bugün

geçen televizyonda gördüğüm kişi. mehmet akif ersoy hala yaşıyor mu ki? bu adam yıllar önce ölmemiş miydi?

not: entry şaka amaçlı olup sadece bir isim benzerliğidir.
görsel
ikinci abdülhamit denen vasata düşman ve zaman zaman dine isyan etmiş. Başkan sen meğer ne kaliteli adammışsın yav.

Keşke daha çok isyan etseymiş dine, belki o zaman daha az sakallı cüppeli meczup görürdük ortalarda.
ikinci Abdülhamid'e muhalifliği Tevfik Fikret'i aratmayan istiklal şairimiz.

harbiden neler neler demiş, daha sonra pişman oldu mu tartışma konusu.
Doğru mudur ye’s ile olmak tebâh?
Yok mu gelip gayrete bir intibâh?
Beklediğin subh-i Kıyâmet midir?
Gün batıyor, sen arıyorsun sabâh!

Gözleri mâzîye bakan milletin,
Ömrü temâdîsi olur nekbetin.
Karşına müstakbeli dikmiş Hudâ,
Görmeye, lâkin daha yok niyyetin
Günahıyla sevabıyla istiklal şairidir. Kendisine küfür edenler net vatan haini soysuzdur.
kendisiyle aynı çizgiden olmasam da günahıyla sevabıyla istiklal şairidir ve bir vatanseverdir ve de her daim gösterişsiz ve sade yaşantısıyla birilerine örnek olması gerekendir.
gördüğümüz üzre kendisine hakaret etmek için solcu ya da dinsiz olmaya gerek yoktur.
Bir Yunan tohumumunun dikkat çekmek için hatırasına havalandığı istiklal marşı şairimizdir.
Tini şad mekanı uçmağ olsun!
Maalesef sadece istiklal Marşı ile sınırlandırılmış şairimiz.

Safahat adlı kitabının içindeki küfe, hasta, Seyfi baba, mahalle kahvesi gibi manzum hikayeleri bir dönemin belgeselidir. Gerçekleri anlatmış, bundan dolayıdır ki hayatı boyunca mutsuz olmuştur.

istibdat dönemini ondan daha güzel eleştiren, işin insan yönünü anlatan başka bir şair daha yoktur. izlemiş, görmüş, bilmiş ve mutsuz olmuştur. Kendisinin de dediği gibi "aczinin giryesi"ni yazmıştır.

Her ne kadar bugün vefat yıldönümü olsa da iyi ki var olmuş insandır.
şehitliğe gidip fatiha okunacak gündür.
Devlet cenazesine sahip çıkmayıp devlet töreni yapılmamıştır.
"fesli" denilen, ismini bile anmak istemediğim deyyus, istiklal marşımızın şairine, bu değerli büyük insanımıza küfür edişi aklıma geldi.
umarım o pisliğin sonu da pislik içinde son bulur. ayrıca onunla fotoğraf çektirenlerin de sonu aynı o pislik gibi olur.

doğum gününde ruhu şad olsun. huzur içinde uyu şairim. bizler var oldukça seni yaşatacağız.

köpek soyunun tapınıcısı eksilemiş. türk düşmanlarının sayısı son yıllarda tavan yaptı.
eksileyen kişi mesaj atarak kendini ortaya çıkarmıştır. karmasına bakınca çok da şaşırmadım açıkçası
(bkz: isminiunutanadam)
islamcı değildir. islamcı olan biri

''ben ki evet arnavut’um. Başka bir şey diyemem işte perişan yurdum''

Yâ Râb, bu uğursuz gecenin yok mu sabâhı?
Mahşerde mi bîçârelerin, yoksa felâhı!

Nûr istiyoruz... Sen bize yangın veriyorsun!
'Yandık! 'diyoruz... Boğmaya kan gönderiyorsun!

der mi? derse islamcı olur mu, size kalmış. bize göre değil elhamdulillah.
Eğer 10 yıl daha yaşasaydı kendisi atatürk ve atatürk devrimlerinin karşısında yer alırdı eminim.
'ben ki evet arnavut’um. başka bir şey diyemem işte perişan yurdum''

demiş *
asım'ın nesli, diyordum ya, nesilmiş gerçek:
işte çiğnetmedi namusunu, çignetmiyecek.
şüheda gövdesi, bir baksana dağlar, taşlar...
o, rüku olmasa, dünyada eğilmez başlar.

büyük insan, mekanın cennet olsun.
dindar olduğu için cenazesi ortada bırakılan istiklal marşının yazarıdır.
islamcı diye halkın bağrına bastığı, kpss yi hazırlayan ekibin hakkında soru sormayı sevdiği şair. Bazen düşünürüm, derim, cidden bu almanlar bazı noktalar hariç, aynı Allah ' ın emrettiği gibi bir hayat sürüyorlar. Böyle zamanlarda sorgularım kendimi kim Müslüman acaba diye. sonra aklıma mehmet akif' in, Berlin ziyareti dönüşü birinin ona nasıldı Evrupa demesi üzerine verdiği şu yanıt gelir:"dinleri var işimiz gibi, işleri var dinimiz gibi". O kadar doğru ki.
görsel
Görmüyor gittiği yanlış yolu, zannım, çoğunuz,
Size rehberlik eden haydudu artık kovunuz!
Bunu benden duyunuz, ben ki evet Arnavudum...
Başka bir şey diyemem... işte perişan yurdum!..

