bugün

"iyi olmanı umuyor, bir kereye mahsus diyeceğini dediktenden sonra uzaklaşmıyor ve batan güneşe atımın kıçına şaplağı yapıştırıp kaktüsün yanına çömüyorum. sende 'aa kim bu çizgi roman kahramanı kılıklı herif?' deyü yanıma yaklaşıp kasabasını kurtaran adamlar genelde adı anıldığında batan güneşe doğru atını sürerken görülür, 'e senin gibi eşşeklerde kaktüsün yanına çömüyo olacak iş değil!' diye çıkışarak yanıma ilişiyorsun. bu açık sözlülüğün karşısında hale biçiminde oluşan auram nüksediyor, sinirim tepeme çıkıyor, beynime kan fışkırıyor. zaman sonra 'oğlum dur napıyon dağlık yerler buralar yanına ''hatun'', belki duymayı istemediğin laflarla yanaşmış olabilir ama bi dur düşün nerede karşılacan böylesiyle ha nerede?...' terennünümünde bulunduktan sonra laflarının yanında yayık ayranı getirdin mi al yazmalımı yapıştırıyorum..."

"hatunun elinde koca bi tas ayranı vardır.. kendi eleriyle sağdığı minik keçisinin sütünden yaptığı nefis yoğurtla tuzu harmanladıktan sonra, bir eşine susurlukta bile rastlayamayacağın lezzetteki soğuk ayranı güneşin altında beklemekten yorulmuş, alnında boncuk boncuk terler bulunan yağız genç adama uzatır. az önceki açık sözlülüğünden ötürü biraz pişmandır, belli ki genç adam uzun yoldan gelmiş, çok yorulduğu için burada mola vermiştir.. genç adam yolunu kaybetmiş bir mecnun gibidir, nereden gelip nereye gittiği meçhul, fakat leylasına ulaşmayı bekleyen.. bu çöllerde ne bulacak ki diye düşünür hatun.. koskoca çöl.. aborijinler bile geçmez artık buralardan.. insanı deliye çeviren iğrenç böcekler bile göstermez olmuştur yüzünü.. umutsuzca bakar genç adama, ama onun gözlerinde gizemini çözemediği ışıl ışıl bir yıldız yanmaktadır.."

yazarlar: der ve uzaklaşır genç adam - aura
"içi yanmaktan parçalanan adam ayranı bi yudumda adeta midesine yollamıştır. erol taş misalı elinin dışıyla ağzını silerkene, evet silerkene, genç kızın gözleri ışıl ışıl ama gizemini çözemedikten sonra bu vahada, aborjinlerin bile 'amaan yemişim vahasını mahasını artık uçak diye bi şey var binerim onunla gideceğim yere giderim.' düşüncesindeki aborjinleirin bile s.klemediği bu vahada, düşüncesi kendisine malum olur. maen bu kadar kurak olduğunu düşünüyor buraların bi iki bişey sıkayım da ortam yumuşasın diye düşünür ve ee genç kız du şuna nasıl bi babayiğit, nasıl yanında kadının taşımasını bilen bi erkek olduğumu ispatlayayım hehe,( ki zaten kızımızda daha önce pişmanlık duygusunun içini yediğini itiraf etmiştir, bu da yanaşmam için artı bi puan olarak hanesine yazılmıştır,) 'şu gördüğün karlı dağlar var ya, oralarda hep heidiyle dedesi vakti zamanında cirit atmışlardı, bende cızgı filmlerde pek görünmememe rağmen o cızgı filmi cızgı film yapan benimdir' dedikten ve bi anlık sessizliğin ardından 'valla' demesinden müthiş etkilenir okuyucu, zannetmez ki bu etkilenme hayranlıkla paralalellik gösteren bi etkilenme. hayır hayır bu ''valla'' lafı genç kızda kahkahalar atmamak için dudaklarını yemesine, dudağını kanatmasına sebebiyet vermiştir."

