bugün

sadizm kavramının soyadından türetildiği, hayat hikayesiyle ilgili düşlerin efendisi adlı muhteşem bir film çevrilmiş olan ve filmde geoffrey rush tarafından canlandırılmış olan filozof.
Sadizm sözcüğünün kaynağı kişi. Devrim zamanı yaşamış fransız yazar. Yetmiş dört yaşına kadar yaşamış ve ömrünün 28 yıl 8 ayını hapishanede geçirmiş. "bütün rejimlerin mahpusu"; olarak anılır.
insanların devrimin erdemleri adına giyotine gönderilmesine karşı çıkmış.
Sade tek suçun doğaya karşı işlenen suç olduğu görüşündedir. Yaratılan herkesin doğanın egemenliğinden kurtulduğunu düşünür. Her türlü zevkin kaynağının suç ve kötülük olduğunu ileri sürdüğü felsefesi onun ürkülerek anımsanan bir kişi- yazar haline getirmiş.
" yatak odasında felsefe"adlı kitabında iyi bir ailenin kızının görmüş geçirmiş bir erkek güruhu tarafından bekaretinin bozulma biçimi anlatır.
Kendisine "sen bir canavar mısın?" diye soran kadına şöyle yanıt vermiş:
"Benim bebekleri parçaladığım ve onların kanlarıyla gençleştiğim, La Coste şatomun hendeklerinin ağzına kadar cesetlerle dolu olduğu söylendi... Beni böyle dedikodular yüzünden Bastille'e kapattılar. Canavarlıklar, diyorsun. Belki... Nasıl bilinebilir? Bir bakıma buna benzer canavarlıklar yaptım, evet; bunları dünyadaki herkesten daha fazla tasarladım ve onları silinmez olmasını umduğum bir mürekkeple yazdım. elinde bir kalem varsa olağanüstü şeyler yaşayabiliyorsun."
Bu yanıtıyla da söylentilerin gerçekliği konusunda insanların aklını karıştırır.
kitaplarını okurken huşu içinde olamadığım, o dönemde nasıl öyle fantezileri düşünebildiğine ve hatta usanmayıp yazabildiğine şaşırdığım, idamdan şans eseri kurtulan ballı fransız yazar. Fantezi babası.
(bkz: justine)
marquis de sade,(1740-1814) yıllarında yaşamış sadizmin babası düşünürdür. sade kimdir? sade ''bütün rejimlern mahpusu''dur. hayatının yaklaşık üçte birini hapislerde geçirmiştir.[aslında ilk başta bu kadar ağır eğilimler sade'da görünmez bu aşırılığının temelinde kayın validesi ve 1763'te gerçekleşen o ünlü ''1763 rezaleti'' söz konusudur.] [28 yıl] terör döneminde soyuların yaşadığı yere nakledilmiştir. hatta 2000 yılında picus hapishanesine gönderilmiştir. bu dönemde yaşadıkları da düşlerin efendisi/quills isimli bir filmde; benoit jacquot'nun çektiği, marquis de sade rolü; ünlü fransız oyuncu daniel auteuil'ün oynadığı bir film olup, metresi rolünde de sensible'i marianne denicourt canlandırmıştır.

aslında sade'in yaşamına bakıldığında daha doğrusu kurguladıkları ve sundukları da değerlendirildiğinde devrim döneminde yapılan kıyımlar ve giyotinlerin asıl katli yaptıklarını belirtmiştir. bazen sade'i açıkça söylemek gerekirse davranışlarında fazla dürüst bulurum[ne kadar da karakterleri suç unsurun bir tatmin abidesi olarak belirtseler de.] sade bir kitabında bağış ya da yardım etme'nin iki yüzlülüğünden bahseder. kişinin kendini tatmin etmek ya da ne kadar yardımsever bir insan demeleri için mi? yoksa hakikaten yardım etmek için mi yardım ettiğinin ayrımına bize vardırır.. ve bu durum gerçekten de dikkat çekici niteliktedir.

sade...bir düzen düşmanıdır. fazlasıyla düzen düşmanı. fantezilerindeki mükemmel hayalgücü belki de sade'i anlatabilir. açıkça söylemek gerekirse sade bu konuda mükemmeldir. acıyı, zevki, düşünceyi daha daha neleri bir arada yaşamaya çalışmıştır. bir örnek vermek gerekirse gene justine'den girelim: justine yine her zamanki gibi iyi niyetinden dolayı bir kalpazan tarafından alıkoyunur ve yine onun tarafından karanlık bir yere götürülerek, canı çıkartılana kadar düzülür. tam tatmin olacağı zaman kalpazan herif tarafından bir taburenin üzerine çıkartılır ve boğazına ip[idam ipi] geçirilir, aynı zamanda bir elinde de bıçak vardır. bu eziyeti ona yapan kişi tarafından alt tarafındaki tabureye tam boşalacağı zaman vurulur. justine'in durumuna bakıldığında şu göreülecektir:

