bugün

izlenilmesi gereken şiddetin çirkin yönünü güzel bir şekilde anlatmış isveç filmi.

http://imdb.com/title/tt0338309/
kudret vardir insanin elinde güç vardir ama pistir ya bu mahlukat bunu da kötü kullanir hele ki ergense bunu oyuna dönüstürür kirletir yani eritir tüm gücü kuvveti büyüklerine inat dünyayi çekilmez yapmaya daha bir ugrasir hata kimdedir tartisilir ama su gerçek ki ortada bir magdur vardir üstelik bu magdur güç geçince eline aynini yapacaktir karsisindakine pistir ya bu mahlukat büyüklerine inat
yönetmenliğini mikael haström'ün yaptığı,2004 yılı yabancı film oskar adayı olan filmdir.kişinin kendi içindeki iyilerle kötülerin savaşımını anlatır, şiddet öğeleri ile dikkati çeker.başrol oyuncusu andreas wilson'un oyunu görülmeye değer.
bir yatılı okul hikayesi olan ondskan andreas wilson'ı sinema sektörüne hediye eder...sinirlenmeden izlemenin mümkün olmadığı, şiddetin içsel sorgulamasını karakterler yaparken sizin eli kolu bağlı bir şekilde oturup dişlerinizi sıkmanıza neden olan filmdir..masum bir aşk ve sağlam bir dostluk da serpiştirilmiştir araya...
öğrenciler arasında acımasız bir kast sisteminin geçerli olduğu ve bu sistemin altındakiler için hayatın cehenneme döndüğü 1950 yıllarının isveç' ini konu alan, izlenesi film.

Andreas Wilson, oyunculuğunu konuşturmuş ve gerçek hayatta da başarılı bir yüzücü olduğunun izlenimini vermiştir.
bok sahnesiyle, o anı içinize işlete işlete, sanki orada olan sizmişsiniz gibi yaşatmış ve idol bir karakter * yaratmayı başarmış 2003 yapımı film.
an itibari ile cnbc-e'de, dünya sineması kuşağında gösterilen isveç filmi..
her izlediğimde mideme ağrılar sokan isveç yapımı. jan guillou'nun otobiyografik romanından beyazperdeye aktarılmış.
(bkz: ondskapen) *
(bkz: dimmu borgir) - (bkz: antikrist)
aristokrat sınıfın imtiyazlarını bir kısır döngü temasında anlatan, bir defa sinemada, üç defa da televizyonda izleyip doyamadığım filmdir. türkiye de şeytana karşı diye gösterime girmiş, korku filmi diye gittiğimizde bizi oldukça şaşırtmıştı.

filmle ilgili tek üzgün olduğum nokta bizim erik in dahlen ve şişko yu marizlemesini tanguy ve marja nın görememesi, silverheim ı ağlattığını kimsenin bilmemesi ve o üvey baba denen mahlukatın kollarını bir bir kırmasını göremeyişimizdir...

filmde tek zayıf nokta erik ponti nin takla bile atmadan 50m yi 29 saniyede yüzmesidir, ayrıca bir eski yüzücü olarak o hızla en iyi ihtimalle 36 saniyede yüzebileceğini söyleyebilirim. diğer taraftan ben uzaklarda okurken filmi izlemiş olan annemin başroldeki arkadaşı bana benzetmesi sebebiyle duygulanmışlığı da vardır.
insanin yuregini acitan bir filmdir. insan bu kadar aciya dayanabilir mi diye sormadan edemezsin. eger benim gibi sulu goz bir insansaniz gozleriniz dolar.

--spoiler--
en sevdigim sahne ise o koca kafali silverheim'i oldurmekle tehdit edip, kusmasina neden olmasi ve uvey babasini dovmeye basliyacagi sahnedir.
--spoiler--

izlenmelidir ve kendisini kaf daginin sahibi sanan insanlara izletilmelidir.
2004 yabancı film oskarını alan 1950 'lerdeki isvec'te, insanlar arasındaki sınıf farkını ögrenciler aracılıgıyla işlemiş,yer yer midenizin kalkmasına neden olan film.
pek şahane bir filmdir.

klişeleri güzel bir kurguyla egale etmiştir, bir solukta izlenir.

