bugün

istanbul'da doğmuştur (1899). Servet-i Fünun dönemi şairlerinden ismail Safa'nın oğludur. Sivas'a sürgüne gönderilen babasının orada ölmesi üzerine iki yaşında yetim kalmış (1901), bu yüzden "Yetim-i Safa" adıyla anılmıştır. Babasız büyümenin acılarının yanısıra, sekiz dokuz yaşlarında yakalandığı bir kemik hastalığı dolayısıyla 17 yaşına kadar, bu hastalığın fiziksel ve ruhsal bunalımlarını yaşamıştır. Sonradan bu günlerini ünlü Dokuzuncu Hariciye Koğuşu adlı romanında dile getirmiştir.

Hastalık ve savaşın yol açtığı maddî sıkıntılar dolayısıyla öğrenimini sürdürememiş, o sıralar Maarif Nazırı olan Recaizade Ekrem Bey, bu görevinden ayrılınca onu Galatasaray Lisesi'nde okutma vaadini yerine getirememiş, Peyami safa da hayatını kazanmak ve annesine bakmak için Vefa idadisi'ndeki öğrenimini yarıda bırakmıştır. Keaton Matbaası'nda bir süre çalışan Peyami Safa, açılan sınavı kazanarak Posta - Telgraf Nezareti'ne girmiş, Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasına kadar orada çalışmıştır (1914). Daha sonra Boğaziçi'ndeki Rehber-i ittihat Mektebi'nde öğretmenlik yapmaya başlamıştır. Dört yıl çalıştığı bu okulda, hem öğretmiş, hem de kendi çabasıyla Fransızcasını ilerletmiştir.

Daha sonra ağabeyi ilhami Safa'nın isteğine uyarak öğretmenlikten ayrılmış (1918) ve birlikte çıkardıkları 20. Asır adlı akşam gazetesinde "Asrın Hikâyeleri" başlığı altında yazdığı öykülerle gazetecilik yaşamına başlamıştır. imzasız yazdığı bu öykülerin tutulması üzerine adını kullanmaya başlayan Peyami Safa, daha sonra Son Telgraf gazetesinde yazmış (1921), oradan da Tasvir-i Efkâr'a geçmiştir. Daha sonra Cumhuriyet gazetesine geçmiş, 1940 yılına kadar bu gazetede fıkra ve makalelerinin yanısıra roman da tefrika etmiştir.