-boşalmak üzeredir.
-kıvranmaktadır
-bir elindeki bıçakla da havada kendi ipini kesmeye çalışmaktadır.

bu durumda ölüm korkusu, acı, zevk bu duyguların hepsini bir arada hisseder. işte sade'in hayalgücü.. ve neden bu kadar aşırı?

sade'a der ki ''hayal gücü düzenin düşmanıdır''

aile bağlarını kabul etmez, çocuk sahibi olmayı horgörür. insanı birşeylere bağlayan daha doğrusu özgürlüğüne zarar veren kavramların hepsinden nefret eder. belki kendi annesine olan hıncını ''yatak odasında felsefe'' ismli eserinde derinden derine dolmance'dan ders alan 15'lik çıtırın kendi annesine olan nefretinde barındırır. dinlerin hepsi, ahlak kavramı[bunun içinde farklı örnekler verir, mesela fransa'nın sınırından dışarı çıkıldığında başka bir ülkede ''kadınların idam edilmesinin ya da başka olguların farklı algılandığını belirtir'' aslında bir ahlak ustadsıdır o: evrenselci ve relativist ahlak karşıtlığında durduğu görülmektedir.]

sevişirken tanrıya küfür eder, bu kavrama aslında tanrı kavramına inanır. ama nasıl?

sade'in tanrısı doğadır. doğal eğilimlerden yani doğadan kaynaklanan eğilimleri sade günah ya da yasak olarak addetmez; ondan gelen bir emir olarak kabul eder. radikal iki'de de şöyle bir eleştri söz konusu:

''sade'a göre tek suç, doğaya karşı işlenen suçtur. doğa tarafından bir kez yaratılmış olmak onun egemenliğinden kurtulmuş olmak demektir ve asıl önemli olan bu özgürleşmenin farkında olmaktır. sade için her türlü zevkin kaynağında suç ve kötülükler yatar.''

bununla birlikte ekler:"doğa beni böyle yarattı, kendi doğama aykırı davranmam bir cinayet olurdu"

sade'in karakterleri de aslında onun yaşanmışlığını uygulayanlar olarak da bilinir. genelde oğlancıdır, kadınlara arkadan yaklaşırlar, muhafazakar ve önden bir birleşmeyi söz konusu etmezler, hatta bazı kadınlarında da erkeklerle birleşmeyi yasak olarak görür. onda yasak olan tatlıdır. bununla birlikte kahramanları başrol oyuncuları hep kadındır justine ve juliet: aslında bunlar bir çift kutupluluktur. bilinen sadece tek yol vardır: ''öyle ya da böyle s...'' mantığında juliet bu yolu basamak olarak kullanır; justine ise sürekli kaçar, sofudur iyilik içine işlemiştir. ama hep kötülük görür ama hep düzülür. hatta en adi insanların elinden geçer, sürekli iyilik yapmasına karşın namusunu koruyamaz.

bilindiği gibi de bu pislikler yapan sade romanlarında ağırlıklı olarak rahiplerdir, rahiplerin yeri azımsanmayacak kadardır. hatta justine'de justine'in düştüğü yer bir kilisedir ve buradaki rahipler kiliseye düşen ya da iltica eden kadınları kilisenin mahzenlerinde tutarak onlarla hergece birlikte olurlar. en iğrenç fantezileri denetirler. canını çıkarana kadar tüm sadistlikelerini kullanarak onlarla birlikte olurlar. romanlarındaki bu kısımlar oldukça fazladır, justine'den ziyade juliete 1'de bu parçaların fazla olması kişinin midesini olanca fazla bulandırır.[sdom'un 120 günü'nü anlatmaya gerek var mı?]

sade'ın yaptığı bir özgürlük mü? ya da daha doğrusu bu özgürlükse nasıl bir özgürlük? sürekli bu sorular akla ve fikre gelir ama özgürlükten ziyade derin bir anarşizm gizlidir duygularında. çünkü ilişkilerinde yasa kural yoktur hatta birine en aci en adi eziyetleri uygulayarak canının son kertesinde de bir adamı düzerek öldürmek bu duygunun en aşırı yönü olsa gerek.[aslında öldürmekten sonra boşalmak ya da düzerek öldürmek genel manda sadistlerde görülen bir olgu olabilir. ichi isimlithe killer filminde de bu şekilde sahneler mevcuttur.]

