bugün

bugünkü midilli adasının yunancadaki ismidir. lapithes in oğludur. lesbos günlerden bir gün midilliye gelir ve oradaki kralın kızı methymna ile evlenerek adanın kralı olur ve adaya ismini verir. bunun yanısıra kimi chat kanallarında entellektüel birikimi fazla olan lezbiyen arkadaşlarımız tarafından kullanılan bir nicktir. *
lezbiyenlik diye tabir edilen cinsel tercihin isim kökeni olan ada. ha sappho denilen şair gerçekten lezbiyen miydi yoksa değil miydi bilinmez ama evli olduğu ve çoluk çocuğa karıştığı bilinir! belki sonradan olmuştur.
(bkz: vampyros lesbos)
sylvia plathın bir şiiridir:

Viciousness in the kitchen!
The potatoes hiss.
It is all Hollywood, windowless,
The fluorescent light wincing on and off like a terrible migraine,
Coy paper strips for doors
Stage curtains, a widow’s frizz.
And I, love, am a pathological liar,
And my child look at her, face down on the floor,
Little unstrung puppet, kicking to disappear
Why she is schizophrenic,
Her face is red and white, a panic,
You have stuck her kittens outside your window
In a sort of cement well
Where they crap and puke and cry and she can’t hear.
You say you can’t stand her,
The bastard’s a girl.
You who have blown your tubes like a bad radio
Clear of voices and history, the staticky
Noise of the new.
You say I should drown the kittens. Their smell!
You say I should drown my girl.
She’ll cut her throat at ten if she’s mad at two.
The baby smiles, fat snail,
From the polished lozenges of orange linoleum.
You could eat him. He’s a boy.
You say your husband is just no good to you.
His Jew-Mama guards his sweet sex like a pearl.
You have one baby, I have two.
I should sit on a rock off Cornwall and comb my hair.
I should wear tiger pants, I should have an affair.
We should meet in another life, we should meet in air,
Me and you.
Meanwhile there’s a stink of fat and baby crap.
I’m doped and thick from my last sleeping pill.
The smog of cooking, the smog of hell
Floats our heads, two venemous opposites,
Our bones, our hair.
I call you Orphan, orphan. You are ill.
The sun gives you ulcers, the wind gives you T.B.
Once you were beautiful.
In New York, in Hollywood, the men said: "Through?
Gee baby, you are rare."
You acted, acted for the thrill.
The impotent husband slumps out for a coffee.
I try to keep him in,
An old pole for the lightning,
The acid baths, the skyfuls off of you.
He lumps it down the plastic cobbled hill,
Flogged trolley. The sparks are blue.
The blue sparks spill,
Splitting like quartz into a million bits.
O jewel! O valuable!
That night the moon
Dragged its blood bag, sick
Animal
Up over the harbor lights.
And then grew normal,
Hard and apart and white.
The scale-sheen on the sand scared me to death.
We kept picking up handfuls, loving it,
Working it like dough, a mulatto body,
The silk grits.
A dog picked up your doggy husband. He went on.
Now I am silent, hate
Up to my neck,
Thick, thick.
I do not speak.
I am packing the hard potatoes like good clothes,
I am packing the babies,
I am packing the sick cats.
O vase of acid,
It is love you are full of. You know who you hate.
He is hugging his ball and chain down by the gate
That opens to the sea
Where it drives in, white and black,
Then spews it back.
Every day you fill him with soul-stuff, like a pitcher.
You are so exhausted.
Your voice my ear-ring,
Flapping and sucking, blood-loving bat.
That is that. That is that.
You peer from the door,
Sad hag. "Every woman’s a whore.
I can’t communicate."
I see your cute decor
Close on you like the fist of a baby
Or an anemone, that sea
Sweetheart, that kleptomaniac.
I am still raw.
I say I may be back.
You know what lies are for.

Even in your Zen heaven we shan’t meet.
__________________________________________________

Lesbos

Mutfakta ağılar!
Patatesler tıslar.
Budur bütün Hollywood, penceresiz,
Floresan ışığı gelip gider korkunç bir migren misali,
Cilveli kağıt soyunup dökünür kapılarda
Sahne perdeleri, bir dulun bukleleri.
Ve ben, aşkım, patolojik bir yalancıyım,
Ve çocuğum, baksana ona, yüzü yere dönük,
ipleri gevşemiş küçük kukla, tekmeleyerek geri çekilir.
Bu yüzden şizofrendir,
Yüzü kırmızı ve beyazdır, panik içindedir,
Kendi pencerenin dışına koymuştun kızımın kedi yavrularını
Bir nevi çimento kuyuya
Ki orada dışkı yapıp kusarlardı ve ağlarlardı ve kızım işitmezdi onları.
Kızıma tahammül edemediğini söylerdin,
Piçin kızı derdin.
Bozuk bir radyonun seslerden ve tarihten arındırılması gibi
Borularını üflersin, havada
Yeni olanın gürültüsü.
Kedi yavrularını boğmam gerektiğini söyledin. Onların kokusunu!
Kızımı boğmam gerektiğini söyledin.
ikisinde böyle çılgınsa, onunda keser gırtlağını dedin.
Gülümser bebek, o şişko salyangoz,
Dörtgen şekilli parlatılmış turuncu muşambadan.
Yiyebilirsin onu. Bir erkek çocuğudur O.
Benim için yeterince iyi değil kocam diyebilirsin.
Onun Yahudi-Anası bir inci gibi himaye eder onun tatlı eşeyini.
Bir bebeğin var senin, benim iki.
Cornwall açıklarında bir kayada oturmalı ve saçlarımı taramalıydım.
Kaplan desenli pantolon giymeliydim, bir ilişkim olmalıydı.
Başka bir hayatta karşılaşacağız, havada rastlaşacağız,
Ben ve sen.