"her şeyi bilen ve her şeye kadir olduğunu sanan genç adam, kanı nasıl durduracağını bilemez.. kan, an be an daha hızlı akmaktadır genç kızın dudaklarından.. genç adam silmek için bir hamle yapar; fakat o da ne! o sırada öfkeyle yaklaşmakta olan iri kıyım bir erkek, genç adama şöyle bir bakar ve bağırmaya başlar "napıyorsunuz siz burda! allahın bile terkettiği bu lanet yerde ne halt etmeye güneşin altında dikiliyorsunuz! dudağın! dudağına noldu?!" genç kız hiç bir şey demeden içten içe güler durumun saçmalığına. genç adam diyecek söz bulamaz, gülerken kendi ısırdı kanattı dese abisi "yersen" der ve yedirmeye başlar genç adama en leziz yumruklarını.. umutsuzca yere çöker genç adam ve eline metal bir şeyler değer.. o da nesi! alaaddinin sihirli lambası! kızgın abiye çaktırmadan lambayı ovalamaya başlar. bütün haşmetiyle ortaya koca cinin çıkmasını beklerken artık ihtiyarlamış ,kamburu çıkmış, allahın tokadını yemiş bi cincır çıkar.. ve tek bi istek hakkı vardır genç adamın.. hem kızı kurtarmalı, hem de kendi kurtulmalıdır.. ve dileğini söyler ...."
"içinden geçenleri cinle paylaşacakken, bi an için zamanın durduğuna, tüm evrenin hareketten yoksun olduğuna tanıklık eder. ilahi bir gücün parmağı olduğunu idrak etmesi için aradan bir kaç dakikanın geçmesi gerekecektir. zaman sonra ne işim var benim burada duygusundan sıyrılıp yaşadığı ana anlam katan düşüncelere gark olur. tüm bu olanlar gözünün önünden bir film şeridi gibi geçmektedir. bu arada çorak toprakta iğreti duyan, ve göz zevkini bir hayli bozan adeta taşa dönmüş olan kızın abisine, sabitken daha da alımlı görünen, kıraç toprağın içinde yaşama sevinci aşılayan kıza da kaçamak bakışlar atmaktadır. belki de hayatının geri kalanını beraber geçireceği, aynı yastığa baş koyacağı, teninin kokusunu kilometrelerce öteden alabileceği kadar bedenine hakim olacağı kızın dudaklarından katre katre süzülerek donan kana kaçamak bakışlarını odaklar.

tabii zaman durdu, evren hareketsiz kaldı da cine ne olmuştu? senelerdir kendisini lambanın içinden çıkaranların ibrikçiliğini yapmaktan bitap düşmüştü. talihsizliği, yaşanmışlığı, hemi de yadsınamaz yaşanmışlıkları, oğlan cildine sahip olsa sirayet etmişti. bunu tetikleyen unsurlar da yok değildi hani. bi kere, normalde senelerce bulunulmaması gerekirken, iki günde bir bulunması ve ''allahıma alaattinin lambası''diye üzerine çullanılıp, mahrem yerlerinin okşanmasından altın suyuna batırılmış bedeni bir hayli yıpranmıştı. evet senelerdir içinde ikamet etmesinden dolayı hali hazırda lambayı da bedeni olarak telakki ediyordu. genç adamın genç kıza ve abisi olduğunu çatadanak bildiği adama (cinlik faktörü eheh) mal mal bakmasından ve yılların getirdiği ''çok insan tanıdım yaa'' yollu düşünceleri tereddütsüz benimsediğinden, bu genç adam bön bön kesik ata dursun ben de kendimi, kollarımı birbirine kavuşturmak, fıldır fıldır dönen küpelerimi sabitlemek suretiyle ve 'dile benden ne dilersen sahip' sıkıcı repliğinden kurtulurum düşüncesiyle ve de genç adamın ha şu adamdan göz zevki bozulmuştur, ben cin olmama rağmen göz zevkimi bozdu, genç adamın hali nicedir diye sağlam bi pozisyon alıp hareketsiz durarak bi an için zamanın durduğuna, tüm evrenin hareketten yoksun olduğuna genç adamı iyicene inandırmayı yeğler.