sade'in kendi sadistliğininin ne kadar aşırı olduğun belirten bir cümle vardır:

''yasalar olmasaydı sevişecek orospu bulamazdık''[olanca sert ve öldürücü].

not:aslında kitabından bazı sahneleri vermek istedim ama hakikaten mide kaldırmadı..
ölümünden yaklaşık bir asır sonra bastille hapishanesinin duvarları arasında bulunan sodom'un 120 günü isimli eseri kanı ve boku ile yazdığı söylenir.
(bkz: götüne sağlık)
(bkz: ilazımlığı hokka etmek)
sodom'un 120 günü
baudelaire, rimbaud, lautreamont gibi isimlerle birlikte surrealizmin öncüsü olmuş, tarihin ilk postmodern düşünürü! sadistik dürtüleri yücelterek yazınsal, edebi kılan şeklinde başlayan psikanalitik yorumların beş kuruş etmediğini gerçek bir sadist olarak anlatıp, bunu ömrünü hapislerde geçirerek kanıtlamış olan, 2003 yılında, yatak odasında felsefe için türkiyedeki yayıncısına acılan dava sonucu kitabı hakkında imha kararı çıkmış yazar!
(bkz: erdemle kırbaçlanan kadın)
(bkz: yatak odasında terör)
Sanılanın aksine, bedensel ya da ruhsal hükmetmenin kitabını yazmayan, sadece ve sadece "hayatta insan herseyi yasayabilir" mesajini veren ruh hastasi üstaddır kendisi.

Burjuva ahlakinin aslinda ikiyüzlülük oldugunu kanıtlamak icin ahlaksızlıgı bir yontem olarak secmistir.

Gercek erdeme ulasmak icin burjuva ahlakının "sözde edepli" yanına inat iyice ahlaksızlasmak gerektigini soylemektedir.

Cubugu tersine bükmek gibi bir şey yani.

Erdemle kırbaclanan kadin adlı romanindaki " zavalli justine " (!) in basina gelmedik birsey kalmaz. O her zorlukta sigindigi tanri bile yüzüstü birakir onu. Tanrının evindeki papazlar bile kullanır zavalli justine'i. O inadina yaşamaya calisir.
Aslinda justine tam bir mazişisttir. Ama marki, okuyucuya onu bize dışarıdan bir goz olarak aktardığı için ona acıma hissi taşır okuyucu. Oysa bu sırada yazarmiz marki dö sade'in keyfi yerindedir. Justine'in hiçleşmek için bu dış dünyanın kötü ve acımasız insanlarını kullandıgını bir tek yazarımız marquis de sade bilir bir de sadist felsefeyi bilen dikkatli okuyucu.

Bu arada BDSM ile ilgili herkes tarafından başüstüne koyulan bir yazardır sade. Ama iyi okumak gerekir, ardındaki hiçleşme felsefesini iyi anlamak lazimdir. Kole efendi iliskisi aslinda bir seks fantazisinden cok bir hiçleşme felsefesidir.
Fransız devriminden sonra cumhuriyetçilere sempati duymuş ve asillerin kullandığı "de" önadından vazgeçmiştir.
"beni bedensel günaha ilişkin dayanılmaz perhize mahkum ederek mükkemel bir iş yaptığınızı düşündünüz, ama yanıldınız., beynimi çoşturdunuz, bana can vermek zorunda kalacağım hayaletler yarattırdınız" demiş şahsiyet.