1960'lı yıllara kadar bir çok gazete ve dergide yazan Peyami Safa 27 Mayıs'tan sonra Son Havadis gazetesinde yazmaya başlamıştır (1961). Aynı yıl Erzurum'da yedek subaylığını yapmakta olan oğlu Merve'nin ölümü üzerine büyük bir sarsıntı geçiren Peyami Safa, iki üç ay sonra istanbul'da ölmüştür (15 Haziran 1961).
Peyami Safa'nın fıkra ve makalelerinde sağlam bir mantık dokusu ve inandırıcılık görülür. Romanlarında olaydan çok tahlile önem verdi. Toplumumuzdaki ahlâk çöküntüsünü, medeniyetin yarattığı bocalamayı, nesiller ve sosyal çevreler arasındaki çatışmayı dile getirdi. Zıt kavramları, duygu ve düşünce tezadını ustaca işledi.
türk edebiyatının en iyi psikolojik romanlarından (bkz: yalnızız)'a imza atmıştır. dokuzunca hariciye koğuşuda ara ara gelen umutlarla birlikte hüzün hakimdir. bana göre en iyi bölümleri "sofa" ve "galip duvarlar uzaklaşıyor" bölümleridir. en iyi roman yazarlarımızdandır. görüşleri nedeniyle bir dönem türk edebiyatında nazım hikmet - peyami safa kavgasının yaşanmasına neden olmuştur. kelimelerini çok dikkatli seçer...aslında bütün kitapları bir tereddütün romanı gibidir. 150'den fazla eseri,makalesi romanı, denemleri bulunmaktadır. kendisi romanlarını ikiye ayırır. edebi değer taşıyan romanalrına kendi ismini yazar. para kazanmak için yazdıklarına server bedi imzasını atar. zengin değildir. "server bedi" imzasıyla yazdıklarından bir ev alabilmiştir. hatta bu sebeple bir yazarımızın şöyle bir yazısı vardır. "peyami safa mı? tanırım kendisini serve bedi'nin evinde oturur...
fatih harbiye'nin yazarı melankolik bir adamdır
türk inkilabına bakışlar adlı kitabında türk modernleşme hareketini çok güzel bir şekilde incelemiş kişidir.
Peyami Safa 1899'da istanbul'da doğdu, 15 Haziran 1961'de istanbul'da yaşamını yitirdi. Şair ismail Safa'nın oğlu. Düzenli bir eğitim almadı. Kendi kendini yetiştirdi. 13 yaşında hayata atıldı. Posta Telgraf Nezaretinde çalıştı. Öğretmenlik (1914-1918), gazetecilik (1918-1961) yaptı. Hayatını yazıları ile kazandı. Kardeşi ilhami ile Yirminci Asır adlı bir akşam gazetesi çıkardı. Bu gazetede "Asrın hikâyeleri" ilk hikâyelerini imzasız yayınladı (1919) Ayrıca, Kültür Haftası (21 sayı, 15 Ocak-3 Haziran 1936) ve Türk Düşüncesi (63 sayı, 1953-1960) adlarında iki de dergi çıkardı. Tasvîr-i Efkâr, Cumhuriyet, Milliyet, Tercüman, Son Havadis gazetelerinde yazdı. Çok sevdiği oğlu Merve'yi askerlik hizmeti yaparken kaybedince derinden sarsıldı. Bu olaydan birkaç ay sonra istanbul'da öldü. Edirnekapı Şehitliği'nde toprağa verildi. Fransızcayı, gramer kitabı yazabilecek kadar öğrendi. 43 yıl hiç durmadan yazdı. Güçlü bir fikir adamı, romancı ve polemikçiydi. Nâzım Hikmet Ran, Nurullah Ataç, Zekeriya Sertel, Muhsin Ertuğrul, Aziz Nesin'le girdiği polemikler unutulmaz. Ölümünden hemen önce Son Havadis gazetesi başyazarıydı. Kendince edebî değeri olmayan romanlarını "Server Bedi" ismiyle yayımladı. Sayıları 80'i bulan bu kitaplar içinde Cumbadan Rumbaya (1936) romanı ve Cingöz Recai polis hikâyeleri dizisi ünlüdür. Ayrıca ders kitapları da yazdı.

ESERLERi:

ROMAN: Gençliğimiz (1922) Şimşek (1923) Sözde Kızlar (1923) Mahşer (1924) Bir Akşamdı (1924) Süngülerin Gölgesinde (1924) Bir Genç Kız Kalbinin Cürmü (1925) Canan (1925) Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (1930) Fatih-Harbiye (1931) Atilla (1931) Bir Tereddüdün Romanı (1933) Matmazel Noralya'nın Koltuğu (1949) Yalnızız (1951) Biz insanlar (1959)

ÖYKÜ: Hikayeler (Halil Açıkgöz derledi, 1980)

OYUN: Gün Doğuyor (1932)

iNCELEME-DENEME: Türk inkılâbına Bakışlar (1938) Büyük Avrupa Anketi (1938) Felsefî Buhran (1939) Millet ve insan (1943) Mahutlar (1959) Mistisizm (1961) Nasyonalizm (1961) Sosyalizm (1961) Doğu-Batı Sentezi (1963) Sanat- Edebiyat-Tenkid (1970) Osmanlıca-Türkçe-Uydurmaca (1970) Sosyalizm-Marksizim- Komünizm (1971) Din-inkılâp-irtica (1971) Kadın-Aşk-Aile (1973) Yazarlar-Sanatçılar-Meşhurlar (1976) Eğitim-Gençlik-Üniversite (1976) 20. Asır- Avrupa ve Biz (1976)

