının dizelerinde gençliğe hitabede saklıdır bizim politikamızda siyasetimizde! gerektiğinde tam gerektiği anda...

--spoiler--
Ey Türk istikbalinin evlâdı! işte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
--spoiler--
hiç bir şey söylemeden cevap vermektir.
küçümsenmiş bir aşığın öfkesi kadar sert yapılmalıdır. politika bir manipülasyon sanatıdır. acımasız olmalıdır. bu iş çok iyi yapılmalı ki insanlar mutsuz olmasın. mesela biri size yalan söylüyor bunu biliyorsunuz ve mutsuz oluyorsunuz. ama iyi bir yalancı sizi söylediği güzel yalanlara inandırıyor ve mutlu oluyorsunuz. inanmaya bakın. zaten mutluluk şartlardan bağımsız gelişen bir histir, tıpkı ölüm döşeğindeki bir adamın gülümseyebilmesi gibi.

şimdi biraz William Shakespeare bize yardımcı olsun. din bir politika malzemesidir 'Şeytan bir günah işleteceği zaman, işe, bu günahı kutsallık zırhına sarmakla başlar.' bana bakmayın siz politikacılara, badem bıyık bırakanlara, cuma namazına gidenlere, selamın aleyküm diyenlere inanın. çünkü inanmak mutlu eder, uyuşturur. fakat şunu unutmayın ki 'Gerçek, yerin yedi kat altında da olsa bir gün ortaya çıkacaktır.'
bölümdeki ilk dersimde şu soru sorulmuştu. "politika nedir?" ben de gayet kendimden emin bir şekilde şu cevabı vermiştim: "politika insanları yönetme sanatıdır." hoca bu cevabı biraz daha açmamı isteyince, devam ettim "politika, insanları uygun bir amaç doğrultusunda, uygun bir çatı altında idare etme işidir. politikacılar da bir nevi kitlelerin çobanıdırlar."

şimdi neredeyse bölüm bitmek üzere. ve benim bu soruya vereceğim cevap o kadar değişti ki.

bence politika artık insanları yönetme işi falan değil. olamaz da... 21. yy insanı, yönetilebilecek insan türüne girmiyor. bu çağda insanlar artık yönetilemez. her kim ki onları yönetmeye kalkışırsa, bunun bedelini eninde sonunda öder.

evet, demokrasinin pek yaygın olmadığı bir dönem için, ilk yapmış olduğum tanım uygun düşerdi. insanlar, kutsiyeti mutlak, ilahi bir meşruiyeti olduğuna inandıkları monarklar tarafından kelimenin tam manasıyla "yönetiliyorlardı". monarkların elinin yetişmediği yerlerde daha düşük mevkiden temsilcileri, onun adına bu işi yapıyorlardı. monark, halkı mutlu etmekle yükümlüydü. halk da monarka itaat etmekle...

ama günümüzde politika, olsa olsa bir "uzlaşma sanatı ve icraatı" olarak tanımlanabilir. çünkü artık insanlar öyle kolay boyun eğmiyorlar. bilgi kaynakları neredeyse sınırsız artık günümüzde. iletişim ağı çok güçlü. canı isteyen hemen herkes, çok ufak bir çabayla fransada, ingilterede, abd'de neler olup bittiğini görebiliyor. bir zamanlar tamamiyle devlet elitinin, bürokratların ve diplomatların himayesinde olan diplomasi bile, artık halkın ilgi alanına girebilmiş durumda. doğru veya yanlış, herkes suriyede, filistinde olanlar hakkında ahkam kesebiliyor. ülkesinin takınacağı tavır hakkında yorumlarda bulunabiliyor. bu insanları artık nasıl yönetebilirsiniz ki?

bu yüzden bu dönemin anahtar kelimesi "uzlaştırma"dır. aslında bunu türkiyenin yakın geçmişini incelediğinizde de görebilirsiniz. milli görüş, gerek söylemleri itibariyle, gerekse de çatısı altında topladığı insanların düşünceleri bakımından radikal sayılabilecek bir partiydi. sorun şuydu ki, karşılarında da en az kendileri kadar katı bir kitle, cumhuriyetin değerlerini korumak için kendilerine savaş açmışlardı. baktığınız zaman, gerek adalet partisi, gerek anap, gerek dyp, gerekse diğer merkez sağ partiler; bu "islamcı ya da milliyetçi" kitlelerle uzlaşı sağladıkları oranda başarılı olabildiler. ancak uzun yıllar sonunda milli görüş, ciddi anlamda yenilgiye uğradı. ve onun küllerinden de akp doğdu.

abye hristiyan kulübü diyen, abdyi ve israili terörizmle suçlayan, eline ilk geçen fırsatta müstehcen olduğu gerekçesiyle heykel yıkan milli görüş gitti; yerine türk siyasetinde büyük bir uzlaşım sürecini getiren akp geldi. eğer akpnin yakaladığı başarının sırrını gerçekten merak edenler varsa, 2002 ile 2008 arası dönemi iyi incelesin derim ben. makarna kömür edebiyatı yapmaktan, yılmaz özdil tespitleri sıçmaktan çok daha akıllıca olur böylesi.