(bkz: justine)
(bkz: yatak odasında felsefe)
(bkz: sodom)
sözlük dünyasından bi adam bu..
daha çok erotikasıyla hatırlanan de sade,aslında dini konularla çok daha fazla uğraşmıştır..ahlaksız biri olmayan sade,aslında çok sağlam bir vicdana sahipti..insanın yol gösterici dizginine saygı gösterilmesini ister,iyi ile kötü arasındaki farkın belirginleştirilmesini koşul koyardı.o da,nietzsche gibi iyi ve kötünün ötesine geçmek,kendi etiğini oluşturmak istedi. hayatının farklı dönemlerinde,sınıflara bölünmüş ve adaletsiz mevcut toplumun yerine çeşitli alternatifler sundu.1795'te yayımlanan aline et valcour'da güney denizlerinde yaşayan bir ütopyayı anlattı.bu ütopyada kral,sefaletin en büyük nedeninin mülkiyet,din ve aile yaşamı olduğunu keşfeder..acilen imalatın denetlenmesini ve halkın istihdam edilmesini emreder ve bunun sonucunda herkes eşitlenir,hapis ve ölüm cezaları kalkar.. başkaları üzerinde sınırsız iktidara sahip olanların ne olursa olsun işkence yapacağını fark eden de sade(bu işkence her anlamdaydı tabi ki,sadece fiziksel olarak değil,aynı zamanda mental olarak da)onlara bu hakkın verilmemesi gerektiğini belirtti,onun en büyük tutkusu baskıdan uzak,özgür bir hayat sürdürmekti..
charenton akıl hastahanesinde 74 yaşında uykusunda ölmüştür.mezarının bilinmeyen bir yerde olmasını vasiyet etmiş ve bunu şu sözlerde ifade etmiştir.
"mezarımın tüm izleri dünya yüzeyinden silinmeli benim hatıramın da insanların zihinlerinden aynı bu şekilde yok olacağını bilmenin bana gurur vereceği gibi..."
(bkz: quills)
yasadigi donemde insanlarin nefret ettigi,tiksindigi,igrendigi,akil hastanesinde ve ceza evlerinde curuttugu yazar...(1740-1814)
insanligin ruhundaki kotulugu,carpikligi haykirdikca yasadigi toplumun disina itilmis,doga ve insan iliskisinin yasadigi cagin cok otesinde degerlendirdigi icin sevgisiz birakilan yazar...
dostoyevski ..'yatagima gittigimde mutlaka sade'nin yazdiklarini okurum "der
en bilinen eseri "erdemin felaketi"adiyla turkceye cevrilmis olan justine dir bu kitabini iyilik ve kotuluk catismasinin kaniksanmis degerleri temelinden sarsmak amaciyla yazmistir
kitabinin girisinden itibaren bize ,iyilikten,kotulukten,tanrisal adaletten toplum yasaminin duzenindenne anladigini aciklar
sadeye gore dinler ,tanri,din tacirleri,ve toplumun sorgulamadan butun bunlari kabullenmesi ,kotu dur dememekle beraber toplumun hastalikli olmasinin belirgin kokleridir.
yazar yasadigi dunyadan,zengin yoksul esitsizliginden,insanin ruhundaki genel aykiri duygularini saklamaktan nefret eder.
tanri olani biteni gormek istemediginden sade icin saygiya layik degildirve tanrinin varligindan bile kuskuludur sade
yasadigi donemin ilerisindedir. insanligin toptan iyiligi ve durustlugu secmedikce toplumsal ahlakin yuruyemeyecegini savunur.
gunumuzun en degerli yazarlarinin referansi olmustur.kafka,baudelaire,nietzsche,dostoyevski gibi..
erdemin felaketinde justine karakterinde basta olmak uzre
romanlarindaki ana karakterler, kendi ruh dunyasinin anatomisini ve teshirini gostermistir.
sade ne ahlaksiz ne sapik ne igrenc;ne de ahlakli ve erdemlidir. doganin kendisi ile ozdeslesmeye calisan ,ama yasadigi cagin carpikligindan ,iki yuzlulugunden yakasini kurtaramayan bir aci simgesidir..
"Deforme olmuş insan hep kendini
Yakışıklı gösteren aynalar bulur." sözünün sahibi ,sadizmin kökenini oluşturduğu iddia edilen ,erotik edebiyatın önemli yazarlarındandır.
düşlerin efendisi filminde anlattığı gibi azmi ve kararlılığı sayesinde bütün bedellerini ödeyerek halk diliyle söylersek çatır çatır tarihe geçmeyi haketmiş sadizmin kuruculusu insan.
çıkar ilşkilerinin iyilik maskesi altına saklandığı iki yüzlü topluma karşın her türlü yalan mubahtır. Sade yazdığı tüm kitaplarında tam da bu ilkeden yola çıkıyordu.
