bugün

Ahzab suresi 53. ayet: "Peygamberin evinde yemek yediğiniz zaman hemen dağılın, sohbete dalmayın..."

1400 küsur yıl önce yazılmış bir ayet. Ben 2016 yılında yaşıyorum banane bundan. Yani benim ne işime yarayacak peygamber misafirlerinin ne kadar çok oturup oturmaması gerektiği!?
islamın yalan olduğunun göstergesidir.
kuran aynı zamanda bir tarih kitabıdır.
aslında bundan derste alınabilir.
mesela insanların evinde oturup uzun süre rahatsız etmemek gerek.
Gerizekalıların 1400 sene önce olmuş olay benimle alakası ne dedikleri ayettir. Anlatılmak istenen şey gayet basit misafirliğe gidildiği zaman ev sahibini sıkacak derecede oturmayın. insanların işi gücü olabilir,yorgun olabilir,kendisine zaman ayırmak isteyebilir. Bilmem anlatabildim mi gerizekalı ?
Bir örnek cahil insanlığa peygamber üzerinden anlatılmıştır.çat kapı misafirliğe gitmeyin.misafir olduğunuz evde çok oturmayın.
(bkz: ahzab 50)
Kardes ona bakarsan "yaziklar olsun o namaz kilanlara" diyede bi ayet var ama basinda "gosteris icin kilanlara" ayeti var cimbizla cekip aliyosunuz kucucuk aklinizla.
Ya sen olmayan aklınla ayet mi yorumlamaya çalisiyorsun?
Bu kadar mi karaktersizsiniz ya.
Insanlar senelerce bunun ilmini aliyorlar yorumlayabilmek icin
Sen kimsin ki aradan sectigin bi ayeti kafana gore yorumluyorsun
Allah sizi islah etsin.
`söz konusu ayeti yorumlayabilmeniz için ayetin ne zaman, nerede ve hangi olaydan sonra indiğini bilmeniz gerekir.
o surede o ayetten önce ve sonra gelen ayetleri bir bütün olarak bilmeniz gerekir.söz konusu ayeti yorumlayabilmeniz için ayetin ne zaman, nerede ve hangi olaydan sonra indiğini bilmeniz gerekir.
o surede o ayetten önce ve sonra gelen ayetleri bir bütün olarak bilmeniz gerekir.`

Diyen yazar, bu kadar zırvalayacağına ayetin öncesini ve sonraısını açıklasaydın ya neden gelmiş bilelim madem çok biliyorsun dimi?

Uydurmasyondur efendim, komple uydurmasyandur.
Buhari'nin güvenilir bir rivayet zincirine dayanarak bildirdiğine göre saha-bilerden Enes b. Malik şöyle diyor:

"Peygamberimiz Cahş kızı Zeynep ile evlenirken bir düğün yemeği vermişti. Konukları yemeğe ben çağırmıştım. Bir grup konuk geliyor, yemek yiyip çıkıyor, arkasından başka bir grup geliyor, onlar da yemek yiyip gidiyorlardı. Böylece yemeğe çağrılmadık hiç kimse bırakmamış, herkese yemek vermiştim. Bunun üzerine Peygamberimize "Ey Allah'ın Resulü, çağıracağım başka kimse kalmadı" dedim. O da "Öyleyse sofrayı kaldırın" dedi.

Bu arada üç grup konuk evde kaldı, konuşmaya dalmışlardı. Peygamberimiz evden çıkıp Ayşe'nin odasına gitti. 'Selâmun aleyküm, ey eşim, Allah'ın rahmeti ve bereketi üzerine olsun' dedi. Ayşe de O'na 'Allah'ın selamı ve rahmeti senin de üzerine olsun; ey Allah'ın Resulü, yeni eşini nasıl buldun? Allah onu sana uğurlu etsin' diye karşılık verdi.