Bu esnada donyağı ve bebek pisliği kokar her şey.
ilaçla sersemledim ve son uyku haplarımla aptallaştım.
Pişen yemeğin buharı, cehennemin buharı
Yüzdürür kafalarımızı, iki zehirli zıtlık,
Kemiklerimiz, saçımız.
Seni Yetim diye çağırıyorum, yetim. Hastasın sen.
Güneş çıbanlar oluşturur sende, rüzgâr verem eder seni.
Bir zamanlar güzeldin.
New York’ta, Hollywood’da, erkekler derdi: “Hazır mısın?
Haydi bebek, olağandışın sen.”
Yeltendin, heyecan olsun diye yeltendin.
iktidarsız koca bir kahve içmek için gelir usulca.
Tutmaya çalışırım onu,
Eski bir kutbu şimşeğe doğru,
Asit banyolarına, senin göklerine.
Hantalca dolaşıp aşar o plastik kaldırım taşlı tepeyi,
Kamçılı tramvay. Mavidir kıvılcımlar.
Saçılır mavi kıvılcımlar,
Kuvars misali dağılır milyon parçaya.

Ey mücevher! Ey değerli!
Liman ışıklarının üstünde
Sürükledi ay kendi kan torbasını
O gece, hasta
Hayvan misali.
Ve sonra normale döndü,
Katı ve ayrı ve beyaz.
Kumsaldaki pul ışıltısı öldüresiye korkuttu beni.
Avuç dolusu toplamayı sürdürdük, severek bunu,
Yoğurduk hamur gibi, melez bir beden misali,
ipek tanelerini.
Bir köpek topladı senin köpeksi kocanı. Devam etmişti.

Sessizim şimdi, nefret ediyorum
Gırtlağıma kadar,
Dolu, dolu.
Konuşmam.
Güzel giysiler gibi paketliyorum katı patatesleri.
Paketliyorum bebekleri,
Paketliyorum hasta kedileri.
Ey asit çömlekleri,
Aşkla dolusunuz. Bilirsiniz kimden nefret edeceğinizi.
Sarılıyor zincirine ve demir küresine
Denize açılan kapının altında,
Oradan girer deniz, beyaz ve siyah,
Sonra kusar adamı geri.
Bir sürahi misali, doldurursun adamı her gün ruh özüyle.
Çok bitkinsin.
Sesin kulağımda küpe.
Kanat çırparak ve emerek, kanı seven yarasa.
işte budur. işte bu.
Bakarsın kapıdan dışarı,
Hüzünlü kocakarı. “Her kadın bir orospu.
Onlarla iletişimim koptu.”

Görürüm hoş dekorunun
Üzerine kapandığını bir bebeğin yumruğu gibi
Ya da bir anemon gibi, denizden gelen
Bu sevgiliyi, bu kleptomanı.
Hâlâ çiğim.
Geri gelebilirim derim.
Yalanlar ne içindir bilirsin.

Senin Zen cennetinde bile buluşmayacağız
charles baudelaire'nin yasaklanmış şiirlerinden bir tanesi.

LESBOS
(yasaklanmış şiir)