ama sade aynı zamanda sıkı bir ahlakçıdır. dünyanın her yerinde bu garip adamın bu lanetli yazarın, bu "mutlak kötülüğün yazarı" adına tezler yapılıyor. evet kültür tarihine sadizm denilen sapkınlığın da isim babası olarak geçen bu adamın ahlakçılığı, toplumun ahlakını korumak adına kitapların yasaklamöasını, yakılmasını içermiyor. Tersine dinsel, toplumsal, geleneksel normların oluşturduğu alışkanlıkların içinden tanımlanan bir ahlak anlayışının dışına çıkmanın gerçek ahlak olduğunu, ancak bu gerçek ahlakın gerçek anlamda özgürlüğe yol açacağının altını ısrarla vurguluyor..
fransız devriminin çocuğu olduğu için arkasında sıkı bir akılcı düşüncenin birikimi var ama sade sadece aklın değil ahlakın da özgürleştirilmesiden yanadır. bütün o sapkınlık diye tanımlanan denemeleri aklın oluşturduğu kurulu düzenin dışına çıkma ihtiyacına verilmiş bir yanıt, bir yöntem önerisidir. çünkü sade'a göre akıl, normali işaret eden, dayatan bu nedenle de insanı kısıtlayan bir süreç. Eğer normal diye bilinen alışkanlığın ve onu meydana getiren uzlaşmanın dışına çıkabilirsek aklın sınırlarını da öteleyebiliriz. O zaman özgürleşme başlamakla kalmayacak, insanın insan olma özelliğinden kaynaklanan bir gerçek ahlak anlayışı da ortaya çıkacak, kendini gösterecektir.
Sade ın tüm yazılarında bunu öne sürdüğü kanısındayım yoksa gidin eşinizi kamçılayın dediğini hiç sanmıyorum...
sodom un 120 günü adlı eseri salo (o le 120 giornate di sodoma) adıyla sinemaya uyarlanan filozof.
1740 yılında paris'te doğmuştur.1814 yılında charenton'da ölmüştür. hapishanede uzun yıllar kaleme aldığı eserleri, ancak fransız ihtilal'inden sonra yayınlanma olanağı bulmuştur. bütün bir 19. yüzyılın en çok tartışılan ve okunan yazarlarından biri olmasına rağmen, tüm eserlerinin gün ışığına çıkabilmesi için 20. yüzyılı beklemek gerekmiştir.
sadizmin kurucusudur. eserlerinde pornografik öğeler barındırır ve pornografik ilişkileri sapkınlık biçimin de ele alır. aslında doğaya ayna tutmaktadır. doğada var olan her şeyi insanlar üzerinden kurgular ve ortaya çıkan sonuç korkunçtur.
hayatının çoğu akıl hastaneleri ve hapisanelerde olmasına karşın; dünya tarihi ve sosyolojik ilişkiler üzerine bugün bile pek çoğumuzun bilmediği pek çok konuyla ilgili bilgi birikimine sahip olması ayrıca dikkat çekicidir.
fransız ihtilalinin özgür ruhlarından dostoyevskinin en büyük feyz kaynağı...
tam adı; "donatien alphonsoe francois marquis de sade" olan yazar.
cinsellikte sadizm ve mazoşizm unsurlarını bolca kullanarak saklı gizli yazdığı kitaplarla meşhur olan yazar. franky facer ın onu taklit ettiğini ama beceremedigini düşünmekteyim.
kadınlara acı çektirmek istiyorum ama niye hep ben acı çekiyorum? durumuna düşen varsa. sade'i okusun. ama bu mantıkta yol alınırsa bu sefer de acının hazza, hazzın acıya dönüştüğü tehlikeli bir algı evrilleşmesi doğacak. kimseye acı çektirmeyelim, çekmeyelim.
sodomun 120 günü olsun , hakkındaki bilimum filmler araştırma kitapları olsun ; okuyup da "ıyk bu ne ya fantaazi kitabı gibi" diyenler olsun , kendisine sadizmin babası derken büyük haksızlık ediyorlar..gerçi sanmam ki , onun için bunun bi ehemmiyeti olsun..sadizm , mazoşizm ya da başka başka -izmler her daim vardır zaten insan doğasında..faşizmin babası hitler mi? ondan önce yok muymuş , sade'den önce başkalarına acık çektirmekten ya da kendine acı çektirmekten zevk alan yok muymuş? varmış..
sade sadece , çok sistematik bi biçimde belki de bilhassa , insanlara bakınız aslında busunuz demek için bu kadar açık seçik yazmış , yaşamış..
genelde bi film için derler ki "şu öldürme sahnesi çok şiddet içeriyor" , bi şarkı ölümü anlatıyorsa "böyle de anlatılmaz ki , insan tırsıyor ya da özeniyor" denir..bu fimler kitaplar şarkılar , gerçeği mübalağa ederek anlattıkları için toplum ters değiller , toplumun şirinlerin mantar bacalı evlerindeki heidi kılıklı yaşam tarzlarını gerçek olmadığını ve bunu bildiklerini deklare ettikleri için tersler..
kendinden kendi türünden korkan , ben zaten insanlara güvenmem hacı , kendime bile diyen adam okusun..diğerleri , ,nsan ve hayvan çok ayrıdır insan müthiş değerleri olan ayrı bi türdür diyenler okumasın..yıkılan hayallerinin sigortası yok dava da açamazlar..