Arkasından diğer eşlerinin odalarını ziyaret etti. Hepsine Ayşe'ye söylediği sözleri söyledi ve hepsinden Ayşe'nin verdiği cevabın aynısını aldı. Sonra dönüp geldi. .içeri girdiğinde o üç grup hala evdeydi ve konuşmaya devam ediyorlardı. Peygamberimiz son derece çekingen ve utangaç bir insandı. Bu yüzden geri dönerek tekrar Ayşe'nin odasına gitti. Bir süre sonra ya ben ya da bir başkası konukların gittiklerini kendisine haber verince eve döndü. Kapıdan girmek üzere bir adımını eşikten içeri atmış, öbür ayağı henüz dışardayken aramıza perde gerildi ve tam o sırada 'hicap' ayeti indi."

Az önce okuduğumuz iki ayet, evlere girip çıkmaya ilişkin bazı edep kurallarını içeriyor. Cahiliye dönemi araplarının bu kurallardan haberleri yoktu. Peygamberimizin evine girerken bile bu tür kurallar gözetmiyorlardı. Halk, birbirlerinin evlerine, sahiplerinden izin almadan giriyordu. Nur suresinin izin alarak evlere girilmesi gerektiği yolundaki ayetlerini açıklarken bu konuya değinmiştik.

Bu pervasızlık Peygamberimizin evlerine girerken daha çok kendini gösteriyordu. Çünkü bu evler halk için gökten inen bilgi ve hikmetin merkezleri haline gelmişlerdi. Bu yüzden bazı araplar Peygamberimizin evlerine ulu-orta giriyorlar, ocakta yemek olduğunu gördüklerinde davet edilmeyi beklemeden yemeğe kalıyorlardı. Bazıları yemekten sonra da oturmaya devam ederek aralarında konuşmaya dalıyorlardı. Bunu davet edilerek gelenler gibi çağrısız olarak eve dalanlar da yapıyorlardı. Böyle yaparken Peygamberimizi ve ailesini rahatsız ettiklerini hiç düşünmüyorlardı.

Nitekim elimizdeki bilgiye göre yukarda sözünü ettiğimiz o üç grup düğün yemeğinden sonra sohbete daldıklarında evin yeni gelini, yani Cahş kızı Zeynep yüzünü duvara dönüp oturmak zorunda kalmıştı. Peygamberimiz ise bu sıkıcı konuklarını uyarmaktan utanıyordu; ziyaretçilerini gücendirmekten, utandırmaktan çekiniyordu. O kadar utangaçtı. Bu yüzden yüce Allah, O'nun yerine gerçeği o kaba konukların yüzlerine vurmak gereğini duymuştu. Çünkü;

"Allah gerçeği söylemekten çekinmez."

Nitekim kadın-erkek ilişkileri konusundaki engin duyarlılığı ile tanınan Hz. Ömer, Peygamberimize dokunulmazlığı ve kadın giyimini disipline bağlamayı öneriyor ve yüce Allah'ın bu yolda emir vermesini diliyordu. Sonunda bu konuyu çözüme bağlayan ayetler inince Hz. Ömer'in önerisi kabul edilmiş, duyarlığı tatmin edilmiş oldu.

Buhari'nin güvenilir bir rivayet zincirine dayanarak bildirdiğine göre sahabilerden Enes b. Malık bu konuda şöyle diyor:

"Bir defasında Ömer, Peygamberimize 'Ey Allah'ın Resulü, senin evlerine iyi-kötü herkes giriyor. Mü'minlerin annelerine (eşlerinize) örtünmelerini emretsen " daha iyi olmaz mı?' Bunun üzerine örtünmeye ilişkin ayet indi.

Bu sırada inen ayetlerin birincisi insanlara, o günün araplarına şunları öğretiyor: Peygamberin evlerine izinsiz girmemelidirler. Eğer yemeğe çağrılı iseler bu çağrıya cevap vereceklerdir. Fakat yemeğe çağrılmadıkları halde oturup ocaktaki yemeğin pişmesini beklememelidirler! Yemekten sonra çıkıp gitmeli, evde kalıp gevezeliğe dalmamalıdırlar.