Allah'a isyan eden şiirleri de bolca var.

:)
1873 yılında istabul Fatih'in Sarıgüzel semtinde dünyaya gelen Mehmet Akif Ersoy'a babası Mehmet Tahir Efendi, ebced hesabıyla doğum tarihini belirten “Ragif” adını verdi (hicri 1290) ve vefatına kadar onu bu adla çağırdı. Ancak bu isim, yaygın olmadığı ve güç söylendiği için annesi ve yakın çevresi, daha bilinen bir ad olan “Akif”i kullandılar.

Babası Fatih Medresesi müderrislerinden Mehmet Tahir Efendi, o dönemler Osmanlı Devleti'ne bağlı olan Arnavutluk'un ipek kasabasına bağlı Şuşise Köyü'nden istanbul'a gelmiş, annesi Emine Cemile Hanım ise Buharalı Mehmet Efendi'nin kızı olarak Samsun'da doğmuştu.

1878 yılında, 4 yaşındayken Fatih'de Emir Buhari Mahalle Mektebi'ne başladı. Burada iki yıl eğitim gördükten sonra Fatih ibtidaisi'ne geçti. Aynı yıl babası ona Arapça dersleri vermeye başladı. Rüştiye’yi yani ortaokulu bitirdikten sonra dönemin gözde okullarından Mekteb-i Mülkiye (Siyasal Bilgiler Fakültesi)’nin âli kısmında bir müddet okudu ancak babasını kaybedince Halkalı’daki Baytar Mekteb-i Âli (Veterinerlik Fakültesi)’ne parasız yatılı olarak girdi ve bu okulu birincilikle bitirdi.

1893 yılında “Ziraat Nezâreti Umur-u Baytâriye Şubesi”nde (Ziraat Bakanlığı Veterinerlik işleri) göreve başladı. “Umur-u Baytâriye Müdür Muavini”(Veterinerlik işleri Müdür Yardımcısı) olarak sürdürdüğü görevinden 1913 yılında istifa etti.

1898'de 25 yaşında iken Tophane-i Amire veznedarı Mehmet Emin Bey'in kızı ismet Hanım ile evlendi. Aynı yıllarda Maarif Dergisi'nde ve Resimli Gazete'de şiir yazıları ve Arapça, Farsça ve Fransızca'dan yaptığı çevirilen yayınlandı.

Baytarlığa başladığı ilk yıllarda bile, mesleğinden çok, şairliği ile tanınan Mehmet Akif, öğretmenlik hayatına 1906’da Halkalı Baytar Mektebi’ne “kitâbet-i resmîye” (resmî yazışma usulü) dersi hocalığı ile başladı. 1908’den sonra ise Edebiyat Fakültesi ile Dârülhilâfe Medresesi’nde “Osmanlı Edebiyatı” hocalığında bulundu.

Mehmet Akif, 1920’de Burdur milletvekili seçildi. 1921 yılında açılan milli marş yarışmasına, “para ödülü almamak” koşuluyla katılmayı kabul etti ve orduya ithaf ettiği şiiri, 12 Mart 1921 günü milli marş olarak kabul edildi. Ödül olarak verilen 500 lirayı Hilal-i Ahmer (Kızılay) bünyesinde, kadın ve çocuklara iş öğreten ve cepheye elbise diken Darü’l-Mesâi Vakfına (iş Evi) bağışladı.

1923 yılında Abbas Halim Paşa’nın daveti üzerine Mısır’a gitti. 1929 - 1936 yılları arasında Kahire’deki “Câmiü’l-Mısriyye” Üniversitesi’nde, Türkçe öğretmenliği yaptı. 17 Haziran 1936’da istanbul’a dönmeye karar verdi. 27 Aralık 1936 tarihinde hayatını kaybetti ve Edirnekapı Mezarlığı’na defnedildi.
görsel
Menfaattir insanları getiren vecde;
cennet vaad etmeseydi Rahmân, kimse etmezdi secde.

dizelerinin sahibi milli şairimiz.
Bugün Doğum günü olan büyük şair. Allah rahmet eylesin büyük adamdı. Evet.
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdımı, hatta boğarım! ...
-Boğamazsın ki!
-Hiç olmazsa yanımdan kovarım.
Üçbuçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git! , diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...
irticanın şu sizin lehçede ma'nası bu mu?
güncel Önemli Başlıklar