genç adam bön bön bi genç kıza bi abisine bi genç kızın dudaklarında ki donan kana bakarkene saat 12 yönüne kafasını çevirmesiynen lambadan çıkmış kız doğdu sessziliğiyle hareketsiz duran cini görür. kıçımızdan uydurduğumuz, başta da belirttiğimiz, ne işim var benim burada duygusundan artık sıyrılmaya başlamıştır. genç kız haa , cin hıııı evet diye, kızın abisi tabi yaaa diye mırıldanır. bu mırıldanmaları cin an be an işitmektedir. sessizliğini muhafaza etmeye devam eder. genç adam önce kızın abisini ortadan kaldırmayı, hayatından siktir etmeyi düşünür, sonrada genç kızı geri getirecek bi formül bulmak için kollarını sıvamayı planlar, taş kesilmiş adama yönelik sanki söylediklerini duyacakmış gibi ''adaaam sende'' , ''elimi sürmem valla'' diyerek önce hayalarına sağlam bi tekme indirir. yerinde olmak istemezdim eheh diyede sırıtmayı ihmal etmez. tekmeyi yiyen taş kesildiği bir kaç defada yukarıda değinilen adam ortadan ikiye ayrılır. her ne kadar yaşanılanlar ıssız bir vahada cereyan ediyor da olsa, artık, ''kızın abisi haaa aman dikkaat'' geyiğinden kurtularak işini garantiye almıştır. evet genç adam adeta küçük hesapların adamı olduğunun ipuçlarını da vererek ne kadar tırt bir genç adam olduğunu ispatlamaya da çalışıyordu. o an için yapması gereken bir kaçiş daha vardır genç kıza yönelir. lan hazır hareketsiz duruyorken bi bedenin haritasını bi çıkarayım hele bi dur der ve hınzır sırıtışı taa lambanın içinden yankılanır. belki de hayatının geri kalanını beraber geçireceği, aynı yastığa baş koyacağı, teninin kokusunu kilometrelerce öteden alabileceği kadar bedenine hakim olacağı kıza karşı önlenemez pis şeyler yapmayı bi müddet sürdürür. kızlar için, "taş gibi lan dedikleri bu olsa gerek" diye d4 e itliğine devam eder. cinimiz ise lan beni belki lambadan kurtaran bu adam ama ben s.çarım bu adamın ağzına genç menç de dinlemem yaptığı pisliğe bak lan dingilin diye düşünür. dingil kelimesini de daha önce üç adet dileğini yerine getirdiği kayserili bir esnaftan öğrendiğini hatırlar. hey gidi günler hey derken sesli düşündüğünü, genç adamın kendisine yönelen bakışlarından anlar. sesli düşündüm galiba diye de genç adama karşılıksız bi laf eder...."