Günümüzdeki müslümanların da, bir çoklarının ihmal ettiği, bu edep kurallarına şiddetle ihtiyaçları vardır. Günümüzde yemeğe çağrılan bazı konukların yemekten sonra evde kalarak gevezeliğe daldıkları görülür. Hatta bu gevezelik yemek masasında sürdürülür. Eğer ev halkı islam edebinin bazı kalıntılarını hala kişiliklerinde taşıyan kimselerse sıkıntıdan patlayacak gibi olurlar. Fakat pişkin konuklar daldıkları gevezeliklerini hararetle sürdürürler, evdekilerin tedirginlikleri hiç umurlarında bile değildir. islamın edep kuralları her duruma cevap verir, her ihtiyacı karşılar. Yeter ki, yüce Allah'tan gelen bu tutarlı kurallara uyalım.

Ayetin ortalarında Peygamberimizin eşleri ile yabancı erkekler arasında bir perde bulunması gerektiği belirtiliyor. Okuyoruz:

"Peygamber eşlerinden bir şey istediğinizde onu perde arkasından isteyiniz."

Ayetin devamında böyle bir perdenin bulunmasının her iki tarafın kalplerinin temiz kalmasına yarayacağı açıklanıyor. Okuyalım:

"Bu sayede sizin kalpleriniz de onların kalpleri de daha temiz kalır."

Öyleyse hiç kimse ortaya çıkıp da yüce Allah'ın buyurduğunun tersini söylemesin. Şu tür sözleri kasdediyorum: Kadınlar ile erkeklerin bir arada bulunmaları, perdesiz ve "örtünme"siz bir arada yaşamaları, birbirleri ile serbestçe konuşmaları, buluşmaları, oturup kalkmaları, birlikte çalışmaları daha iyidir. Böyle olunca karşıt cinslerin kalpleri temiz olur, içlerinden kötülük geçmez, bastırılmış cinsel duygular kanalize olur; karşıt cinsler birbirlerine karşı terbiyeli ve nazik olurlar, davranışları incelir. Yüce Allah'ın kimi zavallı, nasipsiz, kendini bilmez ve aşağılık kulları sık sık böyle laflar ederler.

işte onlar için söylüyorum. Yüce Allah "Peygamber eşlerinden bir şey isterken onu perde gerisinden isteyiniz. Bu sayede sizin kalpleriniz de, onların kalpleri de daha temiz olur" diye buyururken hiç kimse kalkıp da bunun tersini söylemesin.

Hem yüce Allah bu sözleri "mü'minlerin anneleri" olan temiz Peygamber eşleri ile Peygamberin arkadaşları olan ilk müslümanlar için, yani hiç kimsenin boy ölçüşmeye kalkışamayacağı derecede seçkin insanlar için söylüyor. Eğer yüce Allah bir konuda bir şey der de O'nun kullarından biri aynı konuda başka bir şey söylerse söz, yüce Allah'ın sözüdür ve diğer herkesin sözü boştur. Bu türden bir kul sözünü hiç kimse ağzına almaya kalkışmaz. insanların bu tür saçma sözleri ağızlarına alabilmeleri için ölümlü kulların, insan psikolojisini bu kulların tümünün yaratıcısı olan, ölümsüz Allah'tan daha iyi bildiklerini iddia etmeleri gerekir.

Oysa elle tutulur, somut gerçek yüce Allah'ın doğru, buna karşılık yüce Allah'ın buyruğu ile çelişen sözleri söyleyenlerin yalan söylediklerini haykırıyor. Günümüzde dünyanın her tarafında yaşanan tecrübeler bu sözlerimizi doğrulamaktadır. Sınırsız "karma-hayat" düzeninin egemen olduğu ülkelerde görülen ahlâk bunalımı bu sözlerimizin en kesin, en açık kanıtıdır. "Karma.-hayat" düzeninin en iğrenç meyvalarını devşiren Amerika, bu tür ülkelerin en başında gelir.

