bugün

çevremizde olup bitenleri görmeden kendi hayatımız içerisinde boğulmak.

acılara,sevinçlere alışmak , yaşadıklarımızı giderek birer alışkanlık haline getirmek, insanoğlunun mantıklı tavırlarından biri gibi görünüyor önce . öyle ya , acılara alışamazsak bir uçurum kenarında , sevinçlere alışmazsak bir dağın doruğunda kalmış olmaz mıyız sürekli? böylece hep başımız dönmez mi? normal yaşantımızı nasıl sürdürürüz? yarına yapılacak işlerimiz var. işe, okula gideceğiz... öyleyse ölüm acıları mezarlıkta, doğum sevinçleri bir hastane odasında kalabilir. zira, hayat devam ediyor. bir anlık duraklama felaketimize sebep olabilir.

bu konuda mantıklı gerekçelerimizin hiçbir zaman sonu gelmez. yaptığımız ve yaşadığımız her şey birer alışkanlığa dönmüştür. oysa etrafımızda olup biten her şey , hepimiz için birer uyarıcıdır. her birinin kendine özgü birer sesi vardır. bu ses bizi çağırmakta ve uyarmakta insan olmanın gerçeklerinden dersler sunmaktadır. zira, alışkanlıklara sığınarak yaşamak, hayatın ve doğanın bütün sihrini, güzelliğini yok etmekte, içimizi ve dışımızı çölleştirmekte... ve bizi giderek bu noktada mekanik varlıklar haline getirmektedir. biz, bu noktaya gelince de yakınımızda ve uzağımızda bulunan hiç bir şey , gereğince ve önemince hayatımıza girmemekte, kayıtsızlık, aldırmazlık giysilerine büründürmektedir hepimizi.
güncel Önemli Başlıklar