"genç kız yaşadığı olayların şokunu uzun bir süre atlatamaz.. hatta bu durum hakkında bir fikir yürütebilmesi için en az iki hafta geçmesi gerekmiştir ki bugün gerekenleri yapabilsin.
o..
o hayatında çekici bulduğu ilk erkekti. ilkti,özeldi.. kavurucu çöl sıcağında alnından şıp şıp akan terleri dudaklarıyla kurulayabilmek için nasıl da büyük bir arzu duymuştu.. masumane bir istekti onunkisi, karşısındakinin kan emici bir vampir olduğu aklından bile geçmemişti. konduramamıştı bunları o'na,o özeldi..özel olmalıydı.. ama o ne yapmıştı? eline geçen ilk fırsatta önce abisini iyice benzetmiş, ardından genç kızın toz pembe düşlerinin pembesini silip tozunu bırakmıştı.. her şeyiyle iğreniyordu ondan.. genç kız yalvaran bakışlarla bir cine, bir delikanlıya bakmıştı o gün.. cin,elinden bir şey gelmeyeceği için üzgün bakışlarla lambasına geri dönmüştü,zavallı yaşlı kalbi dayanamayacaktı bu iğrenç manzaraya.. genç adamın gözlerindeyse sadece hayvani bi arzu vardı, insanın kanını donduran cinsten. debelenip duruyordu kuduz köpekler gibi, bir şeyi de becerdiği yoktu, garibim kendi halinde zevkleniyordu çöl ortasında. genç kız tüm gücünü toplayarak adamın suratına tükürdü ve "tüh senin erkekliğine! bununla mı iş göreceksin lan sen!" dedi ve var gücüyle tekmeledi herifin münasip bir yerini. can havliyle münasip yerini tutan adamın elinden kaçmayı başardı genç kız. ve arkasına bakmadan kaçtı ordan..

aldığı darbenin acısıyla aklı başına geldi genç adamın.. belki de hayatının kadını olacak kızı en iğrenç emellerine alet etmişti,kanayan dudağından daha derinlerde yaralar açmıştı, onarılması güç.. sıcak ve kızın lafları başını döndürmüştü.. hayatında hiç bu kadar rezil hissetmemişti kendini.. ve o an fark etti ki kıza aşık olmuştu.. şimdi ne halt yiyecekti?"
"her aşık oluşunda bedeninde vuku bulan bi takım değişikliğin yine cereyan ettiğini farkeder farketmez, oğlum deli olma, daha önceki yaşanmışlıklarını, neler çektiğini, saatlerdir yemek yemediğin halde ağzına lokma süremediğin günleri, annenin oğlum n 'en var yine li cümleler kurduğu günleri, ( bu söylemden sittin senedir hoşlanmaz kendileri) geceleri düşün, lan mal, tamam genç kızın hayatında çekici bulduğu ilk erkek sen olabilirsin ama bu bi meziyet değildir ki adamım diye mırıldanarak bi yandan sızım sızım sızlayan ama o an için, kızgın güneşin, vahanın etkisinden olsa gerek, bi kaç gündür var mı yok mu çiş etmenin dışında pek bi çıkarımda bulunamadığı hayalarını tutuyor bi yandan da kaçan ''aşkısına'', belki de, daha önceleri de öykümüzde yer alan kelimelere yakın itici laflarla ifade edersek ''kadına'' bakınıyordu. "pis şeyler düşünmenin sırası değildi a eşşek kafalı" diyen okuyucular vardır belki diye bu düşünceleri hasıraltı etmeyi yeğledi.iyi ki de öyle yapıyordu. kendisi içindi. bu arada aklından daha neler mi geçiyordu? neler geçmiyordu ki... hepsini güçlü hafızasında numaralar veriyor tek tek sıralıyordu. meğer kadınım lise talebesi düzeyinde bi aşık genç kız profili çiziyormuş da haberi yokmuş diye mırıldanıyor, allahtan senelerdir sakladığı beyaz okul gömleğine duygu ve düüncelerini yazmasını istemiyordu. bu da bi şeydi. her neyse hafızam güçlü ama şu anda tek tek madde madde bunları düşünürsem ''hatun''unu, kadınını, yani okuyucular yengenizi kaçıracaktı. bi adım attı. kasıklarındaki yanmayı tekrar hissetti. ama kafasında oluşan ampul sayesinde bu acının nasıl bertaraf edileceğini gayet iyi biliyordu. halı saha maçlarını, mahalle maçlarını hatırladı. (şeyine) çarpan topun sızısını asgariyeye indirmek için hemen bi kaktüsün yanına ilişti ve genç kızın da belirttiği gibi kuduz köpekler gibi çişini yaptı. yaptıkça rahatladı, rahatladıkça yaptı. ve farketti ki, "lan o kadar maceramsı şeyler yaşıyorum çişimi yapmayı ihmal etmişim helal kız sana, yine senin sayende can buldum" dedi. "beyne kan gitti şerefsizim" diye de devam etti it herif.
beyne giden kanla birlikte lambasına geri gönen cini tekrar ovalamak fikrini bi an için erteledi. zaten genç kızın toz pembe düşüncelerinin renk skalasında tabiri caizse büyük oynamalara sebebiyet verdim ve bunların bir tek müsebbibi var o da evlerden ırak bu lamba ve içindeki yaşlı kalbi ile yaşam mücadelesi veren, faturalarını günü gününe ödeme alışkanlığı olan, kalbi vatan için atan, terli terli su içmeyen, genç adam gibi, annesi olan cinden n'en var oğlum lafını işitmemiş olan cindir yahu'yu da sanki karşısında askerlik arkadaşı varmış da ona içini dökerken lafı yapıştırmış gibi bir eda takındı. her ne kadar istenmeyen gelişmelerde cinin de parmağı olsa, lambayı almayı ihmal etmedi.

