bugün

üçüncü köprüye isim arayan politikacılarımızın koyamayacakları isimlerdendir;

oysa

biraz vefa, azıcık utanç duygusu ve yeterince tarih bilincine sahip olunabilseydi belki mimar sinan köprüsü denebilirdi;

ancak cumhuriyet döneminde yaptığı neredeyse tüm camileri kisch abideleri olan, hanlarının, hamamlarının ve medreselerininin mimarisini üniversitelerinde yeterince çalışmayan, bu toprakların mimari dili olarak onu içselleştirmeyen, kötü müteahhit ürünleriyle anadolu'yu baştan başa döşeyen, çinilerine sahip çıkmayan, turkuvaz mavisini unutan, karagözünden, hacivatından kopan ve onların felsefelerine artık aşina olmayan, ermeni mimarlarının, süryani taş ustalarının geleneğini neredeyse kesintiye uğratan bu toprağın kimliksiz çocuklarına üstelik ne kadar güzel bir örnek olurdu ve tüm dünya leonardo da vinçi ile kıyaslanabilecek bir mimari dehanın * kuşaklar ve uygarlıklar üstündeki köprüsüne kavuşurdu.

her ne kadar mimar sinan ustamız bir devşirme çocuğu da olsa, islamiyetin altın çağlarının çoktan bittiği dönemlerde yıldızın son parladığı anlardan olduğu için, süreklilik taşıyan bir kültür birikiminin en üstün temsilcisi sayarak onun önünde eğilebilirdik;

osmanlı'yı hatta yeri geldiğinde mimar sinan'ı yanlış övgülere boğup kendi cüceliklerini dev aynasına tutanlar; onun gerçek büyüklüğünü algılamaya kapasiteleri yetmeyenlerdir;

bir toprağın gerçekten sahibi olmak için orayı fethetmek yetmez; o toprağın geçmişinin değerlendirmesini yapıp, onu o günün imkanlarıyla harmanlayıp içine biraz hayal ve biraz da gelecek ufku katanlar ancak oraya gerçekten sahip olabilirler. yani istanbul'u fatih sadece almakla kalabilirdi ama bugün sultanahmet, süleymaniye ve selimiye camileri var. onlara bakanlar, mimar sinanın yaptığı köprüleri, su kemerlerini görenler oradaki sentezi anlayabiliyorlar. çünkü onlar aynı zamanda ayasofyaya da bizans krallarının yaptırmış olduğu su kemerlerine aşinalar. Bu nedenle mimar sinan'ın bu sentezinin nasıl dahice olduğunu da algılayabiliyorlar. geçmiş olmasaydı mimar sinan, mimar sinan olamazdı. onun büyüklüğü buradaki sentezden geliyor. bu sentezi ruhunda duyamayanlar, duyunca rahatı kaçanlar bu nedenle bu ismi köprüye koymayacaklardır.

ama

biraz özgüven ve gerçek tarih bilinci olsa örneğin cesurca bizans köprüsü denebilirdi;

böylece sembolik bir adım atarak "tüm roma imparatorluğunun ve devamı bizansın koca mirası benden sorulur", "bu köprüden geçen er kişi bir uygarlıklar başkentine girer" demiş olurduk;

doğu'nun erken bilinci, anadolu'nun gerçek bir kültürel köprü olduğu fikri azıcık olsa anadolu köprüsü denebilirdi.

belli ki avrasya köprüsü denecektir ve çok da kötü olmayacaktır.

hepimiz daha iyilerine layık iken...
Bu sel kıyamette hala işlevini yerine getirebilen yegane yapı.

http://img200.imageshack.us/img200/692/09154243.jpg
müteahhit işi olmayan yapı, sonuç; hala dayanıyor.