DERS KiTAPLARI: Cumhuriyet Mekteplerine Millet Alfabesi (1929) Cumhuriyet Mekteplerine Alfabe (1929) Cumhuriyet Mekteplerine Kıraat (Dört cilt, 1929) Yeni Talebe Mektupları (1930) Büyük Mektup Nümuneleri (1932) Türk Grameri (1941) Dil Bilgisi (1942) Fransız Grameri (1942) Türkçe izahlı Fransız Grameri (1948)
dokuzuncu hariciye koğuşu gibi tek bir mekanda geçen olaylar silsilesini tasvir ve de üslup gücüyle en ufak bir sorun bile çıkarmadan yazabilen aşmış yazar.. hayran olunası kişilerden biri kesinlikle.. anıyoruz kendisi biz de..
Server Bedii takma adıyla yazılar yazmış,eserlerini genel anlamda her ne kadar sevmesem de döneminde edebiyat dünyasında önemli bir yeri olduğuna inandığım yazardır.En ünlü eseri Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'nde kendi rahatsızlığından yola çıkarak hasta bir çocuğun kasvetli yaşamını anlatmıştır.Fatih-Harbiye adlı yapıtında ise istanbul'un iki farklı yüzünü başarılı bir şekilde işlemiştir
Kalemi çok kuvvetli olan,hikayelerindeki romanlarındaki karakterler normal insanlar olsa da anlatımıyla ve onlara kazandırdığı derinlikle onları normal üstü bir değere kavuşturmakta usta olan yazar.
psikolojik tahlil konusunda türk edebiyatının en önde romancıları arasında yer alır. milan kundera'nın kimlik kitabından sonra en çok etkilendiğim roman peyami safa'nın dokuzuncu hariciye koğuşu ve fatih harbiye romanlarıdır. sağ tandanslı olduğu bilinmekle birlikte nazım hikmet ile de bir dönem yakın arkadaşlık kurduğu ve nazım hikmet'in sen bu davayı sattın diye kendisine sitem ettiği rivayet edilir. roman konusunda yüzakımızdır.
"yaşlanarak değil yaşayarak tecrübe kazanılır; zaman, insanlari değil armutları olgunlaştırır." sözünün sahibi insan.
yaptığı tasvirlerle okuyucunun içine işleyen aşmış yazar.
romanlarıyla, şiir etkisi yaratabilen yazar. duyguları, elle tutarmışcasına okuruna hissettiren, usta edebiyatçı.
yalnızız isimli romanıyla ütopyalara gönderir kaariyi.
polisiye hikayeleriyle kitleleri kendisine bağlamış bir yazar. Akıcı bir üsluba sahiptir. Türk edebiyatının olmazsa olmaz yazarıdır.
eserlerinde batıyı hep kadınla tasvir ve tarif eden yazar.
(bkz: fatih harbiye)
selma ve gölgesi bence iyi bir polisiyedir. okurken ürperdiğimi bilirim zaman zaman.
yerli dostoyevski ya da dostoyevskiye rus peyami safa diyebiliriz.
yalnızın adlı eserinde yazımının doruğuna ulaşmıştır. entelektüel seviyesi şaşırtıcıdır.
Mantık hakkında yazdığı bir makaleyi okurken mest olabilir insan.
(bkz: ruhu şad olsun)
server bedi rumuzuyla yazılar yayınlamış yazar.*
Çetin Altan'ın hakkkında "Türkçe'yi en iyi kullanan yazar, tek bir cümlede, bir sayfada anlatılacak mevzuyu anlatır" dediği büyük Türk yazarıdır.
türk edebiyatının-özellikle cumhuriyet dönemi türk edebiyatının-en parlak şahsiyetlerinden birisidir(burada asıl bahsetmek istediğim romanlarıdır). peyami safa yanlış hatırlamıyorsam edebiyatımıza 11 roman kazandırmıştır. gençliğimiz(1921) ile başlar, yalnızız(1959) romanı ile sona eren bir kariyere sahiptir.

peyami safa romanının ortak karakteristikleri vardır. bu ortak karakteristikler ilk romanlarından birisi olan "sözde kızlar"dan başlar ve hemen hemen bir çok romanının yapısından devam eder. (1923 tarihli bir roman olup peyami safa'nın romanları arasında aslında bir prototip sayılmaktadır). onun romanındaki klasik karakterler olan sözcü(nadir bey, yahya aziz(matmazel noraliya'nın koltuğu)), doğu ile batıyı sembolik anlamda ifade eden erkek karakterler(sözda kızlar da fahri vs behiç, biz insanlar da rüştü vs orhan, fatih-harbiye'de macit vs şinasi) ve doğu ile batı arasında bocalayıp duran bir kız karakter(sözde kızlar da mebrure, fatih harbiye'de neriman) hemen hemen her romanında bulunan ortak özelliklerdir.

