bugün

insanı duygulandıran yardımdır. miktarı önemli değildir , ellerinden geleni yapmışlardır.
ahde vefanın en güzel örneklerinden biridir.
daha önce osmanlı devleti'nin son dönemlerinde de örnekleri görülen kardeşçe yaklaşım örneğidir. tarih kitaplarında "hint müslümanlarından gelen yardım" tarzında geçen ifadeyi (tamamını olmasa da, çünkü bugünkü hindistan devleti sınırları içinde de geçmişten beri önemli müslüman nüfus vardır) bir anlamda pakistan diye de yorumlayabiliriz, çünkü o dönemde pakistan da hindistan'ın bir parçası olarak ingiliz sömürgesi konumunda idi.
türk halkının hiç bir zaman unutmayacağı ve onların müşkül durumlarında her türlü yardımdan çekinmeyeceğine inandığım onurlu halk davranışıdır.
hicaz'da 3000 kişilik kolluk kuvvetiyle fiilen savaşa da girmişlerdir.
(bkz: pakistan/@protest sanayici)
o dönemde pakistan diye bir devlet yoktur. ingiliz sömürgesindeki hindistan'daki müslümanlar ümmet bilinciyle hareket ederken kollarındaki bileziklere kadar altınlarını göndermişlerdir.

zaten tüm dünya müslümanları arasında kurtuluş savaşı'nda bize yardım edenler de yalnızca bunlardır. bu nedenle sonraki yıllarda atatürk bölgedeki müslümanlara özel ilgi göstermiştir. türkiye-pakistan arasındaki iyi ilişkilerin temeli de buna dayanır.

neyse efendim... hindistan'dan trenlere doldurulan altınlar bolşevik devrimi'nin yeni rusya'sı üzerinden türkiye'ye gelirler. zaten rusya'yla türkiye arası da o dönem oldukça iyidir. ne de olsa emperyâl güçlerden kurtulan ilk devletler türkiye ve rusya'dır.

gelin görün ki bu iki devlet de kurucularının ölümlerinden çok kısa süre sonra kuruluş ilkelerinden sapmıştır.
türkiye'de hızlı bir emperyâlist kucağına oturma hamlesi olmuştur.
rusya'da ise hızlı bir emperyâlleşme süreci.
Muhammed ikbal'in Türk ordusu icin milyonlarca kisiye yaptırdığı duadan:
(bkz: galip et ya rab çünkü bu son ordusudur islamın)
Büyük bir bölümünün türkiye iş bankasının kuruluşunda kullanıldığı maddi yardımdır. Türkiye iş bankası 2005 pakistan depreminde yaptığı maddi yardımın yanında bilgi birikimyle de destek olarak vefa borcunu yerine getirmiştir. banka çalışanları da üç kuruşluk maaşlarından arttırdığı birikimleriyle aralarında yardım toplayarak desteklerini sürdürmeye devam etmektedirler.
pakistan diye bir ülke yoktu ozamanlar amma velakin ahde vefa gerektiren anlayış.
kaldı ki bazı kendini bilmezlerin dediğinin aksine aynı ahde vefa hain pkklı köpekler değil vatanını seven vatan haini olmayan zamanında kurtuluş savaşına katılmış şehit olmuş kürtler içinde olmalı.
aynı pakistan kıbrıs barış harekatında 100' ü geçmeyecek uçak filosunu türk silahlı kuvvetlerine açmış, tüm uçak filomuz türk silah kuvvetlerinin emrindedir demiştir.
bu günlerde ahde vefa gerektirir.
kesinlikle göz ardı edilmiştir. biz büyüklerimizden öğrendiğimiz kadarıyla afgan ve pakistan kadınları kollarındaki kulaklarındaki ziynet eşyalarını çıkarıp bize yardım olarak göndermiştir. ancak birileri bunlarla iş bankasını kurmuştur. (bkz: gayri resmi tarih)
pakistan kadınları ziynet eşyalarını satıp Türklere yardım olarak göndermiş iddiasının kaynagı varmıdır? merak ettim. Çünkü Azerbaycanlı soydaşlarımızın böyle bir yardımını duymuştum. hatta bu yardımların adı da "qardaşlıq kömeyi" dir. yani kardeşlik yardımı.
hatalı başlık. pakistan ın kuruluş tarihi 14 ağustos 1947 dir.