başkaldırı, şiddet ve ego gibi kavramları oldukça çıplak bir şekilde önünüze koyar.
--spoiler--

klass filmine benzeyen bir film. bir öğrencinin 1950'lerin isveçindeki bir okul'da aşırı katı bir kast sisteminde zorlanışını ve başkaldırısını anlatıyor. aslında kahramanımız olan genç çok iyi dövüşen biri ama onlara güç kullanarak karşı koyamıyor. çünkü eski okulundan kavga dolayısıyla atılmış ve bu okul'da da dede'lere!! (asker'DE eskilere dede denir. kast sisteminde üst sıradadırlar) vurmak atılma sebebi. o da bunlara sabırla karşı koymayı seçiyor. ama bir yere kadar dayanıyor. sonunda kırıp geçiriyor. ne üvey baba ne dede bırakıyor. bizde ilk başta sinirleniyoruz ama filmin sonunda rahatlıyoruz.
başrolde oynayan Andreas Wilson(erik ponti) rolünün hakkını vermiş. diğerleri de fena değil diyebilirim.
film insan psikolojisi ve sosyoloji üzerine de çok güzel bir örnek. filmi izlerken "ben olsam onun yerinde, ne yapardım?" diye soruyorsunuz. cevap da kişiye göre değişir herhalde.
bence çok güzel bir film. tavsiye ederim.

--spoiler--
2004 isveç yapımı film. dublajla izlendiğinde "brave heart" tadı veren bir film. orjinal diliyle izlerseniz "olcayto" tadı verebiliyor bir anda. ama harbi süper film.
işveçcede kötü, şeytan anlamına gelen kelimedir.

sanatsal filmlerdendir, sanattır. öykü, senaryo itibariyle diğer sanat eserleri gibi insanları düşünmeye sevk eder. düşünürsün, eserdeki en ufak parçayı bile gerçek hayatla ilişkilendirip, gerçek olan tabloyu görürsün ve 'vay anasını' nidasını tekrarlarsın muntazaman. filmde var olan sistem minimize edilerek işlenmiştir. film bir okulda(dünya) geçer. okuldaki öğrencilerin(halk, insanlar) bazıları liderdir, adalet sağlayıcılardır(devlet ve yüksek mertebedeki sözde adalet sağlayan kişiler denebilir buna). ve okulun müdürü ve öğretmenleri(tanrı vb. kavramları kastetmişler sanırım) de filmde rol almaktadır. okuldaki düzeni okulun idaresi değilde, okulun öğrencileri sağlamaktadır(yani tanrı değilde yine insanı insan yönetiyor). bu düzeni ise lider dediğimiz öğrencilerin uydurduğu okulun yasalarına göre düzenlemektedir. o okulun yasalarını sorgulayamazsın, o okula girdiğin an(doğduğun an) onları kabul etmiş sayılırsın. sen yasalara uymadığında, liderler konseyi(mahkeme) toplayarak sana ceza verirler. ve liderlere karşı gelemezsin. okulda bir düzen kurulmuştur ve düzeni bozamazsın(dünya'da bir sistem kurulmuştur ve o sisteme karşı gelemezsin).

izlenmesi gereken filmdir.
1950'li yıllardaki isveç eğitim sistemini gözler önüne seren ve aslında yaşanmış bir hikayeden esinlenmiş isveç filmidir. film Jan Guillou'nun * , ondskan (1981) adlı adlı biyografi romanından esinlenilerek yapılmıştır.
ingilizcesi "evil" (2003), olarak geçer, türkçe alt yazısı mevcuttur.
jan guillou' nun aynı isimli kitabından uyarlanan 2003 yapımı mikael hafström filmidir. 2004 yılında yabancı dilde en iyi film dalında oscar adayı olan filmde başlıca karakterlere hayat veren oyuncular ise Andreas Wilson, Henrik Lundström, Linda Zilliacus, Gustaf Skarsgard .