Annesi sahnelerin, yunan şehvetlerinin
Lesbos, sen de şen veya hüzülü öpücükler,
Güneşler gibi sıcak, karpuzlar gibi serin,
Defneli gündüzleri ve geceleri süsler,
- Annesi sahnelerin, yunan şehetlerinin,
•
Lesbos, sen de öpüşler çağlayanlar gibidir,
Korkusuzca atılır dipsiz uçurumlara,
Koşar, hıçkırır, çoşar sarsıntılarla birbir,
- Fırtınalı, esrarlı, kaynaşıp durur orda;
Lesbos, sen de öpüşler çağlayanlar gibidir!
•
Lesbos, sende Phryné’ler birbirlerini sarar,
Sende iç çekişleri asla karşılıksız kalmaz,
Ve tıpkı Paphos gibi yıldızlar sana tapar
Sapho, ey Sapho! Venüs seni nasıl kıskanmaz!
Lesbos, sende Phryné’ler birbirlerini sarar,
•
Lesbos, sıcak ve hüzünlü gecelerin ülkesi,
Aynalarında kısır arzuları yansıtan,
Kızlar, gözleri çukur, sevdalı bedenleri,
Okşar erginliklerin yemişlerini her ân,
Lesbos, sıcak ve hüzünlü gecelerin ülkesi,
•
Varsın yaşlı Eflâtun, kısık sert gözle baksın;
Çoktan bağışlandın sen ateşli bûselerle,
Tatlı bir imparatorluk ve soylu bir topraksın,
Sonsuz inceliklerin ülkesi, kraliçe,
Varsın yaşlı Eflâtun, kısık sert gözle baksın;
•
Ölümsüz kurban zaten bağışlamıştı seni,
Göklerin kıyısında belli belirsiz yanan
Parlak gülüşün bizden uzaklara çektiği
O tutkulu, sevdalı yüreklere sunulan
Ölümsüz kurban zaten bağışlamıştı seni!
•
Hangi Tanrı yargılar, işten solmuş alnını,
Hangi Tanrı, hâkimin olmaya cür’et eder?
Denizlere döktüğün gözyaşı tufanını
Altın terazilerle tartmamışlarsa eğer?
Hangi Tanrı yargılar, işten solmuş alnını,
•
Bu kanûnların bizden istedikleri nedir?
Duyarlı, ince kızlar, gururu adaların,
Başka din gibi sizin dininiz de yücedir
Aşk, cennet, cehennemle alay edecek yarın!
Bu kanûnların bizden istedikleri nedir?
•
Lesbos beni kendine dost seçti şu dünyada,
Çiçekli kızlarımın esrarını şakı, dedi,
Çünkü çocukluğumdan beri, beni, yaşlarla
Islanmış gülüşlerin karanlığı besledi,
Lesbos beni kendine dost seçti şu dünyada,
•
Leucate tepelerinde beklerim yıllardır ben,
Hani gözcüler vardır, şaşmaz keskin gözleri,
Ufukta, uzaklarda şekilleri titreşen
Kadırgaları izler, o nöbetçiler gibi
Leucate tepelerinde beklerim yıllardır ben.
•
Denize, dalgalara bakarım uzun uzun,
Kayaları çınlatan hıçkırıklar içinde
Bir akşam tapılası cesedini Sapho’nun
Lesbos kıyılarına getirecek mi diye,
Denize, dalgalara bakarım uzun uzun,
•
Âşık ve şair Sapho, erce seven kalb,
Hâzîn solgunluğuyla Venüs’ten de güzel kız!
- Acılarla çizilmiş halkanın benek benek
Sardığı kara göze yenilmiş lacivert göz,
Âşık ve şair Sapho, erce seven kalb!
•
Venüs’ten de güzel kız! Venüs ki dünyamızda
Doğrulup, boşaltırdı berrak hazinesi
Ve kumral gençliğinin ışıklarını, hazla
O yaşlı okyanusun ayağına sererdi,
Venüs’ten de güzel kız, bu yalan dünyamızda!
•
O Sapho ki, ölmüştü sövgüyle, doğduğu ân,
Uydurulmuş inançla ve nice âyinlerle!
Bir gururki, zındığı bile cezalandıran,
Güzelim bedeneni çayır gibi sunmuştu bize,
O Sapho ki, ölmüştü sövgüyle, doğduğu ân,
•
Lesbos, yanıp yakınır nice çağlardan beri,
Ve kâinatın sunduğu o büyük azâmetlere
Aldırmaz, kıyıların gökyüzüne ittiği
Acının çığlığıyla sarhoş olur her gece.
Lesbos, yanıp yakınır nice çağlardan beri!
bodler' in yazdığı lesbos şiiri lezbiyenlerle ilgili ortaya konulmuş en iyi sanat eseridir . sait maden çevirisi tavsiye edilir . bodler' e göre büyük dehalarda yaratıcılığı arttırması için dişil bir yön bulunması gerekiyordu . hatta dehaların çocukluğunu kadınlarla geçirmesi gerektiğini söyler . bu şiirde bunun izleri görülür. (bkz: charles baudelaire) şeytanın en büyük avukatıdır. zaten şeytana duaları yazmıştır .
Seksüel psikopatolojide kadınlar arasındaki homoseksüaliteye lesbianismus veya amor lesbicus ismi de verilmektedir. Bilhassa eski pskiyatri kitaplarında daha da sık rastlanan bu tabir Lesbos adasından ismini almaktadır.
Lesbos, bugünkü Midilli adasının Yunancadaki adıdır. Lapithes’in oğlu Lesbos bir tanrı buyruğuna uyarak, Midilli’ye gelir ve oradaki kralın kızı Methymna ile evlenerek adanın kralı olarak adaya ismini verir.

M. Ö. 600 senelerinde Midilli adasında yaşamış olan meşhur kadın şair Sappho’nun ismi nedeni ile de kadın homoseksüalitesini tanımlarken Sapphism ismini kullanan yazarlar da mevcuttur