Evet, ayette açıklanıyor ki, Peygamber'in evlerine gelen konukların çağrılı olmadıkları halde yemeğin pişmesini beklemeleri ve yemekten sonra da evde kalarak sohbete dalmaları O'nu rahatsız ediyor, fakat aşırı nazikliğinden dolayı onlara bir şey diyemiyor. Ayetin sonunda da müslümanların Peygamberi rahatsız etmemeleri ve ölümünden sonra O'nun eşleri ile evlenmemeleri gerektiği belirtiliyor. Çünkü O'nun eşleri mü'minlerin anneleri gibidirler. Peygamber ile bu kadınlar arasındaki özel konum, O'nun ölümünden sonra onlarla hiç kimsenin evlenmemesini gerektirir. O ailenin dokunulmazlığı, saygınlığı ve ayrıcalıklı konumu ancak bu şekilde gözetilmiş olur. Okuyoruz:

"Allah'ın Peygamberini üzmeniz ve O'ndan sonra eşlerini nikahlamanız asla caiz değildir"

Elimizdeki bilgilere göre münafıklardan biri Hz. Ayşe ile evlenebilmek için Peygamberimizin ölmesini bekliyormuş! Ayetin sonunu okuyoruz:

" Çünkü bu, Allah katında büyük bir günahtır."

Herhangi bir hareketin yüce Allah katında "büyük günah" sayılmasından daha korkunç bir şey düşünülebilir mi?

Fakat bu korkunç uyarı ile yetinilmiyor, buna yine aynı derecede korkunç bir tehdit ekleniyor. Okuyalım:

"Bir şeyi açıklasanız da, gizli tutsanız da, hiç kuşkusuz Allah her şeyi bilir." Demek ki, bu mesele ile doğrudan doğruya yüce Allah ilgileniyor. O gizli açık bütün duyguları bilir. Bütün düşüncelerden, bütün gizli niyetlerden haberdardır. Bu mesele O'nun için son derece önemlidir. isteyen O'nun bu konudaki buyruğunu çiğnesin. O zaman O'nun son derece korkunç ve mahvedici darbesinin altında ezilir.
Gerçekten de dünyada allahın gönderdiği bir kitapta değinilecek daha önemli bir konu olmadığını gösterir.

Düşün allahsın. Binlerce yılda bir bi kitap gönderiyon. Abi değine değine benim peygamberimin evinde çok oturmayın diyosun. Ç
Misal kutuplara yakın yerlerde kulların 23 saat oruç tutyorlar ama bunla ilgili bi ayet yok.

Mikroplar bakterilerle ilgili bi bilgi yok, uzay, diğer galaksilerdeki canlılarla ilgili bir şey yok.

Ama peygamberin evinde çok durmayın.

Olur.
tabiki cekineceksin sen peygambersin evime gelmeyin fazla oturmayın diyemezsin. arkandan atarlar. sen güzel ahlak örneğisin. sonra koyamadığın misafirlerin karşısına geçip bakın az once vahiy geldi abi hadi gidin allah burda fazla oturmanızı istemiyor muhammet utanıyormus soylemeye dersen kimse yadırgamaz adamlar cahil zaten ne desen inanıyorlar. tamam günümüzde de fazla oturmak, rahatsız etmek güzel karsılanmıyor neden sadece muhammetin evinde fazla durmayın neden onun eşleriyle o öldükten sonra evlenmeyin diye ayet geliyor. genel olarak gelse?
Bence bu direk peygamberin beyanıdır, eve çöken tiplere git diyemiyecegi için bu sureyle onlara mesaj vermiştir.
Aslında gönderseymiş bir tablet, aylık günlük updatelerle duruma göre vahiyler indirseymiş keşke, kitap sabit 1400 yıl önceki koşullar durumlar için geçerli içinde penguen yok haram mı helal mi belli değil, kuzey kutbunda adam nasıl oruç tutacak belli değil, sorulara göre direk vahiy upload ederdi , okurduk. Birde herkes bana inansın takıntısı var, e gel bi görün 2 dk tüm insanlara ki yapabilir mantıken. herkes inanır gavuruda müslüman olur tüm dünya müslüman takılır savaşlar biter, ama yok görmeyin bilmeyin ama bana inanın.
ya adamın beğendiği hatun için ayet iniyor, evinde oturmayın yazmış çok mu!?
kadına dayağın emredildiği bir kitaptan be beklenir ki zaten.
"Kör göremezse güneşin suçu ne" buyrulmuş. Dünya boşlukta duruyor, şaşmazsınız, yerçekimine şaşmazsınız, bir minik çekirdekten devasa ağaçlar çıkıyor şaşmazsınız, bir sperm tanesinden 50 milyon canlı çıkıp içlerinden biri insan olur şaşmazsınız. Bu kadar muazzam şeyin kendi kendine olduğunu sanırsınız. Yüce Rabbim insanlara merhamet ettiği için Alemlerin Sultanı Peygamber efendimizi dünyaya gönderir, ona hayret edersiniz. Ey gafiller; Peygamber efendimiz ümmi idi yani okuma yazma bilmez idi, Kuranı Kerimde ise yüzyıllar önceki mevzulardan dahi bahsedilmiştir. Ayı 2'ye bölmüş yine de inananlar olmamıştır. Öyle bir devirde dünyaya gelmiştir ki, kız çocuklarının diri diri gömüldüğü vahşi bir devir. Onun sayesinde insanlar ehlileşmiş, medenileşmiştir. Kadınlara, kölelerin eşitlik hakkı, güzel ahlak hep o dönemde verilmiştir.
Kuran'ın benzerini yapabilen çıkmamıştır, oysaki o dönemin Arabistanında çok fazla sayıda şair mevcut idi.

