bugün

27 mayıs 1894 - 1 temmuz 1964, fransa'da yaşayıp ölen yazar.
20. yy. fransa'sının önemli yenilikçilerinden biridir.
en bilinen eseri gecenin sonuna yolculuk'tur.
savaş ile dalga geçip insan kişiliğinin derinliklerinde yer alan ve hiçbir zaman yok olmayacak olan ümitsizlik duygusunu en güzel anlatan yazarlardan birisidir.
Gecenin Sonuna Yolculuk romanında hayatı ve insan ilişkilerini yer yer hafife alan, insanların birbirlerine olan nefretinin bazen bir nedeni olmadığını bana anlatan yazardır.
bukowski'nin fante'yle beraber en sevdiği yazarlardandır. yazım hayatında celine'ı kullanmıştır aslen Louis-Ferdinand Destouches 'tir. antisemitik yazıları vardır nitekim inkar da etmemiş arkasında durmuştur bunların da. nazi sempatizanı olsa da hitler'in ona göre yahudi olduğunu söylemekten çekinmemiştir.
kesinlikle tanımaya okumaya değer, yüzyılın en merak uyandırıcı en ilginç insanlarından biridir. samimi bir ruhu var her şeyden önce, gecenin sonuna yolculuğu ilk okumaya başladığım andan itibaren hissetmiştim bunu. hayatla ilgili ne varsa gözlemlemiş, yalayıp yutmuş bi adam. analizlerini, içindekini okura en kısa yoldan anlatmayı becerebilmiş ender bünyelerden.
gecenin sonuna yolculuk romanıyla harikalar yaratan fransız yazar.
kalıbımı basarım. dünyanın görüp görebileceği en yetenekli en has yazarlardan biri. her yetkin okurun yazarın yazar adayının okumasını salık veririm.
dille işin nerelere kadar götürüleileceğinin açık bir kanıtıdır celine. onun hiçliğinin içi o kadar doludur ki kendi hiçliğinden başka hiçbir şeye gerek duymaz. Kitapta kendinize bir köşe kapmaya çalıştığınızı anlar ve sizi sokmaz içeri, sadece kapının aralığından izlemenizi sağlar.kitap bittiğinde sırtınızdan paçanıza doğru ılık ılık sızan ince bir kan hissedebilirsiniz.Celine 'in kanı...
" gecenin sonuna yolculuk" un yazarı.
"her şey bir tarafa,babanın gücü,mutluluğu,ailesinin asla suratına bakmadan öpmektir,bu onun şiiridir. "

gecenin sonuna yolculuk
louis-ferdinand celine .
Küçümsemiş, benimsememiş, onaylamamışlardı onu. Adı sanı duyulmamış yazar bozuntusu olarak görmüş, dünyanın en romantik dilini hoyratça kullanmasına ateş püskürmüşlerdi. Kimileri de onu yere göğe sığdıramamıştı ama. Sözlüklerde rastlanmayacak kelimeleri, ancak arka sokaklardaki sefillere, düşkünlere yakıştırılabilecek bir dili yazıya dökme cesareti gösterdiği için övgüler yağdırmışlardı.

Louis-Ferdinand Céline, 1932 yılında yayımlanan ilk romanı Gecenin Sonuna Yolculuk’la Fransa’da edebiyat dünyasını ikiye bölmüştü. Azılı düzen düşmanı kahramanı Bardamu vasıtasıyla dile getirdiği fikirleri değildi mesele. “Anlamadığınız ne varsa odur” dediği, “evrensel boyutta bir soytarılık”tan başka bir şeye benzetemediği savaşa lanetler yağdıracak barış yanlıları vardı şüphesiz. “Tek değerli şey yaşamdır” sözlerini savunacakların sayısı az değildi. Sorun düşüncelerini dile getirme biçimi, kelime seçimleriydi. Savaşmayı “hıyarca” bulduğunu ifade etmesindeydi problem, “anneciğim” diyen askerlerin “geberip kan işerken” nasıl “zırladıklarını” söylemesindeydi. Alışılageldiği üzere estetik değildi cümleleri, saldırgan bir alaycılık vardı üslubunda. Konuştuğu gibi yazıyordu Céline, ağzına geldiği gibi.