sözcüler genel anlamda peyami safa'nın fikir inikaslarını yansıtan kişiler olurken. bazı romanalarında bunun istisnaları bulunabilir("canan"daki selim). fakat ilk romanlarında özellikle "sözde kızlar"da sözcünün sürekli araya girmesi özellikle okuyucuyu sıkar ve dikkatini dağıtır. bu romanın hem gerçekliğine darbe vurduğu gibi romanlarını da piyasa romanı havasına sokar. daha sonraki romanlarında bu tip bir zaafiyet düzelecektir("biz insanlar" da süleyman'ın broşürü okuyup fikirlerini ifade etmesi gibi), aslına bakarsanız bu zaafiyeti hiç hissettirmediği romanı "matmazel noraliya'nı koltuğu"dur. teknik anlamda türk edebiyatında benzersiz bir roman haline getirir safa'nın bu özelliği. zaten safa tekamülcüdür; yani romanlarında sürekli yenilikleri takip ettiği gibi her romanında da ayrı bir tat(anlatım olanakları açısından)bulabilirsiniz. hatta hatta türk edebiyatında üslub anlamında kendini en çok geliştirip değiştiren romancılarımızdan birisidir diyebiliriz.

doğu ile batıyı sembolik olarak ifade eden karakterler genelde, bir kadının etrafında dönen erkek karakterler olarak şekillenir. genelde bu olayın çıkış noktası da bir aşk ilişkisidir. batıyı sembolik anlamda ifade eden erkek karakter genellikle batıyı şekil olarak taklit eder. üstübaşı tertemizdir, giyimine dikkat eder haliyle kanı kaynayan bir genç kız için de hem bir cazibe merkezidir hem de genellikle maddi anlamda-doğulu muarızına karşı sıkıntı çekmez. ama kemmiyet olarak dolu olduğu halde keyfiyet olarak boştur. safa için bu tipler avrupa'nın sembolik ifadesidir. çünkü onun gözünde batı(bu arada batı derken biraz tereddütteyim çünkü batının da kendi içersinde dereceleri olduğu gibi zihinlerde ifade edilmesi zor bir kelime olarak ihtiyat ile kullanıyorum) ile doğu kutbun parçaları gibidir. batı daha çok maddi yönleri ifade ederken(materyalist akımların çıkış noktası özellikle batıdır daha doğrusu materyalizm sürekli batı ile ilişkilendirilir) doğu daha çok spiritual, manevi yönünü ifade eder. yani ruha değer verir. bu nedenle doğulu karakter de biz insanlardaki orhan'ın geçirdiği değişimi saymazsak daha çok giyimde kendine çok önem vermez. lakin içindeki cevhere baktığınız zaman doludur. ruha önem verir. sessiz sakindir, kendi varlığını dışardan göstermez.

batılı karakter aslında peyami safa'nın makalelerinde sık sık bahsettiği, kültürsüz tekniğin klasik bir sonucudur. tekniği yaratan kültürdür; kültürü de bilgi ki batıyı teknik anlamda ulaşmaya çalışan türkiye bu meyanda teknik anlamda bir çok şeyi yapmaya çalışmıştır ama özellikle bilgi ve kültür anlamında batıyı özümsediği söylenemez. fatih-harbiye romanında aslında bu soruna güzel bir gönderme yapar.(şinasi'nin arkadaşının evinde yapılan toplantı'da özellikle ziya gökalp'in savunduğu fikre atıfta bulunur.)