doğrusu (bkz: hint müslümanlarının kurtuluş savaşındaki yardımı) olmalıdır.
Asla unutmamamız gereken vefa borcumuzdur.
Unutlumaması unutturulmaması gereken hadisedir. O kardeslerimiz ellerinde avuclarında ne varsa bize yollamıslardır. Parmaklarındaki nikah yuzugunden tut ceyizlik kumasların yara sargısı olarak gonderilmesine kadar ne varsa aklınıza helen mal varlıklarını bizler icin feda etmislerdir.

Turkun turkden baska dostu yok derken bunu kasdederiz aslında haklı olarak o gunlere baktıgımızda bir cok etnik koken bize sırtını donmus arap yarım adası haince davranmıs ic savas cıkarmıs onca etnik kokeni hatırladıkca bu sozu haklı bulurum her daim. Gunumuzde de gecerli bir durumdur. Suan multeci konumdaki suriyelilere sordugum sorunun cevabı soy ki di:
+biz sizin durumunuzda olsaydık ne yapardınız(tercuman arkadasım esliginde)
- sizi bir yere koyardık ordan dısarı cıkarmazdık ne verirsek onu yerdiniz. Acta acıkta kalmanız onemli olmazdı.
Bugun kahramanmarasda cadırkentte cıkarılan yemekler begenilmedigi ekmekler coplere atıldıgı icin yemek cıkarılmıyor. Ogunun ucreti veriliyor. Bu kadar ince dusunen millete nankor davranacak cok insan var. Ustune alınmak isteyen alınsın. Burda ırkcılık yapmıyorum. Bilakis devlet olmanın bilincini kendimce belirtiyorum.
^^.... birinci dünya savaşının insanları sefalete sürüklediği yıllarda bir bayram günüydü.sabah saatleri olsa da, ağustos ayının bu fersiz güneşi kurban bayramı namazından çıkarak meydanda toplanan insanların esmer tenini çoktan terden sırılsıklam etmeye yetmişti.ünlü şairin konuşma yapacağını duyan kadınlar, çocuklarını aldıkları gibi namazdan sonra hınca hınç dolmuş meydandaki yerlerini almışlardı bile. yılda ancak bayramlarda et yiyebilen fakir halkın birkaç saat sonra çekecekleri ziyafet için hazırladıkları baharatlı sosların kokuları sokakları sarmıştı.

birden yüz binlerce meraklı göz kürsüye çıkan ünlü şairin üzerinde toplandı. kürsüden yükselen ''aziz kardeşlerim!'' hitabı meydanda yankılandı.sesindeki titreklik ne kadar içli olduğunu ele vermekteydi. devam etti:

''biz burada bayramı kutlarken, buradan uzaklarda bir yerlerde, Türkiye'deki kardeşlerimiz, Devleti Ali Osman'dan kalan son kaleyi korumak için oluk oluk kan akıtmaktadırlar. onlara ne bayram vardır ne de sevinç! tüm ülke hem vücut olmuş siperlere akmakta, kadınlar cephe arkasında mermi yapmakta, top doldurmakta, kağnılarla cepheye erzak ve silah taşımaktadır. daha 15 yaşına gelmemiş, bıyıkları terlememiş sabiler vatan ve namusları için kara toprağa düşmektedirler. kardeşlerim; yıllardır garbın yedi düveliyle devam eden can siperane savaş islam'ın son sancaktarı olan kardeşlerimizin vatanını yangın yerine çevirmiştir. göğsünü bombalara siper eden askerler yeri gelir bir kuru ekmeğe muhtaç, yeri gelir bir çift yün çoraptan mahrum bulunmaktadırlar. analar oğulsuz, kadınlar kocasız, küçük çocuklar babasız kalmaktadır.''