Coşku konuşulan sözün içinde
Hararetle tartışanların fark edemediği, öngöremediği şuydu: Birdenbire ortaya çıkıveren bu dil anarşisti, kendine has üslubuyla, pek çok yazarın ilerlemeyi tercih edeceği farklı bir kulvar açmıştı edebiyatta.

Céline ne yaptığının farkındaydı ve sırrını yirmi üç yıl sonra kaleme aldığı Profesör Y ile Konuşmalar’da açıklayacaktı. Nihayet Türkçeye çevrilen Profesör Y ile Konuşmalar’da Céline’in karşısına oturttuğu, gelmiş geçmiş en güçlü yayıncılardan Gaston Gallimard’ın hayali editörü. Basılı bir kitabı olması için yanıp tutuşan bu kişi bir anlamda kendisine karşı olanları temsil eden bir figür ve Céline onun şahsında bu kesimle kozunu paylaşıyor.

Dili yine küfürbaz, tahrik edici ve müstehzi. “Siz bir şey icat ettim falan dediniz!.. ne icat ettiniz?” diyen editöre “Yazı dilinde coşku” diye karşılık veriyor. “Kâğıda dökmek istiyorsan coşkuyu, konuşma dilinden geçeceksin, başka yolu yok!.. konuşma dilinin hatırasıdır kâğıda dökülen!” Bunu kolaycılık olarak görenlerin lafını ağzına tıkmak için olsagerek, hemen ilave ediyor: “Sonsuz bir sabır ister! Defalarca yazacaksın, düzeltip baştan yazacaksın!” “Coşku, yalnız ama yalnız, bin bir cefaya karşılık, ‘konuşulan sözün’ içinde yakalanabilir.”

Céline’in kâğıda döktüğü, geldiği geçtiği yerlerde gördüğü, hissettiği “coşku”ydu. Yoksul ailesinin iyi bir eğitim alması için gönderdiği yatılı ingiliz okulunda, on birinde mecburiyetten başladığı çıraklıkta, Birinci Dünya Savaşı sürerken kendini bulduğu cephede, aldığı ölümcül yaralar nedeniyle bağlanan malul maaşını döküp saçtığı birahanelerde yaşamıştı sözünü ettiği “coşku”yu. Çalıştığı kereste şirketinin gönderdiği ve sıtmaya yakalanınca terk etmek zorunda kaldığı Kamerun’da, Paris Üniversitesi’nin tıp fakültesinde, Milletler Cemiyeti adına çalışırken gezdiği ülkelerde, toplum sağlığı konusunda çalışmak üzere bulunduğu Ford fabrikalarında, Paris’in banliyölerinden Clichy’deki belediye kliniğinde, başka bir banliyöde açtığı muayenehanede tecrübe etmişti bu “coşku”yu.

“Coşku”yu yazıya aktarma biçimini “dile tecavüz” olarak değerlendirenlere öfke kusuyor Céline kitapta. “1932’den bu yana, layıkıyla vurduk dibe, tecavüzcülüğümüz kesmedi, üstüne bir de hain olduk, kesmedi soykırımcı olduk, kesmedi öcü olduk... adını bile anmayacaksın benim gibisinin!..” Donanmada gönüllü doktorluk yaptığı ikinci Dünya Savaşı’nda Fransa düştükten sonra direniş saflarında yer almadığı, savaşla ilgilenmeyip kendi hayatına döndüğü için “hain” demişlerdi ona. “Soykırımcılığı” ise savaşın Yahudiler yüzünden çıkacağını, dünyanın bir Yahudi komplosuyla karşı karşıya olduğunu söylemesinden ileri geliyordu. Antisemitist kitapçıklarda dile getirmekten çekinmediği düşünceleri yüzünden yargılanmış ve mahkûm edilmişti Céline. Fakat Naziler tarafından da kabul görmemişti. Çünkü Hitler’in aslında bir Yahudi olduğunu ve dünyayı savaşa sürüklemekten başka bir amacının olmadığını savunuyordu. Céline’i edebiyatın en ilginç yazarlarından biri yapan bir neden de buydu. Savaş karşıtı bir faşist olması!