batı ve doğuyu ifade eden salt karakterler değildir. mekan bilhassa peyami safa romanlarında önemlidir. şişli, beyoğlu, taksim, galata, nişantaşı, kadıköy-kalamış çevresi(sözde kızlar, fatih-harbiye, canan(kadıköy,kalamış-vaniköy), biz insanlar..) özellikle batı tipi ya da batıyı teklit ile şekillenen mekanı simgelemekle birlikte ise sirkeci, bayazit,cerrahpaşa, şehzadebaşı, fatih ve vaniköy bunun tam karşıtıdır. bu mekanlar daha çok doğuyu ifade etmektedir. mekan öğesinin etkileyici bir şekilde yer aldığı eser fatih-harbiye'dir. bununla birlikte ara mekanlar da bir bilinç akımı merkezi olarak görülebilir(fatih-harbiye'deki neriman'ın fatih'e giderken bindiği tramvay güzel bir misaldir). genellikle de asri mekanlar da bu tip doğu tipi mekanların gençleri üzerine "meş'um" etkilerde bulunur. (cerrahpaşa kızından beyoğlu kızına dönüşmek isteyen psuedo-belma olan hatice bu tip bir örnektir.) bu mekanlar daha çok zenginler tarafından meskun olmakla birlikte, genellikle oturan kişiler savaşa karşı oldukça umursamazdırlar(peyami safa'nın ilk romanlarında işgal dönemi psikolojisi geri planda sürekli yansıtılır) ahlaki çöküntü içersindedirler. doğu tipi mekanlarda oturanlarsa savaşın etkilerini ve kıtlığı çekmek zorundadırlar. savaşı da yapan onlardır çünkü. bu mekanlarda oturan insanlarsa genellikle dürüsttürler. bazı yerlerde mekanlar pratogonist'in psikolojisi ile ifade edilir; bir akşamdı romanında meliha'nın kamil ile olan ilişkisi ve mutluluk mekana olumlu hava verirken, izmitteki sakin aile hayatı onu çileden çıkarmaktadır. bu tip psikolojinin mekana olan yansısı dokuzuncu hariciye koğuşunda resmen karakteri ezer geçer hatta karakter bile bir mekana dönüşür diyebiliriz.(karakter kendi evini kendi hasta psikolojisini etkisi ile hasta bir insanın özellikleri ile tavsif eder buna karşın nüzhet2in oturduğu ev sağlıklı ve güzeldir. fakat nüzhet in ilişkisinin başlangıcı mekan tasvirini bambaşka yöne kaydırır)

batı ile doğuyu ifade eden salt mekan ya da karakterler değildir. fatih-harbiye'deki kemençe ile nerima nın kırmak istediği "ud" doğuyu, macit'in çaldığı keman ise batıyı temsil eder. romanlarındaki diğer kadın karakterlerin babaları gibi onun babası da doğu kültürü ile yetişmiş geleneklere bağlı bir babadır. aslında inkılapların en yoğun bir şekilde temerküz ettiği yıllarda yazılmış olan bu o dönemde yapılan bir takım inkılaplar eleştirilir. darulelhan'da musiki derslerinin kaldırılması gibi.

kuşak çatışması ise bana göre peyami safa romanlarındaki en ünemli unsurlardan birisidir. bunu ise bize "dili" ile gösterir peyami safa. doğuyu taklit eden yüzeysel batılılaşmış olan tipler kelime haznelerinde çoğunlukla fransızca kelime kullanırlar. kullandıkları bir bakıma melez bir dildir. batıyı tam anlamamışlardır. anlamadıkları için da yüzeysel çıkarımlarda bulunurlar. kediyi doğuya köpeği batıya benzetirler(bir akşamdı'da meliha karakteri). doğu kültürü etrafında büyümüş ya da yaşamını şekillendirmiş karakterler ise daha çok doğunun klasik dilleri olan arapça ve farsça'dan tavassut kelimelerin ağırlığında ağdalı bir dil kullanırlar. bu karakterlerin en klasik ve güzel örneği vafi bey'dir. öyle bir an gelir ki vafi bey'in konuştuklarından bir şey anlamak mümkün değildir.

peyami safa'nın romanlarında "bakış açısı" anlamında da belirli farklılıklar söz konusudur. özellikle bu alanda kendisini hep geliştirmiştir. eksiklik olarak sözcünün fazlalıkla araya karışması örnek gösterilebilir(mesafe ilkesinin ihlali). genellikle romanlarında hakim bakış açısı söz konusu olduğu gibi pratogonist(roman kahramanı)'nın da bakış açısının işin içine girmesi anlatım olanaklarını genişletir. bu anlamdaki en zengin romanı "yalnızız" olarak ifade edilebilir. özellikle birden çok insanın bakış açısından(yansıtıcı merkez) ifade edilen fikirler anlatıma oldukça genişlik kazandırmıştır. biraz daha geriye gittiğimizde matmazel noraliya'nın koltuğunda bu görevin "ferit" karakteri tarafından üstlendiği vakidir. burada ise mefharet hanım'dan tutun da, cemiyet ile çatışan karakter "meral" e kadar. ama ana yansıtıcı merkez bu romanda samim olmakla birlikte sözcülerin söylevlerinden bizi kurtarır çünkü kahraman ile sözcü karakterini bir arada toplar. bir çok kişi yansıtıcı merkezdir. bu zincire besim ile ki pek sevmilmeyen bir karakterdir. bununla birlikte bu anlamda ilginç bir roman "bir akşamdı"dır. yazar özellikle okurun kanaatine gereğinden fazla müdahale eder. olur olmadık yerlerde fikrini açıklar. mesafe ilkesini fazlalıkla ihlal eder.

