bugün

mutluluğu nerede konumlandırdığımızla ilgili başlayan bir konudur. sahi, mutluluk nerede? cem yılmaz klişesi olarak içimizde mi? dışarıda bir yerde mi? bekliyor mu, kaçıyor mu? peki mutluluk nedir? farkında olmayıp mutlu olduğumuz zamanlar var mı? kısa süreli mi yoksa uzun süreli mi?

sözlük içerisindeki bir başlıkta bu kadar soru barındırmak ne kadar doğru bilemiyorum.* bununla beraber, mutluluğu kendimizi mutlu hissettiğimiz anların bir toplamı olarak tanımlarsak, neyin bizi mutlu ettiği üzerine odaklanmak bizi yanıtlara götürecektir.

mesai bitiminde evde olmak bana mutluluk veriyor. ama sürdürebiliyor muyum, orası şüpheli. halbuki kendimi gerçekten iyi hissedip, o anı nakış işler gibi yaşadığım, bir adım sonra aklıma esen ilk şeyi koşup yaptığım çok güzel bir hayat devresi biliyorum. askerlikteki çarşı izinlerim ve terhisimden sonraki bir aylık süre.

peki niye? asker olmaktan onur duydum ama, memnuniyetim ortalama bir türk insanından fazla değildi. ya çarşı izinleri? çıkmamak kabustu, hele izmir de iken.

çıkar çıkmaz ver elini alsancak, bornova, karşıyaka! duyduğum müzik, yudumladığım bira, gezdiğim yerler, gördüğüm insanlar, o kadar güzeldi ki. bir hafta sonra yapacaklarımı düşünmek bile başlı başına bir mutluluk kaynağı idi benim için.

ya terhis sonrası? bulanık ve üniforma renkli rüyalardan kendi yatağında kalkıp, kuşa, havaya, bakkala gittiğine şükretmeye ne demeli? bütün bunları yaşadım, çok da mutluydum. peki ne oldu da boka sardım, depresif, tükenmiş, somurtkan bir hale büründüm?

çünkü görüyorum ki insan birşeyleri kaybetmeden değerini anlayamıyor. günlük hayatında istediğin gibi oturmak, kalkmak, istediğin saatte seçtiğin birşeyi yemek ne büyük mutluluk veriyor insana. ama, bunun farkına bunlar elinde olmadığı zaman varıyorsun. tekrar bulduğunda ise, bulduğun bu nimetlerin normalleşmesi çok uzun sürmüyor.

demek istediğim, aslında askerlik tecrübelerimden önemli bir çıkarımım şudur ki, elinizin altında tuttuğunuz, mutluluğu bulabileceğiniz bir sürü mutluluk kaynağınız var. sadece, bunları algılayacak boyutta olmadığınız için göremiyorsunuz. görebilmek için de mutlaka sıkılmanız, acı çekmeniz gerekiyor. ancak kötü geçen belli zaman sonra iyi olanı seçebiliyor gözleriniz, yoksa hikaye. dolayısıyla, bu yazıyı askere gitme kararı verecek olan ya da askere gitme yolunda olan bir arkadaşım okuyorsa ona diyeceğim, askerliğin rutin bir görevden çok kişisel farkındalığı da geliştirdiğini unutmasın. böyle bir eğitimden geçecek askere gittiği zaman. ben kısa dönem ve birçok askere göre raha tkoşullarda bir askerlik yaptım, bu nedenle fikirlerime karşı çıkan ya da tam olarak katılmayanlar olabilir. ama askerden yaklaşık bir yıl sonra da deneyimledim, 35 gün full mesai yaptığım, az tatil yaptığım toplamda 90 günlük bir sürenin ardından da benzer hisleri yaşadım. şimdi de bunlardan bahsetmeyecek kadar geniş imkanlarım var, herşeyim var. ama mutlu hissetmiyorum kendimi, yaptıklarımdan memnun olmuyorum. insanların basit varlıklar olduğunun kabulü ile ilerlersem kendime acı çektirecek yollar arayıp onlar üzerinden mutluluğu kovalamak bir çözüm, ama daha iyisini bulmak, o kaynaklardaki mutluluk zerrelerini doyasıya yaşamak şart diye düşünüyorum.
boşanma oranlarının çokluğuna göre, bir çok insan evlilik hayatında mutluluğu bulamamaktadır.