bugün

üniversite hayatınız boyunca her dersin başında duyabileceğiniz bir söylem. homoeconomicus olan kapitalist bireyin tek derdidir bu.siyasette, iktisatta her türlü sosyal bilimde karşımıza çıkar.sezai karakoç güzel bir şey demiştir. sanırsam şöyle birşeydi; 'sınırsız olan ihtiyaçlar değil ihtiraslarımızdır'. zaten iktisatta da ihtiyaç kelimesi geniş anlamıyla ele alınıyor.ihtiraslarımız da ihtiyaç oluyor sosyal bilimcilerin genel kabulüne göre.
insanın yaradılışında olan bir tüketme duygusuna dayanır. yıllardır ülkemizde ve dünyadaki gelişmelere bakarsak bunun geçerliliğini asla kaybetmeyeceğini görebiliriz. dünyadaki yenilenebilir kaynaklar dışındaki bütün kaynaklar elbette sınırlıdır ya da sömürgeci devletlerin elindedir büyük kısmı. bu kaynakların kimseye hiç bir zaman yetmeyeceği aşikar efendim. dünyadaki savaşların sebebi de bu değil miydi? sanayi inkılabı sonrası bu teknolojiye sahip olan ülkeler büyük bir açlıkla kaynak bulabilecekleri yollar aramış ve ulaştıkları yerleri tahrip etmişlerdir. söyleyeceğim şudur ki; insanın olduğu yerde ihtiyaç hep sınırsız olacaktır.
'güçlülerin' ideolojisinin temelini oluşturan, çalınacak minareye uydurulan kuyruklu yalan. kaynak kıt değil; bölüşüm sorunlu.
Dönemin başında iktisat hocası sınıfta girer ve film şöyle başlar:
iktisat; kıt kaynaklarla "sınırsız" ihtiyaçların karşılanmaya çalışılmasıdır. iNSAN iHTiYAÇLARI "SONSUZDUR".
Ve bu, geriye kalan hayatımız boyunca bilinçaltımıza mütemadiyen kazınmaya devam eder.
insan sanki doyumsuz bir canlıymış gibi, hep daha fazlasını istemek zorundaymış gibi aksi anormalmiş gibi aksettirilir. Yahut biz kelimelerin kökenini araştırmadığımız için bunu böyle algılarız.
Geçenlerde bir kitapta şöyle bir şey okudum.
"iktisattaki ihtiyaç kelimesi, günlük hayatta kullanılan ihtiyaç kelimesinin tam karşılığı olmayıp daha çok istek (want) kelimesinin tam karşılığıdır. isteklerin sınırsız olması, tekrarlanma ve yenilenme özelliklerinden kaynaklanmaktadır."
Ben okuduğumdan şunu anladım; insan doyumsuz bir canlı değildir, hep daha fazlasına aç değildir; yani insan sadece belirli aralıklarla yemek yeme, su içme, uyuma gibi ihtiyaçlarını yenilemek ister.
Kapitalizmin dikte ettiği bu söylemlerin sorgulanması önem arz ediyor. Zira bu cümleler bizi bize unutturuyor. Bizi bize yabancılaştırıyor.
Sonra çıkıp biri "yat" aldığı zaman ve toplumun büyük bir kesimi açlık sınırındayken şunu diyebiliyor, "Her gelir grubunun kendine göre ihtiyaçları vardır.".
Literatürde ne yazarsa yazsın böyle ihtiyaç olmaz!
Hülasa, ben doyumsuz bir canlı değilim ve adalet istiyorum.
Gelir dağılımı eşitliği istiyorum.
Doyumsuz, bencil ağızların konuştuğu kelimeleri sorguluyor ve yargılıyorum.
kaynakların kıt olmadığı, sanal kıtlık yaratılıp rant sağlandığını gözardı eden hipotez.
Acı hayat gerçeği.
oha hayatımın özeti.
(bkz: homoeconomicus insan)
kapitalizmin sonunu getirecek olan denklemdir.

akabinde bir ütopya gerçekleşecek.

''yakasında anlaşılmaz kırmızı bi çiçek, sorsak derdi ki gelip geçenler diyecek merhaba.''

https://youtu.be/w4a-Wm46R1U