genelde fikir yönü olarak yukarıdaki yazıda peyami safa'ya pek değinmemekle VE hatta eleştirmemekle birlikte, makalelerinde ifade ettikleri fikirlerin yansısı romanlarında fazlalıkla bulunur. genelde doğu tipi karakterler desteklenir. romanlar doğu'nun ya da doğuya has değerlerin zaferi ile biterken bunun istisnası bazı romanlarda("bir akşamdı" da) görülebilir. genellikle de materyalizmin karşısında idealizm koyulurken. marksizm bağlı olduğu temel değerler itibari ile sürekli yerilir; hatta marksizm'in temel ilkeleri olaylardan hareketle sürekli yazar tarafından eleştirilir.

kaynak olarak;

-Romancı Yönüyle Peyami Safa, Mehmet Tekin, Ötüken Neşriyat ana kaynak olarak tavsiye edilir.
-Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 1 Ahmet Mithat'tan Ahmet Hamdi Tanpınar'a Berna Moran iletişim Yayınevi birinci kitapta bile bu benzersiz eleştiri çalışmasından alıntı vardır.
-Peyami Safa'nın Eserlerinde Doğu - Batı Meselesi Nan A Lee Ötüken Neşriyat pek tavsiye edilmez. bir kitaptan ziyade bir tezdir aynı şeyler tekrarlanadurur ve ortak karakteristikler ifade edilir. ama arzu eden okuyabilir.
- Arayış ve Kendini Gerçekleştirme Sorunu Peyami Safa'nın 'Matmazel Noraliya'nın Koltuğu' ile Hermann Hesse'nin 'Step Kurdu' Adlı Eserlerinde Mustafa Kınış, insan Yayınları. şiddetle tavsiye edilir.
sunay akın'ın anlattığı zorlama romantik hikayeler vardır. ölmek pahasına zemheri soğuğunda kitaplarını yakmayan yazar gibi mesela. bu tip hikayelere pek itibar etmem. muteber bir yanı olduklarını da düşünmüyorum. fakat peyami safa'nın sevdiğine çikolata almak için iki ceketinden birini satma hikayesi çok samimi/aıcıtıcı/çocukca geldi bana.

sanırım buna sebep çileli yaşam hikayesidir. peyami safa bu topraklarda bizim aramızda doldurdu çilesini. oğlunu burda kaybetti/istediği eğitimi burda alamadı/zalim illet burda yapıştı yakasına. onun için o sattığı iki ceketinden biri hikayesi beni çokca etkilemiştir.

''her işte bir hayır var'' düşüncesi sanırım peyami safa için yeterince belirleyici bir sözdür. çünkü hastalanmamış olsa bizler dokuzuncu hariciye koğuşu'ndan mahrum olarak yaşayacaktık.
peyami safa 1899 istanbul dogumlu yazardır..insan ruhunu,yaşadığı fırtınaları,gel-gitleri ve tükenişini eserlerinde gayet güzel betimlemiş ve okurlarında ruhlarına ulaşabilmeyi başarmıştır..ömrümüz boyunca içimizde savrulan,bizi buhranlara iten düşünce yapısını gayet güzel tahlil etmiştir..kitapları insanı düşünmeye sevkeden bir yapıya sahiptir..kitaplarını okudugunuzda kendinizi roman kahramanlarından''besim''veya''sinasi''gibi gorebilir,onların şüphelerini buhranlarını ve tahammullerini kendinizde görebilirsiniz..romanlarında genellikle iyi ve köyü karakterler net biçimde ayrılmaktadır..yazar server bedi takma adını da kullanmıştır..
güncel populizm kokan kitapları okumak yerine bu sanat eserlerini okumaya yeğlediğim yazar. * *
yazdıkları haricinde girdiği polemikler ile de türk basınına damgasını vurmuş kişidir.
güncel Önemli Başlıklar