(Kendi uydurdu diye inanmayanlar, haydi [Bu Kur’anın] bir benzerini söylesinler!) [Tur 33, 34]
(De ki: Kendimden söylediğimi sandığınız bu Kur’anın sûreleri gibi, haydi on sûre de siz söyleyiniz!) [Hud 13]
(Eğer o [peygamber] bize atfen, [Kur’ana] bazı sözler katsaydı, biz onu kuvvetle yakalayıp şah damarını koparır, helak ederdik, hiçbiriniz de buna engel olamazdınız.) [Hakka 44-47]
Kur’an-ı kerim, Resulullah efendimizin en büyük mucizesidir. içinde, bütün dünyada bugüne kadar yapılmış, medeni kanunlara örnek teşkil edecek ilmî ve hukukî esaslar, eski tarihe ait birçok bilinmeyen bilgiler, insanlara verilebilecek, en büyük ahlâk esasları, nasihatler, dünya ve âhiret hakkında, o zamana kadar hiçbir kimsenin bilmediği, bilemediği, tasavvur bile edemediği hususlar vardır. Bunlar, kimsenin söyleyemeyeceği, bir ifadeyle beyan edilmiştir. Müşrikler, mucize isteyince de mealen buyuruldu ki:
(Kur’an gibi [eşsiz] bir kitabı sana indirmemiz, [mucize olarak] yetmez mi?) [Ankebut 51]
([Ey Resulüm, bu Kur’an sana indirilmeden önce] Sen bir kitaptan okumuş ve elinle onu yazmış değildin. Eğer öyle olsaydı bâtıl söze uyanlar, şüpheye düşerlerdi. [Müşrikler, “Kur’anı başkasından öğrenmiş veya önceki semavi kitaplardan almış” derler, Yahudiler de, “Onun vasfı Tevrat’ta ümmîdir, bu ise ümmî değil” derlerdi.]) [Ankebut 48]

O zaman, Araplar şiire çok kıymet verirdi. Aralarında çeşitli şairler yetişti. Birbirleriyle şiir yarışı yaparlardı. Kazananlarla öğünürlerdi. Kur’an-ı kerime benzer kısa bir sûre söyleyebilmek için, el ele verdiler. Çok uğraştılar. Hazırladıkları şiirleri, Muhammed aleyhisselama götürecekleri zaman, Kur’an-ı kerimden bir sûre ile karşılaştırdılar. Sûredeki belagati iyi anladıkları için, kendi sözlerinden kendileri utandılar. Resulullah'a götüremediler. Bu zavallılıkları karşısında, ilimle karşı koymaktan vazgeçip, kaba kuvvete başvurmaktan başka çare bulamadılar. Kılıca sarıldılar. Müslümanlara saldırmaya başladılar. Resulullah'ı öldürmeye karar verdiler. Bunun için hazırladıkları planı gerçekleştirmeye kalkıştılarsa da, mağlup ve rezil oldular. Muhammed aleyhisselamın böyle meydan okuması karşısında ve böyle el ele vererek uğraşmaları sonunda, bir sûre gibi veciz, beliğ bir söz söyleyebilselerdi, Resulullah’a gelir, okurlar, gürültü, patırtı koparırlardı. Bu taşkınlıkları dillere yayılır, tarihlere geçerdi. Bu başarısızlıkları, Kur’an-ı kerimin mu’ciz olduğunu, insan sözü olmadığını açıkça göstermektedir.
uçkuru için ayet indiği doğrudur.
Kendisinin allah olduğunu unutmuş allah olabilir. Hani bir şeye "ol" deyince oluyordu?
Peygamber o kadar sıkılmış ki 1-2 isteğini de evrensel olan! Kuran’a eklemiş ne var bunda? Siz de yani...