Argo deyip geçmeyeceksin
Céline hâlâ tartışılan bir yazar. Yahudi düşmanlığı nedeniyle asla bağışlanamayan ama inan denen pisliğin özünü çiğneyip çiğneyip yüzüne tekrar tekrar vurduğu için de görmezden gelinemeyen bir kalem. Sartre, Genet, Le Clézio, Queneau, Beckett, Bukowski, Henry Miller gibi büyük isimlerde etkileri açıkça görülen bir deha.

Fakat o, başka yazarların kendisinden ilham almasını değerlendirirken kızgın: “Kaç defa taklit ettiler be beni, kaç defa çalıp çırptılar benden, kaç defa sırtımdan paraya kondular, tam yedi el yazmamı yaktılar be benim!.. yedi tane, yedi! dur diyemezsin cehalete!..” içinde küskünlük barındıran bir kızgınlık var sözlerinde: “Ha ama soyup soğana çevirmek serbest tabii. eline sağlık soyanın! dımdızlak bırakacaksın bunun gibisini ortada! ismi var cismi yok, daha hâlâ vızıldanıp duruyor!.. ciğeri beş para etmez herif yaşıyor mu ki lan şu dünyada!” Birbirinden kopya çeken yazarların başta Goncourt olmak üzere aldıkları ödüllere de laf ediyor, Gecenin Sonuna Yolculuk üzerine aldığı Renaudot Ödülü’nü hiç hatırlamadan: “O reklam ajanslarını, o milyonluk reklamlarını bir ellerinden alsınlar, o kasalarını bir boşaltsınlar, görün o zaman ne yeller esiyor yerlerinde!”

Ona sırtını dönen okur da payını alıyor. “Züppe”, “geri zekâlı” ve “köle ruhlu” bulduğu Fransız okurun kendi arzusuyla “zokaya geldiğini” söylemekten geri durmuyor. Kendine özgü olduğunu yinelerken küfürbazlığın ince ayarına da vurgu yapıyor: “Netice, argo deyip geçmeyeceksin, işe yarar! muhakkak yarar!.. aynı baharat mevzuu... hiç mi koymadın? o çorbadan hayır gelmez!.. fazla mı koydun. artık hiç hayır gelmez!.. kıvamını tutturmakta maharet!”

Altmış yedi yıl süren yaşam macerasının son on senesini kendini çaresiz ve işe yaramaz hissederek geçiren, son romanı Rigadon’u bitirmesini takiben geçirdiği felç sonucu ölen Céline’in kendini çırılçıplak ortaya koyduğu bir kitap Profesör Y ile Konuşmalar. Céline’in zehirli oklarından yazı dünyası kadar özellikle sinema olmak üzere sanat dünyasının da payını aldığı bir hesaplaşma.
kazım taşkent serisinden neşredilen profesör y ile konuşmalar adlı güzel bir eseri olan bi' değişik yazan yazardır.
insan kızıyor kendine, yaşadığı çağdan utanıyor seninle birlikte aynı çağda yaşayamadığım için.
"Arthur, aşk dediğin şey, sonsuzluğun kaniş köpeklerinin ulaşacağı yere çekilmesidir." Sözündeki basitlik ve derinlikle beni şaşırtan deha yazardır.
gecenin sonuna yolculuk romanı ile dunya edebiyatını derinden sarsmış fransız yazar aynı zamanda doktordur. nazist olduğunu hiçbir zaman saklamamıştır. ayrıca j.p. satre ile kanlı bıçaklı olmuştur. kendisi fransızca gibi bir dilde yan yana gelmesi imkansız kelimeri yan yana getirerek dile yepyeni cümleler kazandırmış ve bu alanda da zirveye çıkmıştır.
"...diyorum size denedim, değmez!"
"....Bazıları vardır hemen ölür, bazıları ise yirmi yıl önce, bazıları daha doğmadan ölmüşlerdir... işte o insanlar bu dünyanın düşkünleridir..."
futbolcu ismi gibi isme sahip kişi.
"Nazi Almanyasının geliştiği süreçte Céline bazı el kitapçıkları bastı: Bagatelles pour un massacre (Bir ıvır zıvır için katliam) (1937), L'École des cadavres (Cesetler Okulu) (1938) ve Les Beaux draps (Güzel Karışıklık) (1941). Les Beaux draps adlı kitabını Fransa’da Alman işgali altındayken yayınlandı. Bu çalışmalarında kuvvetli bir antisemitizm, ırkçılık ve yobazlık göze çarpıyordu. Bagatelles pour un massacre’de kuvvetli bir eleştiriyle Yahudiler ve onların Fransız toplumuna etkileri anlatılıyordu. L'École des cadavres ve Les Beaux draps’ta de antisemitistik öğeler vardı.[6]