şair ağlıyordu. gözyaşlarının kalabalığa bulaşması fazla zaman almadı. konuşmasının hıçkırık sesleriyle kesileceğini bilse de devam etti:

''bir gün rüyamda iki cihan sultanı peygamber efendimizi gördüm. rüyamda bu dünyadan göçmüştüm. melekler beni peygamber efendimizin huzuruna çıkardı. efendimiz bana; ''ya ikbal! cihan bahçesinden yükselip bana bir koku gibi yaklaştın. söyle bakalım bana ne getirdin?'' diye sordular. ben de ''efendim anladım ki dünyada rahatlık yok. bütün özlemlerimden umudumu kestim. dünya bahçesinde elbet binlerce gül ve lale var. fakat kokuları da renkleri de vefasız. lakin tekbirlerle kutsanmış bir şişe kan getirdim ki cennette dahi eşi yoktur. o kan ki devletlerinin bekası için şehit olan Türk askerlerinin kanıdır!'' dedim.

hıçkırıklar hüngür hüngür ağlamalara dönüşmüştü. şair meydana toplanan insanların gönlünü bir kez daha yakmak için sesini yükseltti:

''kardeşlerim, eğer Türkiye düşerse ne hilafet kalır ne namus. ne Mekke kalır ne Medine. biliniz ki eğer orası düşerse tüm islam coğrafyası küffar askerin botları altında ezilecektir. öyle ise yok mu bu dertli kardeşlerimizin yarasına merhem olacak? yok mu kurumuş dudaklarına bir damla su verecek? yok mu taş bastıkları midelerine bir tas çorba koyacak? yok mu tüfeklerine mermi sürecek, süngülerini bileyecek?''

son demde coşkusu zirveye çıkan kalabalık hırçın bir deniz gibi dalgalanmaktaydı. merhamet boşalması yaşayan halk, meydanın kenarlarına kurulmuş yardım sandıklarını doldurup taşırıyordu. kimi para, kimi tabak tencere, kimi ayağından çıkarttığı ayakkabısını atıyordu. büyük şairin sözleriyle coşan kadınlar yaşadıkları duygu yoğunluğuyla kulak memelerini yırtarak söktükleri küpelerini üzerindeki kanla beraber Anadolu'ya gönderiyordu.

Pakistan'ın bilge şairi Muhammed ikbal'in Lahor şehrindeki Bagdaşi Camii'nden çıkan Müslümanları gözyaşlarına boğduğu bu tarihi mitingin üzerinden yaklaşık bir asır geçse de, Türk insanı Pakistanlı kardeşlerinin kurtuluş mücadelelerine yaptıkları yardımı asla unutmadı. karşılığında her zaman yanlarında bir kötü gün dostu oldu. doğal afetlerde ve politik sıkıntılarda ilk yardım talebini ilk Türkiye uzattı. kendisini iki millet tek devlet minvalinde nitelendiren bu kardeşlik elbet örneklerini vermeye devam edecektir.^^

Sedat Pekdemir'in Davut Harekatı kitabından alıntıdır..

(vallahi arkadaşlar ben bu kadar uzun yazıları pek okumam ama bu alıntıyı paylaşma ihtiyacı hissettim ki pakistan da patlayan bombaya üzülmüyorum diyen zalim vicdansızlar belki kimlerin öldüğünü daha iyi idrak ederler. ki ölenin inancı, görüşü, düşüncesi, ırkı ne olursa olsun üzülmek, kınamak, karşı çıkmak için mazlum ve masum olduğunu bilmek yeterlidir kanımca.)