Sen önce ezan okunurken müziğin sesini kısmayı öğren!
"Bir arkadaşının bir ahbabının kardeşinin veya akrabanın evine misafirliğe gittiğinde o ziyaretini karşındakine eziyet edecek duruma getirme" şeklinde mana verilebilecek bir ayeti kerime. Rabbülalemiyn teala hz. Bu kadar hassas iken açlıklıktan ölen binlerce insana razı olur mu ki acaba? Peki Bu kimin suçu? Kim bundan sorumlu? Kapı komşusunun halinden haberi bile olmayan insanlar kalkmış ayet ile dalga geçiyor.

Madem öyle bizim devletimiz suriyeli kardeşlerimize bağrımızı açtığında ne demeye homurdanıyorsunuz? Bu sizin yaptığınız kardeşliğe sığar mı? Gitsinler kendi memleketlerinde ölsünler öyle mi? Çok insani düşünüyorsunuz be..! Maşallah maşallah..
"peygamberin hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. kendisinden sonra onun hanımlarını nikahlamanız asla caiz olmaz." diyerek devam eden ahzap suresi 53 üncü ayette, kadınlarının kendisinden sonraki haklarını ipotek altına almaktadır. oysaki dul olan haticeyi nikahladığında dul kadınlarla evlenmek sünnettir diye buyurmuştur. öte yandan misafirin fazla oturanını kimse hoş karşılamaz. "daha karpuz kesecektik" muhabbeti samimi değildir.
işin komiği böyle bir saçmalık arapça olarak makamlı makamlı okunurken hüngür hüngür ağlayan insanların olması.
Allah kısaca "adam olun lan bahtsız bedeviler" diyor.
Yaratıcı inancını eleştirebilir veya inanmaz ya da inkar edebilirsiniz (inanmamak ile inkar etmek aynı şey değildir) ama kalkıp "iyi ama her şeye gücü yetiyorsa neden kendi yapmıyor" demek için ilk okulda ki çocuğun "öyyetmenim, biz neden ayapça dua ediyoyuz? Tüykçe dua edeysek Allah anlamaz mı?" Seviyesinde bile IQ sahibi olmamak gerek.

Her insanın anlayacağı, inansın inanmasın sistemin nasıl işlediği hakkında bir örnek vermek gerekirse; siz ev de kedi köpek beslediğiniz zaman onun tuvalet eğitimini neden veriyorsunuz?
Köpeğin veya kedinin sıçtığı boku görecek gözünüz atacak gücünüz aklınız yok mu?

Her hangi bir din sizin komşuluk misafirliğe gitmenize karışmaz "kovulana kadar oturma" der.
Nereye gittiğiniz önemli değil, gittiğiniz yere rahatsızlık vermeyin der.
Tüm zamanlar ve tüm insanlar için inmiş hepi topu 600 küsür sayfalık bir kitapta geçen aşırı öznel olay.

Ama şu var; şu ana kadar ki tüm insanlar (sen, ben, salvador dali, ronaldinho, hanibal, karındeşen jack vd) hz muhammed aleyhisselamın yüzü suyu hurmetine çeşit olarak yaratıldıği için o kadarcık kıyak olur canım.

Bilmiyorlar ya muhammed bilseler öyle demezler!!!