işte o akp, merkez sağa yaklaşabilecek kitlelerin önemli bir kısmının desteğini ve sempatisini kazandı. aynı dönemde asker ve baykal chpsi, kriz yaratmakla ve akpyi türlü entrikalarla alaşağı etmekle uğraşınca, akp ciddi bir tepki oyunu da arkasına alarak gücünü artırdı. aslında o dönemin akp kadrosuna bakarsanız, çok farklı kitleleri uzlaştırma ve kendi çatısı altında toplama konusunda ne kadar ümit verici olduğunu da daha yakından görürsünüz. gerçekten de, o dönemin akpsi, iki hükümete yetecek kadar geniş ve güçlü bir kadroyu içerisinde barındırıyordu. ve yine o akp, vesayet rejimine son verdi, kürtlerin sorunlarına değindi (sırf bu sorunun varlığını kabul etmesi bile büyük başarıydı), sadece söylemde kalmış olsa bile dış işlerinde komşularla daha sıcak ilişkiler kurma niyeti göstermesi... işte tüm bunlar uzlaşının sadece toplum düzeyinde değil, olabilecek tüm cephelerde geçeceğinin işaretiydi ki, aynı dönemde ilk sivil anayasaya yönelik talepler de artmıştı.

akpnin bundan sonraki dönemi ise, türkiyeyi yönetme arzusunun güçlendiği dönem olarak görülebilir. gezi eylemlerinde, uzlaşı yerine eski usul yönetme teknikleri tercih edildi. adeta eski tabirle "isyan bastırıldı". hükümet şimdi aynı siyaseti alevi sorununun çözümünde de kullanmaya çalışıyor. benzer bir şekilde, cemaat ile olan kavgada da hükümet güç yetirme yarışına girdi. cemaat kadroları tasfiye edildi, halen de edilmekte. adeta cadı avı başlatıldı. tıpkı george orwellin animal farmında olduğu gibi, iktidara ters düşen hemen her şey dış mihrak bağlantılı olmak ya da art niyetli olmak, kandırılmış olmakla suçlanıyor. iktidara yönelik tüm yolsuzluk eleştirileri, tüm iddialar, ya yok sayılıyor, yada karşı propagandayla susturuluyor.

şimdi bakkalım, kim haklı çıkacak? 3 sene önce "politika yönetme sanatıdır" diyen ben mi, yoksa şimdi "politika uzlaşma sanatıdır" diyen ben mi? çünkü eğer birincisiyse, akp iktidarının bu süreçten çok da yara almadan, daha uzunca bir müddet kendi iktidarını başarıyla sürdürebilmesi gerekiyor. yok eğer ikincisiyse, akp iktidarı tıpkı geçmişte uzlaşmayı beceremeyen koalisyon hükümetleri gibi, tarihe karışacaktır yakın bir gelecekte. ama tabi siyasette her zaman üçüncü bir yol olduğunu da unutmamak lazım.
pier paolo pasoliniye sormuşlar :
-seks politik midir?
-evet tabiki. politik olmayan hiç bir şey yok.
yani bu önemli bir şey olsa diye insanın aklını karıştıran kelime.
eş anlamlı kelimesi "siyaset"tir. arapça olan "seyis", atbakıcısı kelimesinden gelir. ikinci anlamı davranış biçimi, düşünce yapısıdır.
"Politikayla ilgili öğrendiğim tek şey her iki tarafında beni kazıklamaya çalıştığıdır."
Bir filmde duymuştum ismini hatırlamıyorum.
Eğitimin kindar ve gaddar çocuğudur.
Hayattan uzaklaştırılması, daha yumuşak ifadeyle tek meşkale-dert olarak görülmemesi gereken sanat.
Tarih ile birlikte çok sevdiğim alan.
politika.

eski helence "polis", eski türkçe "paluk" (balık), kent anlamına gelmektedir.

politika ise "kent işi", kentle ilgili demektir.
Sınırlı kaynakların (para, güç, hammadde vb.) kalabalık insan nüfusu arasında paylaşılamıyor olmasından doğan kaynaklara hakim olma (yani iktidar) kavgasının ismidir.
Sırbistan'da günlük yayınlanan gazete.
https://en.0wikipedia.org/wiki/Politika
evimde üç bin kitap, okuduğum beş bin kitap varken, üçüncü yabancı dili öğrenmeye çalışıyorken beni bu kadar politize edip fikirlerimi degersizlestirmeye çalışan kim varsa inşallah anası muhtar adayı olurda gelen geçen sandığına oy atar.
oy almayı beceren insanların, devlet yönetiminde de başarılı olacağını düşündüğümüz saçma sapan bi şey.

karnımız ağrıdığında en yakışıklı ya da en karizmatik en güzel konuşan doktora falan gitmiyoruz, işinin ehli doktor arıyoruz.
siyasa, devlet işlerini düzenlemek, çözmek, yürütmek için kullanılan yol veya yollar.