arkasından, yüreğinin götürdüğü yere git, ben inanıyorum ki yüreklerimiz eşzamanlı atıyor, eşzamanlı tekliyor, seni, yüreğin nereye götürürse benim yüreğimde oraya götürecek orda buluşucaz nasıl olsa diye, şirin'in arkasından feryat figan kesilen ferhat gibi çığırdı.

genç kız arkasına bakmadan koşsa da kulağı genç adamda olmadığı sonucu çıkmasın okuyucu. gerçi tek kulaklıkla müzik dinlerkenki kadar işitebilmişti ama bu ona yeterdi artardı bile. madem kalplerimiz karşı karşıya şu dağın arkasında daha önce taş kesilip hakkı rahmetine kavuşan abimle geldiğim ''cafe de vaha''nın orada buluşuruz düşünceyle adeta bi kısrak gibi yol aldı.

bakalım kahramanlarımız buluşacaklar mı? genç kızın önünü, istanbul dolapdere de ki bi polis operasyonuna ismini veren ama bunu kıçından anlayıp taa çöllere kadar gelen ''çöl tilkileri'' kesecek mi?
bekleyip görecez."

"genc kiz kosar adim uzaklasirken "o"ndan, hiddet-nefret-igrenti karisimi duygular benligini sarmisti, kulaklari ugulduyordu.. hizla kosarken arkasindan "o" bir seyler diyordu sanki-ama ne? duyamamisti hic bir sey, geri donup sorma zahmetine de girmedi - gerek de yoktu. umrunda bile degildi "o"nun ne dedigi..degildi tabi.. yalan mi soylicem? degildi! gelmeyin ustume tamam umrundaydi.. nolursa olsun hala umrunda olmasi canini sıkıyordu. o igrenc pislik hayvan asagilik (baska da kufur bilmiyor garibim) insanin demis olmasi muhtemel binlerce seyi geciriyordu kafasindan.. acaba ozur mu dilemisti? seni seviyorum? pismanim? 150 bin dolar versem bi daha? oehh artik sicak basina vurmustu herhalde genc kizin. "ah keske lambanin cini bende olsaydi da zamani dudaklarimdan katre katre kanin suzuldugu o bircok eylemin sıkışıp kaldigi ana geri alabilsem ve hikayenin seyrini degistirecek hamleyi yapsam.." diye ah etti.. "çükü kopasica!" diye beddua etmeyi de ihmal etmedi. neyse, o artik gerilerdeydi.. bir daha yuzunu bile gormeyecekti.. o, sadece anilarinda dudagini bile opemeden kendisini kadina ceviren vahsi genc adam olarak kalacakti.. otesi yoktu, olmamaliydi.. genc kiz tum bu dusuncelerle birlikte fark etti ki taaa kutuplara varmis! simdi ici daha da rahatti; hem abisi, hem o cok uzaklardaydi artik astral seyahatle bile gelemezlerdi buralara.. artik karlarin saf ve temiz goruntusu gibi bir hayata kollarini acmisti gecmisin igrenc izlerini silmeye calisarak.. 40 defa unuttum seni dedi.. ve en sonunda kendi uydurdugu yalana kendi de inandi kalbi aksi yolda cok dirense de.. "
