bugün

leviathan adli süper romanin yazari.
genis hayalgücünün ürünü betimlemelerle dolu bircok romani vardir.
okunulasi, tavsiye edilesi yazarlardandir.
Kehanet Gecesi isimli kitabı gerçekten çok ilginç.Ancak karakterleri ve onların hikayesini bir kenara bırakıp romana devam etmesi çok tuhaf bir stil.Okuyucu olarak roman boyunca merakla bekliyorsunuz acaba ne olucak diye.Roman bittiğinde ve o hikayeye ait bir son bulamamak da hayak kırıklığına sebep oluyor.Ama okunduğu zaman insana iyi gelen bir kitap.
"artik kitaplardan söz etmek degil, kitaplari yazmak istiyordum" diyen yazar.
yükseklik korkusu adlı kitapta az sayfada çok şey anlatma durumunun örneklerinden birini ortaya koymuştur. takip edilesi bir yazardır.
Orhan pamuk'un yurtdışında tanınmasında çok katkısı bulunan amerikalı yazar.
"Bir insan kendine erişemezse ötekinin sınırına da eremez" diyen yazar.
amerikalı olup da avrupalıymış gibi bir izlenim uyandıran yazar.. yanılsamalar kitabı tavsiye edilir..
Paul Auster beyazperdede ilk kez Philip Haas'ın yönettiği 'Şans Müziği'yle boy gösterdi. Ama, filme temel olan romanı yazmak dışında bir sinemasal faaliyeti olmadı. Kendisi, filmden hoşnut kaldığını söylüyor. Sonra Auggie Wren geldi. Sadece bir talep sonucu. New York Times'ın 'Op-Ed' bölümünün başına getirilen kişi, bölümü daha ilginç yapma adına, oraya ilk kez bir hikâye koymayı düşünmüş. Noel günü bir Noel hikâyesi. Paul Auster'ı aramış. Yazar, "Yapmak isteyeceğimi düşündüm, ama ne yapacağım hakkında hiç fikrim yoktu" diyor. Sonra tam gazeteyi arayıp da yapamayacağını söylemeye hazırlanırken, gözü masasının üstündeki Shimmelpenninck purolarının teneke kutusuna takılmış. "Brooklyn'de onları satın aldığım adamı düşünmeye başladım." Aklına, büyük şehirlerde kurulan benzeri ilişkiler gelmiş. Dostça davranan, ama dostum demediğin insanlarla kurulan ilişkiler. Auggie Wren'in hikâyesi de böyle doğmuş işte.
Auster, hikâyeyi yazdı, San Francisco'da yaşayan yönetmen Wayne Wang Times'da okudu, etkilendi. Auster, önce senaryoyu yazmayı aklına bile getirmemişti. Wang'ın hikâyeyi beğenmiş olmasından hoşnuttu. Ama yönetmen yavaş yavaş onu kandırdı, işe dahil etti. 'Duman'ı tamamlayana kadar hayli bir süre birlikte çalıştılar. Ortak yanlarını keşfettiler. ikisi de, bir yönleriyle ciddi adamlardı, ama bir yönleriyle de saçmasapan şeyleri ve vodvili seviyorlardı. Auster, Auggie Wren'in Brooklyn'deki puro dükkânındaki doğaçlama olayları izleyen bir sonraki filmleri 'Blue in the Face' için, "Ben onu bir tür modern vodvil olarak düşünüyorum," diyor.
Auggie Wren'e gelince, Auster'a sonradan film haline getirilmiş hikâye için esin kaynağı olan adam, puro satıcısı, ne yazık ki beyin kanseri olup dükkândan çekilmişti. Sonra da genç yaşta öldü. Yazar, film piyasaya çıkınca dükkâna gittiğini hatırlıyor. Ortakları filmden çok memnunmuş. 'Daily News'dan biri gidip onlarla söyleşi yapınca, Auster'ın eski dostunun ortağı, "Herkes bunun anlamsız bir iş olduğunu düşünüyor, tamam mı?" demiş, "Sadece tezgâhın arkasında oturuyorsun. Ama herkes geliyor buraya ve en şaşırtıcı hikâyeleri dinliyorsun!" Auster, "Tıpkı Auggie gibiydi," diyor.
Adı jenerikte geçmese de Wayne Wang ile birlikte yaptığı 'Duman' onun için başlangıç oldu. Hemen ardından, 'Blue in the Face'i onunla birlikte yönetti. Sonra kendi yönettiği ve kızı Sophie'nin de oynadığı 'Köprüdeki Lulu' geldi. Başrolünde, 'Duman'ın Auggie Wren'ini oynayan Harvey Keitel oynuyordu gene. Şu sıralarda da, 'The Inner Life of Martin Frost'u tamamladı, Sophie onda da oynuyor. Paul Auster Cannes'a bir seferinde jüri üyesi olarak gitmişti.
Kim bilir, belki de artık yönetmen olarak katılır, hatta ödül bile alır. *
toplumun değişik kesimlerinden insanları, eserlerinde ustalıkla bir araya getiren amerikalı yazar. new york' u avucunun içi gibi bilmektedir. smoke adlı eserindeki yazar, auster' in kişiliğine benzerliğiyle dikkat çekmektedir.
son eseri yazı odasında yolculuklar ile, kariyerinin bir dökümünü ortaya koymuştur bir anlamda. karakterleri onu sorgulamıştır.
auster, dünya edebiyatında özgün bir kalemdir, hayatın içinden küçük detayları başarıyla yakalayıp eserlerine serper.
hep sakindir yazıları.karmakarışık bir dönemin içerisinde yer alıyorken,auster tüm karmaşıklığı o yalın diliyle basitce önümüze sunuyor.auster kendi ifadesiyle;bulanıklaşmış, arka odaların pencerelerini usulca aralamakta..
hayatın örgusu akmakta satırlarında,ritmi ağır bir havada ilerleyen kurgu,birden balkan ezgileri hızına ulaşabilmekte.derinden kavrayarak yakaladığı her bir kişi ve sey,mutlaka sıradanın basitliğini kuşanarak okuyucuya aktarılmakta.gunumuz edebiyatının en derin ve en basit karakterlerini yaratabilen bir dehadır kanımca.
tum akışkanlık içerisinde,kendinizi kaptırdığınız kurgudan ayrılırken mutlaka geriye bir tamamlanmamışlık,bir eksiklik kendini ele verir.
çünkü yaşam devam etmekteyken ve söylenecek onca söz varken,auster bir eserde tüm sırrı ifşa edecek kadar bilgiçlik taslamaz.
1947 doğumlu amerikalı yazar. hemingway' den sonra amerika' nın en önemli yazarı olarak kabul edilebilir. aslında hiçbir şey anlatmadığını düşündürüp çok fazla şey anlatma konusunda ustadır. en becerikli olduğu şeyse modern zamanın olaylarını nerdeyse eski rus yazarları tadında psikolojik betimlemelerle anlatmasıdır. birileri tarantino için:"halay çekse izlerim" demişti. işte auster onun edebiyat karşılığıdır.auster alışveriş listesi yazsa okunur.
new york' u sokak sokak kitaplarında canlı kılan, derin psikolojik tahlilleriyle beğeni kazanan amerikalı yazar. 2006' da, ispanya' nın önemli edebiyat ödüllerinden asturias' ı kazanmıştır. *
cam kent, hayaletler ve kilitli oda üçlemesini yazan harika yazar.
en sevdiğim kitabı ay sarayı olan yazar
not: yeni tanıştığım insanlara deli gibi bu kitabı tavsiye etmek istiyorum.
(bkz: yazı odasında yolculuklar)
(bkz: timbuktu)
http://www.sobermag.com/k...sayi%206/insan/index.html
kafkaesk üslubuyla dikkat çeken yazar. kafka gibi onun kitapları da bulanıklığın keyfini yaşatıyor insana.*
yaşadıklarını yazmış ve hatta yazmak için yaşamış, amerika'nın sahip olduğu en önemli edebiyatçılardan biri. bildiğiniz hîkâyeleri alır, inceltir, yontur, ayrıntılarla güzelleştirir ve size sadece bayılarak okumak, çoğu zaman da hayran kalmak düşer.

