bugün

robert michels'in 20. yuzyilin baslarinda avrupa'da ve ozellikle de almanya'da siyasal partiler ve isci sendikalari uzerine yaptigi inceleme ve analizlere dayanarak en demokratik orgutlerde bile iktidarin kullanimi ve iktidari elinde tutan kisilerin genel ozelliklerinin oligarsik nitelikler tasidigini ortaya koyarak gelistirdigi teoridir.
michels'in teorisine gore, iktidar sahiplerinin ve burokratlarin secimlerinde ve atanmalarinda iz­lenen yontem ister acik ve ozgur secimler, is­terse kooptasyon olsun her konumdaki yoneticilerin iktidarlarini surdurme egilimi vardir ve bu sebeple kendilerinden sonra gelecek olanlari, bir cesit kooptasyon usulu ile belirlerler; secimler ise bu durumu onay­lamaktan baska bir anlam tasimaz. boylece tum orgutlerde iktidar grubunun olusumu * tunctan bir yasaya bagli bulunmaktadir ve bir tur oligarsi de­vam etmektedir.
Devletler ve toplumsal sınıflar varoldukça asla değişmeyecek olan kapitalizmin kanunudur . Feodal dönemde yuvarlak masa şovalyeleri vardı , kapitalist dönemde de bilderberg şovalyeleri . Geriye kalan küçük-burjuva işbirlikçilerini uzun uzun saymaya gerek yok .
robert michels'in 1911'de yayımlanan "siyasi partiler" kitabında ortaya attığı ünlü tez. orijinal adı iron law of oligarchy'dir.

"karar vericiler, doğrulanma ihtiyacında oldukları için, destek kazanmak için bilgiyi çarpıtabilmektedir. liderin çevresindekiler doğru bilgiyi engellemektedir. iktidar gücü gerçeklerin farkına varmayı engellemektedir. örneğin bir kişi halihazırda iktidarda olduğu için seçilebilmektedir. başarısızlığına rağmen temsilcileri olduğu için kendi seçim bölgesinde takdir edilmektedir. gerçek halkın, gerçek gereksinimleri rol oynamamaktadır."
siyaset sosyolojisi kitabında belirtildiğine göre, michels, sol parti ve sendikalarda bile bu durumun kaçınılmaz olduğunu belirtiyormuş. eninde sonunda kendi çıkarına dönen temsilcilerimiz mevcutmuş. enteresan tabi. bütün insanların sadece çıkarı için orada olacağı bir dönemin olacağını savunmak. daha doğrusu, kendi çıkarlarının; temsil ettiği grubun çıkarlarından önde olacağı bir dönem olacağını savunmak.
oldukça yaygın olduğu söylenebilir. ama sürekli böyle olacağı kanısı yanlış.
(bkz: istisnalar kaideyi bozar)
(bkz: mustafa kemal atatürk)
kamuoyunu ideal şekilde yönettiğine inanan iktidarın, varlığını ve mevcut gücünü devam ettirme eğiliminde olduğunu söyleyen teoridir.
aslında basit bir tespittir çünkü zaten doğal olan budur.

kanımca tartışılması gereken bir nokta varsa o da şudur; iktidarda olması gereken gücü hiçbir baskı ve yanlış yönlendirme altında kalmadan halkın mı seçmesi gerektiği, yoksa en ideal anlayışı temsil ettiğine inanan iktidarın mı belirlemesi gerektiği.
en mükemmel kurulmuş bir sistemin dahi 'insan' olgusu hesaba katılmadıkça çökeceğini gösteren ünlü kanun. yönetimler ve gruplar yönetimle işbaşına gelseler dahi kendi konumlarını sağlaştırdıktan sonra artık demokratik değerlerden ödün verebilirler. Hatta demokrasi bu grubun çıkarlarına bir tehdit unsuru haline gelebilir. Bu durumda grubun çıkarları ve toplumun çıkarları artık çatışmaktadır ve grup konumunu korumak uğruna gelecek tehditleri bertaraf etmeye çalışacak ve demokrasiden uzaklaşacaktır.

Ayrıca (bkz: kütlelerin ehliyetsizliği)
Oligarşinin Tunç Kanunu, açık bir biçimde modern büyük ölçekli örgütlerin kaçınılmaz olarak oligarşik özellik gösterdiklerini ifade eder. Bu oligarşik düzen, yöneten ve yönetilenlerin idealleri ve niyetleri ile uyumlu olmasa bile durum kaçınılmaz olarak bu şekilde gelişir.
Michels, bu görüşünü kanıtlamak için, diğer partilere göre daha demokratik örgütlendiği farz edilen Alman Sosyalist Partisinin içyapısını incelemiştir. Michels, sistemin oligarşik olduğunu ve demokrasinin sadece resmî uygulamalarda ve kanunlarda ortaya çıkan bir dış görünüş olduğunu ortaya koymuştur.
Michels, bu gözlemlerini genelleştirerek bütün büyük örgütlerin içsel demokrasi ihtimalini ortadan kaldıracak bir bürokratik yapı geliştirme eğiliminde olduğu sonucuna varmıştır.
her türlü iktidar ortamında kendini gösterir.
özellikle bizim ülkemizde çokça rastlanılan durum. iktidar olan bir daha bırakmak istemiyor. koltuk sevdası işte. tıpkı rahşan ecevitin bülent ecevitten sonra bile dsp için bizim partimiz bizim partimiz demesi devlet bahçelinin mhp genel başkanlığından inmemesi vs vs bir ton örnek çıkar.
michels'in büyük örgütlerle demokrasinin bir arada yürümeyeceği tezidir. oluşan bürokratik yapının kalınlığı kitle yetersizliğiyle birleşince ortaya oligarşik bir yapı çıkar. bu yapının korunması için örgüt (siyasi parti, sendika, STK, üniversite vs.) mensupları ellerindeki bütün argümanları kullanırlar. bu bürokratik yapının ileride elitist bir hal aldığını düşünüyorum ve bu bir ülkedeki tüm kurumlarda kendini hissettiriyor.
Özetle halk ayaklanıp başındaki diktatörün sarayını yakmadıkça düzen değişir düzülen değişmez diyen yasadır. Netekim Atatürk padişahı yollasa da kendi tek adam yönetimini kurmuştur çünkü devrimi Fransız halkının aksine türk milleti değil askerler yapmıştır.