bilmez ki genç kız, cin genç delikanlıyı çarpmış, aklını başından almış, kendinde olmayan değil, ismin -e -i -de -den hallerinden bile hiçbirinde olamayıp, yalınlığın paradoxunda kaybolmuş bir genç adam yaratmıştır. pinokyoya bile can veren rabbi, zamanın durduğu o dakikalarda genç kızla birlikte sanki adamında ruhunu canından çıkarmış, yerin 7 kat dibinden 7 kat üstüne silsilelerle vurmuştur.
hani 90lı yıllarda beşiktaşın son dakika gollerine engel olamayan anadolu klüpleri gibi, genç çocukta kızın bakışlarına yenilip aşık olmuştur. çözüm tektir, hakemin gözlerinin içine acımtrak bakıp 10 dk uzatma süresi eklemesini ummak, şişirme ataklarla değil direk kale önünde 6 pas içinde tehlike yaratıp sonuca varmaktır. bu maçta çok gol atanlar değili berabere kalanlar kazanmaktadır.
kız kaçarken şuan için peşinde umarsızca koşup iyiden iyiye korku vermek yerine usulca takip eder, uygun zamanı kollarki karşısına çıktığında yiyeceği en fazla iki tokat ve haketmediği halde hakkının vuku bulduğu sözleri dinlemek olsun...
sevgiliyle sürekli aynı şeyleri konuşmaktan sıkılmış adamın bir oyun oynamak istemesiyle ortaya çıkmış masalımsı bir hikayedir. biri cümleye başlar diğeri devam ettirir ve hikayenin seyri karşılıklı girilen cümlelerde belirlenir.

-küçük kız her gün okula dere kanarından gidiyorudu.
+bir gün deredeki sevimli kurbağalardan birini çantasına atıp okula götürmek istedi.
-zor da olsa bitanesini yakalamayı başarmıştı.
+ders türkçeydi ve öğretmen tüm sınıfa hakim bir şekilde dersini anlatıyordu.
-ama bir şey dikkatleri dağıtmaya yetiyordu.
+küçük kızın çantasındaki kurbağa çıkmaya çalışıyordu.
-kızım ne var o çantada aç bakayım diyen öğretmenin ısrarına dayanamayan..
+kız açtı çantayı ve kurbağa zıpır zıpır sınıfta dolanmaya başladı.
-öğretmen kurbağayı yakalamaya çalışıyordu.
+kurbağa sınıfın dışına kaçtı
-öğretmen gidin o kurbağayı bana getirin dedi.
+küçük kız dersi mahvettiği için üzgündü.
-ama öğretmen ona kızmadı.
+sınıfın afacanı kurbağayı yakalayıp geldi.
-öğretmen kurbağayı aldı....
+psikolojik buhranlar içindeki öğretmen kurbağayla birlikte odasına çekildi.
-uzun süre çıkmadı ortaya...
+öğrenciler merakla bekliorlardı.
-birisi dayanamadı kapıyı çaldı.
+öğretmen gel dedi ve....
-ne görsünler öğretmen kurbağanın bacaklarını kopartmış çorba yapıyor.
+korkan öğrenciler ağlayarak evlerine kaçıştılar.
-okulu basan veliler kurbağa bacağından çorba yapan öğretmeni linç ettiler.
+tarihe kurbağa katliyamı olarak geçen olay...
-nerede psikopat bir öğretmen görülse 'acaba kurbağa bacağı çorbası yapıyor mu' diye düşündürür. ~ ~smiley*