asla tek bir kitabını okumakla kalmayacağınız, dizi dizi devamını getireceğiniz yazar.
yüzyıllarca yaşasın, yazsın ve inandırsın tesadüflere.
çağdaş amerikan edebiyatının en önemLi yazarLarı arasındadır.. columbia üniversitesinde fransız, ingiliz ve italyan edebiyatı okumuştur.. fransızca çevirileri mevcuttur.. kısa bir dönem fransa'da ikamet etmiştir.. 20. yüzyıl fransız şiiri üzerine ayrıntılı ve önemli bir antoloji yayınlamıştır.. "roman, şiir, çevirmenlik, deneme ve senaryo yazarlığı" alanında çeşitli eserler sunmuştur.. çok yönlü bir yazardır..
sıklıkla kitap çıkarmasına rağmen, her ayda bir kitap felsefesi yazarları gibi kaliteyi düşük tutmayan, attila ilhan gibi büyük bir örnek olmasaydı eğer, nasıl bu kadar kitap çıkarıp da kaliteyi koruyor diye sorulacak olan yazar.

son şeyler ülkesinde (in the country of last things) ve
yazı odasında yolculuklar (travels in the scriptorium) eserleri arasındadır, başarılıdır.

fevkalade alakasız ve ayrı kulvarda sayılabilecek bile olsa, belli belli yerlerde geçmiş anlatımlarıyla umberto eco tarzı ile benzeşir.
müthiş bir yetenek . kısa ama akıcı leziz kitaplarını okuyup akabininde isterseniz james joyce okumaya geçebilirsiniz. ne bileyim iyi bir okur olursanız belki bir gün ulysses'i bile okuyup hava atabilirsiniz.
yazmayı seven ve bilen dolu bir adam. ama çok büyük bir yazar değil nazarımda. birçok kitabını okumuşluğum var, büyük kısmında keyif aldım, ara ara gerdi. söyleyecek sözü olanı dinlemek lazım dedim, devam ettim. neticede boş bir adam değil de auster'e gelene kadar, auster'in yazdığı toplam sayfalar kadar okunabilecek eser var, hayat kısa, tercihlerinizi buna göre yapınız.
kitapları okunduğunda geçmişte yaşamış büyük edebiyat ustalarının biraz orasından biraz burasından arakladıklarıyla kendince bir üslup yarattığını sanan ve bunu çağdaş pazarlama teknikleriyle bir güzel yutturan yeni nesil tarafından edebiyatçı olarak sanılan kişidir.
benim bu adamla tanışmam tesadüfen olmuştu. bu adamla tanışmamı sağlayan kişiyle tanışmam da büyük bir tesadüftü. tesadüflerin sihrini, etkilerini yazarak tesadüfler yaratabilen ve dolu dolu eserlerle bizleri buluşturan son dönemin en iyi edebiyatçılarındandır paul auster.