--spoiler--

Masada açıyoruz Erik'in yaşamına açılan penceremizi. Annesi ve daha sonradan üvey olduğunu öğrendiğimiz babasıyla masadalar ve lokmarıyla meşguller. Ağır bir sessizliğin hakim olduğu masada "kuzey filminin boğuk atmosferi" diye düşünmenize fırsat vermeden ailenin kopukluğunu size aktarma yoluna koyuluyor film vakit kaybetmeden. Yemekten sonra konuşma (!) yapma çağrısı geliyor babadan ve Erik bir odaya girerken annesi piyano başına geçiyor, kırbaçlama benzeri terbiye seansını duymamak için. Biz de bir kavgaya şahit oluğ Erik'le müdürün odasına yollanıyoruz, malum haberi almak üzere. Erik bölgedeki okullara bile kaydolamamak üzere atıldığını öğrenince annesi tez elden kararı verip uygulamaya koyarak Erik' i yatılı bir okula göndermeye karar veriyor. Uzaklara, aristokrasinin ve burjuvazinin yeni üyelerinin yetiştirildiği bir okula hem de.Filmin bu anından itibaren Erik' in esasında "saf bir şeytan"dan çok daha fazlasına sahip olduğunu hissetmemiz geç olmuyor. Zira yatılı okul ziyadesiyle "gelenekçi" ve tahmin edersiniz ki bu "gelenek"ler tamamen devrecilik esasına dayalı. Üst devre alt devreyi her daim ezme lüksüne sahip, her ne olursa olsun. Alt devreler ise olabildiğince koyun olmaya özen gösteriyorlar, okulun akşam eğlencesi ya da yemek saati maskarası olmamak için. Bir minyatür "üst sınıf - alt sınıf" mücadelesi esasında, basbayağı sınıf kavgası, soyluluğu cüzdan kalınlığıyla doğru orantılı üst tabaka ve onun maskarası olmaya niyeti olmayan bir kaç "çapulcu"dan oluşan alt tabaka. Söz konusu gözden uzakta bir okul olunca oynanan entrikalar da pek masum olmuyor tabi, hele Erik'in de itaat etmeye niyeti olmadığını da hesaba katarsak. Devrecilikten kişisel itibara dönmeye başlayan çekişme sonunda bir kurban verilmesi gerekecekse bunun pek soylu kişilerden seçileceğini beklemek tam anlamıyla saflık olacağından kuşkunuz olmasın. Nihayetinde kesilen bilet hem okul hayatını, hem annesine verdiği sözleri hem de bir düşü (filmi izleyip görün) dalından koparıp çok uzaklara götürmek üzeredir.

--spoiler--

referans alanlar için belirtelim, filmin imdb puanı ise 7,9 .

alıntı ve daha fazlası : http://www.antifa-kutay.blogspot.com
kısır döngüye girmiş amerikan sinemasından kaçış için iyi bir durak olan filmdir. film her ne kadar bir yatılı okul içinde ki öğrencilerin kendi aralarında ki şiddete dayalı mücadelesini konu etse de, ciddi siyasi ve toplumsal göndermelere sahiptir.

--spoiler--
başarın sana düşman kazandıracak bile olsa yap bunu.
--spoiler--
iyi bir psikolojik gerilim filmi. hollywood filmlerinden çok daha iyi ve ne anlatması gerektiğini bilen bir film.
insana hayata karşı gaz veren, yapılan zulümde herkesin kendi hayatından bir şeyler görmesinden dolayı kahramanla beraber öfkelenip kahramanla hüzünlenlendiren güzel bir film.
Yönetmene yazık olmuş,sen kalk git hollywood'a.Hollywood'a gitmeden de güzel film çıkarmışsın ortaya,ne gerek vardı.
bu film isveç'in en iyi filmi olabilir ama ben isveçli değilim. kıyas elbette birden fazla sayıda olanlar arasındadır, benim de bu ilk isveç filmi deneyimim olduğuna göre kendi sinema geçmişimle kıyaslamak durumunda olacağım. hikayenin işlenişi, söylenmek istenenler arasındaki kopukluklar falan çok kötüydü bırakın allahınızı severseniz ya. böylesi abartılmış bir diğer film için (bkz: dead poet society)
Erik ponti denen abimizin, belalı bir genç olduğu ve dövüşmeye tövbe ettiği için, herkese eyvallah çektiği film.

Tabi sonunda çıldırıp, herkese ağız burun dalıyor.
isveç sinemasının dünya sinemasına armağanı.

https://www.imdb.com/title/tt0338309/?ref_=nm_knf_i1
güncel Önemli Başlıklar