Savaştan önce Céline, Fransa ve Nazi Almanyası arasında bir birliktelik kampanyası başlattı. The School of Corpses’da Hitler’i ve Fransız Komünist Partisi lideri Maurice Thorez’i karşılaştırıyordu:

insanların gerçek dostu kim? Faşizm. işçiler için daha fazlasını kim yaptı? SSCB mi Hitler mi? Hitler. Küçük esnaf için daha fazlasını kim yaptı? Thorez değil, Hitler![7]

Alman işgali altındaki Fransa’da bazı işbirlikçi gazeletere Yahudi aleyhtarı mektuplar gönderdi. Bazı Nazi’ler bile Céline’in antisemitist söylemlerini aşırı buldular. Nazilerin Fransa’daki propaganda denetçisi Bernard Payr, Céline’in doğru ırksal kavramlardan başladığını ancak saldırıları ve kirli ve aşırı terbiyesiz söylemlerinin isterik bir feryatla iyi niyetini bozduğunu düşünüyordu.[8][9]

Almanya 1941’de Sovyetlere savaş açtığında Legion of French Volunteers Against Bolshevism (LVF) isimli Nazi işbirlikçisi örgütün kurucusu Jacques Doriot’a desteğini bildiriyordu:

Beyaz Aryan ırkın korunmasıyla ilgili yeterince düşünmüyoruz. Şimdi harekete geçme zamanı, çünkü yarın çok geç olabilir... Doriot her zaman davrandığı gibi davrandı...Size söylüyorum, Lejyon, bu çok iyi, gerçekten çok iyi.” Buna rağmen Céline Hitler’i ve Aryan Baloney diye isimlendirdiği şeyi eleştiriyor olabilirdi.[10]

Almanya’nın yenilgisinden sonra Céline, Danimarka’ya yerleşti. (1945) işbirlikçi olarak adlandırıldı, 1950 senesinde gıyabında suçlu bulundu, bir yıllık hapis cezasına çarptırıldı ve ulusal utanç olarak nitelendirildi. Ardından genel afla bağışlandı ve 1951 senesinde Fransa’ya döndü."
Kaynak:Vikipedi.
Kaleminden ziyade faşistligiyle önplana çıkan yazardır.
"her alanda asıl yenilgi, unutmaktır, özellikle de sizi neyin gebertmiş olduğunu unutmak, insanların ne derece hırt olduklarını asla anlayamadan gebermektir..."
"insan gençken yada bilmezken her şeyi gönül yarası sanıyor."
Hakkında anlatılanların bile yetmediği, yetemediği gecenin sonuna yolculuk isimli şaheserin sahibi: http://www.idefix.com/kit...?sid=UD4DKL5JVS6S2EA5L511
hakan günday' ın bir yazısında kendisine ilham veren ve defalarca okuduğunu öğrendiğim gün kanım kaynadı. ertesi günü gecenin sonuna yolculuk kitabının siparişini verdim, bugün elime ulaştı, bakalım bekleneni verecek mi ?
Filmi de etkileyici.
gecenin sonuna yolculuk romanıyla bilinen usta yazar, bu romanının henüz okumamışsanız kaybettiğiniz şeyler olduğunu unutmayınız derim.
güncel Önemli Başlıklar